Sorumuz şu
Emre Ergin, son yıllarda dergilerde yayımladığı öyküleri Ruh Dememi Bağışlayın kitabında topladı. Enfes bir kapak tasarımına sahip. Bundan önceki kitaplarında olduğu gibi metin disiplini göze ilk çarpan husus.
“Ben bu hikâyeyi nereden öğrendim?” diye soruyor Emre Ergin, Ruh Dememi Bağışlayın’ın son cümlesinde.
Cevabını da taşıyan gerçek bir sorunun basit yanıtı dili aşabilir: Anlatıcı, öyküyü nereden öğrenir? Günümüz yazarları için kuşaklardan bahsedilebilir mi emin değilim. Metinle kurduğu ilişki üzerinden etiketler oluşturmak bana her zaman daha kullanışlı geldi. Kuşak kelimesinin kısıtlarından ya da sorumluluğundan kaçıp, esere yaklaşım üzerinden bir akrabalık kurmak çok keyifli. Yeni okumalara açık. Emre Ergin bu bağlamda pek çok etiketi bir arada taşıyor. Hadi bir kerelik kuşak diyelim; kuşağında rastlayamayacağımız özel bir gücü var. Belki, öykücü olarak eserlerini kıskanmalıyım ama bir okur olarak eğleniyorum.
Acımasız Disiplin, Kaçınılmaz Detay
Emre Ergin, son yıllarda dergilerde yayımladığı öyküleri Ruh Dememi Bağışlayın kitabında topladı. Enfes bir kapak tasarımına sahip. Bundan önceki kitaplarında olduğu gibi metin disiplini göze ilk çarpan husus. Emre’nin her cümlesinin üzerine saatlerce çalışılmış. Öyküleri, milimetrik hesaplarla örülmüş. Okurda sürekli bir tekinsizlik hissi bırakıyor bu durum. Detaycılığı keyifli bir ukalalığa dönüştürüyor sıklıkla.
Basit Denklemler, Karmaşık Çözümler
Öykülerini çok basit bir çizginin üstüne kuruyor. Günlük hayattan, eski bir hikayeden ya da bir atasözünden yakıyor belki de ilk ateşi.
Sonra metin tamamlanana kadar onu ince ince işliyor. Katlar çıkıyor. Oynuyor. Lafı uzatıyor. Konuyu değiştiriyor. İlk noktanın keşfi okur için imkânsız bir yolculuğa dönüşüyor. Sıkıştığı her an bir silah çıkarıp ateşlemiyor ya da ilk yumrukta devrilmiyor. İnatla dikiliyor kurgunun başında, her sahneyi defalarca çekiyor. Altın golle kazanıyor. Çok farklı metinlerden oluşuyor Ruh Dememi Bağışlayın. Öykülerin birbiriyle akrabalığı nerdeyse yok. Peki, Emre Ergin’in özel gücü? Kitabın son cümlesini bir daha düşünelim. Emre bir hikayeyi nerden öğreniyor, aklına ilk düşen ne. Bir görüntü? Kelime? Ses? Bence hiçbiri.
Emre Ergin metinleri basit bir soruyla başlıyor. Öykülerin çıkış noktası, cevabını da taşıyan basit bir soru. Yanıtını yazarak buluyor: Acımasız disiplin, kaçınılmaz detay, basit denklemler ve karmaşık çözümler. Okur için zor, eğlenceli ve tehlikeli. Ve belki ben de Emre Ergin’in kitabı hakkında bir yazı yazacağım ilk an, basit bir soru sormuşumdur. Cevabını da taşıyan gerçek bir soru: “Öyle bir soruya nasıl bakılırdı bilmiyorum.”