Geçmişle bir hesaplaşma

Gülçin Durman'ın zaman zaman kendisinin de dinleyici olduğu öyküler geçmişle yapılan ufak hesaplaşmaların bir yansıması olarak da okunabilir.
Gülçin Durman'ın zaman zaman kendisinin de dinleyici olduğu öyküler geçmişle yapılan ufak hesaplaşmaların bir yansıması olarak da okunabilir.

Öykülerin akıcı ve ritmik oluşları takibi kolaylaştırıp okurun metinden kopmasını fırsat vermiyor. Pek sürprizli sonlarla bittiği söylenemese de anlatıcının ahengine kapılıp hikayelerin sonunu merak ediyorsunuz. Yazarın üslubu öykülerin tümünde, çocukluğu kelimelerle sayıklatan bir ritme dönüşüyor.

“Çocuklarla konuşacaksın. Ne utanmasından bahsediyorsun sen?”

Gülçin Durman Başıma Gelenler Hep Senin Yüzünden öykü kitabı ile okuyucusunu selamlıyor.
Gülçin Durman Başıma Gelenler Hep Senin Yüzünden öykü kitabı ile okuyucusunu selamlıyor.

Birçok dergide hikayeleri yayınlanan Gülçin Durman Başıma Gelenler Hep Senin Yüzünden öykü kitabı ile okuyucusunu selamlıyor. On iki öykü arasında kitaba başlığını veren bu ilk öykü; çocukluğun ve hastalığın yükünü isyanla hafifletmeye çalışan karakterin çevresiyle yaşadığı uyum problemi üzerine odaklanıyor. Hemen hemen tüm öykülerde anlatıcı, çocuk ya da toy bir karakter olarak kurgulanıyor. Yazarın bu tercihi bir zaman kayması oluşturduğu için dönemin siyasal ve sosyal hayatına yapılan vurgularla birlikte okuyucuda bir anı dinlermiş hissi uyandırabiliyor çoğu zaman. Bu durum özellikle “Mutahhari’nin Kadın Meselesine Bakışını Nasıl Buluyorsunuz Ağabey?” öyküsünde başkarakterin değişimi, “Seksenler Sonu, Doksanlar Başı, Doksanlar Ortası, Yirmi Sekiz Şubat Dönemi, İki Binlerin Başı, Bugün” olarak çizilen takvimde belirgin bir öğe olarak karşımıza çıkıyor.

Öykülerin akıcı ve ritmik oluşları takibi kolaylaştırıp okurun metinden kopmasını fırsat vermiyor.

Öykülerin akıcı ve ritmik oluşları takibi kolaylaştırıp okurun metinden kopmasını fırsat vermiyor. Pek sürprizli sonlarla bittiği söylenemese de anlatıcının ahengine kapılıp hikayelerin sonunu merak ediyorsunuz. Yazarın üslubu öykülerin tümünde, çocukluğu kelimelerle sayıklatan bir ritme dönüşüyor. “Bak aya, Hazihi’d dunya” öyküsü de bahsettiğimiz başarılı ritim duygusunun ifadesi için güzel bir örnek. Başka bir dilde akıcı konuşabilme zorluğu çeken karakterin tüm karşılaşmaları kendisine bir korku olarak geri dönüyor. Bu korkuyu aşmanın son çaresinin çocukların dünyasına bir an önce dahil olmakla mümkün olacağını düşünen karakter, hızlıca çocukların dünyasına dahil olur.

Bir gezi anında denk geldiği çocukları yakalayıp konuşmak öyle kolay olmadığı için kelimeleri çoğu zaman beklemeye uğrar. Sabırsızlığı iyice artınca bir köşede yalnız oturan çocuk tek dinleyicisi olarak gözüne çarpar. Yanına gider, kelimelerin üstünden atlaya atlaya cümlelere varır sevinçle fakat hiçbir yanıt alamaz. İlk defa kendi korkularının çok daha büyüğüne çarpar... Çocukluk, öykülerin çoğunda şimdiye çelme takar. Yazarın zaman zaman kendisinin de dinleyici olduğu öyküler geçmişle yapılan ufak hesaplaşmaların bir yansıması olarak da okunabilir.