Bir intihar girişimi yabancı dil öğrenmek
Dil aileleri ve yazma becerisi Avrupa’da insanların daha kolay İngilizce öğrendikleri sıklıkla örnek verilir ve onlar kadar başarılı olamadığımız vurgulanır.
Yıllardır İngilizce öğretiyorum ve son zamanlarda yabancılara Türkçe öğretmeye başladım. Türkçe için “Çince gibi kaotik bir dil” diyen Amerikalı öğrencime dillerin gerçekliği farklı ifade eden sistemler olduklarını anlatmak için ana dilin bir ev olduğunu ve kapıyı dışarı çıkmak, pencereyi de dışarı bakmak için kullandığımızı söyledim.
Zihinsel konforun sonucu olarak dışarı çıkılacak tek yerin kapı olduğu düşüncesiyle yaşadığımızı ancak yabancı bir dili öğrenmenin dışarı çıkmak için pencereyi kullanmak gibi olduğunu söyledim.Bunun üzerine aramızda şöyle bir diyalog geçti: “Evet ben de tam olarak bunu söylüyorum; bu bir intihar, pencereden nasıl çıkabilirim ki?”
“Peki size pencereden aynen kapıdan dışarı çıktığınız gibi çıkılabileceğini söylesem?”
Beni ikna etmek için uğraşman lazım!
Birkaç ders sonra, İngilizce ve Türkçe dillerinin işleyişini, Türkçenin sondan eklemeli dil yapısını biraz çalıştıktan sonra aslında Türkçenin göründüğü kadar kaotik olmadığını itiraf etti.
Bu ev metaforu üzerinden düşünmeye devam edersek bazı öğrenciler, özellikle üniversitede İngilizce bölümler içi hazırlık okuyan öğrenciler, İngilizce öğrenmeyi intihara benzetmekte haklı olabilirler.
Ancak dünyanın farklı ülkelerindeki birçok insan gibi, biz, Amerikalı öğrencimin aksine, o pencereyi kullanarak bir an önce dışarı çıkmak istiyoruz.
Dolayısıyla Türkiye’de İngilizceyi öğrenmek arzusu ve girişimleri hayli fazla. Bütün topluma İngilizce öğretmeye kalkışıp, ülke nüfusu üzerinden hesaplamalar yaparak “Neden İngilizceyi öğrenemiyoruz?” diye sormak yerine İngilizce öğrenmesi gereken nispeten sınırlı kitlenin İngilizceyi öğrenme problemine odaklanırsak daha gerçekçi sonuçlara ulaşabiliriz.
Tanımlanmış amaçları olan, motivasyonu yüksek, gerekli zaman yatırımını yapan ve sahici bir çaba gösteren kitle için bu soru çok anlamlı değil çünkü bu vasıflara sahip dil öğrenicileri genel anlamda İngilizceyi veya başka bir dili öğrenmekte başarılı olurlar.
- İngilizceyi çeyizlik, lazım olduğunda kullanılabilecek bir araç olarak gören, gerekliliğini toplumsal İngilizce öğrenimi seferberliğinin dayattığı bir olmasa olmaz gibi algılayan, prestij ve kariyer basamaklarında lazım olur diye düşünen daha geniş kitle için dil öğrenimi çoğunlukla zaman ve para israfı olmaktadır.
Burada, dil öğrenmede bahsi geçen ilk grubun temel bir problemine değineceğim: Kendi konforlu varlık düzleminin ifade biçimi dışında başka bir varlık düzleminde kendini ifade etmek isteyen insanların yapması gereken en temel iş kendi evini iyi tanımaktır. Diğer bir deyişle, yabancı dil öğrenmek, ana dil düzeyinde kendini ifade etmeyle doğrudan orantılıdır.
Dahası, yabancı dil öğrenmek, başlangıçta ana dile dair farkındalığın yüksek olması gereken bilişsel bir düzey olduğu kadar ana dili keşfetme ile sonuçlanması gereken bir süreçtir. İngilizce öğretmeni olarak, en azında benim için süreç böyle işledi.
Eşekten düşenin hâli
Lisede ve üniversitede iki defa hazırlık sınıfında okudum. İngilizce öğretmenliği bölümünde okurken ise birinci sınıfta iki dönem verilen gramer derslerinden ancak dördüncü sınıfta hoca emekli olduktan sonra geçebildim.
- Yeni hoca ilk derste tahtaya bir çizgi çekip bir tarafına fiil cümlesi diğer tarafına isim cümlesi yazmış ve “be”nin sırlarını anlatmıştı. Türkçe dilbilgisi destekli anlattığı İngilizce gramerinden öyle geçebilmiştim.
Konuşmaya gelince büyük çoğunluk gibi İngilizce konuşabileceğim kimse olmadığı için konuşup konuşamadığımı bilmiyordum.
Okulun bittiği günlerde Türkiye’de kısa süreliğine bulunan Alman bir profesörle bir saat İngilizce konuşmak zorunda kalmıştım. Konuşamıyordum.
Söylemek istediğim fikirler ağzımdan darmadağınık, kopuk kopuk çıkıyor, cümleler yarım, kelimeler kayıp, mahcup gülümsemelerle boşlukları dolduruyordum…
Özel ders vermeye başlayınca karşılaştığım kitle içinde İngilizce öğretmenleri, İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunlarının hiç de az olmadığını görünce şaşırmadım çünkü mezun olduğumda olduğum noktadaydılar.
İngilizceyi kullanacak bir yer bulamadıkları için aynı seviyede duruyorlardı. İhtiyaç duydukları şey ise ileri düzey gerektiren YDS veya uluslararası IELTS ve TOEFL sınavlarıydı.
Mesleğe bir üniversitenin hazırlık okulunda başlamak bir şanstı. Bölüme geçince İngilizce eğitim görecek öğrencilerle çalışmak kendimi geliştirmem için iyi bir fırsat oldu. Öğretmen olur olmaz öğrencilerin takıldığı noktalarda Türkçeye başvurmak zorunda kaldım.
Zaman içerisinde İngilizce dilbilgisini anlatmak için gerekli Türkçe dilbilgisinde kendimi geliştirmek öğretmenliğim için en önemli mesele oldu. Hayli uzun süren İngilizce öğrenim sürecimde damdan düşen ben olduğum için öğrencilerime elimden geldiğince bu süreyi kısaltmaya çalıştım.
Ana dili formülize etmek
Orta düzeyde temel iletişim kurabilenler genelde ileri düzeye geçmekte zorlanır. Zaten asıl sorun buradadır. Ancak ileri düzey İngilizce öğrenmenin en temel şartı ileri düzey Türkçe bilmektir.
Dolayısıyla bireysel ders verdiğim çoğu orta düzey İngilizce bilen öğrencilerle ilk yaptığım iş karşılaştırmalı dilbilgisi çalışmaktır.
Benim için yıllar tutan ana dil temelinin farkındalığını birkaç saatlik İngilizce-Türkçe karşılaştırmalı dilbilgisiyle anlatıyorum.
İki saatlik süre içerisinde cümle yapısı ve fiilimsileri anlattığım öğrencilerin çoğu Türkçeyi yeniden keşfettiğini itiraf ediyor.
Bu süreçte Türkçe dilbilgisi iyi olan öğrenciler konuyu çabuk kavrıyor ve hızlı yol alıyorlar. Türkçe dilbilgisiyle sorunları olanlar için önce Türkçeyi daha yavaş ve detaylı anlatıyorum.
Anlattığım konular (zamanlar, cümlenin öğeleri ve fiilimsiler) karşısında derin bir aydınlanma yaşayan öğrencilerin ilk tepkisi bu konuların hiç böyle anlatılmadığı oluyor.
Bir örnek vermek gerekirse, sıfat-fiili hep “-an -ası -mez -ar -dik -ecek -miş” eklerinin fiile eklenmesiyle yapıldığı anlatılan öğrencilere önce sıfatın ismi nitelediğini ve sıfat-fiilin de ismi nitelemek için bir cümlenin kullanılması anlamına geldiğini anlatırım.
Aslında bu tanımlama dilbilgisi kurallarının başka bir dili öğrenirken işlevsel olacak şekilde formülize edilmesidir.
Daha somut bir örnek vermek gerekirse, öğrenciye “Parkta oynayan çocuklar eve gitti” cümlesinin İngilizcesini söylemesi istendiğinde büyük ihtimalle şöyle başlayacaktır: “Children play in the park…” Burada mesele sıfat-fiilin Türkçede isimden önce gelmesidir. Hâlbuki İngilizcede sıfat-fiil isimden sonra gelir.
Türkçe farkındalığı ne işe yarar? Burada anlatmaya çalıştığım şey İngilizce öğretiminde sürekli Türkçenin kullanılması değildir.
İlk başta oluşturduğum referans noktası sonrası öğrenci sürekli okuma, dinleme, yazma ve konuşma becerilerine odaklanır, ancak sıkıntı yaşadığı noktalarda daha önce oluşturulan karşılaştırma çerçevesi kullanılır.
- Yapılan hataların açıklanmasında ilk başta verdiğim bilgiye başvururum. Türkçe farkındalığının ne kadar önemli olduğunu fark ettiğimde bunu öğrencilere aktarma çabalarımın başlangıcında öğrencilerin boş boş baktıklarını gördüm.
Yaşadığım hayal kırıklığıyla başka bir yöntem bulmam gerektiğini düşündüm. Öğrencinin durumu fark etmesi için önce kendi seviyesine uygun bir metin yazmasını istemeye başladım.
Öğrencinin yazdığı metin üzerinden Türkçe karşılaştırması yapınca çok daha etkili sonuçlar almaya başladım.
Burada önemli bir ayrım yapmak gerekir: Türkiye’de yabancı dil değil, yabancı dil ile ilgili bilgiler öğretilmektedir.
Dil öğreniminin motor beceri olduğu sürekli vurgulanır ve motor beceriler için okuma, dinleme, yazma ve konuşma becerilerinin belli sürelerde taliminin yapılması gerekir. Ancak eğitim programlarında kalabalık sınıflarda buna imkân olmadığı gibi öğretmenler de kitaptan belli bilgileri aktararak dersi kotarmayı tercih eder.
Dolayısıyla öğrencinin yaptığı hataları çıkış noktası yapınca ilgisini çekmeyi başardım. Daha cesur olmaları ve daha çok hata yapmalarını teşvik ettim. Kendi ilgi alanlarıyla ilişkili ders içeriği kullanarak dört beceriyi bir arada geliştirmek, ihtiyaç ve motivasyonu yüksek öğrencide her zaman iyi sonuç vermektedir.
Dil aileleri ve yazma becerisi Avrupa’da insanların daha kolay İngilizce öğrendikleri sıklıkla örnek verilir ve onlar kadar başarılı olamadığımız vurgulanır. Atladığımız en önemli konu Avrupa dillerinin çoğunun İngilizce ile akraba olduğudur. Aynı dil ailesine mensup dilleri konuşan insanlar diğer bir dili daha kolay öğrenirler.
Cümle yapısı neredeyse aynı olan bu dillerle sondan eklemeli Türkçe birbirinden hayli farklı yapıdadır. Dolayısıyla Avrupalıların İngilizce öğrenmesiyle Türklerin İngilizce öğrenmesi çok farklı deneyimlerdir. Ayrıca Avrupa’da ana dil eğitimi ortaöğretimde çok sıkı tutulmaktadır.
- Mesela kompozisyon yazmanın İngilizcenin ana dil olduğu ülkelerde ortaöğretim öğrencileri arasında bir kâbus gibi algılandığını internette bu konudaki materyal bolluğundan anlayabilirsiniz.
Ortaöğretimde öğrenciler yazılı ve sözlü ifade becerilerini çok detaylı ve ısrarlı eğitim programında öğrenmek zorundadır.
Bunu yine SAT gibi sınavların içeriğinde de görmek mümkündür. Bu sebeple yabancı bir dil öğrenirken ortaöğretimdeki ana dil becerileri de bu sürece katkıda bulunur.
Ana dil meselesinde, esas problemlerden biri gelişmiş ülkelere oranla, ortaöğretimde Türkçe eğitiminin yetersiz kalmasıdır.
Bunu en çok üniversitede hazırlık okuyan öğrencilerde görüyorum.
Özellikle kompozisyon yazma sistemi İngilizcede çok daha ayrıntılıdır. Türkçe derslerinde genellikle öğrencilere genel bir konu verilir ve giriş, gelişme ve sonuçtan oluşan bir kompozisyon yazmaları beklenir.
Türkçe dersinde, genelde öğrencilerden mesela stres, turizm gibi konularda kompozisyon yazmaları istenir.
Konu geneldir, dolayısıyla öğrenci o konuyla ilgili aklına gelen her şeyi yazar veya yazamaz.
Bu konuda öğrencilere ne kadar geri bildirim verildiği ve düzeltme yapıldığını bilmiyorum ama karşılaştığım öğrencilerin çoğu için Türkçe kompozisyon yazmak bir şekilde yazıp geçtikleri bir şey.
Ancak İngilizce öğretiminde konu daha detaylı verilir, mesela stresin sebepleri veya stresin sonuçları veya stresle başa çıkma yolları gibi konular sorulur.
İngilizce kompozisyon yazmak zorunda kalan öğrencilerin çoğunun tepkisi, 'Ben bu konuyla ilgili Türkçe yazamıyorum ki İngilizce yazayım' oluyor.
Genel olarak yazılı anlatımda öğrenciler ana dillerinde yetersiz kalıyor.Ana dilde konuşma becerisi üzerinde de yeterince durulmamaktadır.
Analitik düşünme ve eleştirel olarak bir meselede yazmak ve konuşmak kültürel olarak da bizde yetersizliğini sürdürmektedir.
Bu sorunun diğer bir boyutu ortaöğretimde amacın üniversite sınavına hazırlık olmasıdır. Bu durumda daha pratik yöntemler test odaklı bir eğitim modeli kendisini dayatmaktadır.
- Sonuç olarak, İngilizce öğrenirken sözlü ve yazılı anlatım ana dilde yetkin değilse bunu yabancı dilde yetkin hâle getirmek imkânsızdır.
- İçine doğduğunuz bir dilde kendinizi ifade etme biçiminiz yabancı dilde zaten tam anlamıyla eş değer olmayacaktır.
Üniversitede İngilizce hazırlık okuyan veya uluslararası bir İngilizce sınava giren öğrencilerin en büyük sorunu yazma ve konuşmadır. Sözlü kültürün baskın olmasından dolayı yazı yazmanın büyük bir meseleyi halletme ile eş değer görülmesi gibi bir algıya yol açıyor.
Hâlbuki İngilizce kompozisyon konuları bilinmeyen değil tam tersi çok bilinen konularda öğrencinin kendini iyi ifade edip etmediğini ölçer. Bunu yapabiliyorsa akademik çalışma veya bir meslekte rapor yazma gibi görevleri yerine getirecektir.
Sonuç olarak, yabancı dil öğreniminde başka birçok faktör söz konusu olsa da ana dil kullanımındaki yetkinlik belirleyici bir unsurdur. Eğitim programlarında ana dilde yazılı ve sözlü anlatımın öğretimi tecrübelerime göre yeterli değildir.
Bu durumda iş öğrenciye düşmektedir ve boşluğu kapatmak için dil öğrenimine ek olarak özellikle yazma ve konuşmada daha fazla çaba göstermelidir. Kültürel olarak kendimizi ifade etmede görece olarak daha çekimser kalıyoruz.
Bu durum yabancı dili iyi öğrenenler için bile sorundur. Ancak görünüşe göre Türkçeyi ileri düzeyde bilmek çıkış noktasıdır ve ana dile hâkimiyet yabancı dilde ulaşabileceğiniz sınırları gösterir.
Meraklısına Notlar
- Yabancı dil öğrenmek aynı zamanda kişisel bir meseledir. Siz öğrenmek istediğinizde bu süreçte öğretmen rehberlik yapabilir yoksa“İyi öğretmen İngilizceyi iyi öğretir” diye bir kaide yok. Dil öğreniminde iyi öğretmen değil, iyi öğrenci vardır. Öğrenme becerinizi geliştirirseniz öğretmenin rehberliğiyle hızlı öğrenebilirsiniz.
- İngilizce kullanan kişilerin genelde Türkçesi daha iyidir.
- İngilizceyi öğrenmek isteyenler için bugün birçok akıllı telefon uygulaması mevcuttur. Online yabancı hocalar, programlar yeni nesle uygun öğrenme araçlarıdır.
- Sınav geçmek için değil ama bir oyunu oynamak için İngilizce öğrenmek mümkündür. İlgi alanlarınızı globale taşıyın; hem daha geniş bir dünyaya erişirsiniz hem de dil yetkinliğiniz artar. Mesleğinizle ilgili sosyal medyadan kurum ve kişileri takip edin.
- Native speaker’la İngilizce öğrenebileceğinizi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Native speaker’la ne zaman çalışacağınız önemlidir; başlangıçta genel bir kurs işinizi görebilir. Orta düzeyden sonra native speaker’dan daha çok faydalanabilirsiniz.
Hurda Teferruat
1. Yabancı dil ve ikinci dil öğrenimi birbirinden tamamen farklı durumlara karşılık gelir.İkinci dil, yaşanan ülkede kullanılan ikinci bir dilin ana dille hemen aynı dönemde veya çocuklukta öğrenilmesidir.Yabancı dil öğrenimi ise başka bir toplumun dilini öğrenmek anlamındadır.Bu yazının konusu yabancı dil öğrenimidir, dolayısıyla bahsedilen süreç yetişkin ve gençlik döneminde bilinçli bir seçim sonucu girilen bir maceraya tekabül etmektedir.
2. Bir turistle karşılaştığında mahcup olan insanlar için özel not: Yıllarca turistlerle konuşamadığı için utanan ve İngilizce öğrenmeye girişen kurgusal karakterlerle İngilizce öğrenilmesinin zorunluluğu vurgulandı.Mahcup olması gereken siz değilsiniz, google translate kullanmayı bilmeyen o turisttir. Ülkenize gelmiş ve İngilizce bilmeniz gerektiğini düşünen küstahlara google translate kullanmalarını tavsiye edin!
3. İngilizcenin ilkokuldan öğretilmeye başlanmasına rağmen üniversiteye giden ve bitiren bir vatandaşın orta düzeyde bile İngilizce öğrenemediğini ve bunun bir facia olduğunu iddia eden insanlara başka alanlarda (matematik, Türkçe, fen [felsefe dahil değil] başarı düzeyini sorarsak oransal olarak büyük bir fark olmadığı görülecektir. Buradan aslında hiçbir şeyi iyi öğrenmediğimiz gibi bir sonuç çıkıyor gibi görünse de aslında öğrenmediğimiz tek şeyin İngilizce olmadığı veya İngilizceyi en az diğer şeyler kadar öğrendiğimiz sonucu çıkar.