Adam Phillips: Dikkatimizi sınırlandırmamızın nedeni, onun getireceği sonuçlardan korkmamızdır
Bu söyleşi, Hannah Beckerman tarafından 6 Temmuz 2019 tarihinde, The Guardian gazetesi için gerçekleştirilmiştir.
Günümüzde dikkatimizi celbetmek için birbiriyle yarışan pek çok unsur var. Peki dikkatimizi hangi şeylerin çektiğini ne belirler?
Dikkatimizi çeken etmenlerin, içerisine doğduğumuz kültürün ve toplumun bir birleşimi olduğunu düşünüyorum. Şu bir gerçek ki ebeveynlerimiz hem açık hem dolaylı bir şekilde nereye bakmamız, neleri dinlememiz ve nasıl davranmamız gerektiğini bize söylüyorlar. Aldığımız eğitim de bu konuyla, dikkatimizi ne denli toparlayabildiğimizle ilgili. Bir de genetik ya da bize aktarılmış özellikler dediğimiz bilinmeyen etkenler var.
Neden dikkatin bir çeşit delilik veya bağımlılık olduğunu düşünüyorsunuz?
Her birimizin içinde kendi gelişimine ket vurmak isteyen bir yan var; bunu zihnimizi sürekli daraltarak yapıyoruz. Fobiler ve bağımlılıklar dikkatin aşırı derecede düzenlenmesinden doğar, çünkü dikkatimize hükmetmek bir anlamda pek çok sorunu çözmektedir.
Dolayısıyla dikkatimizi sınırlandırmak istememizin nedeni, onun karmaşık yapısının getireceği meçhul sonuçlardan korkmamız olabilir. Kendi dikkatimizin bizi alıp nerelere götüreceğine dair hiçbir fikrimizin olmaması bize heyecan ve keyif verse bile yine de tedirgin eder.
Dikkatleri üzerine çekmeye çalışan kişiler toplumda genellikle iyi anılmazlar. Ancak siz ilginin peşinden koşmanın yapabilecek en iyi şeylerden biri olduğunu söylüyorsunuz. Bunun sebebi nedir?
İlgiye ihtiyacımız var, çoğu zaman içimizdeki hangi eksikliğe karşılık bir ilgi beklentisi içinde olduğumuzu bile bilmiyoruz. Farkında olduğumuz tek şey, diğer insanlardan bir şeyler beklediğimiz. Şöhret kültürü bu yüzden ilginçtir. Adı ister ün ister servet olsun, belli ki ne istediğini bilen bir insan topluluğu mevcut. Ancak bana kalırsa durum göründüğünden de çetrefilli, çünkü bir risk taşıyor; devasa miktarda ilgi görüyorsunuz, ama bu ilginin hiçbir taahhüdü yok.
Tam da sosyal medyayı tanımladınız sanki. Sosyal medyanın dikkat aralığımızı kısalttığına yönelik kaygıları siz de yaşıyor musunuz?
İnsanın yapmaktan keyif aldığı şeylerden birinin de dinlemek, okumak ve etrafı dikkatlice, usulca izlemek olduğu bir dünyayı tercih ederim ben. Şunu da biliyorum ki birçok insan, -ve birçok genç- için bu söylediğim söylenebilecek en sıkıcı, en saçma şey.
Çocukların kendi ilgilerine yönelik deneyimler yaşamalarına izin verilmesi gerektiği konusunda yazılar yazıyorsunuz. Peki ya çocukların ilgi alanlarını yönetenler ebeveynleriyse?
Ebeveyni idare edebilmek adına çocuğun itaatkâr bir benlik geliştirmesi gerekir. Çocukken anne babamız ne olmamızı istiyorsa onu seçeriz. Artık üzerinizde bir vazife vardır; onların olmamızı istediği ve kendi olmak isteyebileceğimiz kişiyi nasıl aşabiliriz? Bu ikisi genellikle birbirine uymaz ve çatışmalar muhakkak olur. Buradaki tehlike hemen her zaman, çocuğun, anne babasının narsisistik nesnesi hâline gelmesidir.
Bir çocuğa hiç “çok fazla ilgi” gösterilebilir mi? Çocuklara cömertçe ilgi göstermenin bir zararı var mıdır?
Evet, gösterilebilir. Örneğin çocuğa karşı çok korumacıysak aslında ona, dışarıda bir yerde kendini sakınması gerektiği korkunç şeyler olduğunu söylemiş oluyoruz. Bir diğer zararlı ilgi türü de ebeveynin çocuk üzerindeki istekleri konusunda fazla net ve talepkâr olması. Müsaade edin çocuğunuz size nasıl bir ebeveyn olmanıza ihtiyaç duyduğunu kendi öğretsin.
Toplum olarak dikkat kaybını ahlâkî bir düşüşle aynı kefeye koymaya meyilliyiz. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?
Evet. Gerçekten ahlâklı biri olabilmeniz ve insanlara nazik davranabilmeniz için onları düşünebiliyor olmamız gerekir. Onlarla yakından ilgilenmemiz, onları düşleyebilmemiz gerekir. Bu da bir çırpıda yapılabilen bir şey değil.
Psikanalitik kurama olan ilginiz ilk olarak ne zaman başladı?
Hemen hemen 16 yaşındayken Jung’un Anılar, Düşler, Düşünceler adındaki otobiyografisini okumuştum. Psikanalizi o zamana dek hiç duymamıştım ve bana çok ilginç bir varlık gibi göründü. Daha sonra yeni çıktığı zaman, Winnicott’un Oyun ve Gerçeklik kitabını okudum ve o anda ne istediğimin tam olarak farkına varmıştım: Çocuk psikanalizi yapmak istiyordum.
Çocukken en sevdiğiniz kitaplar nelerdi?
“En sevdiğim” kitaplarım yoktu. Çocukken pek okumazdım. Doğaya ilgi duyuyordum; doğa üzerine yazılmış kitaplar okuyordum.
Büyük bir hevesle kitap okuduğunuz ergenlik dönemlerinde en sevdiğiniz yazarlar kimlerdi?
DH Lawrence, TS Eliot, Christopher Isherwood, Wordsworth, Blake ve Keats.
Yazı hayatınızı en çok hangi yazarlar etkiledi?
Okuduğum her şeyden belirli bir ölçüde etkilendiğime inanıyorum. Edebiyat bir bütün olarak hikmetli bir alandır; insana kim olacağını ve nasıl yaşayacağını öğretir.
Fazla abartıldığını düşündüğünüz bir kitap var mı?
Yok. İnsanların sevdikleri kitaplara ziyadesiyle kıymet vermeleri hoşuma gidiyor. Bana kalırsa bu harika bir şey.
Kitaplığınızda şaşırmamıza neden olacak bir kitap var mı?
Bu soruyu cevaplamak zor, çünkü insanların benden nasıl biri olmamı beklediklerini bilmiyorum. Aynı soruyu şöyle de sorabiliriz: İnsanların görmelerini istemeyeceğim kitaplarım var mı? Zannetmiyorum.
Peki ya okumaktan kaçındığınız türler?
Polisiye okumam; nelerin vuku bulacağı, neyi, kimin yaptığı pek ilgimi çekmiyor. Bilim kurgu da okumuyorum. Yoğun alegorileri olan şeyleri sevmem.
En son okuduğunuz kitap neydi?
Muhteşem Gatsby’i iki hafta önce yeniden okudum. Kimi zaman bir kitabı tekrar okuyasım gelir ve bunun sebebini bilemem, çoğu kez okuduktan sonra da anlamam. Yine de işe yaradığını söyleyebilirim, muhteşem bir kitaptı.
Şu sıralar odanızdaki komodinin üzerinde hangi kitaplar var?
William James’in Pragmatizm’ini yeniden okuyacağım. Bir de Rae Armantrout adında Amerikalı bir şair var; yakın zamanda şiirlerini okudum, gerçekten başarılıydı. Şimdi de düz yazılarını okuyacağım.