Medeni hayatın resmî hüviyeti: Osmanlı’da kartvizit kültürü
Osmanlı’da kartvizit kullanımı çok hassas bir mevzudur. Kartvizitin hem tasarımının hem de sosyal hayatta kullanımının pek çok incelikleri söz konusu. Genellikle devlet, ilim, ticaret ve sanat erbabından seçkin bir zümre tarafından kullanılan kartvizitler, dönemin estetik anlayışı çerçevesinde meşhur hattatlar tarafından büyük bir titizlik ve itina ile tasarlanmakta ve bu alanda uzmanlaşmış matbaalar tarafından basılmaktaydı.
Bugün çoğunlukla kurumsal olarak basılan ve kişilerin iletişim ve adres bilgilerini muhataplarına vermek için kullandığı kartvizitler, Osmanlı gündelik hayatına girdiği Tanzimat sonrası dönemde, seçkin zümrenin haberleşme kültürünün en önemli unsurlarındandı. Alafranga yaşam biçiminin ziyaret pratiklerinden olan kartvizit kullanımı, 19. yüzyıl boyunca Avrupa ile artan temas sonucu Osmanlı hayatına girdi. İletişim ve haberleşme kanallarının teknik olarak sınırlı olduğu dönemde önemli bir iletişim vasıtası olan kartvizitler, Avrupa ve Osmanlı dünyasında levazım-ı medeniye olarak görülmekteydi ve kişinin resmî hüviyeti hükmündeydi. Bu sebeple bilhassa Avrupa’ya herhangi bir vesile ile seyahat edecek olanlar için kartvizit bulundurmak birinci zaruriyet olarak addedilmekteydi.
Osmanlı’da kartvizit kullanımı çok hassas bir mevzudur. Kartvizitin hem tasarımının hem de sosyal hayatta kullanımının pek çok incelikleri söz konusu. Genellikle devlet, ilim, ticaret ve sanat erbabından seçkin bir zümre tarafından kullanılan kartvizitler, dönemin estetik anlayışı çerçevesinde meşhur hattatlar tarafından büyük bir titizlik ve itina ile tasarlanmakta ve bu alanda uzmanlaşmış matbaalar tarafından basılmaktaydı. Bu kartvizitlerin üzerine kişiler ilk satıra isimlerini, ikinci satıra ise meslek ya da sanatlarını yazdırmaktaydılar. Kartvizitlere bu iki hususun dışında ayrıntı yazılması hoş görülmemekteydi. Avrupa’da kişinin isminin önüne ‘mösyö’ yazılması ayıp kabul edilmekteydi.
- Fakat Osmanlı’da bazı kişilerin kartvizitlerinde ‘filan efendi, filan bey, filan paşa’ ya da ‘filan ağa’ gibi ifadeler kullandıkları görülmekteydi. Ancak bu durum onların kartvizit kullanma adabını bilmediğine yorulmakta, pek hoş karşılanmamaktaydı. Kartvizit, medeni dünyada kişinin resmî hüviyeti ve imzası gibi görüldüğünden bugün aşina olduğumuz kurumsallığının aksine hem tasarımı ve basımı hem de gündelik hayatta kullanımı itibariyle oldukça kişiseldi. Dolayısıyla kişinin kartvizit kültürü medeni hayattaki konumu ve itibarını yansıtmaktaydı.
Son dönem Osmanlı adab-ı muaşeretinin önemli meselelerinden biri haline gelen kartvizit kullanımı, Safveti Ziya’nın tabiriyle “Ehibbası kesir olan sahib-i hanelerin kimlerin ziyaretinde bulunduğunu tahattur etmeleri için ihtiyar edilmiş bir usuldür.” Bu sebeple 19. yüzyıl dünyasında kartvizitlerin hane ve birey merkezli bir ziyaret kültürünün parçası olduğunu söylemek mümkün. En yaygın pratik ise hanesine ziyarete gidilen kişiye evde bulunmadığı takdirde kartvizit bırakılmasıydı. Fakat kartvizit bırakmanın kendine özgü detaylı bir muaşereti söz konusuydu. Öncelikle hane sahibi evde olsun ya da olmasın her ziyarette kartvizit bırakılabilmekteydi. Hane sahibinin evde olması durumunda ziyaret evin salonunda gerçekleşmekte ve ziyaret eden kimse salonda bulunan masalardan birinin üzerine bu amaç için yerleştirilmiş özel bir kupa, metal tabak ya da örme sepet içerisine kartvizitini bırakmaktaydı. Ahmed Midhat, önceden kartvizitlerin “İşte bize böyle muteber zevat vizite verirler.” anlamında çerçevelettirilerek duvara asıldığını ifade eder. Her ne kadar kartvizitler duvardan sepete inse de sepet içerisine özenle yerleştirilen muteber misafirlerin kartvizitleri haneye gelen misafirlere aynı mesajı vermeyi sürdürmekteydi.
Osmanlı’nın son döneminde kartvizit kullanımının kendine özgü bir anlam dünyası vardı. Kartvizit kullanımı ile ilgili her bir pratik kendine özel bir mesaj içermekteydi. Bu mesajlar sayesinde çoğu durumda fiziksel teması olmayan kart sahipleri birbirlerini ziyaret etmekte, tebrik ya da taziyeleri iletmekteydiler. Örneğin hane sahibinin evde olmadığı durumlarda kartvizit sol kenarı bükülerek ya da kırılarak bırakılmaktaydı ve bu kartvizit ev sahibi tarafından ziyaret olarak kabul edilmekteydi. Büyük zatlar bilhassa önemli günlerde ya da bayramlarda kendinden küçükleri tek tek ziyaret etme imkânı bulamadıklarında kendilerini ziyarete gelip kartvizit bırakan kimselere uşakları ya da hizmetlileri vasıtasıyla tek tek kartvizit bırakmaktaydılar. Kişinin bizzat kendi eliyle bırakmadığı kartvizitleri çıplak göndermesi büyük bir nezaketsizlik olarak kabul edildiğinden kartvizitin muhakkak bir zarf içerisine konulması gerekmekteydi.
Kendinden büyüklere her zaman elden ve açık olarak kartvizit gönderilmesi nezakettendi. Yemeğe ya da düğüne davet edilen kişi gitmeden bir hafta kadar önce davet sahibine kartvizit göndermekteydi. Seyahat öncesinde ve seyahatten döndükten sonra da yakın çevreye kartvizit gönderilmesi âdettendi. Taziye için yapılan ziyaretlerde ise hane sahibi evde bulunmadığı takdirde sağ tarafı aşağıya doğru bükülerek kartvizit bırakılmaktaydı.
Kadınlar için kartvizit kullanımının kendine özgü kuralları mevcuttu. Otuz yaşını aşmamış bekâr kızlar kendi adlarına basılmış kartvizit kullanamamakta, ancak validelerinin kartvizitlerinin üzerine kurşun kalemle isimlerini yazarak kartvizit kullanabilmekteydi.
Hangi vesile ile olursa olsun bir kadının kendi adına bir erkeğe kartvizit göndermesi uygun görülmemekteydi. Ancak erkekler pek çok durumda kadınlara kartvizit göndermekteydiler. Örneğin, herhangi birinin hanesindeki yemek davetinde, bir erkeğin yemek esnasında yanında oturan kadına eşini tanımasa bile bir hafta içerisinde kartvizit göndermesi nezaket gereği olarak kabul edilmekteydi. Yine kadınlar arasında yaş ve mevkice küçük olanların büyüklere bizzat elden kartvizit bırakmaları uygun görülmekte, fakat hafta içerisinde belirli bir kabul günü bulunan hanıma, kabul gününde ziyaret etmeksizin kenarı bükülerek kartvizit bırakılması küstahlık ve nezaketsizlik olarak addedilmekteydi. Kadınlar kendi kartvizitlerinde isimlerinin ve aile isimlerinin altına isterlerse kabul günlerini de yazmaktaydılar.
Görüldüğü üzere alafranga yaşam tarzının bir unsuru olarak Osmanlı toplumunda seçkin bir zümrenin gündelik hayatına giren kartvizit kullanımı, beraberinde getirdiği kültür ve görgü kuralları ile yeni bir hayat tarzının da habercisiydi. Kartvizit kullanımı, kişiler ya da aileler arası ziyaret ve görüşmeleri belirli kurallara bağlamakta ve bu kurallar doğrudan ve samimi ilişkileri giderek ortadan kaldırmaktaydı. Bırakılan kartvizit, kişiyi bir kez ziyaretine gidip evde bulamadığı kimseyi tekrar ziyaret etme sorumluluğundan kurtarmakta ve kişi bıraktığı kartvizit sayesinde ziyareti gerçekleştirmişçesine arz-ı endam etme fırsatı elde etmekteydi. Kişisel olarak kullanılan bu kartvizitler ayrıca aileler ya da haneler arasında gerçekleşen iletişimi bireyselleştirmekte ve resmileştirmekteydi. Medeni hayatın resmî hüviyeti ve imzası olan kartvizit, bireyin sosyal hayatta kendini sunmasına ve performansını sergilemesine aracılık etmekteydi.