Dahiyane BirSuç Mühendisliği : La Casa de Papel
Ocean’s Eleven’a benzer temasıyla dikkat çeken bir diğer başarılı yapım ise İspanyol kanalı Antena3’te geçtiğimiz yıl mayıs ayında gösterime giren L a casa de papel isimli dizi oldu
Sıradan bir soygun hikâyesinden fazlası
Ocean’s Eleven’a benzer temasıyla dikkat çeken bir diğer başarılı yapım ise İspanyol kanalı Antena3’te geçtiğimiz yıl mayıs ayında gösterime giren La casa de papel isimli dizi oldu. Yapımcılığını ve senaristliğini Alex Pina’nın üstlendiği La casa de papel, soygun düşüncesini dizi boyunca sürekli tazeleyen ve yeniden sorgulatan sıra dışı senaryosu, anbean değişkenlik gösteren çok boyutlu karakterleri, doğru zamanda sordu(rdu)ğu doğru sorular, kapitalist sisteme yönelik eleştirileri ve tahminde zorlanılan dâhiyane kurgusuyla, son yılların en çarpıcı yapımlarından biri olarak dikkat çekiyor.
İzleyiciye, basit bir soygun hikâyesinden fazlasını vaat eden dizi, “kimsenin parasını çalmayacaklarını” söyleyen 9 kişilik eşsiz yetenekteki bir ekipten oluşan ana karakterlerin, başarısızlık süsü verecekleri bir soygunu asıl hedefleri için kullanacakları özgün teması, sürekli artan gerilim dozu ve her an değişen psikolojik durumlar, ittifaklar ve beklentilerle seyirciyi pozisyon almaya iten seyir zevkiyle ilgiyi fazlasıyla hak ediyor.
La casa de papel’i sıradan bir soygun hikâyesi olmaktan çıkaran en temel özelliği, planlanması on yılları almış ve aslında kimsenin parasını çalmayı amaçlamayan bir fikre dayanması. Dizide, Profesör (Alvaro Morte) lakabıyla izlediğimiz karakter, çocukluk yıllarında yaşadığı acı bir olay sonrasında, İspanya Kraliyet Darphanesi’ni soymayı aklına koymuştur.
Temelinde, insani bulmadığı kapitalist sistemle hesaplaşma fikri yatan ve bu düşüncesini yıllar boyunca olgunlaştıran Profesör, nihayet düşüncesini eyleme dönüştürebilmek için harekete geçmiş ve kendi alanında uzman sekiz isme ulaşarak iş teklifinde bulunmuştur.
- Aralarında banka soyguncusu Tokyo (Ursula Corbero), seçkin mücevher hırsızı Berlin (Pedro Alonso), kalpazan ve sahtecilik uzmanı Nairobi (Alba Flores), yazılım ve bilgisayar dehası Rio (Miguel Herran), maden kazıcısı Moskova (Paco Tous) ve kavgacı oğlu Denver (Jaime Lorente) ile silah kullanma becerileri ve itaatleriyle dikkat çeken iki eski Sırp asker Helsinki (Darko Peric) ve Oslo’nun (Roberto Garcia Ruiz) yer aldığı ekip, plan dâhilinde bir araya getirilmiş ve lakap olarak şehir isimleri seçmiş karakterleri oluşturmaktadır.
Tarantino’nun Rezervuar Köpekleri filminde olduğu gibi, her bir karakterin lakaplar kullandığı dizinin ana fikrine odaklanınca ve ekipteki üyeleri tanıdıkça, neden şehir isimlerini tercih ettikleri anlam kazanıyor. Zira mizaçlarından reflekslerine, geçmişlerinden soygunun tamamlanmasından sonra neyi arzuladıklarına kadar karakterlere dair edinilen her bilgi, bu anlamı derinleştiriyor.
Ekibin lideri Profesör ise 19 yaşından beri kimliğini yenilememiş ve sistemde kaydı bulunmayan hayalet bir isim. Bir araya topladığı ekibine gözden uzak bir bağ evinde beş ay boyunca mükemmel planını tüm detaylarıyla anlatan Profesör, deha bir suç mühendisi. Profesörün on yıllar boyunca her adımını dâhice kurguladığı planın sorunsuz işleyebilmesi ise büyük oranda karakterlerin kendi aralarında kişisel ve özel hayatlarına dair bilgiler paylaşmamaları ve duygusal ilişkilere girmemelerine bağlı. Böylelikle Profesör, bir araya getirdiği karakterler karşısında kendisine, karakterlerin birbirlerine ve her türlü dış etkene karşı koruma kalkanı oluşturmayı amaçlıyor.
Ekip eyleme geçtiğinde ise en olumsuz ve umutsuz durumlarda dahi plandan şaşılmaması ve rehineler de dâhil kimsenin tek damla kanının dökülmemesi öncelikli hedefleri. Zira Profesör her adımda zekice hamleleri, B ve C planlarıyla polis, istihbarat ve medyayı ustaca yönlendirmesinin sayesinde, adım adım tüm rehineler ve halkın kendilerinin yanında yer alacağını hesaplıyor. Dökülecek tek damla kanın ise tüm hesaplarını altüst edeceğini düşünüyor.
Nihayet eylem günü gelip çattığında ise hemen ilk bölümde soygunun gerçekleştiğini görüyoruz. Soygundan polisin haberi olmuyor. Darphaneden çıkış vakti geldiğinde ise polisin gelmesi sağlanıyor. La casa de papel’i sıradan bir soygun hikâyesi olmaktan çıkaran asıl hikâyesi de o an başlıyor. Polisle hafif bir çatışma yaşanıyor, alınan paralar darphanenin dışına bırakılıyor ve kaçamadıkları imajı verilerek darphanenin içine geri dönülüyor.
Zira daha baştan belirlenmiş asıl hedefleri, “Tarihin en büyük soygununu gerçekleştireceğiz ancak kimsenin parasını çalmayacağız, kendi paramızı basacağız” düşüncesi. Ve basılacak “izi sürülemeyecek paranın” meblağı da oldukça yüksek: 2.4 milyar avro.
Dizinin en hayati öğesi: Zaman
Ekibin, tamamen polisi yanıltmaya ve asıl hedefe ulaşmak için zaman kazanmaya yönelik hamlesinin ardından ellerindeki 67 rehineyle birlikte kendilerini darphaneye hapsettikleri an, seyirciyi ekran başına kilitleyecek bir gerilimin de başlangıç anı aslında.
Zira darphanedeki ekip, artık dışarıdaki liderleri Profesör’ün polis ve istihbarat ile oynayacağı akıl oyunları ve daha fazla zaman kazanmaya yönelik hamleleriyle hedefine çoktan yönelmiş durumda. Böylece dizinin en hayati öğesi durumundaki zaman işlemeye başlıyor. Hedefleri, polisin müdahalesine engel olarak darphanede en az 10 gün geçirmek.
İşler planlandığı gibi gitmez
Asıl amacı gizlemek adına “başarısız” süsü verilmiş bir soygun girişimi üzerine bina edilen La casa de papel, darphanenin kapısının kapanmasıyla birlikte çok boyutlu bir içerik kazanıyor. Hiç şüphesiz bunda da en büyük pay zaman ilerledikçe ve gerilim düzeyi arttıkça mükemmel planı hatalarıyla tehlikeye atan ana karakterler.
Dizideki karakterlerin oldukça gerçekçi olduklarının altını çizmek gerekiyor. Güvenlik güçleri ve rehineler de dâhil hiçbir karakter tamamen iyi ya da kötü değil. Ve bir soygun girişimi sırasında da olsa, her birinin ayrı hikâyelerine, dramlarına ya da eğlenceli hâllerine şahit olunuyor.
Tam da gündelik hayatta olduğu gibi. Sempatik bulunan ya da nefret edilen karakterler sürekli değişiyor. Fakat karakterler birbirlerini daha yakından tanıdıkça, kendi aralarındaki sorgulamalar artıyor; sevgiler, öfkeler, nefretler oluşuyor; gerilim yükseliyor; çıkar çatışmaları yaşanıyor. Karakterler birbirlerine kazık atıyorlar, güç ve iktidar mücadelesine girişiyorlar. Bu durum karşısında ise tam da Profesör’ün hiç arzulamadığı durumlar yaşanıyor. Üstelik, kendi kurduğu ekibe karşı da teyakkuzda olan Profesör’ün ekibindekilerden yapmamasını istediği hatalara özellikle kadın polis şefi Raquel Murillo (Itziar Ituno) karşısında bizzat kendisinin düşmesi, ne kadar mükemmel tasarlanırsa tasarlansın, birçok değişken nedeniyle hiçbir planın mükemmel işlemeyeceğini, işlerin planlandığı gibi gitmeyeceğini ortaya koyarken, dizinin akışında tahminden uzak birçok sürpriz gelişmeyi de beraberinde getiriyor.
Diğer yandan sürekli değişen psikolojiler, duygusal yoğunluklar, gösterilen refleksler, geçmişle hesaplaşmalar, gelecek endişesi ve tasarımları ise izleyici için karakterler üzerinden yoğun psikolojik okumalara imkân sunan bir seyir zevki oluşturuyor. Böylece değişen karakterler ve çoğalan sorularla birlikte her defasında seyirci açısından yeni sorgulamalara kapı aralayan farklı durumlar ve hikâyelerle karşı karşıya kalınıyor.
Zira karşımızda kesinlikle karakterleri sabit karikatürize tipler yok. Buna rehinelerin kendi aralarında ve ana karakterlerle olan ilişkileri de dâhil. Dolayısıyla her değişim karşısında ittifaklar değiştiği gibi, seyirci de ustaca yönlendirilerek, sorgulamalar eşliğinde taraf seçmeye itiliyor ve beklentilere sokuluyor.Doğru sorular ve sistem sorgulaması
La casa de papel’de sürekli tanık olunan bir diğer değişim ise yeni şartlara bağlı olarak aranan yeni cevaplar. Zira dizide iyi ve kötünün “aslında kim(ler)” olduğuna dair sorular kendini sürekli yeniliyor.
- Öte yandan, karşımızdaki olay bir soygun mu ya da tam olarak ne? Suçlu aslında kim(ler)? Aslında kim kimin parasını çalıyor? Devletler mi, bankalar mı, küresel oligarklar mı ya da bir grup kendi parasını basmak isteyen insan mı suçlu? Piyasaya sürülecek fazla para avroya değer kaybettirecekse avronun yaşadığı değer kayıplarına sebep olanları nasıl adlandırmalıyız? Haklı kim, haksız kim? Kimin canı kıymetli; seçkinlerin mi, sıradan insanların mı? Ve daha birçok soru eşliğinde güçlü bir sistem sorgulamasına da kapı aralanıyor.
Seyircinin sürekli tedirgin tutulduğu dizide, birbirlerinin karakterleri, arzuları ve beklentilerini yönetme çabası içindeki tüm tarafların akıllarının çarpışmasından ortaya çıkan gerilim ise sürekli tazeliğini koruyor. La casa de papel’in, hesaplar ve karakterlerin sürekli değişime uğraması ve belirsizliklerin anbean artmasına rağmen, hep en doğru zamanda en doğru soruyu sor(dur)-mayı başardığına ise özellikle dikkat kesilmek gerekiyor.
Zamanın en önemli unsur olduğu bir satranç oyununu andıran La casa de papel’de hikâyeyi üst bir ses eşliğinde Tokyo karakterinin anlatımıyla dinliyor, yer yer başvurulan flashbackler ve flashforwardlarla izliyoruz.
Tamamı iki sezondan oluşan bir mini dizi olan La casa de papel, eşsiz yetenekte ekibi, tahmini zor özgün senaryosu, sürekli artan gerilimi ve aksiyonu, mükemmel kurgusu ve kullanılan kostümlerden seçilen müziklere kadar varlığını her anlamda hissettiren güçlü sistem sorgulamasıyla, birinci sınıf bir suç mühendisliği izlemek isteyenlerin kaçırmaması gereken bir dizi.