Saf hikayeler bütünü
Kitabın başında bir Dostoyevski alıntısı var: “Her şeyi anlıyorum ve bu beni öldürecek.” Kitabı en doğru anlatacak ifade bu olabilir: Ahmet Sarı ölürken her şeyi anlamaya çalışıyor. Ve ne iyi ki yazarak bu çabasını paylaşıyor.
Kendi İmdadına da Koşup Gelen Hızır, Post Öykü okurlarının alışkın olduğu “küçürek öykü” türünde metinlerden oluşan bir Ahmet Sarı kitabı. Küçürek öykü için yapılacak tür tartışmalarını ehline bırakacak olursak kitabın kendisi, üzerinde bir hayli konuşmayı gerektiriyor.
Ahmet Sarı, hikâyelerini birkaç cümle veya paragraf ile anlatıyor. Rafine ve yoğun bir anlatı söz konusu. Konu ve tema zenginliği bir ormanı andırıyor: her adımda başka bir varoluşun tezahür ettiği, kaotik kalabalığın görünmez bağlarla bir birine eklemlendiği bir hikâye ormanı.
- Kitabın başında bir Dostoyevski alıntısı var: “Her şeyi anlıyorum ve bu beni öldürecek.” Kitabı en doğru anlatacak ifade bu olabilir: Ahmet Sarı ölürken her şeyi anlamaya çalışıyor.
Ve ne iyi ki yazarak bu çabasını paylaşıyor. Udi Aloni - Tamer Nafar, Merkel, Putin, Madaline Albrihgt, Mercedes Kadir, Yattara gibi bilinen isimler, Kızıl Meydan, Yayha Efendi Çıkmazı gibi bilindik mekânlar o kadar doğal bir şekilde ele alınıyor ki okuyucu özgün bir metin mi yoksa arşivlerden alınmış bir haber metni mi okuduğu konusunda tereddüde düşebilir.
Aynı etki gerçeküstü anlatılarda da gerçeklik ve doğruluk sınırının belirsizleşmesi ile görülüyor. Yazar daracık bir alanda başarılı atmosferler oluşturuyor. Ahmet Sarı daha önce hiç duymadığımız, hiç görmediğimiz hikâyeler anlatmıyor. Hatta gözümüzün önündekileri tekrar tekrar gösteriyor. Ve bunu o kadar ustalıkla yapıyor ki çarpılmamak mümkün değil. Ustalığı, fazlalıkların tamamından kurtularak saf hikâyeyi olabildiğince net bir biçimde ortaya koymasında. Anlatının ne dili aksıyor ne temposu bozuluyor.