Tunus’ta camileri kapatan ve başörtüsün yasaklayan bir rejime direniş

Tunus'un diktatörlük ve demokrasi arasındaki zorlu tarihi.
Tunus'un diktatörlük ve demokrasi arasındaki zorlu tarihi.

13 milyona yakın nüfusu ile Kuzey Afrika’nın küçük denilebilecek ülkelerinden birisi olan Tunus; Libya ve Cezayir ile sınır komşusudur.

20 Mart 1956 tarihinde bağımsızlığını elde eden bu küçük ülke özgürlüğünü kazandığı günden beri Afrika’daki en stratejik bölgelerden biri konumundadır.

Komşularının aksine ciddi enerji kaynaklarına sahip olmayan Tunus ekonomisi; tarım, turizm ve balıkçılığa dayanmaktadır. Ülkenin büyük kısmı Müslümandır ve Mâlikî Mezhebi hâkim ekol olarak karşımıza çıkmaktadır.

  • Tunus’u komşu ülkelerinden ve hatta diğer Arap ülkelerinden ayıran en önemli niteliği, siyasî sahada sağlanan toplumsal uzlaşıdır.
Fransız direnişi sırasında Habib Burgiba.
Fransız direnişi sırasında Habib Burgiba.

Fransızların işgali sırasında ülkedeki tüm dinamikler mütecaviz Fransızlara karşı El-Hareketü’l-Vataniyye Et-Tunisi Cephesi’ni kurarak büyük bir zafer elde etti. Çoğu sömürge ülkesinin aksine Tunus’taki bu dayanışma, diğer sömürge ve sömürge sonrası Afrika toplumlarına ilham kaynağı oldu.

Atatürk’e hayran bir Devlet Başkanı: Habib Burgiba

Habib Burgiba, bağımsızlık sonrası güçlü bir uzlaşı ile Devlet Başkanlığı makamına geldi. Burgiba’nın Tunuslulara vaadi, ülkelerini yeni bir Türkiye Cumhuriyeti yapmaktı ve kendisi de Tunus’un Mustafa Kemal Atatürk’ü olacaktı.

Oysa Burgiba, kısa sürede Tunus’u ekonomik ve siyasî krizlerin pençesine itti. 1974 yılında demokrasi vaatleriyle iktidara gelen Burgiba, kendisini ömür boyu Cumhurbaşkanı ilân etti.

  • Başörtüsünün kamuda yasaklanması, Ramazan ayında oruç tutulmasının verimliliği düşürdüğü gerekçesiyle engellenmesi gibi rencide edici kararlar 1980’li yılların başında İslâmî Yöneliş Hareketi’nin, toplumsal bir muhalefet olarak Burgiba’ya karşı güç kazanmasını sağladı; ancak bu hareket yasaklanarak temsilcileri tutuklandı.

Burgiba’nın aşırı olarak yorumlanabilecek “Batıcılık” ve “Modernizm” anlayışı, toplumun önemli bir kesimi tarafından eleştirilerin odağı haline geldi. Tunus’taki İslâmî hareketin en önemli lideri Gannûşî’ye göre diktatörlerin ve kendilerinin Batı’dan anladıkları temel fark şu şekildeydi:

“Onlara göre modernizm; bilimsel ilerleme, düşünce sistemi ve yaşama yöntemlerinin rasyonalizasyonu değil halkı öz kimliğinden ve tarihî bağlarından koparmak, içinde bulunduğu Arap – İslâm muhitiyle ilişkisini kesmek ve onu denizaşırı muhitin içine dâhil etmektir.

Bir halkın temel kültürünün görmezden gelindiği yerde ne demokrasi ne de modernizm olur. İslâm, halkın kimliğinin temel bileşeniyse bu kapıdan girilmediği ve bu değerler üzerine inşa edilmediği sürece ilerleme ve özgürlük nasıl beklenebilir.” (Râşid Gannûşî - Laiklik ve Sivil Toplum)

Tunus Cumhuriyeti'nin kurucusu ve ilk devlet başkanı Habib Burgiba’nın 30 yıllık uzun iktidarı, Zeynel Abidin bin Ali tarafından 7 Kasım 1987'de Burgiba’nın ülkeyi yönetemeyecek derece hasta olduğu öne sürülerek, "sivil bir darbeyle" noktalandı.

3 Ocak 1984 tarihinde ise Tunus ekonomisi resmen çöktü. Halkın en temel gıda maddesi olan ekmeğe yapılan astronomik zam sonrası Tunus halkı “Ekmek Direnişi”ni başlattı.

Ülkede kaos ortamına sürüklenmiş ve işler içinden çıkılamayacak bir hal almışken Tunuslular radyodan şöyle bir bildiri ile karşılaştı:

"Sayın vatandaşlar, ulaştığı sorumluluk ve olgunluk seviyesi, halkımızın bütün kesimlerinin, kurumların bütünlüğünü, sorumlu bir demokrasinin koşullarını ve Anayasa'da yazıldığı şekilde halk egemenliğine saygıyı garanti ederek yönetime yapıcı katkı sunmalarını mümkün kılmaktadır. Anayasa değişikliği bugün elzem hale gelmiştir. İçinde yaşadığımız dönem, ne ömür boyu başkanlık, ne de devletin tepesinde, halkı dışlayan, otomatik bir görev devrine uygundur. Halklımız gelişmiş ve kurumsallaşmış, çok partili ve çok sayıda kitle örgütünün olduğu bir siyasî hayata layıktır. Yakın zamanda, düzen ve disiplin içinde, Tunus'un inşasına daha geniş bir katılım sağlamak ve ülkenin bağımsızlığını güçlendirmek amacıyla siyasî partiler hakkında bir yasa tasarısı ve basın hakkında bir yasa tasarısı sunacağız. Haksızlık ve adaletsizliği engellemek için kanunların doğru uygulanmasına özen göstereceğiz. Devletin itibarını yeniden ihdas etmek, kaosa ve keyfi idareye son vermek için harekete geçeceğiz. Adam kayırmacılığa, devletin malının yağmalanmasına son vereceğiz.”


  • “Beyaz Devrim” ismi verilen bu darbe ile diktatör Habib Burgiba 7 Kasım 1987 tarihinde devrilmişti. Yerine ise yeni bir diktatör Zeynel Abidin Bin Ali gelmişti.
Kasım 1987’den ülkeyi terk ettiği 14 Ocak 2011 yılına kadar yönetimde kalan Bin Ali’nin iktidarının Arap Baharı’yla sona ermesinin ardından Tunus’ta demokratik sürece geçiş başladı.
Kasım 1987’den ülkeyi terk ettiği 14 Ocak 2011 yılına kadar yönetimde kalan Bin Ali’nin iktidarının Arap Baharı’yla sona ermesinin ardından Tunus’ta demokratik sürece geçiş başladı.

Bin Ali’nin darbeden önceki resmî görevi başta İslâmî Yöneliş Hareketi, olmak üzere ülkedeki İslâmî Hareketlere karşı mücadele edecek Milli Güvenlik Birimi’nin başkanlığıydı.

Buna rağmen Bin Ali, iktidara geldiğinde diktatör Habib Burgiba’nın İslâm’a karşı başlattığı savaşı sonlandırdı. Yıllar sonra, Bin Ali döneminde Tunus minarelerindeki ezan hasreti sonlandırıldı. Ülkenin sembol camisi Zeytune Camii üzerindeki yasaklar kaldırıldı ve İslâmcı olduğu gerekçesiyle hapse atılan binlerce Tunuslu hürriyetine kavuştu.

  • Elbette tüm bunlar Bin Ali’nin halk arasında teveccühü günden güne artan İslâmî hareketleri doğrudan karşısına almaktan kaçınma hamleleriydi. Nitekim iktidarını tahkim eder etmez, ilk iş olarak İslâmcı partileri kapattı ve liderlerini tutuklattı.

Diktatör Habib Burgiba’nın iki kusuru vardı; kendisini süresiz Cumhurbaşkanı ilân etmesi ve ekonomiyi kötü idare etmesiydi. Oysa Bin Ali, hem diktatörlüğünü ilân etmişti hem de Burgiba’nın aksine ekonomiyi adeta yağmalıyordu. Damatlarını en güçlü bankaların başına atarken kızları ise ülkedeki kurumlara ve hacimli şirketlere bir bir el koyuyordu.

İslâmî Muhalefet

Tunus’takiNahda Hareketi’nin “İhvâncı” köklere sahip olduğu bilgisi doğru bir tespittir; fakat İhvân’ın aksine Nahda Hareketi, Batı ve sol akımlara karşı daha reformist bir yaklaşıma sahiptir.

Bunun yanında İhvân’ın mücadeleci öğretisi Nahda için son derece önemlidir; Gannûşî’ye göre İhvân’ın cehd ve mücadele azmi olmazsa Arap toplumlarına sirayet etmiş ataleti yenmek oldukça güçtür.

1972’de dönemin koşulları sebebiyle gizli olarak kurulan İslâmî muhalefet hareketine, 1978’de “İslâmî Eğilim Hareketi” (İtticah-i İslâmî) adı verildi. Yapı, 1981’de “İslâmî Eğilim Hereketi” adıyla resmen ilân edildi. 1989 yılında bugünkü adı “Nahda”yı kullanmaya başladı.
1972’de dönemin koşulları sebebiyle gizli olarak kurulan İslâmî muhalefet hareketine, 1978’de “İslâmî Eğilim Hareketi” (İtticah-i İslâmî) adı verildi. Yapı, 1981’de “İslâmî Eğilim Hereketi” adıyla resmen ilân edildi. 1989 yılında bugünkü adı “Nahda”yı kullanmaya başladı.

Şüphesiz, Tunus’taki İslâmî hareketlerin modernizmle arasına mesafe koymamasının en önemli nedeni, aslen Tunuslu olan, 19. yüzyıl bir Osmanlı aydını Hayreddin Paşa’dır.

Hayreddin Paşa, İslâm’ın modernizmin karşısında olmadığını savunan görüşleri özellikle Tunus’taki İslâmî hareketler üzerinde önemli etkiler bırakmıştır.

Ezanın yasaklandığı, sembol camilerin isimleriyle tarihinin silindiği ve üniversitelerdeki en önemli talebin mescit olduğu bir Tunus’ta tüm engellemelere rağmen İslâmî hareketler büyüyerek güçlendi.

  • Tunus’un kaderini değiştirecek en önemli olay ise İran’da gerçekleşti.
  • Tunus’un diktatörlerine dahi rahmet okutan İran Şahı Rıza Pehlevî, “Hayat, iman ve cihat” sloganları arasında resmen devrilmişti.

İtticah-ı İslâm Hareketi ve Nahda

1979 yılı, İslâmcı muhalefetin altın yılıydı. İran’daki devrim tüm Müslüman ülkelere örnek oldu. Tunus’taki İslâmcı muhalefet de “İtticah-ı İslâm” adıyla birleşmeyi başardı. Bu hareketlerin içerisinde aynı zamanda bir siyasî parti olarak da öne çıkacak olan Nahda, ülke politikasında giderek güçlenecekti.

1987 yılında İslâmcılara yönelik başlatılan operasyonlarda Râşid Gannûşî de tutuklananlar arasındaydı. Gannûşî önce ömür boyu hapse mahkûm edildiyse de artan muhalefet sonrası serbest bırakıldı.

Nahda Hareketi’nin kurucularından Râşid Gannûşî.
Nahda Hareketi’nin kurucularından Râşid Gannûşî.

Nahda Hareketi’nin lideri Gannûşî, ülkede daralan özgürlük alanlarından rahatsız olarak Londra’ya geçti.

2 Nisan 1989 tarihinde yapılan seçimlere bağımsız listeyle katılan Nahda üyeleri %15 civarında oy topladı. Bu gelişme Bin Ali’nin baskılarını artırmasına neden oldu.

Baskılar 2008 yılına kadar sürecek ve İslâmî muhalefet ya hapse ya da sürgüne yollanacaktı.

  • 2008 yılına gelindiğinde ise siyasî tutuklular salınmaya ve sürgünler ülkesine dönmeye başladı. Bu dönemde El Cezire gibi yayın kuruluşlarının ortaya çıkması da Tunus’taki İslâmî muhalefetin yeniden güç kazanmasını sağladı.

2008 yılında başlayan eylemler Bin Ali’nin geri adım atmasını sağlasa da istenilen sonucu getirmedi; fakat bu süreci dikkatle izleyen Gannûşî toplum dinamiklerini ve muhalefetin beklentilerini dikkatle not aldı.

Nahda Hareketi, Tunus’a demokrasiyi getirme yolunda kendine rol model olarak, hem İslâmî kimliğini muhafaza eden hem de Batı dünyası ile yakın ilişkiler kuran Ak Parti’yi almıştı.
Nahda Hareketi, Tunus’a demokrasiyi getirme yolunda kendine rol model olarak, hem İslâmî kimliğini muhafaza eden hem de Batı dünyası ile yakın ilişkiler kuran Ak Parti’yi almıştı.
  • Râşid Gannûşî, her ne kadar İslâmcı bir hareket olsa da Nahda’nın her koşulda demokrasi üzerine istikamet kılmasını sağladı. Bu yolda önlerindeki en iyi örnek Türkiye’de iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi’ydi.

Ak Parti’nin liderleri hem İslâmî kimliklerini muhafaza ediyordu ve hem de Batı dünyası ile yakın ilişkiler kurmayı başarmıştı. Ülke içerisinde de yalnızca İslâmcılardan değil; milliyetçi, solcu ve liberallerden de destek almayı başarmıştı.

Gannûşî kararını vermişti. Tunus’a bedeli ne olursa olsun demokrasiyi getirecekti ve bu yolda rol modeli Ak Parti olacaktı. Öyle ki demokrasi uğrunda halk Sosyalizmi dahi istese bundan kaçamayacaklarını şu sözlerle belirmiştir:

"Halkın seçeneğine itibar ederiz. Tabii ki biz sosyalizmi istemiyoruz ve halkı bunun için ikna edeceğiz ama isterlerse ne yapacağımızı düşünürüz."

2011 yılındaki Yasemin Devrimi ile Diktatör Bin Ali devrildikten sonra da Gannûşî demokrasi vurgusundan vazgeçmedi. Hatta ülkesinde siyasal İslâm’a yer olmadığını belirterek doğru bir laiklik anlayışının Tunuslularca tartışılması gerektiğini savundu. Ülkesinin demokrasi ile yönetildiğini iftiharla belirttikten sonra laiklik meselesini şu sözleri dile getirecekti:

“Tunus şimdi bir demokrasi. 2014 Anayasası aşırı sekülerlik ve aşırı dinî sınırlar getirdi. Dinî faaliyetlerin siyasî faaliyetlerden tamamen ayrı olmasını istiyoruz.”

Elbette Gannûşî’nin kastettiği tamamen Batı tarzı bir laiklik değildi, İslâmî yaşam şekillerine uyumlu düzenlemelerden bahsediyordu.

Nahda’yı ısrarla Mısır’daki Müslüman Kardeşlere benzetenlere Tunus eski Dış İlişkiler Bakanı ve Nahda üyesi Refik Abdusselam şöyle cevap verecekti:

“Galiba biz daha çok Ak Parti'ye benziyoruz. Tunus ve Mısır arasındaki farktır. Çünkü coğrafi durum açısından büyük ölçüde Tunus, Türkiye'ye benzer. Hatta çoğu zaman derim Tunus Türkiye'nin küçük bir örneğidir. Örneğin Tunus'un çeşitli boyutları söz konusudur. Avrupai boyut, Arap boyutu, Afrika boyutu; aynı Türkiye'nin Asya boyutu, Avrupa boyutu hatta Avrasya'ya Balkanlar'a uzanan bir boyutu söz konusudur. Türkiye ve Tunusun içinde bulunduğu bu vaziyet büyük ölçüde coğrafi konumla alakalı bir durumdur. Coğrafi konum siyaseti ve siyaset kültürünü etkilemektedir. Dolayısıyla Nahda'nın tam anlamıyla model aldığı bir hareket yoktur. Fakat diyebiliriz ki, Tunus'un çevresi, Tunus'un doğası ile cisimleşmiş bir hareket söz konusudur. Fakat büyük ölçüde Türkiye'de Ak Parti'yle benzerlik göstermektedir.”

Tunus’un çalkantılı tarihine rağmen Yasemin Devrimi, 26 Ocak 2014’te kurucu bir anayasa ile taçlandırıldı.

Aynı yıl yapılan seçimlerde Nida Tunus Partisi 86 milletvekili, Nahda ise 69 milletvekili çıkardı. Nahda’nın koalisyon ortağı olarak kurulan hükümette, Nahda yalnızca 1 bakanlık alarak hükümetin istikrarını korumasını sağladı.

“14 Ocak Devrimi” sonrasında, 21 yıldır Londra’da yaşayan Râşid Gannûşî başta olmak üzere pek çok Nahda üyesi Tunus’a döndü ve siyasî faaliyetlere başladı.
“14 Ocak Devrimi” sonrasında, 21 yıldır Londra’da yaşayan Râşid Gannûşî başta olmak üzere pek çok Nahda üyesi Tunus’a döndü ve siyasî faaliyetlere başladı.
  • 2015 yılında Nida Tunus Partisi’nden 32 milletvekili istifa etti ve Nahda ülkedeki birinci parti konumuna geldi. Buna rağmen koalisyonda yalnızca 1 bakanlık aldı ve hükümetin istikrarını korumasını sağladı.

Gannûşî ise cumhurbaşkanlık ya da başbakanlık gibi görevler yerine daha çok sembolik bir anlamı bulunan meclis başkanlığı makamını 2019’da tercih ederek ülkedeki dayanışma ruhunu korumaya çalıştı.

“Bu yaşta diktatör olacak değilim” diyen Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, darbe yaptığı iddialarını reddediyor ve eylemlerinin Tunus'u yıllardır süren kaostan kurtarmak için gerekli olduğunu söylüyor.
“Bu yaşta diktatör olacak değilim” diyen Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, darbe yaptığı iddialarını reddediyor ve eylemlerinin Tunus'u yıllardır süren kaostan kurtarmak için gerekli olduğunu söylüyor.

Tüm bu süreçlerden sonra gelinen noktada Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said, 2021’de aldığı “olağanüstü kararlar” ile parlamentoyu feshederek ve mevcut başbakanı görevden alarak Habib Burgiba ve Zeynel Abidin Bin Ali dönemlerine geri dönülebileceğinin işaretlerini veriyor.

Her şeye rağmen Tunus’taki hükümeti İslâmcı bir hükümet olarak tanımlamak Tunus dinamiklerini bilmekten uzak sığ ve cahilane bir tespit olacaktır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım