Âdâb-ı muâşeret okuma önerileri
Alafranga Halleri, âdâb-ı muâşeret kitaplarının kaynak olarak kullanılması konusunda da literatüre önemli katkılar sunuyor. Yazar, Osmanlı âdâb-ı muâşeret literatürünü on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaşanan hızlı değişim ve dönüşümün hem bir sonucu hem de bu değişim ve dönüşüme ivme katan bir unsur olarak ele alıyor ve bu yönüyle literatürün çok boyutlu ve refleksif özelliğine dikkat çekiyor.
Alafranga Halleri: Geç Osmanlı’da Âdâb-ı Muâşeret
Alafranga Halleri’nde Fatma Tunç Yaşar, on dokuzuncu yüzyılın sonu ve yirminci yüzyılın başında yayımlanmış Osmanlı âdâb-ı muâşeret kitaplarının bağlamını, muhtevasını ve gündemini, geç dönem Osmanlı sosyo-politik ve kültürel atmosferi çerçevesinde analiz ediyor. Bunu yaparken Batılılaşma ve modernleşme paradigmalarının dar çerçevesine hapsolmaktan bilhassa kaçınıyor. Osmanlı âdâb-ı muâşeret literatürünün ortaya çıkışını Batılılaşma, modernleşme ve medenileşme gibi süreçlerin bir parçası ya da sonucu olarak değil, Osmanlı âdâb-ı muâşeret yazarlarının döneme damgasını vuran Avrupa kültürü ve alafranga yaşam tarzı ile farklı yüzleşme biçimleri ve tavır alma çabaları olarak okuyor.
Bu bağlamda yazar şu sorulara cevap arıyor: Osmanlı âdâb-ı muâşeret yazarları kitaplarında alafranga ya da alaturka âdâb-ı muâşeret anlayışlarından birisi lehine tercih yapmakta mıdır? Bu anlayışlar arasındaki çelişkiler nasıl çözümlenmektedir? Alafranga hayat tarzının Osmanlı toplumunda sahici bir karşılığı var mıdır? Yoksa alafranga hayat tarzı “yüksek Avrupa medeniyeti”nin standartlarını yakalamada şeklen bir vasıta mıdır? Âdâb-ı muâşeret kitaplarında giyim kuşamdan ev hayatına, yolculuktan eğlence ve dinlence alanlarına değin farklı ortamlar için belirlenen davranış normları hakikatte geç Osmanlı gündelik hayatını ne kadar yansıtmaktadır?
Alafranga Halleri, âdâb-ı muâşeret kitaplarının kaynak olarak kullanılması konusunda da literatüre önemli katkılar sunuyor. Yazar, Osmanlı âdâb-ı muâşeret literatürünü on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren yaşanan hızlı değişim ve dönüşümün hem bir sonucu hem de bu değişim ve dönüşüme ivme katan bir unsur olarak ele alıyor ve bu yönüyle literatürün çok boyutlu ve refleksif özelliğine dikkat çekiyor. Yazara göre Osmanlı âdâb-ı muâşeret kitapları toplumsal yaşayışın hakikatte nasıl olduğunu tasvir eden kaynaklar olarak değil, ideal toplumsal normlar ve davranışlarla ilgili söylemin bir parçası olarak özlemleri, beklentileri ve idealleri yansıtıyor. Bu sebeple geç dönem Osmanlı âdâb-ı muâşeret kitaplarında ifade edilen ideal davranış biçimleri bu dönemde yaşanan değişim ve dönüşüme içeriden ve dinamik tepkileri yansıtıyor.
- Alafranga Halleri, giriş ve sonuç dışında dört bölümden oluşuyor. Tarihçi için âdâb-ı muâşeret çalışmanın denizde tuz aramaya benzetildiği giriş bölümünde âdâb-ı muâşeret kitaplarının kaynak olarak sunduğu imkânlar ve kısıtlılıkları tartışılıyor ve Norbert Elias’ın öncü çalışması merkeze alınarak görgü literatürünü konu alan çalışmalara değiniliyor. Birinci bölümde nezaket ve medenilik kavramlarının on dokuzuncu yüzyıl bağlamında yükselişi irdeleniyor ve Osmanlı görgü literatürünün aynı dönemde yayımlanan Avrupa ve ABD’de yayımlanan görgü literatürü ile temasları inceleniyor. Ayrıca çalışmaya konu olan Osmanlı âdâb-ı muâşeret kitaplarının ortak ve birbirinden farklılaşan yönleri, âdâb-ı muâşeret, alafranga ve medeni kavramları merkeze alınarak kavramsal bir çerçevede analiz ediliyor. İkinci bölümde medeni dünyada var olmanın bir göstergesi olarak kıyafetin sembolik önemi tartışılıyor ve bu bağlamda Osmanlı âdâb-ı muâşeret kitabı yazarlarının kibar Osmanlı erkeği ve zarif Osmanlı kadınının kıyafetini hangi referanslar ve kriterler üzere belirlediği irdeleniyor.
Üçüncü bölümde selamlıktan salona, sofradan masaya geçişle birlikte Osmanlı hanesinde ve sofrasında yaşanan değişim ve yeni ortaya çıkan muâşeret pratikleri ve bunların anlamları üzerinde duruluyor. Dördüncü bölümde ise âdâb-ı muâşeret kitaplarının ev dışında gerçekleşen aktiviteler ve yolculuk hâlleriyle ilgili olarak ideal davranış normlarını nasıl belirlediği tartışılıyor. Kitap, Osmanlı âdâb-ı muâşeret literatürünün önceki ahlak literatürü ve erken Cumhuriyet dönemi muâşeret literatürü arasındaki özgün konumunun tartışıldığı sonuç bölümüyle nihayete eriyor.
Fatma Tunç Yaşar, Alafranga Halleri: Geç Osmanlı’da Âdâb-ı Muâşeret, İstanbul: Küre Yayınları, 2016.
Uygarlık Süreci
Norbert Elias, ilk olarak 1939’da yayımlanan ancak 1970’li yılların sonlarında ilgi görmeye başlayan Uygarlık Süreci’nde on üçüncü yüzyıldan on dokuzuncu yüzyıla değin Avrupa’da davranış kalıplarının değişim ve dönüşüm sürecini inceliyor ve bu süreci “medenileşme” olarak tanımlıyor. Erasmus’tan itibaren vücut fonksiyonlarını gizleme, herkese açık olan yerlerde onurlu davranış sergileme ve nezaket standartlarına uyma yönündeki baskının sürekli olarak arttığını ifade ediyor. “Medenileşme süreci”nin açıklanmasında utanç ve incelik duygusuna belirleyici bir rol veren Elias, toplumun onayladıklarının ve yasakladıklarının standardının zamanla değiştiğini ve bununla birlikte de sosyal hoşnutsuzluk ve korku eşiğinin de değiştiğini iddia ediyor. Elias, davranış kalıplarındaki değişim ve karşılıklı ilişkilerde artan öz disiplinin, şiddetin devlet tarafından tekelleşmesi ile yakından ilgili olduğuna dikkat çekiyor. Elias’a göre, modern dönemde yüksek sosyal anksiyete ve düşük utanç eşiği umumi durumlarda bireylere kendi davranışını kontrol etmek için baskı uyguluyor. Elias’ın Uygarlık Süreci görgü ve davranış literatürü üzerine başat bir eser olmayı sürdürmekle birlikte son yıllarda ağırlıklı olarak Fransızca ve Avrupa görgü literatürüne dayandığı için Avrupa-merkezci olmakla eleştiriliyor.
Norbert Elias, Uygarlık Süreci, cilt 1, çev. Ender Ateşman, İstanbul: İletişim Yayınları, 2000.
Âdâb-ı Muâşeret: Osmanlı’da Gündelik Hayatın Değişimi (1894-1927)
Nevin Meriç, Âdâb-ı Muâşeret’te gündelik hayatın değişimini 1894-1927 yılları arasında yayımlanan âdâb-ı muâşeret kitapları üzerinden inceliyor. Meriç, geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet modernleşmesinin toplumsal karşılığını anlamada bir vasıta olarak gördüğü âdâb-ı muâşeret kitapları üzerinden gündelik hayatta meydana gelen değişimin Avrupa kültürü ve alafranga olarak tabir edilen yaşam tarzıyla ilişkisini irdeliyor. Meriç, birçoğu Fransızcadan tercüme edilen âdâb-ı muâşeret kitaplarının muasır medeniyetler seviyesine ulaşmanın ancak muasır medeniyetler gibi yaşamaktan geçtiğini savunan ve Batılılaşma ekseninde toplumsal değişim öngören bir anlayışın ürünü olduğunu savunuyor. Meriç’e göre bu literatür, geleneksel Osmanlı yaşayışı ile alafranga yaşam biçiminin bir aradalığından kaynaklanan sorunlara pratik çözümler üretmek gibi önemli bir misyona da sahip bulunuyor.
Nevin Meriç, Âdâb-ı Muâşeret: Osmanlı’da Gündelik Hayatın Değişimi (1894-1927), İstanbul: Kapı Yayınları, 2007.
Mevaidü’n-Nefais fi-Kavaidi’l-Mecalis
Gelibolulu Mustafa Âli’nin on altıncı yüzyılın sonlarında kaleme aldığı Mevaidü’n-Nefais fi-Kavaidi’l-Mecalis’i, döneminde eşine az rastlanır türden bir eser olma özelliğini haiz. Her ne kadar kitabın ismi seçkin cemiyet ve zümrelerde uyulması gereken kaideleri konu alıyormuş izlenimi verse de kitap gündelik hayattan siyasete geniş bir konu yelpazesine sahip. Mustafa Âli kitabında ilmiye sınıfından hizmetlilere, çeşitli meslek gruplarından köle ve cariyelere varıncaya dek farklı toplumsal grupların yaşayışlarını, meyhane, kahvehane ve bozahane gibi eğlence mekânlarında sohbet ve sofra âdâbını, devlet yönetimi ve saray hayatını, dini hayat ve ahlak kurallarını detaylı bir şekilde inceliyor. Mustafa Âli, bunları yaparken döneminin sosyal yaşayışını, âdetlerini, ahlakını ve kurumlarını zaman zaman sert bir dille eleştirmekten geri durmuyor. Rüşvetin yaygınlaştığını, işinin ehline verilmediğini, sarayda ve devlet teşkilatlarında ciddi bozulmaların olduğunu dile getiren Mustafa Âli, biraz da siyasi beklentileri dolayısıyla yaşadığı hayal kırıklığı nedeniyle ahlak ve muâşeret açısından dönemine dair karamsar bir tablo ortaya koyuyor.
Mehmet Şeker, Gelibolulu Mustafa Âli ve Mevaidü’n-Nefais fi-Kavaidi’l-Mecalis, Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1997.
Avrupa Âdâb-ı Muâşereti Yahud Alafranga
Ahmed Midhat’ın Avrupa seyahatinin izdüşümü olarak 1894’te yayınladığı kapsamlı eseri doğruları ve yanlışlarıyla alafranga hayat tarzını Osmanlı muhatabına açıklayan ilk âdâb-ı muâşeret rehberi olma özelliğine sahip. Müslüman Osmanlı erkeğinin Avrupalılar ile karşılaştığında Avrupalıların saygısını ve beğenisini sağlayacak düzeyde muâşeret bilgisine sahip olmasını öngören kitap, İstanbul’dan Avrupa’ya gerçekleşen bir seyahat çerçevesinde kurgulanmış. Ahmed Midhat, alafranga muâşeret kurallarını Osmanlı bağlamında tartışıyor ve doğrudan tercüme etmek yerine onları Osmanlı orta ve üst sınıfları için yeniden düzenliyor. Ve bu düzenlemeyi yaparken nezaket ve ahlak meselelerini birbirinden ayrı tutuyor. Âdâb-ı muâşereti gündelik hayatın pratik bilgisi olarak gören Ahmed Midhat, gelenek üzerine inşa edilmiş Doğu ahlakının üstünlüğüne inanıyor ve Avrupa âdâb-ı muâşeretinin çoğu zaman sathi nezaket gösterisi olduğunu düşünüyor. Ahmed Midhat, okuyucuya alafranga yaşam tarzının bazı pratiklerinin Osmanlı yaşayışıyla örtüşmediğini, dolayısıyla körü körüne taklit etmek yerine seçici olmak gerektiğini, Avrupa medeniyetinin kötü taraflarından korunmak için ise Avrupa’nın muhafazakâr olarak adlandırılan tabakasının muâşeretini esas almayı öneriyor.
Ahmed Midhat, Avrupa Âdâb-ı Muâşereti Yahud Alafranga, İstanbul: İkdam Matbaası, 1312/1894.