27'ler kulübünün en asi çocuğu: Jim Morrison
Jim Morrison'ı, ABD'li ünlü şarkıcı ve rockyıldızlarından ayıran temel özellik onundünyaya bir şair duyarlığıyla bakıyor oluşuydu.ABD'nin sömürgeci bir devlet olduğunuve yerli halkı katlederek orada beyazlarınegemenlik kurduğunu söylemekten geri durmayanbir karaktere sahipti.
Bir röportajında Kızılderililerden bahsederken, ''Ölümü ilk keşfettiğim an ben, annem, babam, büyükannem ve büyükbabam gün batarken çölde ilerliyorduk. Kamyon dolusu Kızılderili başka bir kamyona ya da bir şeye çarpmıştı. Kızılderililer bütün anayola dağılmıştı ve kanlar içinde ölümü bekliyorlardı. Babam ve büyükbabam arabadan neler olduğuna bakmak için inmişlerdi. Daha çocuktum o yüzden arabada oturup beklemem gerekiyordu. Tek gördüğüm şey garip kırmızı boya ve yerde yatan insanlardı” demişti. Bu olaydan çok etkilenen Jim'i sakinleştirmeye çalışan annesi olanların bir rüya olduğunu söylemişti. Jim Morrison birçok röportajında ve şiirlerinde Kızılderililere yer vermiş ve bundan dolayı da tepki çekmişti.
Jim Morrison. Bir rock yıldızı ya da bir solist olmaktan çok öte bir adam. Şair, genç yaşında yüz binleri peşinden sürükleyen bir dâhi. Öyle ki kısacık hayatına 6 albüm sığdırdı. Jimi Hendrix ve Janis Joplin gibi 27'ler kervanına katılan Jim Morrison'ın ölümü üzerinden tam yarım asır geçti. Ancak bu 27'lik delikanlının unutulmaya hiç niyeti yok gibi görünüyor. Jim, toplumun tabularından ziyade kendi kurallarıyla yaşadı. Kendi zekasını ve şairliğini yaptığı müziğin sözlerine yansıttı. ABD ve Avrupa dışında çok fazla bilinmiyor olması tamamen onun seçimiydi. Aykırı yaşadı, kimseye kulak asmadı ve genç yaşında müzik tarihinin en ön sayfalarında kendi yerini kendi yazdı.
Asıl adı James Douglas Morrison olan Jim'nin babası George donanma subayıydı. Belki de Jim, hayata karşı duruşunu babasının tam zıttı olmayı seçerek kazanmıştı. Sorunlu okul yılları, disiplinsizlik ve karıştığı birçok olay... Ailesinin katı kuralları ve disiplinli hayatı, Jim'in somut dünyayla arasına sınır koymasına sebep olmuştu. İlk gençlik dönemlerinden itibaren sanata ve özellikle şiire büyük bir hayranlıkla ilgi duyan Jim Morison'un idol olarak gördüğü isimlerin başında ise John Keats, Jack Kerouac ve Arthur Rimbaud’un gelmesi bu sebeple şaşırtıcı gelmiyor. Lise döneminde Apollon, Franz Kafka, Albert Camus, Jean Cocteau, Jack Kerouac ve Friedrich Nietzsche gibi birçok isimden ilham aldı. Nietzsche üzerine çok fazla okuma ve araştırma yapan Jim, 1961’de liseden mezun olunca ailesinden mezuniyet hediyesi olarak Nietzsche’nin tüm eserlerini istemişti.
Liseyi bitirdikten sonra ailesiyle devam eden sorunlara son vermek ve kendi yolunu çizmek için dedesinin yanına Florida Eyalet Üniversite'sine yerleşti. 1962 yılında arkadaşlarıyla oynadığı bir futbol maçında huzuru bozmaktan tutuklandı. Bu dönemlerde sinemaya ilgi duyan Jim Morrison Florida Eyalet Üniversite'sinin tanıtım filminde oynadı. Daha sonra sinemaya duyduğu ilgiyi yapımcı olma hayaliyle birleştirerek Kaliforniya Üniversite'sinde ders almaya başladı.
Kaliforniya'da şiire yönelen ve daha sonra efsaneleşen parçalarında kullanacağı şiirleri burada yazan Jim, sinemaya olan ilgisini tamamen kaybederek müziğe yöneldi. Okulun son sınıfında tanıştığı Ray Manzerak'e tesadüfen gelişen bir sohbet sırasında Jim yazdığı şarkılardan ona söz etti. Moonlight Drive ve birkaç parçasını söyledikten sonra Ray Manzerak grup kurmaları gerektiğini söylemiş ve Jim'i ikna etmişti.
Uzun düşünceler sonunda ortak fikirde buluşuldu ve grubun adının The Doors olması kararlaştırıldı. Grubun isminin isim kaynağı Aldous Huxley’in Algı Kapıları (Doors of Perception) isimli eseriydi. 1967 yılında The Doors, kendi adını taşıyan ilk albümünü çıkardı. Grubun ilk single’ı Break on Through (to the Other Side) oldu ve mütevazi bir başarı elde etti.
Son dönemlerinde müzik piyasasında dibe vuran, sahnede uygunsuz hareketleri nedeniyle linç edilen Jim Morrison sevgilisiyle birlikte Paris'e taşındı. Jim 1971 yılında Paris'te bir küvette sevgilisi Pamela Courson tarafından ölü bulundu. Jim, bir konuşmasında nasıl ölmek istediği konusunda şu sözleri söylemişti: “Bir uçak kazasında ölmek güzel bir gidiş olurdu. Uykumda, yaşlanınca ya da aşırı doz uyuşturucudan ölmek istemiyorum. Ölümü hissetmek, koklamak, tatmak, duymak istiyorum. Ölüm bize yalnızca bir kez gelecek, bu fırsatı kaçırmak istemem.”