Ada ve pazar
Bizim buralarda şehrin merkezine “Ada” derler. Canların satıldığı bir pazar burası. Âteşîn gözyaşlarının ortasında kalan bir Ada’da kurulur. Mumdan kayıklarla gidilen bir Ada. Sakarya’nın kalbinde bir süveyda gibi duruyor şimdi Adapazarı.
Çitlenbik patolojisi
Sait Faik’te geçiyor diye sevemem ya çitlenbik ağacını. Hemşehrimiz ne de olsa. Öykücü sözüne güvenilmez. Şiire iyi gider “çitlembik”. Hem sonra “çitlembik” mi “çitlenbik” mi? Sana soruyorum, boynunda güzü, burnunda çiçeği, gözlerinde yeşili şımartan çocuk, sana…
Neşe’li gazoz
Bir şehre şerh düşüyorum; neşe’si var çünkü günbatımlarının bile. Büyük ailelerin cıvıltısı, dünyanın çekirdeğinin tadı, bilene. Hüzne neş’e katan iksirin adının tadıdır hayat, Ada’da…
Sakarya nehri
Bir midye aralığından değil ama ben de hatırlarım ilk gördüğüm günü Sakarya’yı. Sanki akmıyor ve hiçbir yere dökülmüyordu. Kalbime bile. Öyleydi, evet.
Melek Sineması
Havuzlu çarşı
Aynalı çarşı değil, “havuzlu çarşı”. Bir gün orada herkes bıraktığı “ben”ini bulacak ve belki de boğacak. “Havuzda İki Yansı”da öyle yapmıştı Papini’nin imgesi…
Güvercin
Gar Meydanı’nda güvercinlere yem atmak için göğermenin felsefesini bilmek gerek. Ada’nın kederini dağıtan kanat şakırtılarının notalarını da…
Çark Caddesi
Eğer yolculuğunuzun sonu “Çark”a çıkmıyorsa; “Çark”ı döndürecek kadar gözyaşınız yoksa; bir cadde boyunca gezdirilen aynalara bakma, aynalar fenalık diye uyaran bir şair tanımıyorsanız; “döne döne” redifli gazelindeki güzele rastlamamışsanız henüz bir “hülya adamı” sayılmazsınız.
Uzun Çarşı
Bulvar
Ada’nın bu damarı yokluğun kalbine bağlı, direkt. Kışkırtıcı bir düş: Bulvar’da kaplumbağa. Tedirgin saatler.
Tanyeri Kuru Kahveci
Yeni Camii
Cami yeni, kalp eski. Dil yeni, Söz eski. Kuşlar yeni, uçuş eski. İlkgençliğinde bir çınar, eğildi kulağına ve dedi: N’aptın o freski?
Aynalıkavak Meydanı
Kavaktan aynayı alanın gönlüme borcu var. Burası dünyanın en küçük meydanı. Belki de “nokta”sı. Ada’nın kalbi; ayna da bu kalbin “süveyda”sı; -ama nerde? “Âyine-i pür-tâb-ı mücellâda nihân” mı oldu yoksa?
Ağa Camii
Ağa Camii’ne komşu bir ağaç var. Goethe’nin Doğu-Batı Divanı’nda da geçer. Ginklo Biloba. İkindi namazlarını cemaatle kılar o da. Kimse bilmez onu, kimse tarafından bilinmeyişinin tadını çıkarır…
Şemsiyeli Park
Şemsiyeli Park’ın şemsiyesi kuşlar şimdi.
Mazlum şekerleme
Dünyanın tadına dair bir “acı bilgi”. Nar ve ayva karışımlı bir çikolatadan beklenen neyse güzden de beklenen odur. Artık mazide mi kaldı “karamela şekeri.” Öyleyse “mazi kalbimde yara”.
Çınarlar, daima
Ada’nın çınarları Ada Ekpresi’ni kaçırdığından beri âşığım bu topraklara. Dünya, ah ne gri bir istasyon…
Sarı ev
Safran sarısı bir “ev”. Akşam tadında. Sait Faik’in doğduğu sokakta ve onun evinin boşluğuna bakıyor. Gözleri var evet, “sarı ev”in; gözleri var ve bana bakıyor. (“Sarı öküz”ü kes o “bıçak”la İsmail abi!)
Çark
Çark dönüyor, değirmen dönüyor, dünya dönüyor… Ama bütün bunların anlamı ne?
Justiniaus Köprüsü
Necati Mert
Hikâyesi Adapazarı olan bir yazarın kitabevine ilkgençlik yıllarımda kartpostal almak bahanesiyle ne sık uğrardım. Havuzlu Çarşı’nın içinde. Necati Mert’in imgesi o havuzun içinde. Bir “öykü” var bu “hikâye”nin içinde…
Sait Faik Sokak
Abası yanık bir sokak burası. Ada’nın eğnine dar gelir bu yüzden. Sait Faik evine dönüyor, Açık Hava Oteli’nden, yürürken Sakarya’nın sesini mırıldanıyor ve badem ağaçlarını.
Haritada bir nokta o, ikindileri bir “be” harfine dönüşen dünyanın altındaki nokta; kalbimizin noktası…
Eski Reji’de bir konak
Eski Reji’de bir konak var. Sakinlerini tanımıyorum. Var mı ki? Bahçesinde küçük fıskiyeli bir havuz var mı ki? Yaşlı yapraklarla dolu bir havuz? O yaprakları aralayıp yüzünü seyreden bir kadın? O kadının gözbebeklerinde kendini seyreden su? Eski Reji’de bir konak mı var?
Ada
Bizim buralarda herkesin bir başka “ada”sı vardır… Merve ile Safa arasındaki o vadi gibi…