Fırtınanın ayak sesleri
Kudüs başta olmak üzere, tarihî Filistin şehirlerinde Araplar, kendi imkânlarıyla silahlanarak Siyonistlerle büyük bir mücadeleye tutuşmuştu. Birkaç ay önce, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 29 Kasım 1947 günü Filistin’in Araplarla Yahudiler arasında taksim edilmesini öngören tasarı oylandığında, Ben Gurion şu cümleyi kurmuştu...
14 Mayıs 1948 günü Tel Aviv’deki bir tiyatro salonunda düzenlenen tören, yakın tarihin dönüm noktalarından biriydi. Yahudi Ajansı Başkanı David Ben Gurion, salonu dolduran birkaç yüz kişilik kalabalığa okuduğu bir açıklamayla, İsrail devletinin doğuşunu resmen haber veriyordu. “Biz” diyordu Ben Gurion, “Filistin’de, İsrail adı verilen bir Yahudi devletinin kuruluşunu resmen ilân ediyoruz!”
İsrail’in ilk başbakanı olarak da tarihe geçecek olan David Ben Gurion’un bu sözleri söylediği saatlerde, Filistin’in dört bir yanından çatışma sesleri geliyordu. Kudüs başta olmak üzere, tarihî Filistin şehirlerinde Araplar, kendi imkânlarıyla silahlanarak Siyonistlerle büyük bir mücadeleye tutuşmuştu.
Birkaç ay önce, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda 29 Kasım 1947 günü Filistin’in Araplarla Yahudiler arasında taksim edilmesini öngören tasarı oylandığında, Ben Gurion şu cümleyi kurmuştu: “Umarım, Araplar bu planı kabul etmezler. Eğer kabul ederlerse, korkarım ki bizim hiçbir zaman bir devletimiz olmaz. Ama kabul etmeyip de bizimle savaşmayı seçerlerse, onları yeneriz!” Tarih, Ben Gurion’u haklı çıkaracaktı.
1860’lardan itibaren Filistin’e Yahudi göçü yoğunlaşmış, nihayet 1917’den itibaren Filistin’in yönetimini Osmanlı İmparatorluğu’ndan devralan İngiltere’nin manda yönetimi zamanında bu akım zirve noktasına ulaşmıştı.
- 1909’da Tel Aviv’in resmen kuruluşundan sonra, Filistin’in birçok tarihî şehri, Siyonist silahlı grupların tedhiş ve terör eylemleri sonucu Yahudilerin iskânına açılmıştı. David Ben Gurion’un İsrail’in kuruluşunu ilân ettiği tarihte, Filistin topraklarında bir milyon 200 bine yakın Yahudi yaşıyordu.
İngiltere’nin başıbozuk ve sorumsuz Filistin politikası, geride birbiriyle boğuşan iki halk bırakmıştı. 14 Mayıs’ta İngiliz birlikleri Filistin topraklarını terk ederken, arkada dağılmış ve parçalanmış bir coğrafya kalmıştı. İngiltere aynı dönemde, bugün hâlâ sorunların devam ettiği bir coğrafyayı daha kendi kaderine terk ediyordu: Hindistan. 15 Ağustos 1947’de, yani Filistin topraklarını Araplarla Yahudiler arasında paylaştıran o ünlü oylamadan birkaç ay önce, İngiltere uzun süredir sömürge haline getirdiği Hindistan’dan çekilmiş, ülke Pakistan ve Hindistan olarak ikiye bölünmüştü. “Asya’nın Filistin’i” diyebileceğimiz Keşmir sorunu başta olmak üzere, İngiltere’nin emek verdiği krizler, bugün de bölgeyi sarsmaya devam etmektedir.