Dünyanın bütün kemençeleri

​Dünyanın bütün kemençeleri
​Dünyanın bütün kemençeleri

Klasik Kemençe Türk müziğinin en mühim sazlarından biri. Fakat gelin görün ki bu derece önemli olmasına rağmen çok tanınan bir saz değil. Bugün kemençe öğrenmeye başlayan talebelerin kısa bir süre sonra ilk şikâyet ettiği şey, sazlarının Karadeniz kemençesiyle karıştırılması oluyor. Yalnız öğrenciler değil sazın virtüözleri de bundan hep şikâyetçidir. “Ne çalıyorsun?” sorusuna “klasik kemençe” diye cevap verdiğiniz zaman, gelen ikinci soru “Karadenizli misiniz?” oluyor. Bu durumda muhakkak bir açıklama yapmaya, kısaca sazınızı tanıtmaya, Karadeniz kemençesinden ayrılan hususlarını ayaküstü anlatmaya mecbur kalıyorsunuz.

Türk müziğinde kemençe

Üç telli bu küçücük saz kendisinden beklenmeyecek kadar güçlü ve dokunaklı bir sese sahiptir.
Üç telli bu küçücük saz kendisinden beklenmeyecek kadar güçlü ve dokunaklı bir sese sahiptir.

Küçük yaylı çalgı demek olan kemençe, kelime olarak Farsça yay anlamına gelen ve yaylı sazlar için kullanılan keman kelimesinden türüyor. Bu sazın 10. yüzyılda Bizans ve Arap topraklarında kullanıldığını biliyoruz. Türk müziğinde de çok köklü bir geçmişe sahip kemençe. Bu kadim saz, Türkiye’de çalınan diğer iki kemençe olan Karadeniz kemençesi ve Kastamonu kemençesinden tamamen ayrı bir saz. Klasik kemençe İstanbul kemençesi, tırnak kemençesi, armudi kemençe gibi isimlerle de anılır; bu da onu diğer sazlardan ayırmak için bir yol.

Üç telli bu küçücük saz kendisinden beklenmeyecek kadar güçlü ve dokunaklı bir sese sahiptir. Tellere basarak değil yandan temas ederek tırnakla çalınıyor olmasıyla, tel boylarındaki farklılıkla nevi şahsına münhasır ve doğru ses basmanın oldukça zor olduğu çetin bir sazdır. Klasik kemençenin büyük üstadı Tanburi Cemil Bey bile kemençeye “demir leblebi” yakıştırmasını yapar.

Kemençe önceleri köçekçe, sirto, oyun havası, tavşanca, zeybek gibi formları icra eden kaba saz takımında yer alırdı. Yani bir İstanbul folkloru sazıydı diyebiliriz. Fakat Vasil ve ardından Cemil Bey’in ellerinde başka bir hüviyete büründü. Cemil Bey’in kusursuz tekniği, zengin nağmeleri âdeta saza yeniden hayat verdi ve onu fasıl müziğinin vazgeçilmez sazı hâline getirdi.

Klasik kemençe 19. yüzyılda ince saz takımına girdi ve o hüzünlü sesiyle en sancılı yıllarında imparatorluğa yoldaş olup bugüne kadar bizim şarkımızı söylemeyi sürdürdü.

Bugün bir Türk müziği icrasının vazgeçilmez unsuru olan sazın yetişmiş birçok icracısı var ülkemizde. Yaşayan en büyük icracısı İhsan Özgen. Onun öğrencileri Aslıhan Özel, Derya Türkan ve daha birçok kemençeci bu sazı profesyonel anlamda icra etmeyi sürdürüyor.

Derya Türkan ise sazın dünya çapında da konserler veren önemli bir icracısı. İhsan Özgen’in Cemil Bey’in eserlerini çaldığı “Tanburi Cemil Bey” albümü ve Derya Türkan’ın yine klasik eserleri icra ettiği “Ahenk 1-2” albümleri kemençe sazının müziğimizdeki konumunu anlamamız için son derece güçlü örnekler.


Derya Türkan’ın bir Şedd-i Araban Peşrevi icrası ya da İhsan Özgen’in Acemkürdi makamında yaptığı taksim, icra ettikleri peşrevler, saz semaileri, taksimler kemençenin derinliğine bizi davet eden kıymetli icralardır.

Kemençenin uzandığı coğrafyalar

Kemençe yalnız bizde değil dünyanın farklı yerlerinde de icra edilen bir saz. Bizdeki kemençenin yapı olarak aynısını Yunan sanatçı Sokratis Sinopoulos da icra ediyor. Derya Türkan ile birlikte birçok ortak projede de çalışan Sinopoulos kendi coğrafyasının müziği yanında Türk müziği eserleri de icra eder.

“İstanbul’dan Mektup” albümü iki sanatçının zevkle dinlenecek bir ortak çalışmasıdır mesela. Yine Sokratis Sinopoulos’un kemençesi Ara Dinkjian’la birlikte çaldıkları “Peace On Earth” albümünde dinlenebilir. O albümden bir eser seçersek, bu Bimen Şen şarkısı olan “Bir Gün Olacak” icrası olabilir.


Kemençenin uzandığı bir başka coğrafya ise İran. İran’da kemençe başka bir şekle bürünür. Bizdeki armudi şekilden farklıdır, daha çok rebaba benzeyen, küçük yuvarlak bir gövdeyle uzun bir sapa sahip bir sazdır İran kemençesi. Sesi de bizimkinden farklı olan bu sazın İran’daki en bilinen icracılarından biri Kayhan Kalhor.


Aralık ayında İstanbul’da da dinlediğimiz Kayhan Kalhor dünyanın birçok yerinde konser veren bir kemençe virtüözü. Kayhan Kalhor’un icra ettiği “Showgh” adlı eser klasik bir İran kemençesi icrasıdır. Bunun yanında Kayhan Kalhor’un Shujaat Husain Khan ile yaptığı “Ghazal Ensemble” albümleri de kemençe ve sitarın birlikte dinlenebileceği son derece güzel çalışmalardır.

İran kemençesine benzeyen bir başka kemençe de Azerbaycan kemençesi. Azerbaycan’a geldiğimizde kemençe âdeta bir ağıdı söyler bu topraklarda. Azerî nağmelerin zarafeti, kemençenin derin kederiyle, içli sesiyle birbirine karışır; saz ağlar, inler ve belki de diyebiliriz ki en dokunaklı renge bürünür burada ses.

Azerî kemençesi deyince ilk akla gelen isim ise İmamyar Hasanov. 7 yaşında kemençe çalmaya başlayan Hasanov mükemmel icrasıyla dünya çapında konserler veren ve İstanbul’a yeniden gelmesini dört gözle beklediğimiz bir virtüöz. “Beyati Şiraz” ve “Dilberim” icraları onun sazını nasıl konuşturduğunu gösteren en iyi örneklerden ikisi.

Son uğrağımız Girit olacak. Girit’e geldiğimizde yine farklı bir şekille karşılaşıyoruz. Armudi olmakla beraber daha geniş bir gövdeye sahip olan Girit kemençesi daha çok bizim Kastamonu kemençesine benzer. Ses biraz tizleşir ve daha çok Balkan havalarını hatırlatan bir tona bürünür burada. Aslen İrlandalı olan, Girit’te yaşayan ve başka sazlar da icra eden Ross Daly, Girit kemençesinin belki de en tanınmış ismi. Genç kuşakta ise Stelios Petrakis bu sazın yine bilinen usta icracılarından biri.


Ross Dally’nin “Zeybek Dance” ve Petrakis’in, Efren Lopez’le çaldığı “Rizitiko” icraları geleneksel Girit kemençe icralarına verebileceğimiz iki örnek. Yine Balkan coğrafyasında Bulgarlar bu kemençeyi Gadulka ismiyle anar ve kullanırlar.

Kemençe son derece zengin bir saz böyle bakınca. Yani asla Karadeniz kemençesinden ibaret değil. Gittiği her yerde o toprağa göre şekil almış, böylece yaşadığı toprağın sesine benzemiş bir saz.

Seslendirdiği hüzün karşı koyamadığımız, bile isteye içinde kaybolmaya teslim olduğumuz bir derinlik gibi; ve nereye gitse o derinliği de beraberinde götürmüş kemençe.

Dünyanın bütün kemençelerini andık mı bilemiyorum; haberdar olduklarımız bunlar. Belki de farklı şekillere bürünerek, o kederli şarkısını söylediği başka coğrafyalar da vardır...