Ömür kitapları
Yaşadığımız halleri ana ve alt başlıklar halinde sıralamamızı isteseler, her birimizin bunu başarması imkânsız. Peki ya kendi tecrübelerimiz, kendimize yetiyor mu? Belki de bu yüzden edebiyat var. İsimlendiremediğimiz durumları, anları, halleri betimleyebildiği, ‘başkalarının tecrübeleri’ni bize aktarmak için.
Beşir Ayvazoğlu, Ömrüm Benim Bir Ateşti
İncelikli ve hassas duygu dünyaları sebebiyle şairlerinki en ilgi çeken hayatlardan olsa gerek. Hâşim de, Goethe’nin evini aynı cazibenin etkisiyle gezmişti. Beşir Ayvazoğlu, Hâşim’in bu ziyaretinde, evi yapayalnız gezeceğini düşündüğünü, gördüğü kalabalığın karşısında dona kaldığını yazıyor.
Hâşim kendi hatırasının başına geleceklerden, yazdığı dilin unutulacağından, gün gelip anlaşılmayacağından habersizdi elbette. Ayvazoğlu, bu zengin muhayyileyi ve soyut mananın izdüşümünü yeni nesillerin de tanımasına bu kitabıyla aracılık ediyor.
Dertli Hâşim’in ömrünün son demlerinde yazdığı “Ömrüm benim bir ateşti” mısraını kitabın adına taşıyarak, şairin hayata zar zor tutunuşunu, kendi görünüşüyle bir türlü barışamayışını ve şiirlerindeki hüznün, yalnızlık çilesinin kelimelerle yoğruluşundan beslendiğini özetlemiş oluyor neredeyse. Kelimelerin sesi ve rengiyle şiirini inşa eden ve soyut şiirin ilk temsilcilerinden sayılan Ahmet Hâşim’i, “Ahmet Hâşim ve onun cinsinden şairler, tek başlarına bir insanın hayatını zenginleştirebilirler.” diyerek anan Ayvazoğlu’nun usta kaleminden okumak bir ayrıcalık.
Beşir Ayvazoğlu, Ömrüm Benim Bir Ateşti (Ahmet Hâşim’in Hayatı, Sanatı, Estetiği, Dramı), Kapı Yayınları, İstanbul 2009.
Uğur Derman, Ömrümün Bereketi: 1
Kitabî sanatlarımızın tümü hakkında malumat sahibi kimdir, diye sorulursa, yaşayan üstatlar arasından ilk akla gelen isimdir Uğur Derman.
Sohbetiyle hemhal olduğu, meclislerinde bulunduğu, sanatlarımızı bugüne taşıyan köprü insanların hayatlarının nadide tanıklarından olan Derman, ülkemizde ve dünyanın birçok yerindeki İslam sanatları temalı sempozyumlarda, konferanslarda, yarışmalarda ismi en başa yazılanlardan aynı zamanda. Rahle-i tedrisinde bulunduğu efsane isimlerden biri olan Süheyl Ünver’in 1961’de kalemi eline tutuşturmasından bu yana yüzlerce makaleye imza atmış. Kitapta bir seçki halinde sunulan makalelerde, hayatında iz bırakan isimlerin, eserlerin, hatıraların yanı sıra, gelenekli sanatların tekniği, tarihçesi ve kritiğini içeren her satır, Derman’ın hayatından ve tecrübelerinden izler taşıyor. Ömrümün Bereketi adını taşıyan ve 2011’de ilk baskısını gerçekleştiren eser, portrelerle ve en özel eserlerin görselleriyle zenginleştirilmiş. Kitabın en etkileyici cümlesi ise en baş sayfasıza kazılı: “48 yıldır yazdıklarımı ilk okuyanı olan zevcem Çiçek Hâtun’a ithâfımdır.”
Uğur Derman, Ömrümün Bereketi: 1, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul 2009.
Rasim Özdenören, Ben ve Hayat ve Ölüm
Yaşadığımız halleri ana ve alt başlıklar halinde sıralamamızı isteseler, her birimizin bunu başarması imkânsız. Peki ya kendi tecrübelerimiz, kendimize yetiyor mu? Belki de bu yüzden edebiyat var.
İsimlendiremediğimiz durumları, anları, halleri betimleyebildiği, ‘başkalarının tecrübeleri’ni bize aktarmak için. Rasim Özdenören, cümleleştiremediğimiz düşünceleri yazan ustalardan biri. Ben ve Hayat ve Ölüm kitabı, insan üstüne hayret uyandıran keşiflerini sıraladığı, denemelerden oluşan bir eseri. Metinlerde yer yer Özdenören’in hatıralarının da bulunması, elbette metinleri denemenin ötesine taşıyor. Hayat ve ölümle olan ‘şahsî’ ilişkinin, kişinin kendini keşfettiği ve zaaflarını kabul ettiği ölçüde şekil aldığını anlatan cümleler, kendimizi sık sık sorgulamamız lüzumunu hatırlatıyor. Yaradılışımızın bir hakikati olan iyi ve kötü huyların aslında aynı bedende daima yaşıyor olduğunu da. Özdenören tüm bu çıkarımları kendi ben’inden yola çıkarak yapınca, samimiyetin ikna gücü ile karşı karşıya olduğumuzu anlıyoruz. ‘Otobiyografik’ bir kıssalardan payımıza düşen hisseleri almak için.
Rasim Özdenören, Ben ve Hayat ve Ölüm, İz Yayıncılık, İstanbul 2015.
Mustafa Kutlu, Hesap Günü
Mustafa Kutlu, hikâye denince ilk akla gelen çağdaş isim. Romanların hikâyeleri geri plana ittiği düşünüldüğü bir devirde sık sık buluştuğumuz ‘uzun hikâye’leri, edebiyat gündemine bu türün değerini hatırlatmaya yetiyor.
- Kutlu son hikâyesi Hesap Günü’nde görülebilir, duyulabilir, dokunulabilir dünyamıza soyut bir kurgu ile sesleniyor. Gündelik hayatın derinleşmesi lazımken sığlaşan, basitleşmesi gerekirken önlenemez bir şekilde karmaşıklaşan yönlerini, hayatını başından sonuna, ‘son’dan da sonrasına dek anlattığı Bedir karakteri üzerinden ifade ediyor bize.
“Heeey! İnsanlar! Nereye gidiyorsunuz?” gidiyorsunuz çığlığının biraz öncesinde durmaksızın akıp giden, biteceği hiç düşünülmeyen ömrün, kişisel hesapları kapamaya yetmediği bir dünyada yaşadığımızı bir defa daha hatırlıyoruz.
Kutlu, başarılı birinin kendine has dünyasını bol diyalog ve monologlarla tarif ederken, modern zamanların Müslüman profilleri, demokrasi ve İslam ilişkisi, İslam ahlakı, geçmiş tecrübelerin, yaşamışlığın değeri ve “esnaflığın zengin mazisi” gibi konularla buluşturuyor bizi. Bedir’in hayatı öyle bizden ki; “Bir yanda düğün. Öte yanda ölüm. Hayat böyle işte.”
Mustafa Kutlu, Hesap Günü, Dergâh Yayınları, İstanbul 2015.