Acısıyla tatlısıyla Gaziantep
15 Temmuz’dan bir hafta öncesiydi, daha önce birkaç kez ziyaretetme fırsatı bulduğum Çanakkale’de, Şehitlik’teydim. Her yeritek tek dolaşarak ilerliyordum. Bir yandan dua ediyor, bir yandanda, bulunduğum mekânın ruhaniyetinin içine girmeye çalışıyordum.Fakat eksik olan bir şeyler vardı. Binlerce canın düşmandankorunmak için kazdıkları siperlere girdim; ne kadar çabaladıysamistediğim o hâle bir türlü ulaşamıyordum.
Ta ki bir hafta sonra, vatana yapılan o hain saldırı sırasında bir aslan heykelini kendime siper edinceye kadar. Evet, eksik olan, beni bir türlü o kutsal mekânın içine girdirmeyen o şey; tecrübenin ta kendisiydi: Bir şehri, bir ülkeyi, vatan yapan onun için verilen mücadelede saklıydı. Şimdi Gaziantep’teyim ve 15 Temmuz’dan öğrendiğim en önemli "tecrübî" bilgiyle şehrin Gazi olmasının hikâyesini anlamaya çalışıyorum. Ve başlıyorum şehri dolaşmaya, onu anlamaya.
Gaziantep'in kurtuluş tarihi
I. Dünya Savaşı’ndan sonra ilk olarak 17 Aralık 1918 de İngilizler şehre girer. Yaklaşık bir yıl süren işgalin ardından Fransızlar ile yaptıkları anlaşma gereği şehri Fransızlara terk ederler.
Antep halkı 1 Nisan 1920’den 7 Şubat 1921’e kadar Fransız kuvvetlerine karşı büyük bir direniş gösterir.
Daha sonra direniş kırılır ve Türk askerleri geri çekilmek zorunda kalır. Böylece Fransızlar 9 Şubat 1921 de şehre hâkim olurlar. Savaş bittikten sonra düşman geri çekilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi kendi gücüyle işgale 10 ay dayanan ve düşmana geçit vermeyen Antep’e "gazilik" unvanı verir. Böylece şehir Gaziantep adıyla anılmaya başlanır.
Gaziantep binlerce yıllık bir tarihsel ve kültürel mirasın taşıyıcısı bir şehir. Zeugma Antik Kenti, Dülük Antik Kenti, Karkamış Harabeleri, Cıncıklı Örenyeri, Dolmen Mezarları, Zincirli Örenyeri bunların başında geliyor. Ama yinede soran olursa, Antep’in neyi meşhurdur, tarihin içine nerede girilir diye, cevabınız yukarıdaki o büyük direnişte saklıdır.
Bakırcılar çarşısındaki çekiç sesleri
Tarihte bir devre adına veren bakırın Antep için önemi bir başka. O kadar ki şehrin asıl merkezlerinden birinin, Bakırcılar Çarşısı olduğunu söylemek yanlış olmasa gerek. Orhan Veli’nin hoş mahallelerdeki güzel ve sakin evlerden takunya sesleri duymasına benzer bir hissiyatla, 8 sokak ve 280 dükkânın bulunduğu bu çarşıya vardığınızda ustaların çekiç sesleri karşılıyor sizi.
Burası bir bakıma zanaatla sanatın buluştuğu bir atölye…
Çarşı, 400 yılı aşkın süredir varlığını devam ettirmekte. Geleneksel çarşı anlayışının bir örneği olarak "Bakırcılar Çarşısı" olarak bilinse de aslında 6 sokağa bölünmüş çarşı içerisinde demirciler, aktarlar gibi çeşitli meslek gruplarının da bulunduğunu söylemek gerek. 2006 yılında restore edilmeye başlanmış ve 6-7 ay içerisinde tamamen yenilenerek oldukça otantik bir görünüme sahip hale gelmiş.
Bakırcılar Çarşısı’nı seslerin içindeki o derin sessizlikle bırakarak ayrılıyorum bu güzel çarşıdan. Kulağımda, işinin ehli Bakırcı Mehmet Emmi’nin çekiç sesleri, aklımda Antep’in o nefis lezzeti…
Bir tatlıdan daha fazlası
- “Antep’in hamamları sallanır külhanları
- Hoşgör Mahallesi’nin dip dibedir damları
- Çiğ köftenin adına baklavanın tadına
- Ye derler muradına”
Türkünün de dediği gibi efendim, Antep’e gelmişken yapılacak en şık eylem elbette baklava yemek; daha doğrusu, baklavanın tadına varmak, onunla hemhal olmaktır. Eskiden sarayda ve konaklarda, baklava yapımında usta olan aşçılar tercih edilirmiş. İşe alınacak aşçıya, bir imtihan olarak, pilavın yanı sıra baklava da yaptırılırmış. Aşçının usta olanı, hamuru kesişinden anlaşılırmış. Kesilen pazılar açıldığında, hem çok ince hem de tepsinin içini tam kaplayacak boyutlarda olursa, aşçının ustalığı kabul edilirmiş.
Baklavanın uzun yıllara yayılan serüveni Osmanlı en önemli vilayetlerinden birisi olan Halep’te ortaya çıkar. O zamanlar bu vilayetin bir kasabası olan Ayıntap ise baklavanın en iyisini yapıyor olmakla ünlenir. O kadar ki vakti zamanında baklava tepsisi fırına girmeden önce konak sahibinin huzuruna getirilirmiş; o da, bir Hamid altınını yarım metre kadar yükseklikten dik olarak baklavanın üzerine bırakırmış. Altın yufka katlarını delip tepsinin dibine değerse, aşçı başarılı sayılırmış.