Ahlat Ağacı veNuri Bilge Ceylan Sineması

Ahlat Ağacı ve Nuri Bilge Ceylan Sineması
Ahlat Ağacı ve Nuri Bilge Ceylan Sineması

Ahlat Ağacı ile sekizinci uzun metrajlı filmine imza atan Nuri Bilge Ceylan’ın filmografisini kabaca iki döneme ayırmak mümkün. Yönetmen kariyerinin ilk döneminde, diğer pek çok auteur gibi genellikle bireysel anlatıları seçti. İlk dört filminde yönetmenliğin yanında senaristliği ve görüntü yönetmenliğini de bizzat üstlendi.

Kişisel tecrübelerinden beslenen, hatta bazen ailesinin veya kendisinin kamera önüne de geçtiği filmler çekti. Senaryosunu eşi Ebru Ceylan ve Ercan Kesal ile birlikte kaleme aldığı Üç Maymun (2008) ise, yönetmenin tabiri caizse kabuğunu kırdığını haber veriyordu. Kariyerindeki ilk belirgin yol ayrımında Ceylan şahsiliğin samimiyetiyle birlikte sınırlayıcılığından da uzaklaştı.

Üç Maymun’la birlikte daha kolektif bir üretim biçimini benimseyen Ceylan, bu üslubu sonraki iki filminde farklı yönlerden ileri taşıdı.
Üç Maymun’la birlikte daha kolektif bir üretim biçimini benimseyen Ceylan, bu üslubu sonraki iki filminde farklı yönlerden ileri taşıdı.

Sinemasında belirli sabiteleri korumakla birlikte, hikâyeyi ön plana aldı. Profesyonel oyuncularla ve sonraki filmlerinde iş birliğini sürdüreceği bir görüntü yönetmeniyle (Gökhan Tiryaki) çalışmaya başladı.

Üç Maymun’la birlikte daha kolektif bir üretim biçimini benimseyen Ceylan, bu üslubu sonraki iki filminde farklı yönlerden ileri taşıdı. Bir Zamanlar Anadolu’da (2011) kusursuz bir sinematografi, Kış Uykusu (2014) zekice yazılmış diyaloglar ile güçlü hikâyeler anlattı. Akrabalıklar taşımakla birlikte, ne ilk dönemin şahsiliğine ne de ikinci dönemin bütünlüklü hikâyelerine meyletmiş görünen Ahlat Ağacı ise Ceylan sinemasında karakterin merkeze alındığı yeni bir dönemin başlangıcı gibi görünüyor.

Sözün Gücüne İnanmak

Ahlat Ağacı, eğitim fakültesinden mezun olup memleketine dönen, ilk kitabını bastırabilmek için sponsor arayan Sinan’ın hayatından bir kesit sunuyor. Karakterin kendisini nasıl algıladığını, geleceği ile ilgili neler umduğunu ve nelerden korktuğunu bir dizi karşılaşma üzerinden perdeye taşıyan film, tamamen diyaloglar üzerinden akıyor.

Pek çoğu son derece ilgi çekici olan bu diyaloglar insan ilişkilerine, sanata, bürokrasiye, dine, aileye, dünya düzenine dair tartışmalar açıyor. Ancak bu kez diyalogların akışı içinde, (Ceylan’ın özellikle önceki iki filminde gördüğümüz gibi) gündelik olayların ve sözlerin ortasında birden bire ortaya çıkan trajik insanlık durumlarına veya felsefi problemlere rastlamak mümkün olmuyor.

Ahlat Ağacı’nda seyirciyi hazırlıksız yakalayan ve sarsmayı başaran sahneler de yönetmenin filmin kırılma noktalarına serpiştirdiği kısa fakat etkili görsel çözümlemeler (ağaç, kuyu sahneleri) ile sınırlı kalıyor.
Ahlat Ağacı’nda seyirciyi hazırlıksız yakalayan ve sarsmayı başaran sahneler de yönetmenin filmin kırılma noktalarına serpiştirdiği kısa fakat etkili görsel çözümlemeler (ağaç, kuyu sahneleri) ile sınırlı kalıyor.

Filmin diyaloglar üzerinden gitmesi, seyircinin birazdan gelecek tartışmaya karşı gardını almasına sebep olduğundan, söylenen sözler bir noktadan sonra daha az etkilemeye ve şaşırtmaya başlıyor.

Diyaloglar Sinan karakterinin düşünce dünyasını yansıtırken, duygu dünyasının anlatımı içinse görüntünün imkânlarına başvuruluyor.

Ahlat Ağacı’nda seyirciyi hazırlıksız yakalayan ve sarsmayı başaran sahneler de yönetmenin filmin kırılma noktalarına serpiştirdiği kısa fakat etkili görsel çözümlemeler (ağaç, kuyu sahneleri) ile sınırlı kalıyor.

Uzun diyaloglar iyi gözlemlenmiş ve incelikle hesaplanmış bir matematik üzerinden gelişiyor. Sinan ile o anda karşılaştığı muhatabı, söze nezaket kuralları, gündelik alışkanlıklar, üzerinde fazla düşünülmeden ezberlenmiş cevaplar çerçevesinde başlıyor. Sinan’ın neredeyse bir ergen alaycılığı ve pervasızlığı ile sorduğu sorular konuşmanın seyrini değiştiriyor. Bir süre sonra, muhatapların söylediklerinin ardındaki gerçek düşünceleri, söylemek isteyip türlü kaygılarla dile getiremedikleri sözler açığa çıkmaya başlıyor.

Sinan’ın eşelemesiyle ortaya çıkan bazen bir zaaf, yeterince düşünülmeden benimsenmiş bir fikir, hesabı verilmemiş bir iddia, bazense düpedüz yalan. Diyaloglardaki bu akış iyi çalışan bir formüle yaslanmakla birlikte, diyalogların hemen hepsinin ritim ve gidişatının aynı olması özellikle ikinci yarıda tekrar duygusu yaratmaya başlıyor, filmin bir parça “hesaplı” görünmesine sebep oluyor.

Yazar olmaya çalışan genç bir adamın ağzına yakışan “kitabi cümleler”, Sinan’ın diyalog kurduğu taşranın çeşitli yüzlerinin bazılarının (mesela kum ocağı işletmecisinin) üzerinde sakil duruyor.

Diyalogların içeriklerinin de seyirciyi yer yer yabancılaştırması, biçimlerindeki tekrarın neden olduğu “kurgulanmışlık” duygusunu pekiştiriyor. Bu açıdan filmi, çevresindeki olaylar ve insanlarla ilgili kişisel denemelerini yazdığını söyleyen Sinan’ın yazdığı kitabın uyarlaması olarak da değerlendirmek mümkün.

Sinan ile babası İdris, iyi tasarlanmış, tutarlı oyunculuklarla canlandırılmış, inandırıcı karakterler olmakla birlikte Ahlat Ağacı’ndaki tüm karakterler için aynı şeyi söylemek güç. Tek bir sahne üzerinden filme dâhil olmaları, bazı yan karakterlerin derinleşemeden kalmasına sebep oluyor.

Özellikle filmin kritik anlarında birden fazla kez ortaya çıkan Sinan’ın annesi Asuman’ın tek boyutluluğu rahatsız ediyor. Senaryonun yanı sıra, yine bir Nuri Bilge Ceylan filminde görmeye alışık olmadığımız teknik aksaklıklar (ses ve renkteki problemler) yönetmenin filmlerine aşina olan ve mükemmeliyetçilik derecesindeki titizliğini bilen seyircinin kafasını karıştırıyor. Görünen o ki sinemasını dönüştüren Ceylan, Sinan karakteri dışındaki unsurları pek önemsemiyor. Bir Nuri Bilge Ceylan filminin en tipik özelliği izleyeni kararsız bırakması ise Ahlat Ağacı bunu çok iyi yapıyor.

(Konuşkan ve hakkında çokça konuşturan film hakkındaki fikirleriyle yazıyı zenginleştiren Celil Civan, Melis Şahin, Abdülgafur Şahin’e teşekkür ederim.)

Temmuz Vizyonunda Öne Çıkanlar

Yaz aylarında vizyonda korku, komedi ve animasyon filmleri ağırlıklı olarak yer alıyor. Yine de festivallerde isminden söz ettiren bağımsız yapımlar için kısıtlı da olsa, vizyon şansı yok değil. Temmuz ayında Başka Sinema salonlarında görülebilecek alternatif filmlerden üçünü seçtik.

İspanyol Krallığı'nın Güney Amerika doğumlu memuru Zama, daha iyi bir yere terfii için kraldan mektup bekler. Görevlerini itaatle yapan Zama, yıllar içinde mektubun geleceğinden umudunu keser, bir grup askerle bir eşkıyanın peşine düşeceği tehlikeli bir maceraya atılır. Vizyon tarihi: 6 Temmuz 2018
İspanyol Krallığı'nın Güney Amerika doğumlu memuru Zama, daha iyi bir yere terfii için kraldan mektup bekler. Görevlerini itaatle yapan Zama, yıllar içinde mektubun geleceğinden umudunu keser, bir grup askerle bir eşkıyanın peşine düşeceği tehlikeli bir maceraya atılır. Vizyon tarihi: 6 Temmuz 2018

Tunus asıllı Fransız yönetmen Abdellatif Kechiche son filminde, Paris’te yaşayan ve tatil için memleketine dönen genç senarist Amin’in hikâyesini anlatıyor. Tanıştığı ünlü bir yapımcı, ilk filmini hayata geçirmeyi teklif edince Amin, farklı tercihlerle yüzleşmek zorunda kalır. Vizyon tarihi: 20 Temmuz 2018
Tunus asıllı Fransız yönetmen Abdellatif Kechiche son filminde, Paris’te yaşayan ve tatil için memleketine dönen genç senarist Amin’in hikâyesini anlatıyor. Tanıştığı ünlü bir yapımcı, ilk filmini hayata geçirmeyi teklif edince Amin, farklı tercihlerle yüzleşmek zorunda kalır. Vizyon tarihi: 20 Temmuz 2018


Salâh Birsel’in romanından uyarlanan filmin kahramanı, iflah olmaz bir gözlemci. Herkesi ve her şeyi görüp izlemeyi, bütün ayrıntıları öğrenmeyi kendine ilke edinen gözlemci, bir tütün deposunda bekçilik yapıyor. Gözlemlerini kullanmaya yeltendiğinde ise hayatı zorlaşmaya başlıyor. Vizyon tarihi: 27 Temmuz 2018
Salâh Birsel’in romanından uyarlanan filmin kahramanı, iflah olmaz bir gözlemci. Herkesi ve her şeyi görüp izlemeyi, bütün ayrıntıları öğrenmeyi kendine ilke edinen gözlemci, bir tütün deposunda bekçilik yapıyor. Gözlemlerini kullanmaya yeltendiğinde ise hayatı zorlaşmaya başlıyor. Vizyon tarihi: 27 Temmuz 2018