Kasıtlı iyimserlik: Umudun Öteki Yüzü
2017’nin en iyi filmlerinden Umudun Öteki Yüzü (Toivon tuolla puolen) Kasım ayının yoğun takviminde sessiz sedasız vizyona girdi. Finlandiyalı usta yönetmen Aki Kaurismäki’nin filmi, Avrupa sinemasında son dönemde çok sayıda örneğini seyrettiğimiz mülteci meselesine odaklanan yapımlardan.
Umudun Öteki Yüzü, göçmen sorununu yalnızca dekor olarak kullanan Michael Haneke imzalı Mutlu Son’dan (Happy End, 2017) veya mültecilere dair trajik bir hikâye anlatan Altın Palmiye ödüllü Dheepan’dan (2015), yönetmenin önceki filmi Umut Limanı’nda (Le Havre, 2011) olduğu gibi, ironik bir üslubu benimsemesi yönüyle ayrılıyor.
Tanıdık Yabancı
Umudun Öteki Yüzü’nün baştan beri hikâyeleri paralel kurguyla gösterilen ve sonunda tahmin edildiği gibi yolları kesişen iki farklı başkarakteri var: Suriyeli Halid ve Finli Wikström.
Her iki karakter -farklı sebeplerden dolayı da olsa- filmin başında yaşadığı yeri terk eder, sahip olduğu bütün sermayeyi başarılı olup olmayacağını bilmediği bir fırsat için harcar, yeni bir iş bulup hayata sıfırdan tutunmaya çalışır.
- Yönetmen Kaurismäki’nin Halid ve Wikström’ü birbirine benzeterek anlatması, Finlandiya’da yabancı olan Halid’i seyirci nezdinde aşina kılar. Halid ve Wikström’ün arkadaşlığıyla gelen tanıdıklık hissi, filmin bütününde hicvedilen zenofobinin gülünçlüğünü güçlü biçimde vurgular.
Filmin eleştirisi yabancı düşmanlığı ile de sınırlı kalmaz. Avrupa toplumunun ve mükemmelen işliyor görünen bürokrasinin tutarsızlıklarını da gösterir. Halid’in ve savaş yüzünden ülkesini terk eden tüm göçmenlerin entegre olması beklenen sistem hâlihazırda arızalıdır.
Umudun Öteki Yüzü, mülteci politikalarının kâğıt üzerindeki kadar iyi çalışmadığını gösteren unsurlarla örülür. Halep’te güven ortamının sağlandığı gerekçesiyle Halid’in iltica talebi reddedilir, Naziler sokaklarda göçmenlere sözlü ve fiziksel şiddette bulunurken buna şahit olan uygar toplum mensupları sessiz kalır, Wikström’ün işlettiği restoran denetlenirken orada bulunması yasak olan Halid ve köpek tuvalette saklanır, en nihayetinde Halid kendisini Yahudi zanneden ve kimden korkacağını şaşırmış bir ırkçı tarafından bıçaklanır.
Toplumun tertipli görünen kesimleri ikiyüzlülükleri ve önyargıları yüzünden komik durumlara düşerken, Halid toplumun kıyısındaki bir grup Finli ile birlik olup geleceğe dair umutlarını ve onu hayatta tutacak mizah anlayışını korumaya çalışır.
Yabancı ile yerleşikler arasında empati zemini inşa eden senaryonun en büyük ahlaki ikilemi Halid’in nasıl temsil edileceği hususunda ortaya çıkar. Filmin tamamı Halid’i tecrübe edilebilir bir karaktere dönüştürmekle, onu tam da sistemin arzu ettiği gibi asimile etmek arasındaki bıçak sırtı çizgide ilerler.
Yine de Kaurismäki karakterlerine mesafeli bakışıyla, bu açmazın üstesinden büyük ölçüde gelmiş görünür. Halid güçlü adaptasyon becerileri olan ve büyük oranda kimliğinden kopmuş bir karakter olarak çizilse de bu yeni toplumun içinde eriyip kaybolmaya da direnç gösterir. Yeni bir kimlik edinme fırsatı bulduğunda ismini değiştirmek istemez. Köpeğe Arapça öğrettiğini ve böylece hemen Belgrad’ı kuşatmaya ikna olduğunu söylediği sahnede olduğu gibi eline geçen her fırsatta kendisinden korkan Avrupa toplumuyla dalga geçmekten geri durmaz. Halid’in kız kardeşi Meryem’in bütün risklere rağmen kimliğinden ve köklerinden vazgeçmek istemeyen bir karakter olarak resmedilmesi de yönetmenin adil olmaya çalışan yaklaşımını destekler.
Umudun Öteki Yüzü’nde önceki filmlerinde olduğu gibi sade bir üslubu benimseyen Kaurismäki, özellikle final sahnesiyle pekiştirilen umutlu bir perspektifi tercih eder. İnisiyatifi ve iyiliği, henüz sistemin çarklarına dönüşmemiş “küçük” insanların küçük hayatlarında arar. Farklı bir yönden de olsa, tıpkı Michael Haneke’nin sebepsiz kötücüllüğü gibi, Kaurismäki’nin kasıtlı iyimserliği de seyirciyi düşünmeye ve umulur ki bu düşüncenin sonunda değişime sevk eder.
Umudun Öteki Yüzü vesilesiyle eklemek gerek. Avrupa’nın her köşesinden göçe ve göçmenlere dair filmler çekilmeye devam ederken, bu konuyla en şiddetli şekilde yüzleşen Türkiye’den yapımları uzun süredir bekliyorduk.
Türkiye-Bosna Hersek ortak yapımıyla gerçekleştirilen Bırakma Beni (Aida Begiç, 2017) ve edebiyat uyarlaması Daha (Onur Saylak, 2017) bu yılın iyi haberleri oldu.
Aralık filmlerinden öne çıkanlar
Yılın son ayında standart formüllerle üretilmiş filmler sinema salonlarına egemen olmuş görünse de farklı yapımlar da yok değil. Ülkemizde daha önce çeşitli festivallerde gösterilen, seyircinin beğenisiyle karşılanan Godard ve Ben, Dönme Dolap ve Vincent’ı Sevmek aralık ayında vizyona giren filmler arasında ilgiyi hak ediyor.