İnsan mı muhite, muhit mi insana muhtaç?
Gerçek anlamda muhit, hayatın tüm alanlarına yönelik müntesiplerinin ruhunu besler. Bir muhitte olmak, bir muhitin mensubu olmak, tabii ki hayattan el etek çekmek anlamına gelmez. Hayatın her türlü sorumluluğunu ertelemeden, ötelemeden ve bir başkasına devretmeden, aynı ruhla, bir arada olmak demektir.
Açlık bir vakıa ve somut bir olgu olarak, dün olduğu gibi bugün de varlığını sürdürmektedir. İnsan bir şekilde kendi başına açlığını giderebilirken, bazen kendine yeterli olamamakta. Bebek ve çocukken annesi başta olmak üzere yakınındakilerin her türlü desteğiyle ancak açlığını giderebilen insan, bazı durumlarda yetişkinken bile bu desteklere fazlasıyla ihtiyaç duyabiliyor. Lakin yanında başka yetişkinler olmasına rağmen bazen de açlıkla mücadelesini kaybedebiliyor.
Ruhun gıdaları
Biyolojik açlığın giderilmesi insanın hayata tutunmasının önemli bir dayanağını oluştururken, ruhu aç kalan insanın insan olarak hayata tutunabilmesi ve insan kalabilmesi ise çoğu zaman mümkün olmayabiliyor. Ruhun pek çok gıdasından söz edilmekte. İnanç, müzik, doğadaki diğer canlı ve cansız varlıkların sesleri ve ritimleri ruhun gıdası olabiliyor.
Ana kucağında büyüyen insanın ruh açlığının temel gıdası ise yine hemcinsi, yani etrafındaki insanlar. Tabii ki etraftakilerin tamamı ruhumuzun açlığına çare değil. Tam tersine çevremizdeki bazı insanlardan ruhumuz sıkıldığı için kimileyin kaçar, görünmemeye ya da görülmemeye çabalarız. Bazı insanlarla ise çok fazla sohbet ve konuşma imkânı olmasa bile sadece bir arada olmaktan huzur buluruz. Aradığımız bazen insan sesleri bazen de insanlar içinde sessizliktir. Bir diğer deyişle, hiçbir şey konuşmasak da bazı insanlarla aynı havayı teneffüs etmenin verdiği huzurla ruhumuzun doyduğunu hissederiz.
İnsanın insanlarla bir arada olmasının farklı yolları vardır. Aslında insan, hayatı boyunca diğer insanlarla bir aradalık tecrübesi yaşar durur. Ailenin ferdi olma, akraba buluşmaları, arkadaş grubunun üyeliği, okul ve sıra arkadaşlığı, iş hayatında ve sosyal ortamlardaki birliktelikler, komşuluk ilişkileri gibi çok sayıda bir arada olma tecrübesi insanın ruh açlığını gidermede oldukça değişik ortam ve imkânı sunar. İnsan, çoğu zaman bu imkânlara rağmen, açlığını gideremediğini düşünür ya da hisseder. Çünkü bu tür ortam ve ilişkiler zamanla mekanikleşir ve sıradanlaşır. Ruh açlığının giderilmesinde insan sırdaş arar daha çok ve dostluklar kurmaya çalışır. Ruhun huzuru dostlarda karşılık bulur çoğu kez. Dostluklar muhit oluşturur ve bazen de dostlar muhit olur birbirine.
- İnsan muhit ilişkisi sıradan bir ilişki olarak nitelendirilemez. Zihnin doyuma ermesinin en seçkin ortamlarından biri muhittir. Böylesi ortamlar insanın zihni ve ruhi açlığının beslenme kaynağıdır hiç şüphesiz. Bu durumda, insan yoksa muhitten bahsedebilir miyiz?
Soru böyle sorulunca, bu kez; “insan aslında insanın zihni beslenmesinin çaresidir” demek, doğru gibi gözükmekte. Yani;
insan yoksa, daha doğrusu emek veren insan yoksa muhit nasıl oluşur?
sorusu, bu yönüyle de muhitin oluşabilmesi için insanın olmazsa olmaz olduğunu bize gösterir.
Muhitin her bireyi önemlidir
Tek başına bir insanın muhit oluşturması ve insanları etrafına toplamasının mümkün olup olmadığı da tartışmaya değer bir sorudur. Kendisinden emin olunan, huzur bulunan vasıflara sahip insanlar vardır. Bu değerler karşılıklı olarak harekete geçtiğinde dostların birbirine hasreti ve birbirinde huzur bulması söz konusu olur. İki kişinin birlikteliğini muhit olarak nitelemek çok uygun olmayacaktır.
- Dostların sayısının artması önemlidir. Lakin her dostluk grubunun muhite dönüşmesi beklenemez. Dost meclislerinin belki de az bir kısmı o meclistekileri sarar sarmalar. Tek bir kişi etrafında manevi açlığın giderilmesi yoluna da gidilebilir. İnsanlık tarihinde bunun da örnekleri çoktur. İnsanın insanı fikren ve ruhen beslemediği tek yönlü etkileşimlerin insanın zihnen ne kadar destekleyebileceği de tartışıma götürür.
Zira bu tür birlikteliklerde, bazen farkında olunmasa ya da art niyet söz konusu olmasa bile, ruh sömürüsü ya da zihinsel körelme sıklıkla gündeme gelebilir. Kim bilir bu sebeple olsa gerek ki (elbette Rabbimiz en iyisini bilir), peygamberler de kendilerine odaklı bir anlayıştan ziyade, öncelikle muhiti oluşturacak inancı ve manevi dünyasıyla güçlü birey oluşumuna öncelik vermişlerdir.
Elbette bu bireylerin çevrelerine fikri ve ruhi katkılarından ziyade öncelikle Yaratıcı’nın vahyini onlara tebliğ edip hayat tarzıyla onlara rehberlik eden Peygamber’e saygı ve hürmetleri ile ruh açlıklarının giderilmesindeki beklentileri fazlasıyla vardı. Ancak bu durum onları, yeri geldiğinde görüş, karşı görüş, eleştiri ve önerilerini ifade etmekten ve beraber oldukları diğer insanların zihni beslenmesine çare olma çabalarından da geri bırakmıyordu. Bir diğer ifadeyle birbirlerini inşa etmek bakımından hatırlatma ve uyarı sorumluluklarından vaz geçmiyorlardı. Bunun için evler, sokaklar ve mescid, mekân olarak yeterliydi. Birbirlerine zihni destek için kurumsal yapılara gerek görülmemişti. Dolayısıyla muhitler için fiziki ve kurumsal düzenlemeler olmazsa olmaz değildir. Onlar elle tutulmaz, gözle görülmez, ancak hissedilir. Dolayısıyla muhitin her bireyi önemlidir.
Muhite olan katkı düzeyi, oluşumundan sürdürülmesine dek, farklılaşabilir. Kötü niyet söz konusu olmadıkça insan dışlanmaz. Buna karşılık bazen insan art niyet taşımasa da etrafına yük olabilir, muhitten soğuyabilir ya da hayatın sırtına yüklediği yükler sebebiyle insanlardan uzaklaşabilir. Muhitin diğer sakinleri mümkünse böyle bir şeyi hissettikleri ya da anladıklarında onların yükünü hafifletmeye çalışır. Bir muhit olarak tanımlayabileceğimiz ahilik kurumu, bunun sayısız örnekleriyle doludur. Hayatın zihnen parçalı bir şekilde yaşanma tecrübelerinin zirve yaptığı günümüz modern toplumlarında muhit desteğinin önemi daha fazla hissedilir. Belki pek çok insan muhitten beslenirken, öyle insan vardır ki, onlar da muhite değer katar. Muhitin bizatihi kendisinin değerli olduğunu bilen bu insanlar diğer sakinlerin de değerini çok iyi bilir.
Zihinsel parçalanmışlık yaşayan modern insanın hayat tarzı, çoğu kez, bu tür birlikteliklerden uzaklaşıp kategorik kimlikleri besler. Başka bir deyişle, modern bireyin zihni parçalanmışlığı içinde hemen her hayat alanı için kendince oluşturulmuş muhitler karşımıza çıkar. Aslında parçalanmış bu kurumsal yapıları muhit olarak isimlendirmenin doğruluğu da ayrı bir tartışma konusudur. Akademik ortam, edebiyat alanı, sinema ya da tiyatro sahneleri, medya gibi çok farklı alanlarda parçalanmış yapı içinde oluşan bu tür yapı ya da kurumlar, katılımcılarını mekanik bir düşünceye sürükleyebilir. Bu bağlamda örneğin, akademik birlikteliklerde zamanının büyük bir kısmını geçiren insan edebiyat ya da sanattan soyutlanmış hale gelebilir, dolayısıyla zihinsel olarak beslendiğini düşünmesine rağmen, çoğu kez yetersiz beslenme durumuyla karşı karşıya kalır. Bazen de hazmı zor aşırı beslenme örnekleriyle karşılaşılır. Bu örnekler çoğaltılabilir. Edebiyat ya da sanatın herhangi bir alanıyla sınırlanmış birliktelikler ya da sadece belirli meslektaşlardan oluşan, örneğin bürokratlar ya da siyasetçilerin oluşturduğu birliktelikler de çoğu kez mekanik sonuçlar üretir. Müntesiplerin ruhu aç kalmaya devam eder, zihinleri kısırlaşır.
Muhit, hayatı dışlamaz
Gerçek anlamda muhit, hayatın tüm alanlarına yönelik müntesiplerinin ruhunu besler. Bir muhitte olmak, bir muhitin mensubu olmak, tabii ki hayattan el etek çekmek anlamına gelmez. Hayatın her türlü sorumluluğunu ertelemeden, ötelemeden ve bir başkasına devretmeden, aynı ruhla, bir arada olmak demektir.
Peygamberimizin mescidi, tam böylesi bir arada olmaktır ve mensuplarının ruh açlığını giderirken, zihin olarak da onları besler. Muhit, hayatı dışlamaz, hayatın dışında kalmaz, lakin hayata ilişkin her bir muhit sakinin sorumluluğunu unutmasına da yol açmaz. Hayatın her alanına ilişkin konu, yeri geldiğinde muhitin konusudur. Yeri geldiğinde daha kişiye özgü konular da muhitin derdidir. Çoğu kez toplum açısından daha genel fayda sağlayacak konular yine bu mecliste konuşulur. Bu şekilde aslında çoğu kez kendi derdinin genel dertler arasında çok da önemli olmadığının farkına varılmış olur. Genel meselelerin konuşulması, anlaşılması ve elden geldiğince çözüme ilişkin öneriler sayesinde elde edilecek hayrın ve güzelliklerin keşfi ile katılımcıların zihinleri gelişir, ufukları açılır. Bu bağlamda katılımcılarını olgunlaştıran muhit, önem ve öncelik konuları bakımından da sakinlerine oldukça öğretici katkılar sağlar.
Fiziki mekân bazen muhitin mütemmim cüzü olur. Entelektüel ve irfani açıdan sağladıkları içerikler bir yana, bazen bir çınar altı ile simgeleşmiş bir kıraathane, bir kitabevi, bir vakıf merkezi, bir mescid ya da işyerindeki bir oda, muhitin adresidir. “Bir kimsenin sürekli ilişkide bulunduğu insanlar topluluğu, çevre” anlamı yanında, “çevre, yöre, etraf” anlamına da kullanılır muhit. Bu kapsamda fiziki olarak aynı yörede ve çevrede olmak, aynı muhitte komşu olmaktır. Lakin aynı yörede komşu olan nice insan vardır ki aynı muhitte bir arada olduklarından habersiz ve belki de çevrelerine ilişkin tasavvur ve hayalleri birbirinden oldukça farklıdır. Yani fiziken aynı yerde olan insanlar zihinsel olarak bambaşka alemlerde bulunabilir.
- Muhit olmak emek ister. Muhiti insan oluşturur, muhit de insana değer katar. Bazen tersi de olur, bazı insanlar muhite değer katar, muhitin sakinleri huzur bulur. Ruh açlığını muhitten besleyen insan hem kurumsal yapı olarak mensubu olduğu bu yapıya hem de fiziki olarak içinde yaşadığı muhite yük olmak yerine, karınca kararınca, değer katmaya çalışır.
Çünkü muhit, her bir mensubunun hem değerli olduğunu hem de sorumluluğunu her an kendisine hatırlatan bir olgudur. Kategorileştirilir ya da insanı dışlarsa, o birliktelik muhit olmaktan çıkar. Büyük ölçüde referans kaynağı haline gelir, bireysel menfaatlere kurban edilmiş ve içi boşaltılmış bir yapıya dönüşür.
İnsanın muhit değiştirmesi her zaman olumsuzluk içermez. İçi boşal/tıl/mış birlilktelik yerine kendisinin daha fazla değer katabileceğini ve/veya daha fazla beslenebileceğini düşündüğü birlikteliklere yolculuk, insan için kaçınılmaz olabilir. Bu şekilde mekân ya da ortam değiştirmenin kişi ve muhatapları tarafından algılanışı da farklılaşabilir. Muhit değiştirmek bazen kurumsal bir yapıyı değiştirmenin ötesine geçip kişinin bulunduğu çevreyi fiziki olarak da arkasında bırakmasını beraberinde getirir. Buna karşılık, fiziken mekân değiştirenlerin bir kısmı kurumsal anlamda muhitlerine devam edebilir.
Muhit değiştirenlere ilişkin çok farklı yargılamada bulunmak mümkündür. Böylesi bir yargılama sarmalına girmektense insan olarak birlikteliklerimizdeki mevcut durumumuz, zaman içindeki değişimimiz ve insani sorumluluklarımızı gözden geçirmeyi tercih etmemizde fayda vardır. “Yapıp ettiklerimiz ve tabii ki yapmamız gerekirken yapmadıklarımızla birlikte kendi muhitlerimizde nasıl hatırlanıyor ve yargılanıyoruz? Muhitimize kattığımız değer nedir?” gibi soruların cevaplarıyla meşgul olup;
Bulunduğumuz çevrelerde zihin dünyamıza katkı sağlarken, birlikte olduklarımıza ne katabiliyoruz?
sorularına odaklanmamız daha anlamlıdır.
Muhit, insanın yokluğunda bir anlam ifade etmediği gibi, insan da muhitten yoksun bir hayatta zihnen körelir. İşin özü, aslında kendimizi çok fazla abartmadan içinde yer aldığımız muhit ile ilişkimizi sorgulamak en hayırlısı gibi gözüküyor.