Dijital Türk dizisi: Bir oto-analiz olarak Bir Başkadır
“Bir Başkadır” farklı söylemleri kendi yapısında eklektik bir biçimdekullanan postmodern bir anlatıya sahip. Dizi bu eklektizmin sağladığıoyuncaklı anlatımıyla sinefil seyirciye belirli bir “zihinsel” haz sağlarkendizinin kurguladığı söylem panoramasında şişkinliğe yol açma pahasınageniş geniş alıntıladığı melodramatik parçalar daha geniş bir seyircikitlesinin diziyle “duygusal” ilişki kurmasını mümkün kılıyor.
Bir Başkadır, yayımlandığı ilk günden itibaren büyük bir kamusal tartışmaya sebep oldu. Dizinin farklı siyasi ve sosyal gruplara dair klişeler üzerinden geliştirdiği anlatısı farklı siyasi ve sosyal gruplara mensup okur yazarlar tarafından çoğunlukla olumsuz bir tepkisellik içerisinde değerlendirildi. Diziye verilen tepkiler bu açıdan Türkiye’deki siyasi ideolojiler, bunların kültür ürünlerini algılayış biçimleri ve temsil düzleminde kendilerini konumlandırdıkları karşıtlıklar hakkında başlı başına bir araştırma konusu olabilir. Diğer yandan diziyi estetik açıdan düşündüğümüzde şimdiye kadarki Türk dizilerinden tamamen farklı bir yapıya sahip olduğunu görüyoruz.
Dizi bir yandan müzikleriyle ve karakteristik çekim açılarıyla Yılmaz Güney filmlerinden Yeşilcam’ın 1980’lerdeki arabesk üslubuna dek Türk sineması geleneğine göndermeler yaparken bir yandan da Yeşilçam sonrası dönemde Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz ve Semih Kaplanoğlu gibi yönetmenlerin geliştirdiği (minimalist, melodramatik realist ve mistik) farklı modernist üslupları anımsatacak sekanslara sahip. Ayrıca dizinin ana akım televizyon melodramlarının anlatımından ve dini program klişelerine hikâye içerisinde doğrudan alıntıladığı ve bunun ötesinde de kullandığı görsel söylemler de mevcut. Dizi bunları daha çok karakterlerin içinde yer aldıkları ya da içine girdikleri farklı dünyalarını anlatmak için kullanıyor. Müzikler de benzer bir şekilde karakterlerin öznel dünyalarının ifadesi olarak dizide yer alıyor. Bölüm sonlarındaki konser kayıtları, arşiv görüntüleri ve özellikle alt sınıf ve eski orta sınıf evlerinde kullandığı 80’li yıllar ikonografisi ile Ayasofya Camii’nin merkezinde yer aldığı tarihi yarımada manzarasının önünde gökdelenler ve kule vinçlerle çerçevelenen ve bir yandan da yeni orta sınıf rezidanslarının minimalist havasıyla pekiştirilen Yeni Türkiye imgesi arasındaki kontrast dizinin söylem bazındaki çoğulluğunun bir başka eksenini oluşturuyor. Sonuç olarak Bir Başkadır farklı söylemleri kendi yapısında eklektik bir biçimde kullanan postmodern bir anlatıya sahip.
- Dizi bu eklektizmin sağladığı oyuncaklı anlatımıyla sinefil seyirciye belirli bir “zihinsel” haz sağlarken dizinin kurguladığı söylem panoramasında şişkinliğe yol açma pahasına geniş geniş alıntıladığı melodramatik parçalar daha geniş bir seyirci kitlesinin diziyle “duygusal” ilişki kurmasını mümkün kılıyor. Dizinin bu şekilde katmanlı bir anlatımla farklı seyirce kitlelerine ulaşabilmesi önemli bir miladı ifade ediyor. Geçmişte İkinci Bahar ve Süper Baba gibi diziler farklı seyirci kitlelerini nostaljik bir hissiyatta bir araya getirebilmişti.
Bir Başkadır ise farklı seyircilere farklı seyir tecrübeleri sunuyor. Bazıları diziyi Nuri Bilge Ceylan filmlerine benzeterek severken bazıları ise dizinin Yeşilçam göndermelerinin yarattığı duygusal anlar üzerinden diziyi seviyor. Dizinin bu şekilde hem politik açıdan hem de estetik açıdan farklı okumalara ve seyir tecrübelerine imkân tanıması bir tür farkındalık zemini üzerinde yükseliyor. Bu farkındalık dizinin anlatısının merkezine aldığı terapi olgusu etrafında karakterlerin kendi gölgeleriyle karşılaşmaları şeklinde psikolojik bir bağlama sahipken dizi de kendi üretim şartları ve ilişkilerine dair atıflarla bir tür sosyolojik oto-analize dayanıyor.
Klişe ve mazmun
Dizi klişelerden, ya da daha hafifleterek söylersek, sosyal tiplerden yola çıkıyor. Başörtülü gündelikçi; Robertli, yalıda oturan ama devlet hastanesinde çalışan psikiyatrist; eski komando bar fedaisi; babası 35 yıl önce işkence görmüş ve ailecek evinden yurdundan sürülmüş, şu an özel kliniğinde terapi yapan psikiyatrist; onun cipe binen başörtülü ablası; emekli bir hoca; hocanın Yasin okunan günlerden dönen karısı; onun tekno müzik dinleyen başını açmak isteyen başörtülü kızı; onun saçı meçli şiddete meyyal kız arkadaşı; kahvede Jung muhabbeti açan bir imam; bir Issız Adam; çocukken tecavüze uğramış depresyondan mustarip taşralı bir kadın; magazin haberlerinin gediklisi prime time televizyon dizisi oyuncusu; Robertli psikiyatristin yine yalıda oturup Halk TV seyreden “Nur Sürer” annesi ve Facebook postu müdavimi Özdil okuru babası…
Filmlerden, dizilerden, basından ve gündelik hayattan açık politik ve sosyal göndermelere sahip bu tipler bir yandan en karakteristik özellikleriyle ekranda arzı endam ederken bir yandan da ters köşelerle dramatik açıdan derinleştiriliyor. Dizinin klişelerden yola çıkma tavrı Yeşilçam’ın ve onun da kökeninde yer alan Karagöz ve tuluat tiyatrosu gibi geleneksel anlatıların yaklaşımını anımsatıyor. Bu tiplerin ekranda belirir belirmez zihni dolduran politik çağrışımları diziye yönelik tepkiselliklerin de kaynaklandığı gündelik klişeler ve ön yargılar bağlamını oluşturur. Dizinin asıl dramatik faaliyeti ise bundan sonra başlar ve bu klişelerden inandırıcı karakterler yaratmaya çalışır. Doğal diyalogları ve oyunculuklarla bunu büyük oranda başarır. Bunu biraz da divan edebiyatındaki mazmunların çalışmasına benzetebiliriz. Divan şairi nasıl geniş bir metinler arası evrene sahip mazmunlardan yola çıkarak kendi dünyasını kurarsa dizi de sosyal klişelerden kendine karakterler yontar.
Dijital versus total
Hikâyenin ana aksı ise Robertli psikiyatrist Peri’nin ailesinden tevarüs ettiği başörtülü kadın fobisini başörtülü gündelikçi Meryem’le olan terapi seansları boyunca fark etmesi ve aşması üzerine kuruludur. Dizi bir bakıma bir Netflix dizisi olarak Peri üzerinden kendi seyircisini ifşa eder. “Oturup baştan sona Türk dizisi izleyecek halde” olmayan ama Peru’ya gidip bir şamanın peşinden maceraya atılmaya özenen ve dolayısıyla mesela Netflix yapımı Atiye gibi bir mistik hikâyenin müşterisi olabileceği düşünülebilecek Peri dizinin de asıl muhatabıdır.
Diğer yanda ise akşamları bir yandan elma soyarken bir yandan da hayranlıkla televizyondaki bol entrikalı televizyon melodramını izleyen Meryem vardır. Meryem bu melodramlardaki gibi bir evde Issız Adam hayatı yaşayan Sinan karakterine karşı duygular beslemektedir. Bu duyguların uyanmasına sebep olan ise temizliğe gittiği günlerde izlerini bulduğu ve kınayarak baktığı Sinan’ın evine gidip gelen kadınlardır. Hatta bu kadınlardan biri de Meryem’in takip ettiği Kızım ve Annem dizisinin Şenay’ıdır. Melisa yani. Melisa Koral. Diğer yandan Melisa, Peri’nin yoga sınıfından tanıştığı, dersi trolleyen ve onunla kahve içmek isteyen oyuncu kızdır. Melisa, Peri’nin onu tanımamasına şaşırır ama bir yandan da bundan hoşnutluk duyar. (Bu arada Peri’nin annesi bile televizyonda gördüğü bu oyuncu kızı tanımakta ve sevmektedir. Açık ki bu sevgi dizide oynadığı karakterden, yani Şenay’dan, kaynaklanmaz. Meryem bile aslında, Peri ve ailesi gibi yalıda yaşadığı gösterilen, Şenay karakterini laf arasında tanıtırken “biraz delimsirek” ve “köyden gelen” diye anlatır.) Melisa karakterinin Peri ile buluşmalarında sürekli hayranları tarafından birlikte resim çektirme talebiyle karşılaştığını görürüz. “Totale iş yapınca böyle oluyor” diye açıklar Melisa. Peri dizinin ismini sorduğunda izlemesine gerek olmadığını söyler. “Salak bir şey”dir çünkü.
Sinan bir akşam Melisa’yı aradığında ikisinin de diziyi izlediklerini görürüz. Sinan diziyi izlediğini çaktırmadan (Youtube’daki Daire kanalından fırlamış bir rezidansta yaşayan birinin izlemesi yakışık almayacağı için muhtemelen) hangi kanaldaydı diye sorar. Melisa ona da izlememesini söyler.
Çünkü total için yapılmış bir iştir. Sinan “total”in ne olduğunu sorduğunda Melisa kısaca açıklar: “işte Anadolu, gecekondu…”. Melisa’nın para için katlandığını anladığımız televizyon dizisinin ötesinde gönlünde bir başka aslan yatar. Peri’ye “dijitale bir iş gelmedi ki” diyerek yakınmasından anladığımıza göre bu iş Netflix benzeri bir platformda yayımlanacak bir dizidir.
Z kuşağı versus Boomer
Dizinin diziler evrenine yaptığı bir diğer atıf ise Game of Thrones’adır. Meryem’in mahallesinde yaşayan, bir dönem Almanya’da çalıştığını anladığımız, soyu Peygamberimize dayandığı söylenen ama kendisi bunu inkâr eden, emekli hocanın; Konya’da ekonomi okuyan, yatağının başucunda İsmail Cem’in Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi’ni gördüğümüz, tekno müzik dinleyen ve başını açarak okuldan arkadaşıyla bara giden kızı Hayrunnisa ile arkadaşı arasında dizinin muhabbeti geçer.
Hayrunnisa dizinin ters köşelerinden birinin eseri olarak başını açmak istemesine rağmen anne ve babasıyla sorun yaşayan bir kız olarak gösterilmez. Arkadaşının aksine hayatında şiddetle hiç karşılaşmamış gibidir. Meryem’in fedailik yapan abisi Yasin tarafından yaka paça bardan atıldıklarında da evlerinin önünde Yasin ile arkadaşı arasında arbede yalanıp Yasin bıçaklandığında da şoka girer. Hoca’nın bahçesinde tavukların gezdiği müstakil evine şiddet hiç uğramamış gibidir. Hayrunnisa’nın babası Yeşilçam’ın ve gündelik politikanın sürekli dolaşıma soktuğu hoca klişesinden çok farklı bir karaktere sahiptir. Horlayarak eşini uyandırmamak için yatmadan önce onun uykuya dalmasını bekleyecek kadar düşünceli biridir. Hayrunnisa “evden çıkmaya hazırım” diyerek başı açık bir şekilde sokağa çıkma kararını açıkladığında babası şaşırsa da buna tepki göstermez. Anne babasıyla çatışma yaşamasa da odasında kendine farklı bir dünya kuran ve kız arkadaşıyla romantik bir ilişki içerisinde olduğu ima edilen Hayrunnisa, Peri ve onun yaş kuşağındaki dizinin diğer orta sınıf karakterleri gibi bir “dijital” dizinin muhtemel muhatapları arasındadır.
- Diğer yandan televizyondaki bir dizide yer alan başörtülü karaktere tepki gösteren Peri’nin annesinin başörtülü başrole sahip bir Netflix dizisi olan Bir Başkadır gibi bir dijital dizinin asıl muhatabı olmadığı açıktır. Bu ayrışma Peri’nin babasının sesli bir şekilde okuyarak kafa şişirdiği Facebook postunda dile getirilen kuşak çatışmasından kaynaklanır. Bir hoca ailesinde doğup büyümüş bir Z Kuşağı mensubu yalıda oturup Halk TV izleyen Boomerlardan daha dijitaldir.
Peri’nin babasının hoşuna giderek okuduğu bu kuşak ayrımını anlatan Facebook postunda Boomerların eskiyen bir giysiyi atmayıp yama yaparak kullanmaya devam ettikleri bir fazilet olarak anlatılır. Z Kuşağı ise her şeyi kullanıp atmak ve sürekli yeni şeylerin arayışında olmakla karakterize edilir. Netflix gibi sürekli yeni içeriklerle abonelerini bağlı tutma arayışındaki bir platformlar Z Kuşağı’na daha çok hitap ederken uzun bölüm sürelerine sahip ve uzun yıllar boyu devam eden dizilerle seyircilerinde alışkanlık yaratmaya çalışan televizyon kanallarının hedef kitlesi daha çok Boomerlardır.
Netflix’in gölgesi: Yeşilçam
Bir Başkadır terapi olgusunu merkeze alırken bir yandan da yoğun bir şekilde Jung’a referans verir. Dizi boyunca başta Peri olmak üzere karakterler bir şekilde kendi gölgeleriyle yüzleşirler. Kahvede arkadaşlarına ve her karşılaşmalarında Meryem’e Jung muhabbeti açan Hilmi karakterinin ağzından Jung’un bireyleşme kavramı anlatılır.
Bir Başkadır bu açıdan nerdeyse ütopik bir evren kurar. Karakterlerinin çoğunun ruhlarındaki yaralarla yüzleşip bunları sağaltmasına imkân tanır. Gölgeyle yüzleşme jestinin Bir Başkadır’ın kendisini kurduğu sosyal anlam dünyasında da bir karşılığı vardır. Bunu dizinin sürekli yaptığı ters köşelerden biri olan viyadük altındaki sekanstan anlamak mümkündür. Hoca Yasin’den telefon beklerken onun gözünden arka planda bir varilin içinde ateş yakmış ve itişip kakışan gençleri görürüz. Dizi bizi belli belirsiz bir gerilim beklentisi içerisine sokar. Belki de Netflix dizilerinden edinilmiş bir alışkanlıkla gençlerin Hoca ve eşi için bir tehlike yaratmalarını bekleriz. Ama durum tam tersi olur. Hoca eşinin rahatsızlandığını fark ettiğinde gençleri yardıma çağırır. Gençler de hemen onların yardımına koşar. Böylelikle dizi beklentinin tersi bir seyir izleyerek Netflix dizilerinin yarattığı tekinsizlik hissini gün yüzüne çıkarır. Bir Başkadır aslında temelde bu tekinsizlik hissine karşıt olan güvenlik hissine dairdir. Yasin biraz öfkeli ve gürültücü biri olsa da maço görünümünün altında çok merhametlidir ve sevgi doludur. Hilmi bir camii imamından beklenmeyecek ölçüde entelektüeldir. Hatta biraz da siyaseten muhalif olduğu sezdirilir. Hoca her ne kadar otomatiğe bağladığı kıssasıyla Meryem ve Yasin’in dertlerine merhem olma kapasitesine sahip değilse de aşırı anlayışlıdır. Bu karakterlerin otorite sahibi göründüğü “total” saha mesela “dijital” dizi Şahsiyet’in ürettiği bütün kötülüklerin fokur fokur kaynadığı Kambura imgesine karşıttır.
“Total” ifadesi bu noktada kilit önemdedir. Total bir yandan “Anadolu” ve “gecekondu” şeklinde periferiyi, yani nihayetinde bir kısmiliği, ifade ederken kelime manasıyla bir bütünlüğü anlatır. Total ifadesinin bu kullanımı halk kavramına paraleldir. Halk bir yandan “pleb” anlamında alt sınıfları ifade ederken bir yandan da “populus” anlamında toplumun tamamı olma iddiasındadır. Bir Başkadır da bir “dijital” dizi olarak gölgesindeki “total” ile yüzleşir. Netflix’in “dijital” tekinsizliğinin karşısında dizinin sürekli müzikleriyle ve görsel anıştırmalar yoluyla atıf yaptığı Yeşilçam “totalitesi” vardır. Dizi oyuncaklı anlatımının sağladığı epik mesafeye rağmen birçok yerde kendini Yeşilçam’dan mülhem bir melodramatik hissiyata bırakır. Bunu da Yeşilçam’ın halkla kurduğu ilişkinin ana unsurlarından biri olan “kitsch”e başvurarak yapar. Dizide Hoca’nın anlattığı kıssanın nesnel ifadesi olan yapma çiçek, Ayşe Şasa’nın Yeşilçam Günlüğü’nde Bülent Oran’ın ona hediye ettiği mika çiçeklerden yola çıkarak tespit ettiği ve Yeşilçam estetiğinin de merkezinde yer alan kitsch tutkusunun bir ürünüdür. Bir Başkadır’ın farklı söylemleri bünyesinde barındıran yapısına benzer şekilde hafif müzik, Türk sanat müziği ve arabesk gibi farklı müzik söylemlerini bir tür kitsch hissiyatı ekseninde bir araya getiren Ferdi Özbeğen’in konserlerinden uzun alıntılar yapması bu açıdan tesadüf değildir.
Bir Başkadır, Ferdi Özbeğen’in resmi kabul görmeyen ama 80’li yıllarda geniş halk kitlelerinin beğenisini kazanan şarkılarının Yeşilçam filmlerine benzer şekilde yarattığı cemaat hissini tekrar üretir. Bunu yaparken de dizinin adının işaret ettiği memleket mefhumuna uygun olarak Masumiyet, Bir Zamanlar Anadolu’da ve Yumurta gibi Yeşilçam sonrası dönemde üretilen memleket filmlerindeki ortak hissiyatı da postmodern bir dokunuşla bünyesine katar. Bu açıdan Bir Başkadır Türk sinemasının totaline dair bir anlatı üretirken dijital dizi formunu da Türkleştirir.