Boş zaman derdi

Tatil Kitabı
Tatil Kitabı

Tatil Kitabı’nın farklı yaşlardaki erkek kahramanlarının ortak derdi, başka türlü bir hayatın mümkün olduğunu ancak bunun dışında kaldıklarını bilmeleridir. Ali’nin yanı sıra, onun muhtemel geleceklerinin anlatımları olarak da görülebilecek, abi ve amca karakterlerinde bu sıkıntı ve daralma derinlemesine hissedilir.

Seyfi Teoman’ın Tatil Kitabı (2008) filmi, on yaşındaki başkahramanı Ali’nin, öğretmenin karne gününde dağıttığı tatil kitabının sayfalarını heyecanla çevirmesiyle başlar. Öğretmeninin de söylediği gibi bu kitap öğrencilere yeni bilgiler kazandıracak yazılar, hikâyeler, alıştırmalar ve bulmacalar ile doludur. Ali, yaz tatiliyle gelen “boş zaman” derdine çare olacak gibi görünen bu renkli kitabı, okuldan dışarı adımını atar atmaz yitirir. Filmin isminin de kaynağı olan bu hikâye, Ali’nin yaz boyunca yaşayacağı sarsıcı olayların yanında ilk bakışta önemsiz bir detay gibi görülebilir. Ancak filmin devamında yeni karakterlerle farklı versiyonlarına tanık olunacak bir insanlık hâlinin sade bir prototipi olmasıyla önem kazanır. Filmin meselesi, sahip olabileceklerinin farkına varmış insanın sahip olduklarıyla baş başa kaldığındaki mutsuzluğudur.

Taşra ve tatil

  • Mersin’in ilçesi Silifke’de geçen Tatil Kitabı’nda olduğu gibi, yaz tatilinin bir taşra kentinde geçirilecek sıkıntı dolu günler anlamına gelmesi, taşrada yetişen ancak büyük şehrin cazibesi kanına girmiş olanlar için tanıdıktır.

Hâlbuki dışarıya açılanın tersine, bir taşra sakini için tatil ile yaz sezonunu bir arada düşünmek pek kolay değildir. Yıl boyunca sert hava koşullarının izin vermediği ağır işlerin yapıldığı, hasatların kaldırıldığı, oldukça uzun olan günün ilk ışıklarından itibaren çalışılan yaz, kışa nispetle çok daha yoğun ve mesaili bir dönemdir. Fakat bir şekilde bu hayatın dışına sızmış olanlar, kendini artık başka bir varoluşun içinde hayal edenler için tüm bu koşturmaca dahi anlamsızlıkla doludur. . Daha iyisinin, daha büyüğünün, daha gösterişlisinin hayali günlük hayatın içindeki tüm boşluklara sızar.

Tatil Kitabı (2008)
Tatil Kitabı (2008)

Nurdan Gürbilek’in Yusuf Atılgan’ın eserlerini anlamak gayesiyle literatürümüze armağan ettiği, sonrasında zamanımızın ruhunu kavramak için sıklıkla atıf yapılan meşhur “taşra sıkıntısı” kavramı, Tatil Kitabı’nın karakterlerini anlamak için de önemli bir anahtardır. Gürbilek, taşra sıkıntısını kendisinden esirgenmiş bir başka yaşantının, kıyısına itildiği bir merkezin varlığını fark eden kişinin hissettiği bir dışta kalma ve daralma deneyimi olarak tanımlar. Ömrünün bir kısmında taşrada bulunanların çok daha iyi anlayacağı bu duyguyu, mekâna ilişkin bir anlam yüklemeksizin, şehirde yaşayanların da tecrübe edebileceği, hatta en çok Pazar öğleden sonraları anlayabileceği bir his olarak tanımlar.

Tatil Kitabı’nın farklı yaşlardaki erkek kahramanlarının ortak derdi, başka türlü bir hayatın mümkün olduğunu ancak bunun dışında kaldıklarını bilmeleridir. Ali’nin yanı sıra, onun muhtemel geleceklerinin anlatımları olarak da görülebilecek, abi ve amca karakterlerinde bu sıkıntı ve daralma derinlemesine hissedilir. Abi Veysel ve amca Hasan benzer çaresizliğin farklı dönemlerinde gibidir.

Sıkıntının kaynağı ister Ali’nin İstanbul’da askerî lisede okuyan abisi Veysel’in şehirde bıraktığı umutları olsun, ister bir dönem Ankara’da yaşayan amcaları Hasan’ın bir türlü unutamadığı eski hayatı olsun, ister on yaşındaki bir çocuğun on dakikalığına sahip olduğu bir tatil kitabı olsun, fark etmez.

Herkes bir işin ucundan tutar, bir şekilde kendini eğlemeyi başarırken, onlar için başka bir yaşantının mümkün olduğundan bihaber oldukları zamanlarda hissedebildikleri saf mutluluk, artık ulaşılmazdır. Taşra sıkıntısı ile tatil sıkıntısı bu açıdan birbirine benzer. Tatillerin genellikle hayal kırıklığı ile beraber seyretmesi veya boş zamanın kendisinin bir derde dönüşmesinin bir sebebi, asla ulaşılamayacak bir dolu boş umut ve vaat taşıması olsa gerek.

Çocukluğun mahrumiyeti

Gürbilek aynı metinde çocukluğun bizatihi kendisini bir taşra olarak anlatır. Çünkü çocuk, dışarıda bir yerde bir anlamın olduğunu keşfetse de henüz anlamı kendi içinde üretemez. İç sıkıntısına mahkûmdur, ancak bu sıkıntıyı dönüştürebilecek imkânlardan da mahrumdur. Tatil Kitabı’nın küçük Ali’sinin her sabah erken kalkıp babasının dükkânına gitmekten, bir tane bile satmayı beceremediği sakızlarla sokakları arşınlamaktan, ölüm döşeğindeki babasına sakızların hepsini sattığı yalanını söylemekten, tatil bittiğinde yeniden okula dönmekten başka seçeneği yoktur. Sessizliği ve iç sıkıntısı kendi tercihlerini dile getirmek konusunda çekingenlik göstermesinden değil, henüz tercih yapamıyor olmasından kaynaklanır.

çocuk, dışarıda bir yerde bir anlamın olduğunu keşfetse de henüz anlamı kendi içinde üretemez.
çocuk, dışarıda bir yerde bir anlamın olduğunu keşfetse de henüz anlamı kendi içinde üretemez.

Tıpkı taşra sıkıntısının şehirde yaşayan bir insanın da tecrübe edebileceği bir duygu olarak tanımlanması gibi, burada bahsi geçen çocukluk da yetişkin bir bünyede de ortaya çıkabilecek bir hâlin tarifidir. Rüştünü ispat edemeyen kişi, arzu ettiği hayat ile içinde bulunduğu arasında sıkışır. Bu sıkışma yersiz öfke patlamalarına ve kavgalara doğru sürüklenir. Hayat boyu bir çocuğun iradesi ile yetinmenin, olgunlaşmayı reddetmenin popüler sayıldığı, hiç değilse bir tercih olarak kabul gördüğü şu günlerde taşra hikâyelerinin Türk sinemasında giderek hâkim bir temaya dönüşmesini yadırgamamalı.

  • Ali tüm olgunlaşmamışlığına ve mahrumiyetine rağmen, diğer çocuklar gibi oyunlara karışmaktan geri durur. Taşrada bir yaz tatilinin getirdiği bütün o boş vakitlerde, bekleme anlarında yüzünde görülen ifade, sürüp gidenin dışına çıkan bir tahayyülü açık eder. Ali, belki mutlu olmayacaktır ama kendisine verilenden fazlasını düşlemekten de asla vazgeçmeyecektir. Ali’nin ve Veysel’in babası, Hasan’ın abisi Mustafa tüm gerçekçiliği ile bu karakterlerin sıkıntılı hayalperestliğinin tam karşısında dursa da, filmin tercihi Mustafa’da temsil bulan statükodansa Ali’nin şahsındaki sıkıntıdan yanadır

Tatil Kitabı bir ilk filmde olması yadırganmayan bazı zaaflar taşısa ve duygudan bir nebze fazlaca arındırılmış bir anlatımı takip etse de en nihayetinde bütünlüklü bir metin sunar. Birbirinden uzakmış gibi görünen, ancak “imkân süsü verilmiş mahrumiyet” hissiyatı itibariyle birbirine benzeyen tatili, taşrayı ve çocukluğu aynı hikâyede başarıyla buluşturur.

Boş zamanın ıstırabını arttıran vaatler, çoğalan seçeneklerin karşısındaki acizlik, sahip olunanın daha iyisiyle değiş tokuş edilebileceği zannı yine bir tatil günü bünyeyi sardığında sıkıntıda kaybolmak veya onu çılgınca bertaraf etmeye çalışmak yerine üzerine düşünmeyi teşvik eder.