Yahudilerin başarısız denemeleri: Kurulamayan devletler
"Topraksız halk" Yahudiler, tarihî Filistin toprakları üzerinde 14 Mayıs 1948'de resmî olarak devletlerinin kuruluşunu ilân etmeden önce, dünyanın çeşitli yerlerinde yeni kurulacak Yahudi devleti için toprak arayışına gitmişlerdi. Kuzey Amerika'daki Buffalo'dan Güney Amerika'daki Arjantin'e, Sina Yarımadası’ndaki el-Ariş'ten Afrika kıtasındaki Uganda'ya Yahudilerin başarısız devlet denemeleri...
Yüzyıllar boyunca bir devlete sahip olmadan yaşayan Yahudiler, tarihsel süreç içerisinde dünyanın birçok noktasına dağıldılar. Hiçbir ülkede doğrudan siyasî bir güce sahip olamadılar. Osmanlı Devleti’nin tebaası olan Yahudileri bir kenara bırakırsak, birçok Avrupa ülkesi Yahudilere, Hz. İsa’nın katili olmaları sebebiyle mesafeli davranmıştı. Ancak 19. yüzyılda modernizm ile birlikte katı Hristiyan düşüncesi zayıflamış ve Yahudilere uygulanan birçok kısıtlama hafiflemişti. Aynı zamanda yaygınlaşan ulus devlet fikri, Yahudi ileri gelenlerinin içinde bir kıvılcım oluşturdu. Devlet kurma fikrini fiiliyata dökmek isteyen Yahudiler, bu fırsatla birlikte harekete geçerek, çıkan kıvılcımı günümüzde birçok masum insanın canını yakacak büyük bir ateşe dönüştürdü. Filistin’de Yahudi devleti kurma hedefine ulaşan Siyonistlerin, bundan önceki devletleşme çabaları şöyleydi:
Buffalo-Ararat Yahudi Devleti
Portekizli Seferad Yahudisi bir ailenin çocuğu olan Mordecai Manuel Noah, 19. yüzyılın başlarında ABD’deki en etkili Yahudi isimlerden biriydi. Hayatı boyunca oyun yazarlığından hâkimliğe, kadastroculuktan gazeteciliğe birçok alanda faaliyet gösterdi. Tunus konsolosu olmasıyla Amerika’da üne kavuşan ilk Yahudi oldu. Ancak onu öne çıkaran en büyük özelliği ise tutkulu bir Siyonist siyasetçi olmasıydı.
- Noah’a göre dünya çapındaki milyonlarca Yahudi, yeryüzünde kendi sayılarına eşit insan topluluklarından daha fazla servete, nüfuza ve yeteneğe sahipti. Bu zenginlik, Noah’a büyük hayaller kurdurmaktaydı. Yahudilerin Filistin’e yürümeden önce toplanabilecekleri bir proje üzerinde yıllarca çalıştı. Amerika, Yahudilere geçici sığınak olması bakımından biçilmiş bir kaftandı.
Dağınık halde bulunan Yahudileri bir araya getirme planı, Noah tarafından 1825 yılında devreye sokuldu. New York eyaletinin Buffalo şehrinde bir ada kasabası olan Grand Island’de 2500 dönüm büyüklüğünde bir arazi satın aldı. Aynı yılın eylül ayında dünyadaki bütün Yahudilere bir manifesto yayınlayarak onları koloniye katılmaya davet etti. Büyük hayallerle kurduğu bu koloniye de “Ararat” adını verdi. Hiç şüphesiz Noah, kolonisine koyduğu bu isimle kendisini insanlığın ikinci atası olarak kabul edilen Nuh Peygamber ile kıyaslıyordu.
Zira Nuh Peygamber’in gemisi Ararat Dağı’na çıkmıştı ve şimdi Yahudiler soylarının devam etmeleri için Ararat kolonisine gelmeliydiler.
Noah, oldukça gösterişli bir açılış töreni yaptı. Göz kamaştırıcı kostüm içerisinde kendi deyimiyle “İsrail’in Yargıcı” olmuştu. Ararat’ın Yahudilerin sığınağı olduğunu açıklayarak bütün Yahudilerin ABD anayasasının himayesi altında olduğunu belirtti. Ayrıca o, her bir Yahudi’den vergi olarak üç şekel gümüş istemeyi de ihmal etmemişti.
Noah’ın çağrısı istenilen düzeyde olmadı. Yahudilerin bir kısmının protesto ve alayına maruz kaldı. Yahudileri Kudüs’e götürecek Mehdi’nin rolünü çalmakla suçlandı. Netice olarak yerleşimci çekmeyi başaramayan Noah, 1833 yılında arazisini bir kereste tüccarına sattı. Yaşadığı fiyaskoya rağmen Amerikan Yahudiliğinin her zaman etkili bir sözcüsü oldu. Dindaşları tarafından alaya alınan Noah’ın vizyonu, geçen 200 senelik zaman zarfında meyvesini verecekti.
Arjantin
Mordecai Manuel Noah’ın başarısız girişimi, Yahudi ileri gelenlerini hiçbir zaman hayal kırıklığına uğratmamıştı. Bu sefer tarih sahnesine çıkacak isim, Maurice de Hirsch olacaktı. 19. yüzyılın ortasında ve sonunda gerçekleşen göçler neticesinde Arjantin’deki Yahudi nüfusu neredeyse 150 binlere dayanmıştı. Yaşadığı dönemde dünyanın en zengin beş insanı arasında bulunan Hirsch’in önüne Arjantin’de bir Yahudi kolonisi kurma projesi geldi. Hirsch’e bu projeyi sunan kişi ise birçok Yahudi gibi yolu Arjantin’e düşen hahambaşı Zadock Kahn’dı. Her ne kadar Theodor Herzl, projenin pahalı ve hayal ürünü olduğunu söylese de Hirsch bunu değerlendirmekte kararlıydı.
Hirsch’in çabaları neticesinde her geçen gün Arjantin’deki Yahudi nüfusu artmaya başladı. Milyonlarca sterlin harcayan Hirsch, Yahudi Kolonizasyon Derneği’ni (JCA) kurdu.
- JCA, din özgürlüğü vaat edilen ve fazlaca boş arazisi olan Arjantin’de yüklü miktarda arazi satın alarak buraları Yahudilere tahsis etti.
Entre Rios ve Buenos Aires başta olmak üzere birçok eyalette tarım kolonileri oluştu. Ancak küçük koloniler, harcanılan milyonlarca sterlin paranın karşılığı değildi. Arjantin’de Yahudi nüfusu, Hirsch sayesinde artsa da hiçbir zaman tatmin edici düzeyde olmadı. Arjantin milyonlarca Yahudi’yi cezbedememişti.
Sina (El-Ariş) ve Uganda Denemeleri
1896 senesine gelindiğinde Yahudiler için yeni bir Musa olarak kabul edilen Theodor Herzl, piyasaya sürdüğü “Yahudi Devleti” kitabıyla çok daha görünür olmuştu. Aynı yıl içerisinde Osmanlı Sultanı II. Abdülhamit ile de temasa geçti.
Bir sene sonra Herzl’in liderliğinde yapılan I. Siyonist Kongresi’nde Filistin’de bir İsrail Devleti fikrinin, Yahudi toplumu için tek çıkar yol olduğu kararı alındı. Kongrede alınan kararların fiiliyata dönüşmesindeki en büyük engel, hiç şüphesiz II. Abdülhamit’ti.
- Gerek siyasî gerekse de maddî olarak zor bir dönemde bulunan Sultan, Herzl’in maddî anlamda oldukça cömert sayılacak tekliflerini düşünmeden reddetti. Öyle ki Herzl anılarına, “Siyonizmin amacına ulaşması için Osmanlı’nın dağılmasını beklemeliyiz” diye not düşecekti.
Aynı zamanda Birleşik Krallık ile iletişim halinde olan Herzl, Filistin hedefine yakın yerleri de göz ardı etmek istemedi. Sina Yarımadası’nda bulunan el-Ariş şehri için Birleşik Krallık ile müzakerelerde bulundu. Ancak Sina’da bir Yahudi devleti Birleşik Krallık tarafından kabul edilmedi. Zira Fransa, Filistin’de sadece Birleşik Krallık tarafından desteklenen bir Yahudi devletine karşı çıkmaktaydı. Bunun gerçekleşmesi neticesinde Akdeniz’deki donanmalarını harekete geçireceğini de İngiliz hükümetine iletti.
Herzl, II. Abdülhamit’ten tamamen ümidini kesmemişti. Ancak beklediği haber sultandan değil, RothschildveBirleşik Krallık Sömürgeler Bakanı Joseph Chamberlain’den geldi. Bakan, Herzl’e Uganda Planı’nı sundu. Bakan, Uganda’nın verimli topraklarından söz açarak konuşmasına başladı. Herzl’i ikna etmek için Uganda’nın deniz kıyısında sıcak bir yer olduğunu, iç kısımlarda havasının Avrupalılar için ideal olduğunu belirtti. Herzl, ilk aşamada Filistin ve Filistin’e yakın bir ülkede ısrarcı olsa da teklifi reddetmedi. Zira Birleşik Krallık gibi bir gücün kendisiyle Yahudi bir devlet kurma üzerine müzakerede bulunması, resmen Yahudileri halk olarak tanınması demekti.
Birleşik Krallık hükümeti, Yahudilere Uganda’yı teklif ederken kendi çıkarlarını da düşünmüştü. Doğu Avrupa’da Yahudilere karşı uygulanan şiddet olayları her geçen gün artıyordu. Bu da hiç şüphesiz Birleşik Krallık’a daha çok Yahudi mültecinin gelmesi demekti. Uganda’da kurulacak Yahudi devleti olası bir göç dalgasından Birleşik Krallık’ı koruyacaktı. Kurulacak bu devletten elde edilecek bir diğer kazanım ise Doğu Afrika’ya yapılan yatırımların meyvesini toplamaktı. Zira İngilizler, aynı dönemde bölgedeki ticarî potansiyeli geliştirmek için Uganda Demiryolu’nu inşa etmişti. Ancak 5 milyon sterlinden fazla paraya mal olan demiryolu, beklentileri karşılayamadı. Uganda’da Yahudi devletinin kurulması, bu yatırımları canlandırabilecek bir potansiyel olarak görünmüştü.
- Takvimler 23 Ağustos 1903’ü gösterdiğinde Basel’de 6. Siyonist Kongresi düzenlendi. Herzl, İngilizlerin hazırladığı Uganda Planı’nı komisyona sundu. Gerçekleştirilen oylama neticesinde bölgeyi incelemek üzere bir heyet gönderilmesine karar verildi. Bir sonraki yıl yapılan kongrede Uganda’ya giden heyetin raporu okundu. Herzl’in beklediği gibi sonuç olumsuzdu. Rapora göre bölgede vahşi hayvanlar, zehirli haşerat ve pek de dost canlısı olmayan yerli halk vardı.
Herzl, bunun “Siyon ve Uganda” arasında bir seçim olmadığını biliyordu. Onun nihai hedefi hep Filistin’di. Ancak bu plan Yahudileri adeta ikiye bölmüştü. Uganda’da kurulacak Yahudi devletinin, devleti olmayan Yahudi halkı pasifize ederek Filistin hedefinden alıkoyacağını düşünen muhaliflerin sayısı da pek az değildi.
Herzl’in Uganda Planı’nı destekleyen çeşitli gruplar, bir araya gelerek yeni bir örgüt kurdu. Ancak Herzl’in 1904 senesinde ölümüyle Uganda dosyası da rafa kalktı. Bir sene sonra yapılan 7. Siyonist Kongresi’nde Uganda Planı, delegeler tarafından reddedildi.
Uganda Planı’nı savunan Yahudilerin alternatif kongre çağrıları cevap bulmadı. Dikkatlerini Kanada, Avustralya gibi ülkelere yoğunlaştıran Yahudilerin attığı adımlardan olumlu hiçbir sonuç çıkmadı.
Yahudileri tatmin edecek tek yer Siyon’du ve 1917 yılında yayınlanan Balfour Deklarasyonu, bunun çok da ütopik olmadığını onlara gösterdi.