Afet sonrası ilk adımlar
Anadolu’nun hüznü, çilesi, yası hiç bitmez. Savaşlar, terör eylemleri, doğal afetler, darbeler ve daha nicesi. Ağlamaya, üzülmeye, yas tutmaya, yaralarımızı sarmaya ve yeniden ayağa kalkmaya alışkınız. Alışkın ve yorgunuz. Çok kırıldık, çok kaybettik, çok vedalaştık.
Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız son deprem büyük bir yıkıma ve travmaya sebep oldu.
Binlerce yurttaşımız öldü, yaralandı, yetim ve öksüz kaldı, dünya ile kurdukları güvenli bağ koptu. Doğal afet kaynaklı travmalarda kişinin güvenlik duygusu kaybolur. Çünkü ayakta kalmak için bastığı toprak sürekli sallanmakta ve kendisine zarar vermektedir. Kişi eğer bir şeyler yapmak istiyorsa öncelikli olarak bastığı zeminin sağlam ve sakin olmasını ister fakat artçılarla beraber bir türlü bu sağlamlığa ve güvenliğe ulaşamaz. Bizi zeminle etkileyen bir diğer kısım ise toprağın kolektif bilincimizdeki yeridir. Çünkü toprak bizim için ana’dır, öz’dür, bizi besleyen, büyüten, kucaklayan ve saklayan güvenli bir alandır. Fakat şu an o güvenli alanın yani toprak ananın elimizden her şeyi aldığını ve bizi hayal kırıklığına uğrattığını düşünüyoruz. Bu güven bağının yeniden inşası ve afetzedelerin kendilerini güvende hissedebilmeleri için belirli bir süre ve toprağın sakinleşmesi, şiddetli artçıların dinmesi gerekmektedir.
Artçıların insan ruhunu nasıl etkilediğini görmek için Kandilli Rasathanesi’nin Twitter hesabında anlık olarak paylaşılan deprem bildirimlerinin altındaki yorumlara bakabiliriz. O yorumlardan uyuyamayan, sürekli tetikte olan, her daim avizeyi kontrol eden, öfkeli, belirsizlikten yorulmuş insanların feveranlarına şahit oluyorsunuz. Tam “artık bitti ve geçti” dedikleri anda daha şiddetli bir artçı sarsıntıyla güvenlik duygularını yeniden kaybediyorlar ve travmatize oluyorlar. Birçok vatandaşımız psikolojik olarak gün geçtikçe yıpranıyor, zorlanıyor.
Sadece afet bölgesinde değil, şu anda ülkemizin dört bir yanında insanlar akut stres bozukluğu tepkileri gösteriyor. Tam da bu sebepten dolayı hem afet bölgesindeki hem de tüm Türkiye’de insanların psikolojik ilk yardıma (PİY) ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Psikolojik ilk yardım afet, kaza, terör saldırısı veya bireysel/toplumsal düzeyde olumsuz etkilere neden olan herhangi bir olay sırasında ya da sonrasında gerçekleştirilen bir çeşit erken dönem psikososyal müdahale yaklaşımıdır. Özellikle çok sayıda kişinin etkilendiği olaylarda, kişinin temel fiziksel ya da psikolojik ihtiyaçlarının tespit edilmesi ve karşılanmasını odağa alır. Psikolojik ilk yardım çalışmasındaki ana amaç, bireylere olay sonrası akut travmatik stres tepkileri konusunda rehberlik etmek, olağanlaştırmak ve stabilizasyona destek olmak, bireysel ve toplumsal düzlemde olağan yaşam akışına dönmeyi kolaylaştırmak ve bireyleri travmatik olayın uzun dönem olası etkilerinden korumaktır.
Psikolojik ilk yardım sadece ruh sağlığı uzmanlarının yaptığı bir müdahale değildir. Temel psikolojik ilk yardım eğitimi alan, etik ve temel ilkeleri gözetildiğinde herkesin uygulayabileceği bir yöntemdir. Şu an birçok kurum ücretsiz ve online bir biçimde bu eğitimi veriyor. Bir ruh sağlığı uzmanı olarak hepimizin bu eğitimi almasını tavsiye edebilirim. Çünkü şu an sadece 11 ilimiz değil maalesef tüm Türkiye afet bölgesi ve buralarda yaşayan bizlerin de ne yaşadığımızı anlamlandırmak için yardıma ihtiyacımız var.
Afet sonrası akut dönemde temel ihtiyaçların karşılanması, güvenli alana yerleşim, stabilizasyon ve psikolojik ilk yardım öncelenir. Orta vadede; psikososyal destek çalışmaları, psikoeğitim ve paylaşım grupları, uzun vadede ise; kişiye özgü terapi yaklaşımları uygulanır. Yani şu an ilk aşamada bir terapi uygulanmaz, ilaç kullanılmaz. Yine sıklıkla duyduğumuz: “Psikiyatrist bir sakinleştirici yazsa iyi olur muyum acaba?” sorusuna da net bir şekilde “Hayır, iyi olmazsınız” dememiz gerekiyor.
Hatta yapılan araştırmalar gösteriyor ki bu dönemde uygulanan ilaç tedavisi iyileşmeden ziyade daha kötü sonuçlara yol açıyor. Fakat burada hassas noktalarla karşılaşabiliriz: Afet sonrası kişilerde alkol madde kullanımı, ilaç kötüye kullanımı, kendine zarar verme davranışları, intihar söylemleri ve planları ile karşılaşıyorsak hızlıca bir ruh sağlığı uzmanına başvurmamız gerekiyor. Lütfen bu alarm sinyallerine dikkat ve edelim ve iyi gözlemleyelim.
Rehavete kapılmamak ve üzerimizdeki vazifeleri şimdiden düşünebilmek için yeniden hatırlatmak gerekiyor sanırım: Asrın felâketi olarak değerlendirdiğimiz bu yıkımın maddi sonuçları bir şekilde telafi edilse bile manevi sonuçlarının etkileri uzun süre bizimle beraber kalacaktır. Yapılar yeniden inşa edilebilir, bunun çok örneğini gördük, çokça yıkıldık ve yeniden yapıldık fakat ruhsal olarak iyileşmek bu ölçekte bir afette beklenildiği gibi kısa sürede gerçekleşmez. 1999 Gölcük Depremi’nden 40 ay sonra Gölcük’te yapılan bir çalışmada, araştırmaya katılanların %40’ında hâlâ travma sonrası stres bozukluğu, %18’inde ise depresyon olduğu tespit edilmiş. Bu kadar geniş bir sahayı etkileyen Kahramanmaraş merkezli depremlerin ruhsal sonuçları şüphesiz ki 99 Depremi’nden daha ağır olacaktır. Ancak unutulmaması gereken şudur: ruh sağlığı alanında artık geçmişe oranla oldukça güçlü ve donanımlıyız. Sahada çalışacak birbirinden değerli uzmanlarımız, gönüllülerimiz var, el birliğiyle bilimsel temelli yaklaşımlarımızla insanlara şifa olmaya çalışıyorlar. Birçok kurum ve kuruluş da hem sahada hem de büyük şehirlerde ücretsiz psikoterapi hizmetleri için çalışmalara başladı. Bu hizmetler uzunca bir süre halkın istifadesinde olacaktır.
Yaşadığımız şey tam anlamıyla büyük bir yıkım fakat bizim kalbimiz, merhametimiz ve inancımız tüm bu yıkımın çok çok daha üzerinde. Çalışmaya, gayret etmeye, yaraları beraber sarmaya devam ettik ve devam edeceğiz.