Yalnızca süper kahramanlarmaske takar
Süper kahramanların menşeinin Hanuman, Gılgamış, Perseus, Odisseus gibibu yarı insan yarı tanrı mitolojik kahramanlara dayandığı rivayet edilse desüper kahramanlar “icat” edilmeden hemen önce bazı maskeli kanunsuzlarında bu türün ilk prototipi olduğunu söylemek mümkün. Maske takarakhaydutlarla savaşan San Diego Vigilantes ve Bald Knobbers gibi “çeteler”,her ne kadar insanüstü özelliklere sahip olmasalar da toplumsal düzenisağlamaya çalışan “kanun dışı” bir güç olmaları hasebiyle türün ortayaçıkmasından önce gerçek hayattaki ilk örnekleri sayılabilir.
Bundan çok değil iki yıl önce biri çıkıp da yaşadığımız apartmandaki asansöre dahi maske takarak bineceğimizi, gündelik hayatımızı, iş yaşamımızı, sosyal hayatımızı maskeyle devam ettireceğimizi söylese, zannediyorum onu bilim kurgu filmlerinde yaşamakla itham eder ve gerçek hayata davet ederdik. Zira bilimkurgu, post apokaliptik yahut distopik filmlerde, dizilerde gördüğümüz karakterlerin çoğu dışarıda maske takıyorlardı. Genellikle zehirli havadan olsa da 2020 yapımı Upload dizisindeki gibi toplu taşımada, muhtemelen virüs sebebiyle, maske takan insanların olduğu senaryoları da görmeye aşina idik.
Fakat maskeli karakterlere en çok rastladığımız filmler süper kahraman filmleriydi. Süper kahramanların pek çoğu kimliklerinin açığa çıkmasını engellemek için maske taksalar da bir müddet sonra maske onların yeni kimliklerini “inşa” eden “şey” haline geliyordu. Onların kimlikleri haline gelen, onlarla özdeşleşen kostümlerinin en önemli parçası haline gelen maske, pandemi döneminde de elverişli hale getirildi. Pek çok ülke bilhassa çocukları maske takmaya teşvik etmek için “yalnızca süper kahramanlar maske takar” sloganı eşliğinde kamu spotu niteliğinde reklamlar hazırladı. Süper kahraman maskeleri üretildi ve çocuklar tarafından yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Maske kullanımını teşvik etmek için kurgu karakterlerin kullanılması yeni bir eğilim değildi fakat.
- İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’nın kimyasal bir saldırı düzenlemesinden korkan Amerika, halka gaz maskesi dağıttı. Ancak bu maskeler çocuklar için hem ağır hem de korkutucu olduğu için Walt Disney çocukların çok sevdiği Mickey Mouse karakterinden bir gaz maskesi tasarlayarak onların maske takmayı bir oyun haline getirip, korkularını yenmelerini sağladı. Bugün benzer saiklerle üretilen süper kahraman maskeleri, süper kahraman endüstrisinin de hareketlenmesini sağladı. Süper kahramanları, anti kahramanları gelecek günlerde pandemi maskeleriyle görecek miyiz bilmesem de maske ve süper kahraman ilişkisine yakından bakmak istiyorum.
Süper kahramanın doğuşu
İlk süper kahraman kimdi? Yahut süper kahraman kurgulama fikri nereden çıkmıştı hiç düşündünüz mü? Pek çok uygarlığın mitolojik kahramanlarının insan üstü güçlere sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Süper kahramanların menşeinin Hanuman, Gılgamış, Perseus, Odisseus gibi bu yarı insan yarı tanrı mitolojik kahramanlara dayandığı rivayet edilse de süper kahramanlar “icat” edilmeden hemen önce bazı maskeli kanunsuzların da bu türün ilk prototipi olduğunu söylemek mümkün. Maske takarak haydutlarla savaşan San Diego Vigilantes ve Bald Knobbers gibi “çeteler”, her ne kadar insanüstü özelliklere sahip olmasalar da toplumsal düzeni sağlamaya çalışan “kanundışı” bir güç olmaları hasebiyle türün ortaya çıkmasından önce gerçek hayattaki ilk örnekleri sayılabilir.
Yine 19. yüzyılın başlarında bir şehir efsanesi olarak ortaya çıkan Spring Heeled Jack (Yay Topuklu Jack) bugünkü süper kahramanlara görünüş itibariyle oldukça yakındır. Adını çok hızlı zıplamasından, yüksek mesafeleri kolayca atlamasından alan Spring Heeled Jack’in 1830’lu yıllardan 1920’li yıllara kadar görüldüğüne dair pek çok rivayet vardır. Onu görenler, uzun boylu, zayıf, sivri burunlu ve sivri kulaklı biri olduğunu, gözlerinin ateş gibi kıpkırmızı parladığını ve ağzından mavi alevler fırlatabildiğini söylemişler. Jack’in maske taktığı ve kanatlı bir kıyafet giydiği onu görenler tarafından ifade edilmiştir. Ne var ki, bütün bu süper kahraman vari özelliklerine rağmen Jack, karşılaştığı insanlara saldırıp bilhassa kadınlara cinsel tacizde bulunuyormuş. Bu da onun bizim süper kahraman tasavvurumuza çok da benzemediğini gösteriyor. Burada bir parantez açarak Spring Heeled Jack efsanesinin Morrissey’in bir şarkısına (Spring Heeled Jim) konu olduğunu söylemeliyim.
- Süper kahraman arketipinin oluşmasında şüphesiz en önemli pay İngiliz halk hikâyelerinde yaşayan, kostümü, kukuletası ve oklarıyla krala ve soylulara karşı çıkan aslında kendisi de bir soylu olan, “zenginden çalıp fakire dağıtan” Robin Hood efsanesi ile ilk kez, 1919 yılında Johnston McCulley tarafından Pulp dergisinde tanıtılan hayali karakter Zorro’dur. Asıl adı Don Diego de la Vega olan Zorro da tıpkı Robin Hood gibi zengin bir ailenin çocuğudur. Eğitim için gittiği Avrupa’dan Kaliforniya’ya döndüğünde bir isyancının idamına şahit olur.
Bu haksızlıklarla savaşmaya karar verir ancak bunu açıktan kendi kimliğiyle yapmasının ailesine zarar vereceğini düşünerek gözlerini kapatacak bir maske ve şapka takar ve bir pelerin giyer, o artık adalet için savaşan Zorro olmuştur. Gerek Robin Hood’un gerek Zorro’nun daha sonra detaylı bir şekilde bahsedeceğim Batman’e benzediği yadsınılmaz bir gerçektir. Zira bu üç karakter de süper güçleri olmamasına ve kendileri de zengin/soylu olmalarına karşılık zenginlere, erke karşı savaşırlar ve bunu yaparken bir kostüm ve maske kullanarak gerçek kimliklerini gizlerler. Yine 1930’da ortaya çıkan The Shadow, 1936’de ortaya çıkan The Phantom gündüzleri sıradan işler yapan geceleri kostüm giyerek suçlularla savaşan yahut onları arayan kahraman dedektiflerdir. Bu türde pek çok ilk dönem örnekleri ilave edilebilir elbette fakat Geoge Blender’ın kaleme aldığı, American Comic Book adlı karikatür dergisinde yer alan ilk maskeli kahraman olması sebebiyle en etkili olanı The Clock’tur. Clock’un gizli kimliği tıpkı selefleri gibi zengin ve yüksek sosyeteye mensup Brian O’Brien adlı biridir. The Clock’un hedefinde genellikle sıradan suçlular ve Naziler olsa da bazen çılgın bilim adamları ve insanüstü kurşun geçirmez karakter Stuporman ile savaştığı da vakidir. Bu ilk örnekleri düşündüğümüzde, suçlularla savaşmanın bir zengin, üst sınıf hobisi olduğunu, her ne kadar suçlularla savaşsalar da maskeler yahut kostümler aracılığı ile gerçek kimliklerini de korumak istediklerini görürüz.
Ancak bugün süper kahraman endüstrisinin yıldızı olan Superman’in atasının Japon asıllı olduğunu duymak belki size de şaşırtıcı gelecektir. 1930’ların başında bir kamishibai karakteri (sözlü anlatıcılar tarafından kâğıda çizilen renkli resimler ve bunların gösterildiği bir panel sistemi Gölge oyununa benzediğini söylemek hata olmayacaktır) olarak ortaya çıkan Gama Prensi (ガ ン マ 王子), dünyaya başka bir gezegenden gelen, kostümü Küçük Prens’e benzeyen (Küçük Prens’in bu karakterden etkilenmiş olma ihtimali var mı acaba?) uçabilen ve süper kahraman olmadığı zamanlarda sokak çocuğu olan bir kahramandı. Gama Prensi’nin hemen akabinde 1931 yılında, 16 yaşındaki Takeo Nagamatsu ve 25 yaşındaki Suzuki Ichiro tarafından yine bir kamishibai karakteri olarak tasarlanan Altın Yarasa anlamına gelen Ögon Bat (黄金 バ ッ ト) pek çok kişi tarafından ilk süper kahraman olarak kabul edilir. Ögon Bat, İkinci Dünya Savaşı’nın akabinde kamishibainin popülaritesinin azalmasına rağmen kendi popülaritesini artırmayı başarmış ve nihayetinde manga ve animeye uyarlanmıştır. Ögon Bat, kötülerle savaşmak için zamanda 10.000 yıl ileri gönderilen antik Atlantis’ten gelen bir varlıktır. Kafatası altın şeklindedir, yüksek yakalı pelerini ve yeşil beyaz renkte bir kostümünün yanı sıra silah olarak bir meç taşımaktadır. Asla hasar görmeyen ve uçabilen bir kahramandır Ögon Bat. Size de Superman’in yetenekleri ile Batman’in kostümünün birleşimi bir varlığı hatırlatmıyor mu?
Maskesiz maskeli kahraman: Superman
Amerikan filmleri nasıldır bilirsiniz… Dünyanın, ki genellikle dünya Amerika’dan ibarettir ve Amerika’yı kurtarmak dünyayı kurtarmak gibidir, başı büyük bir beladadır ve bunu çözebilecek tek güç yine bir Amerikalıdır. İster sıradan bir insan olsun isterse bir süper kahraman, Amerikalının ve bu yüzden dünyanın, kahraman Amerikalı bir figüre ihtiyacı vardır. Bugün hala varlıklarını sürdüren en popüler süper kahramanlar tam da bu ihtiyaç sebebiyle ortaya çıkmışlardır.
Dünya’yı bilhassa Amerika’yı etkisi altına alan 1929 yılında başlayıp 1940’lı yıllara kadar devam eden Büyük Bunalım adı verilen ekonomik kriz sebebiyle Amerikan halkının tam da gerçek hayatta yaşadıkları kaybı kurguda temize çekecekleri bir kahramana ihtiyaçları vardır. Belki de bu yüzden 1933 yılında Jerry Siegel ve Joe Shuster tarafından uzaydan gelen ve üstün güçleri olan dünyayı istila etmek isteyen kel ve kötü bir karakter olarak tasarlanan ilk Superman konsepti satmamıştı. Bu sebeple ikili konsepti değiştirdi ve 1938 yılında DC Comics dergisinde ilk defa halka sunulan günümüzdeki Superman ortaya çıktı. Superman’in kostümündeki tayt o dönem sirklerde boy gösteren güçlü adamların kostümlerindeki gibidir ve kostümünün rengi olan mavi-kırmızı Amerika bayrağını temsil etmektedir. Kripton gezegeninden gelen, çok hızlı, çok güçlü, uçabilen, gözlerinden çıkardığı ışınlarla maddeleri eritebilecek güce sahip, üstün görme, işitme yeteneği olan bir süper kahramandır. Superman gerçek kimliğini gizlemek için Clark Kent ismini kullanır ve gazetecilik yapar. Superman maske kullanmaz fakat taktığı gözlük ve gazeteci kimliği onun maskesi niteliğindedir. Zira kostümünü giydiği anda Superman başka biri olur.
Sıradanlıktan sıra dışılığa maske: Batman
İlk kez 1939 yılında DC Comics’in 27. sayısına çizilen bir çizgi roman kahramanı olarak karşımıza çıkar. Batman’i diğer süper kahramanlardan ayıran şey aslında onun süper kahraman olmamasıdır. Onun süper güçleri yoktur fakat süper bir serveti ve suçlularla savaşacak süper bir motivasyonu vardır. Aslında o küçükken, anne ve babası gözleri önünde bir sokak serserisi tarafından öldürülen milyarder, sanayici ve playboy Bruce Wayne’dir.
Wayne, kendisini dövüş gibi pek çok alanda geliştirdikten sonra bir yarasa kostümü tasarlar ve ekipmanlar hazırlar… O artık suçlularla savaşan ve yozlaşmış Gotham şehrini korumaya çalışan bir süper kahramandır. Batman’in kostümü ve yüzünü kapatan yarasa başlıklı maskesi onun hem gerçek kimliğini gizler hem de bir süper kahraman kimliği inşa eder hem de çocukluktan itibaren korktuğu yarasalardan artık korkmadığını, korkularıyla yüzleştiğini sembolize eder. Sıradan bir insanın sıra dışı bir kahramana dönüşmesini sağlayan bu kostüm ve maske bu sebeple iki kat önem arz etmektedir.
Böcek çocuk: Örümcek Adam (Spider Man)
Marvel Comics tarafından ilk kez 1962 yılında tanıtılan Örümcek Adam, Marvel’ın yükselişinin de en önemli faktörlerinden biridir.
15 yaşındaki Peter Parker adındaki bir genç, radyoaktif bir örümceğin ısırması sonucunda mutasyon geçirerek özel yeteneklere sahip olur. Bu sayede düz duvara tırmanabilir ve binalar arasında atlayabilir. Örümcek adamın maskesi tüm yüzünü kapatır. Bu sayede kimliğinin gizliliğini de sağlamış olur. Örümcek adamı diğer kahramanlardan ayıran en önemli şey onun sıradan hayatıdır. O da gerçek hayatında pek çok sorunla boğuşmaktadır ve Superman kadar ezici güçleri yoktur. O her ne kadar oradan oraya atlasa ve düz duvara tırmansa da daha “ayakları yere basan” bir süper kahramandır.
Hızlı ve maskeli: The Flash
İlk kez DC Comics tarafından 1940 yılında yayımlanan The Flash tıpkı Spider Man gibi sonradan bir kaza sonucu mutasyon geçirerek süper güçlere sahip olmuş ve bu süper güçleri hem adaleti sağlamak hem de küçükken öldürülüşüne tanık olduğu annesinin katilini bulmak için kullanır. Gerçek ismi Barry Allen olan The Flash, bir adli tıp görevlisidir. Laboratuvarda yaşanan bir patlama sonucunda hava durumu değişir ve Allen’a bir şimşek çarpar. Bu şimşek onun hücrelerinin aşırı hızlı yenilenmesine sebep olur. Yaraları çabucak iyileşir ve insan üstü bir hıza sahip olur. The Flash’ın yüzünün üst kısmını kapatan maskesi ve kırmızı kostümü onun karakterinin oluşmasında oldukça önemli bir yere sahiptir.
Demir Maskeli Adam: Iron Man
Marvel tarafından 1963 yılında, Tales of Suspense adlı çizgi roman serisinin 39.sayısında ilk kez yayımlandıktan sonra, 1968 yılında kendisine ait çizgi filmi olan Iron Man serisine başlanılmıştır.
Iron Man, Avengers ekibinin kurucuları arasında yer almış ve animelere ve filmlere uyarlanmıştır. Gerçek adı Anthony Edward Stark olan ancak daha çok Tony Stark olarak tanınan Iron Man de hem mutant hem de teknolojiyi süper güçlerini geliştirmek için kullanan bir süper kahramandır. Tony Stark’ın babası Howard Stark, Stark Endüstrileri’nin kurucusudur. Tony Stark babasından kalan şirketin başına geçtikten sonra silah üretimine başlar ve bu sayede para kazanır. Ancak daha sonra kendisini insanların ölümünden sorumlu hisseder. Babasının iş ortağının iş birliği ile Afganistan’daki bir örgüt Tony Stark’a bir suikast düzenler. Bu suikastta Stark’ın bedenine şarapnel parçaları girer. Kalbi büyük bir hasar alır. Ancak Yinsen adlı bir cerrah Stark’ı hayatta tutabilmek için göğsüne bir mıknatıs yerleştirir ve Tony hayatta kalır.
- İyileştikten sonra Tony Stark kendisine muhteşem bir zırh tasarlar. Bu zırhın çok gelişmiş akıllı füzeleri, değdiği yeri yok eden lazerleri, manyetik kalkanları, püskürtücü ışınları ve ayaklarında uçmaya yarayan roketleri vardır. Iron Man’i demirden yapan tam da bu zırh ve göğsüne yerleştirilen mıknatıstır. Onun demir maskesi kimliğini gizlemesini sağlarken zırhı süper kahraman kimliğini oluşturmasının biricik faktörüdür. Zira daha sonra yapılan film uyarlamalarında maskesini çıkartarak kimliğini de açıklamış, dünyaya Iron Man olduğunu anlatmıştır.
Korkusuz kahraman: Daredevil
1964 yılında Marvel tarafından hayat bulan Daredevil’in gerçek adı Matthew Murdock’tur. Gündüzleri avukatlık yapar. 9 yaşındayken kör bir adamı kurtarmaya çalışırken gözlerine radyoaktif bir madde dökülmesiyle gözlerini kaybeder. Ancak bunun karşılığında diğer 4 duyusu güçlenir. Kulakları radar işlevi görür. Bu güçlerini suçluları yakalamak özellikle babasının katilini bulmak için kullanmaya karar verir ve Daredevil olur.
Amerika’nın biricik sevgilisi: Kaptan Amerika
Marvel tarafından 1941 yılında ilk kez yayımlanan Kaptan Amerika aslında süper güçlere sahip olmasa da “manevi olarak” bir süper kahramanda olması gereken her şeye sahiptir. Gerçek adı Steve Grant Rogers olan Kaptan Amerika, 1920 yılında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.
Bir dönem gazete dağıtıcısı olarak çalışmış ve sanat okulunda okumuştur. Ancak Nazilerin Avrupa’yı ele geçirmesine seyirci kalmak istemediği için orduya kaydolmak istemiş ancak vücudu zayıf bulunarak reddedilmiştir. Ancak onun bu hümanist ve vatansever tavrını değerlendirmek isteyen General Chester Phillips, ordunun süper asker projesine katılabileceğini ve bu sayede Nazilerle savaşabileceğini söyler. Ancak bu hayati riski olan bir projedir. İşlem sırasında meydana gelebilecek bir hatadan geri dönüş yoktur. Fakat Steve kararlıdır. Nihayetinde başarıyla geçen bir işlem neticesinde süper kahramana dönüşür. II. Dünya Savaşı sırasında ABD’nin en büyük süper kahramanı olarak Nazilerle savaşır ve Amerika’yı Nazi tehlikesine karşı korur. Ancak 1945 yılında arkadaşı Bucky Barnes ile kötülere karşı savaşırken uçaktaki bombanın patlaması sonucu Antartika’nın soğuk denizlerine düşer. Ve fakat damarlarına sonradan enjekte edilen süper kahraman serumu sayesinde ölümden kurtulur ve yıllarca okyanusun dibinde donarak kalır. Yıllar sonra onun donmuş bedenini bulup hayata döndüren Avangers’a katılır ve ekibin lideri olur. Kaptan Amerika, kostümü, maskesi ve hikâyesiyle Amerika’nın değerlerinin bir aynası gibidir.
Süper kahramanın ölümü
Her ne kadar hala belirli bir hayran kitlesi olsa da artık süper kahramana olan ihtiyacın ortadan kalktığını, statükoyu koruyan, erki temsil eden soylu ve zengin süper kahramanlar yerine; halkın içinden gelen, statükoya ve erke karşı çıkan, “yakarsa dünyayı garipler yakar” şarkısı sözünün kurgusal zeminde gerçekleşmiş hali olan anti kahramanların yükselişe geçtiğini söylemek mümkün. Bunun pek çok sebebi olduğu aşikâr fakat görece en önemli sebebi, süper kahramanların hem gerçek hayatta çok zengin hem de insan üstü güçlere sahip olmaları.
Çocukluklarında yahut hayatlarının bir döneminde bir kayıp, bir travma yaşasalar dahi gerçek hayatın problemlerinden uzakta yaşamaları, bunlardan bihaber olmaları. (Spider Man’i bundan hariç tutuyorum) Kötülükle ve kötülerle savaşmayı fazla romantize etmeleri… Oysa bugün, kötü ve iyi algısının çok da belirgin yahut Amerikan filmlerindeki tanımlamalarla sınırlandırılmayacağı bir gerçek. Kocaman bir malikanede yaşayan, milyar dolarlık bir servetin sahibi, sosyete partilerinde boy gösteren Bruce Wayne geceleri her ne kadar suçlularla savaşıyor olsa ve sıradan insanın da bir süper olacağını gösteriyor olsa da artık o kadar da inandırıcı bir karakter değil. Yahut uzaydan gelen, dünyada her istediğini yapabilecek karşı konulmaz güçte olan Superman’in her an kötülerin safına geçeceğini bilmek, ona duyulan hayranlığın yerini korkuya bırakmasını sebep oluyor. Bütün bunların yanı sıra, süper kahramanların taktıkları maskelerin onların ikili hayat yaşamasına katkı sağlaması hatta bu iki hayat arasında var olan tek sınır olması onların inandırıcılıklarına biraz daha darbe vuruyor, süper kahramanlığı bir kimlikten ziyade bir zengin sporu haline getiriyor. Her ne kadar anti kahramanlar da maske taksa ve kostüm kullansa da bunu gerçek kimliklerini korumak için değil, tek kimlik ve belki de bir sembol olması için yapıyorlar. Belki bu yüzden bugün anti kahramanların süper kahramanların yerini aldıklarını söylemek mümkün. O halde şimdi de bu anti kahramanların bazılarının hayatlarına yakından bakalım.
Haylazlık Tanrısı Loki: Maske
Jim Carrey’nin başrolünü oynadığı Maske filmi, maskeye dair üretilen tüm teorileri, metaforların bir kalıp “maskede” toplanmış hali gibidir. Bankacı Stanley Ipkiss (Jim Carrey) itibar görmeyen, silik bir tiptir. Karşılaştığı hemen herkes ya onu dolandırır yahut itip kakar. Bu haline üzüldüğü bir gün denizde parlayan bir şey görür. Bu bir maskedir. Norveç mitolojisindeki haylazlık tanrısı Loki tarafından yapılmış ve dünyaya atılmış bir maskedir Stanley’in bulduğu. Maskeyi takan kişinin bilinçaltına göre şekillenen, bilinç altından geçen her şeyi yapmasını sağlayacak, üstelik bütün bunları yaparken insan üstü bir güce, hıza ve yeteneğe sahip hale getirecektir. Bu maske sayesinde Ipkiss hem onu itip kakan insanlardan intikamını alacak, hem suçlularla savaşacak ve bir bakıma biraz da suça bulaşacaktır.
Yüzüm gülerken kan ağlar içim: Joker
DC Comics tarafından kurgulanan ve ilk kez 1940 yılında görülen Joker, Batman’in en büyük düşmanıdır. 1989 tarihli Batman filminde Jack Nicholson, 2008’de Kara Şövalye filminde Health Ledger, 2016’da Suicide Squad filminde Jared Leto ve nihayet 2019’da yapılan kendi adına ilk solo filmi olan Joker’de Joaquin Phoenix tarafından canlandırılmıştır.
Toplum tarafından dışlanan ve komedyenlikte de başarısız olan Arthur Fleck geçimini gündüzleri palyaço maskesi takarak sağlar. Herkes tarafından itilip kakılsa ve içi kan ağlasa da geceleri onu Happy diye çağıran annesini mutlu etmek için mutluluk maskesi takar Arthur. Fakat bu “iki maskeli” hayat psikolojisini gittikçe zorlar. Nihayetinde palyaço maskeli Arthur, Joker olarak dünyanın karşısına çıkar ve Gotham şehrindeki ezilmişlerin sembolik yüzü olur. Elbette suça bulaşarak ve hatta suçun kendisi olarak… Joker iyi ile kötü ayrımın günümüzde ne kadar muğlaklaştığının bir sembolü gibidir. Arthur Fleck iyiyken, Joker kötüdür. Ama Joker, Arthur Fleck’ten başkası da değildir. Palyaço maskesi tek ve gerçek yüzü olduğunda ve üstelik onu taklit eden sembolleştiren pek çok kişi ortaya çıktığında, soğuk kanlı bir şekilde cinayet işlediğinde, Batman’in karşısına dikildiğinde Arthur’u yani Joker’i savunmak ne kadar mümkün olabilir? Yahut aslında Joker’in maskesi tam da bizim içimizdeki o kararsızlığın ya da daha doğru bir ifadeyle iki yüzlülüğün mü sembolü? Yakarsa dünyayı garipler yakar… Peki ya sonra? Garip ile galip, galip ile garip yer değiştirdiğinde? Neyse bir Joker gülümsemesi bırakıyorum buraya. Sorulara cevap olmasa da halimizi anlatsın diye…
Kan davası maskesi: V for Vendetta
Hatırla hatırla 5 Kasım’ı hatırla! (Remember remember the fifth of november!) Her yıl 5 kasım geldiğinde belki içimizden tekrar ettiğimiz yahut sosyal medyada bu cümleye dair bir paylaşım gördüğümüz, unutulmaz V for Vendetta filminin unutulmaz repliği… Filmi unutulmaz kılan hikâyesi, replikleri ve şüphesiz ki V’nin maskesiydi. V’nin maskesinin kökeni 1600’lü yıllarda yaşamış Guy Fawkes adında bir İngiliz’e dayanıyordu. Tıpkı o da V gibi ,1605 yılının 5 Kasım’ında Meclis binasını uçurmaya çalışmıştı. Ancak suçüstü yakalanmış ve idamına karar verilmişti. Ancak Fawkes, idam edilmeden hemen önce idam sehpasından atlayarak boynunu kırmış ve ölmüştür. Fawkes bu trajik sonu onu V for Vendetta’daki maske ile sembol haline getirdi. Filmin maskeye dair yüklediği anlamlar belki şu repliklerde daha net anlaşılır. “Bu maskenin altında etten daha fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var, Bay Creedy ve fikirlere kurşun işlemez.” Ve belki de tüm anti kahramanların tek kimliği tercih etmesinin nedeni filmdeki şu sözlerle daha net anlaşılabilir: “Uzunca süre maske takarsan altındaki kişiliği de unutursun.”
Dali’nin Zoruna Bak: La Casa de Papel
İlk kez 2017’de hayatımıza giren ve dünyada en çok izlenilen dizilerden biri haline gelen La Casa de Papel’in esasında bir anti kahraman hikâyesi olduğunu söylemek zor.
Fakat karakterlerin Darphaneyi ve İspanya Merkez Bankası’nı soyarken giydikleri kostüm ve Dali maskesiyle halkı yanlarına çekmek ve onların nezdinde bir anti kahraman imgesi olmak; bu sayede soygunu tamamlamak ve kaçabilmek için zaman kazanmak istemeleri onları bir yerden sonra halkın ve izleyicinin nezdinde anti kahraman statüsüne getirdi. Şüphesiz bunda darphanede bastıkları paraları halka dağıtmalarının ve “aslında derdimiz para değil sadece statükoya karşıyız” imajı vermelerinin büyük payı vardı. Her ne kadar maske takmalarındaki asıl niyet kimliklerini gizlemek ve soygunu tamamladıktan sonra hayatlarını özgürce yaşayabilmek olsa da kimlikleri açığa çıktından sonra maske onları bir sembol haline getirdi. Peki Dali’nin bundan haberi var mıydı?
Yozlaşmış süper kahramanlara karşı
Süper kahramanların sınırsız bir güce sahip olduğu, attıkları her adımın, yaptıkları her kahramanlığın bir reklam değeri olduğu ve her birinin bir marka değeri taşıdığı bir evren tahayyül edin. 2019 yapımı The Boys dizisi tam da bu tahayyülün sonucu. Süper kahramanlığın çok yaygın olduğu, çocukların bugün YouTuber olmak istemeleri gibi süper kahraman olmak istedikleri, ancak Vought adlı bir şirketin süper kahramanların sahibi haline geldiği, onları markalaştırdığı, markalaştırırken de halk kahramanı imajını korumalarını sağladığı bir evrende geçiyor dizi. Seven adlı bir süper kahraman ekibi bu evrenin lideri konumunda. Superman ile Kaptan Amerika’nın karışımı olan ve Amerikalıların kutsal saydıkları Homelander ise bu ekibin lideri.
Yine Wonder Woman’dan esinlenen Queen Maeve; Batman, Black Bolt ve Snake Eyes’tan esinlenilmiş Black Noir; Aquaman ve The Submariner’den esinlenilen The Deep; The Flash ve Quicksilver’dan esinlenilen A-Train; Dr Light ve X-Men’in Jubilee’sinden esinlenilen Starlight ve Fantastik Dörtlü’deki Görünmez Kadından esinlenilen Translucent ekibin kalan üyelerini oluşturuyor. Ekibe sonradan dahil olan Starlight dışında bütün süper kahramanlar kötülüğe ya doğrudan ya da dolaylı olarak bulaşırlar. Bununla birlikte hepsinin bir zaafı vardır. Onların kötülüğünden doğrudan etkilenen Billy Butcher’ın liderliğini yaptığı The Boys ekibi her ne kadar süper güçlere sahip değilseler de hem Vought’a hem bu yozlaşmış süper kahramanlara özellikle Amerika’nın tanrılaştırdığı fakat safi kötülüğün simgesi olan Homelander’a karşı harekete geçerler.
Black Noir dışında bu süper kahramanların hiçbirinin maskesi yahut ikinci bir hayatları yoktur. Kostümleri ve Vought’la olan sözleşmeleri onların tüm hayatını oluşturur. Buna karşılık daima kameralara gülümseyip, iyilik ve insanlık için çalıştıklarını söylerlerken kuşandıkları “görünmez maskeler” onların yozlaşmışlığının da simgesi niteliğindedir. The Boys’un esasında süper kahraman filmleri sektörünün ölümünün habercisi olduğunu ve hatta tüm süper kahramanların ve süper kahraman algısının cenazesini kaldırdığını bile söyleyebilirim.
Bitirirken şu sloganı yeniden hatırlayalım. Yalnızca süper kahramanlar “maske” takar…