Mahremiyetin sonu mu?
Sosyal medyada herkes hem her şeyi bilmek istiyor hem de herkesin her şeyi bilmesini. Ultrason görüntüsünden başlayarak çocuklarınızın hayatını başkalarının gözü önünde arşivlediğinizin farkında mısınız?
Yalnız kalabalık
Radyonun 50 milyon kullanıcıya ulaşması 38 yıl, televizyonunki 13 yıl aldı, internetin ise 4 yıl. Sosyal medya ile birlikte yaşanan hız ise baş döndürücüdür.
2004 yılında Harvard öğrencileri için kurulan Facebook, bir sene sonunda Amerika’daki tüm okulları içine aldı, Eylül 2006’da ise tüm e-posta adreslerine açıldı. Facebook’un 200 milyon kullanıcıya ulaşması bir yıldan kısa sürdü. 5 yıl içinde 400 milyon kullanıcıya ulaştı, her gün 500 bin kişi üye olmaya devam ediyor. Facebook bir ülke olsaydı, dünyanın üçüncü büyük nüfusuna sahip ülkesi olacaktı!
Facebook kısa zamanda amacın dışına çıktı, Türkçeye ‘gerçeklik şovu’ olarak çevrilen ama zaman içinde ‘gerçeklik kurgusuna’ dönüşen realiti şov, sosyal medya haline dönüştü. Orada gördüğünüz hiçbir şey gerçek değil, gerçeğin kurgulanmasından ibaret!
Yapılan araştırmalar, sosyal medyayı yoğun olarak kullananların, kullanmayanlardan daha mutsuz olduğunu gösteriyor. Facebook’ta daha fazla zaman geçirenler, dikizleme kültürüne teslim olup sürekli başkalarının ne yaptığını takip edenler, başkalarının daha iyi ve mutlu yaşadıklarını görüp kendilerini mutsuz hissediyor. Hayatım onlarınki kadar ilginç ya da başarılı değil düşüncesi, karamsarlığa sevk ediyor kişileri. Facebook dünyasında hayatının kusursuz görünmesi adına, her şeyin yolunda gittiği gibi sahte bir izlenim vermeye gayret ediyor profil sahipleri. Görüntü kişiye ait ama içerik tamamen yanıltıcı! Araştırmalar sosyal medyada başkalarının mutlu hayatını dikizlemenin kişiyi mutsuz ve karamsar yaptığı sonucuna ulaştıkça uzmanlardan tavsiyeler geliyor: Başkalarının profillerine zaman ayırmak yerine kendinizle ilgili bilgiler paylaşın. Kısır döngünün başladığı yer tam da burası.
Like kültürü
İnsanlar sosyal medyada paylaştıklarının beğenilmesi arzusuna teslim oluyor. Kendisine dair paylaşımlarda bulundukça beğenilme beklentisinin içine hapsoluyor. Beğenilmek, onaylanmak adına kendilerine ait olmayan düşünceleri paylaşmaya başlıyorlar. Kaç kişi tarafından takip edildiği, paylaşımların kaç kişi tarafından beğenildiği büyük önem arz ediyor. ‘Like kültürü’nün pençesine düşen, daha çok beğenilmek için yaşamaya başlayanların gerçek duygu ve düşünceleri köreliyor zamanla. Zihin sömürgeleşmesinin başka, ama oldukça etkili bir versiyonu sosyal medya.
- Beğenilmek için yapılan paylaşımların kuralları var, sürekli sosyal medya uzmanları tarafından tekrarlanan. Samimi olmak ilk kural ama samimi olmak adına mahremiyet sınırlarını ihlal ettiğinin farkına varmıyor çoğu kişi.
Dikizleme, hem dikizleyen hem de dikizlenende bağımlılık yapar ve bulaşıcıdır. Tam pansiyon teşhir vaadinin hangi tarafında yer alırsanız alın, her geçen gün ‘daha’nın güdümüne girmekten kurtulamazsınız. Daha çok görmek, daha çok görülmek, daha çok beğenilmek, daha çok takipçi; ‘daha’ sonsuzluğunda kaybolur gidersiniz.
Ekrandaki sizin hayatınız ama teşhirci versiyonu
Sosyal medyada herkes hem her şeyi bilmek istiyor hem de herkesin her şeyi bilmesini. Ultrason görüntüsünden başlayarak çocuklarınızın hayatını başkalarının gözü önünde arşivlediğinizin farkında mısınız?
Peki, bu arşivlenen görüntülerin ileride çocuklarınızı müşkül duruma düşürme ihtimalini, çocuğunuzun mahremiyet sınırlarını ihmal etmenin onun gelecek hayatı üzerinde nasıl bir etkisi olacağının farkında mısınız?
Sosyal medya veya blog fark etmeksizin internetin herhangi bir yerinde herhangi bir zamanda yayınlanmış görüntülerin silin(e)mediğini biliyor musunuz?
Sosyal medyayı, forumları bir tarafa bırakalım, lügate ‘sörf yapmak’ olarak giren, ödev/araştırma yapma, bir konuda bilgi sahibi olma gibi sebeplerle arama motorlarında yapılan her işlem arkada ‘iz’ bırakır. Bırakılan izler, arama motorunu o kişi hakkında bilgi sahibi yaparken; kişinin ilgi alanına, en çok ilgilendiği konuya dair reklamlar ‘kişiye özel’ bilgisayarın sağında solunda gösterime girer.
Birkaç yıl önce ‘merdiven dip çubuğu’ nerede satılıyor, fiyatı nedir diye aradıktan sonra, aylarca satan firmanın reklam tacizine maruz kalmışlığım var. Tabii algoritma aklıma gelmediğinden bağlantıyı kuramadım, ürünün ve firmanın yeniliğine verdim durumu. Demek benim gibi ürünle ilgilenenler bu kadar çok diye düşünüyordum ki jeton düştü. O günden bu yana, ben de arama motoruna numara çekiyorum. Periyodik olarak kitap sitelerinde ve arama motorunda kendi kitaplarımı ‘arıyorum’. Böylece ekranın sağında ve solunda kitaplarımın reklamını görüyorum. Her an internette bu kadar çok reklamı yapılıyor ama bu durum satışlara neden yansımıyor diye düşünebilirim!
Ekranın sağında solunda gösterime giren reklamlar, tamamen sizin internette bıraktığınız ‘izler’ neticesi size özel sunulan reklamlar.
Web intihar makinesi
Yeni bir işe başvurulduğunda tercih edilme oranında özgeçmiş kadar dijital geçmiş de etkili olmaya başladı. Özgeçmişin eğitim, tecrübe, kazanılmış yetenekleri içerdiği malum; dijital geçmiş ise internette bırakılan izler: mesajlar, yorumlar, fotoğraflar, paylaşılan videolar… İnternet âleminde ‘var olmak’ adına paylaşılan fotoğraf ve videolardan gelecek yıllarda rahatsız olunabileceği, web geçmişinin bilinmesinin bazı kişilerde tedirginlik yaratabileceği öngörülüyor. Yazılan her mesaj, yüklenen fotoğraf ve videolar arkada bırakılan izler olarak hayat boyunca kişiyi takip edecek.
Dijital geçmişinden hoşnut olmayanlar, dijital geçmişinin başına dert açacağından endişe edenler için web intihar makinesi yetişti imdada. ‘Enerjinizi silen her şeyi silin, sahte sanal dostlarınızı öldürün’ sloganıyla dijital özgürlük hareketi başlatıldı. İnternet geçmişini temizlemek için sanal âlemin son icadıydı web intihar makinesi. Ama Facebook önlemini almakta gecikmedi, kullanıcıların profillerini silen web intihar makinesinin siteye erişimini yasakladı.
Teknoloji çağında kimse teknoloji özürlü damgasını yemeyi göze alamıyor. Teknolojiye yatkınlık; takipçi sayısı, iletilerin kaç kişi tarafından beğenildiği ile ölçüldüğü müddetçe büyük cesaret ‘internetten atlamak’.
Online itibarı muhafaza etmek, gerçek itibarı muhafaza etmekten daha önemli ve daha zor. Yaşadığımız çağ mahremiyetin sonu. İnternetin, elektronik posta ve dijital haberleşme için kullanılacağı öngörülürken; internet üzerinde yaşanan sanal hayatın gerçek hayatların üzerine kâbus gibi çökeceği tahmin edilememişti. Özellikle sanal kimliklerin gerçek kimlikleri ele geçireceği… Online itibarı korumanın yolu mahremiyet sınırları içinde kalmaktan geçiyor. Çözüm, çağın gerçeğine sırtını dönmek, yok saymakta değil; zaruret miktarınca kırmızı çizgileri ihlal etmeden dâhil olmakta!