Bol sosyopat karakterli bir neo-noir: Perpetual Grace LTD
Son yılların en iyi reytingli dizilerinden Patriot ile iyi bir çıkış yakalayan yapımcı, senarist ve yönetmen Steve Conrad’ın neo-noir türündekiyeni projesi Perpetual Grace, LTD, 2 Haziran’da izleyiciyle buluştu. İlk sezonu 10 bölümden oluşan dizi; sürprizlere açık, çok katmanlı vekaranlık senaryosu, sosyopat karakterleri ve kaliteli oyuncu kadrosuyla kült olmaya aday bir suç draması olarak dikkat çekiyor.
Sıra dışı bir neo-noir örneği
Amerikan Epix kanalı, geride bıraktığımız haziran ayında kült olmaya aday bir suç dizisini ekrana taşıdı. Daha önce Wonder, The Pursuit of Happyness ve The Secret Life of Walter Mitty gibi yapımlarıyla tanınan ve son olarak üç sezonluk yüksek reytingli Patriot dizisiyle dikkat çeken yapımcı, senarist ve yönetmen Steve Conrad’ın yeni projesi Perpetual Grace, LTD ilk sezonuyla sahne aldı. Her hafta bir bölümü ekrana gelen dizi, ilk üç bölümüyle izleyiciyi âdeta ters köşeye yatıran, kestirilemez, ilginç ve karanlık bir maceraya sürüklüyor.
Dizi, ABD New Mexico’da evden kovulduğu için anne ve babasından intikam almak isteyen bir oğlun, kilise işleten yaşlı ve zengin ebeveynlerini kısa süreliğine önce ortadan kaybettirmek, ardından da tüm servetlerini ele geçirmek üzere kurduğu, ülke sınırlarını da aşan bir planla başlayan olayları konu alıyor.
Oğullarının kurguladığı plan dâhilinde soygun teşebbüsüyle karşı karşıya kalacak ve bir anda kendilerini bir başka ülkede tutuklanmış olarak bulacak yaşlı çiftin karanlık yönleri, ikiliye dair ortaya çıkacak gerçekler ve girişecekleri mücadele diziyi hem kestirilemez hem de ilginç kılmayı başarıyor.
Bu yönüyle Perpetual Grace, LTD, anti-kahramanın merkezde olduğu, psikolojik gerilim unsurları barındıran ve karanlık karakterlerin yer aldığı “noir” türde bir yapım olarak dikkat çekmekle beraber, Steve Conrad’ın projesi için getirdiği yorum çarpıcı.
- Conrad, Amerikalı film eleştirmeni ve senarist Roger Ebert’in “Noir; bir plan yapabilecek kadar akıllı ancak onu başarabilecek kadar akıllı olmayan karakterlerle ilgili bir türdür” yorumuna atıfla, Perpetual Grace, LTD’nin noir özellikleri barındırmakla birlikte, Ebert’in yorumunun aksine geleneksel noir anlatısını ters yüz eden bir yapım olduğuna dikkat çekiyor. Zira dizi, karakterlerin başarılı olmayı ya da hayatta kalmayı salt maddi gerekçelere dayandırmadan, hızla birbirlerine yaklaşacakları ve güven duyacakları duygusal bir boyuta sahip. Conrad bu noktaya dikkat çekerek, “Karakterler birbirlerini sevmeye ve hikâyenin çözülmesi sırasında birbirlerini desteklemeye başlayacaklar. Bu yüzden, gösterinin asıl meselesi ve [bu yönüyle noir izleyicisi için taşıdığı] garipliğiyle geleneksel noir türden farklıyız. Bu gösteri, geleneksel noir türünü ters yüz ediyor, ancak onu umursamayan bir gösteriden biraz daha ayırt edici şekilde duygusal boyut taşıyor” yorumunda bulunuyor.
Derinlemesine katmanlı hikâye
Perpetual Grace, LTD, suç dramalarının öne çıkan özellikleri arasında yer alan şiddet içeriğini gizlemeyi büyük oranda ve ustaca başarıyor. Diğer yandan, bol aksiyonlu içerik beklentisini boşa çıkartacak düzeyde de yavaş akan bir yapım. Özellikle Ozark, Fargo, Breaking Bad ve Better Call Saul türü sakin akan ve bölümler ilerledikçe ortaya çıkan yeni karakterlerle birden fazla ana karaktere sahip olan, bu karakterlere yönelik çözümlemelerle birlikte işlerin nasıl çözüleceğinin belirsizleştiği, derinlemesine katmanlı hikâyeye sahip yapısıyla dikkat çekiyor.
Dizinin taşıdığı bu kestirilemezlik ve sürprizlere açık yapısının yanı sıra taşıdığı kara mizah unsurlarının ortaya çıkardığı komedi de karakterleri daha çok boyutlu kılarken, izleyici açısından daha keyifli ve ilginç bir seyre kapı aralıyor.
Sosyopat karakterler topluluğu
Dizinin ilk bölümleri itibarıyla ana karakterlerin başında, soygunun hedefi olan ve Half Acre isimli kilise ve yardım kuruluşunu işleten Papaz Byron Brown (Ben Kingsley) ile karısı Lilian Brown (Jacki Weaver) geliyor.
Uysal ve yardımsever olarak tanınan ikilinin göründüğünden daha tehlikeli ve yozlaşmış karakterler çıkması ise diziyi bir anda karmaşıklaştırmayı başarıyor.
Oyunculuğuyla dizinin anti-kahramanı olan Papaz Byron Brown’a hayat veren Ben Kingsley’e özellikle dikkat çekmek gerekiyor. Gandhi, Bugsy, Sexy Beast, The Pianist ve The House of Sand and Fog gibi filmlerdeki unutulmaz oyunculuklarıyla birden fazla Oscar, BAFTA vb. ödülüne layık görülen İngiliz oyuncu,Perpetual Grace, LTD’de de oldukça etkili bir oyunculuğa imza atıyor.
Lilian rolündeki Avustralyalı usta aktris Jacki Weaver da, daha önce Oscar adayı olduğu Animal Kingdom ve Silver Linings Playbook filmlerindeki performanslarını aratmayan bir oyunculuk sergileyerek, Ben Kingsley ile iyi bir ikili oluşturmayı başarıyor.
Son dönemde Secret City ve Mindhunter dizilerindeki parlak oyunculuğuyla dikkat çeken ve son olarak usta yönetmen Quentin Tarantino’nun bu yaz gösterime girecek Once Upon a Time in Hollywood (Bir Zamanlar Hollywood’da) filminde de boy gösterecek Damon Harriman da dizinin yıldız kadrosunda yer alıyor. Dizide Brown çiftinin oğlu Paul Allen Brown rolündeki Harriman, oyunculuğuyla özellikle kara mizaha olabildiğine katkı sunan renkli bir karakter canlandırmayı başarıyor.
Dizinin başrolünü paylaşanlardan ve Paul Allen Brown’ın planı üzerine kurduğu James karakterini canlandıran Jimmi Simpson da dizide dikkat çeken bir başka isim. Son olarak Black Mirror, Westworld ve House of Cards gibi yapımlardan tanıdığımız Simpson, James isimli ilginç karakter yoluyla izleyiciye tatminkâr bir seyir sunmayı başarıyor.
James’in işleyeceği suçlar ve karakterlerin kesişme noktalarında yaşayacakları uzun diyaloglar sırasında içine düşeceği ikilemlerdeki saflığı ve kara mizaha katkıları ortaya oldukça ilginç bir suçlu profili çıkarırken, izleyici için oldukça keyifli kara mizah unsurları ortaya koymayı da başarıyor.
Dizinin bir diğer başarılı ve renkli karakteri, Hollywood’un en beğenilen Hispanik isimleri arasında yer alan Luis Guzman’ın şerif rolünde karşımıza çıktığı Hector Contreras. Daha önce Oz ve Narcos dizilerinden de izleyicinin yakından tanıdığı Guzman da oyunculuğuyla diziye zenginlik katmayı başarıyor.
Bu isimlerin yanı sıra Lost dizisinin ana karakterinden John Locke ile dünyaca ünlü bir isme dönüşen Terry O’Quinn’in canlandırdığı dedektif Tom Walker’ın yanı sıra Uncle Dave rolündeki Kurtwood Smith ile dizinin çocuk oyuncularından Gienn Pirdoo rolündeki Das Williams da ilk bölümlerde etkileyici oyunculuklarıyla dikkat çeken isimler arasında yer alıyorlar.
Dalgalı doğalar, ahlaki dilemmalar Perpetual Grace, LTD, başta Papaz Byron Brown olmak üzere, ikili diyaloglar ve flashbackler yoluyla daha yakından tanıdığımız karakterlerin dalgalı doğalarının ortaya çıkardığı ahlaki dilemmalar yoluyla psikolojik gerilimi üretmeyi ve sürekli kılmayı başaran bir dizi.
Byron Brown’ın görünürdeki papaz ve yardımsever kişiliğinin arkasında sakladığı insan psikolojisini derinlemesine bilen ve savunma mekanizmalarını çökerten tehlikeli boyutunun aksi olarak, dizide Byron’a karşı planı uygulayacak iki suçlu olan Paul Allen Brown ile James’in daha insancıl yaklaşımları kazananın kim olacağından öte, olayların nasıl bir seyir alacağı konusunda daha merak uyandıran bir noktaya dönüşüyor.
Zira her ikisinin de atacakları her adımda karşı karşıya kaldıkları ikilemler ve başkalarına asgari zarar vermeye yönelik çabaları, özellikle James’in titizlik düzeyindeki inceliği ve zarif tavırları, Byron Brown gibi bir “kötü” ile nasıl mücadele edeceklerine yönelik büyük bir merak doğuruyor.
Bu noktada, dizinin henüz başında ekrana gelen, Alfred Hitchcock’a ait “Eğer gözleriniz keskinse, kıvrak zekâlıysanız ve vicdanınız yoksa aslında kazanmak çok kolaydır” vecizesi daha kötü olanın kazanacağını ve Papaz Byron Brown’a karşı kazanmak için daha fazlasının yapılması gerektiği beklentisini doğurmayı başarıyor. Bu beklentinin boşa çıkıp çıkmayacağını ise ilerleyen bölümlerde göreceğiz.
Steve Conrad’ın Stephen Hoey ve Bruce Terris ile birlikte senaryosunu yazdığı ve ilk sezonu 10 bölümden ol şan diziye yönelik çağrısı ise hayli ilginç. Conrad, izleyiciye seslendiği konuşmasında, “Yaptığımız şeyi sevmenizi istiyorum. Gösteri hakkında bunu söyleyebileceğimizi oldukça kuvvetli şekilde hissediyorum. Gösterinin beğenilmesini değil, sevilmesini istiyorum. Bir şeyi sevmek, onun karmaşıklığını anladığınız anlamına gelir. Daha güçlü, daha derin ve daha eğlenceli hâle getirir” sözleriyle, sürprizlerle dolu ve derinlemesine katmanlı bir yapıma davette bulunuyor.