Suudi Arabistan’da sancının kaynağı: Veliahtlık
Suudi Arabistan veliahtı Prens Selman’ın krallığı elde etmesi için önünde iki farklı yol bulunuyor: Bunların ilki, yaşı epey ilerlemiş hasta babasının tahttan kendi lehine feragat etmesinden, diğeriyse babasının ölümünü beklemesinden geçiyor. Ancak iki yolda da krallığı garanti gözükmüyor. Zira kendisine biat etmesi gereken bir Sadakat Konseyi ve Yüksek Alimler Heyeti var. Ve her iki grupta da, prensin geçtiğimiz dört yılda yaptığı icraatlardan son derece rahatsız bir kitle mevcut.
Kâhir ekseriyetini çöllerin oluşturduğu, sınırları dâhilinde çıkan petrolle beraber eşi benzeri görülmemiş bir refaha kavuşan, "şeriatla" yönetilen ve son zamanlardaki taht kavgalarıyla sık sık gündeme gelen Suudi Arabistan Krallığı 1932 yılında kuruldu. Kurucusu ve ilk kralı, ömrü uzun yıllar hem Osmanlılara, hem de rakip olarak gördüğü kabilelere karşı savaşmakla geçen ve Hicaz ile Necd bölgelerini tek çatı altında toplayan Kral Abdülaziz bin Abdurrahman bin Faysal Âl-i Suud’du.
Hüküm sürdüğü yılların büyük çoğunluğunu Arabistan topraklarının dört bir tarafına yayılmış olan ve kendi belirledikleri teamüllere göre yaşayan bedevilerden müteşekkil kabilelerin devlete sadakatlerini sağlamaya ve onları yerleşik bir hayata adapte etmeye adadı. Bunun için seleflerinin izlediği yolu takip edip dinin aslına rücu etmeyi hedefleyen radikal Vehhabi akidesini benimsedi ve yüzyıllardır dağınık hâlde kendi koydukları kurallarla yaşayan bedevileri krallığına yönelik bir tehdit oluşturmamaları için bu ideolojiyle eğitmeye gayret etti. Geniş çaplı bu faaliyete girerken Vehhabi akımının kurucusu Muhammed bin Abdulvehhab’ın mensup olduğu Âl-i Şeyh kabilesiyle ittifak kurdu. Alim-yönetici işbirliğine dayanan bu ittifak yeni devletin esas zeminini teşkil etti. Ayrıca iktidarına muhalefet etme potansiyeli olan güçlü kabilelerle evlilik vasıtasıyla akrabalık kurarak onları zapturapt altına almayı başardı.
- Kral Abdülaziz Âl-i Suud 1933 yılında, krallığından önce veliahtı olan kardeşi Muhammed bin Abdurrahman’ı azledip yerine büyük oğlu Suud’u tayin etti ve böylece saltanatın kendi oğullarının tekelinde devam etmesinin önünü açtı. Krallığın kendi oğullarının içinde el değiştirmesini vasiyet eden kral, arkasında 22 evliliğinden 45 erkek ve birçok kız bıraktı. Kral Abdülaziz, 1953 yılında Taif’teyken geçirdiği kalp krizi sonucuyla öldüğünde, sağlığında kendine halef olarak belirlediği oğlu Suud tahta çıkarak yönetim sorunsuz bir şekilde bir sonraki nesle devredilmiş oldu.
Kral Suud, tahta çıktığında babasının vasiyetine uyarak diğer kardeşlerinden yaşça büyük olan Faysal’ı veliahtlık makamına atadı.
Kral Suud, 1964 yılında kraliyet ailesi mensuplarının ortaklaşa aldıkları bir karar neticesinde sağlık sorunları gerekçe gösterilerek tahttan indirildi. Yerine baba bir kardeşi Faysal bin Abdülaziz tahta çıktı. Bazı çevreler tarafından saray içi bir darbe olarak da anılan bu hareketin, Kral Suud’un baba vasiyetini çiğneyerek tahtı kendi soyuna hasretmek amacıyla bazı faaliyetlere girişmesinden duyulan endişe ve korkunun bir ürünü olduğu söylendi. Ancak hâlâ kanatlanmış değil.
Modern Suudi Arabistan’ın Abdülaziz’den sonraki ikinci kurucusu olarak nitelenen Kral Faysal, 1973’te Yom Kippur Savaşı’nda İsrail’e arka çıkan Batılı ülkelere karşı tatbik ettiği petrol ambargosuyla döneme damgasını vurdu.
Filistinlilere alenen destek vermesinin ABD’nin tepkisini çektiği Kral Faysal bin Abdülaziz, ambargonun kaldırılmasından kısa bir süre sonra 25 Mart 1975’te kardeşinin oğlu Faysal bin Musaid tarafından kendi sarayında trajik bir şekilde öldürüldü. Yerine, babasının vasiyetine uygun olarak baba bir kardeşi Veliaht Prens Halid bin Abdülaziz tahta çıktı.
Suudi Arabistan’ın dördüncü kralı olan Halid bin Abdülaziz, hanedanın İbn-i Suud’un oğullarında kalma geleneğini devam ettirerek veliahtlık makamına yaşça büyük olan kardeşi Prens Fahd’ı atadı. Kral Halid’in 1982’de ölmesinin ardından taht sorunsuz bir şekilde Veliaht Prens Fahd bin Abdülaziz’e intikal etti. Kral Fahd’ın iktidara gelmesiyle, hanedan içinde önemli bir grup güç kazanmış oldu. "Sudeyrî Yedilisi" ismiyle müsemma bu grup, kendisi de bir Sudeyri olan kurucu kral Abdülaziz’in eşleri arasında en çok çocuğu dünyaya getiren ve Arabistan Yarımadası’nın en güçlü kabilelerinden Sudeyrilere mensup Hassa Sudeyri’nin erkek çocuklarından oluşuyordu. Bu nitelikleriyle hanedan içinde zaten çok güçlü olan Sudeyriler, Fahd bin Abdülaziz’in krallığıyla iktidarla tanışmış ve hanedan içinde bir adım daha öne çıkmış oldular.
Kral Fahd, kardeşlerinin devam ettirdiği silsileyi bozmayarak veliahtlık makamına baba bir kardeşi Prens Abdullah bin Abdülaziz’i getirdi.
- Kral Fahd döneminde bu zamana kadar süregelen saltanatın İbn-i Suud’un çocuklarında kalma geleneği 1992 yılında "Temel Yasa" adıyla kanunlaştırıldı. Yasada "Suudi tahtının İbn-i Suud'un erkek çocuklarına ve onların erkek çocuklarına ait olduğu" belirtildi. Ayrıca Kral Fahd, isminin önüne "Mekke ve Medine’nin hizmetkârı’’ anlamına gelen "Hâdimü'l- Haremeyn" ünvanını ekleyerek İslâm âleminde itibarını arttırmayı hedefledi. Bundan sonraki kralların tamamı da bu unvanı taşımaya devam edecekti. Krallığının son on yılını felçli olarak idame ettiren Kral Fahd 2005 yılında öldü. Kral Fahd, 23 yıl ile tahtta en uzun süre kalmayı başaran Suudi kral oldu.
Veliaht Prens Abdullah bin Abdülaziz mütevaffa kralın felçli geçen son on yılında krallığın iplerini fiilen elinde tutuyordu. Abisinin ölümüyle birlikte kral olarak yöneticiliği de resmiyet kazanmış oldu. Tahta çıktığında pek çok sağlık sorunuyla malul olan Abdullah, kendisinden boşalan veliahtlık koltuğuna abisinin koyduğu yasaya riayet ederek yaşça büyük kardeşi Sultan bin Abdülaziz’i getirdi.
Abdullah’ın krallığı aynı zamanda devlet teamülleri açısından bir dönüm noktasıydı. İbn-i Suud’un hayattaki oğullarının yaşları epey ilerlemiş durumdaydı ve bu da yönetimin üçüncü nesil prenslere, yani kurucu kralın torunlara geçme ihtimalini doğurmuştu. Bu sebeple 20 Ekim 2006’da Kral Abdullah, kurucu kral Abdülaziz el-Suud’un hayatta olan 15 oğlu ve babaları vefat eden 19 torunundan müteşekkil bir komisyon ihdas etti. "Biat Heyeti" ya da "Sadakat Konseyi" olarak adlandırılan bu komisyon, sayısı binleri bulan prenslerin gelecek yıllarda taht kavgasına tutuşup ülkenin siyasi istikrarına halel getirmelerini engelleme ve tahtın hanedan içinde sorunsuz bir şekilde devredilmesi gayesine matuftu.
- Kral Abdullah’ın 2007 yılında yürürlüğe koyduğu komisyon tüzüğü ile birlikte "krala veliaht atama yetkisi" veren maddede değişikliğe gidildi ve bu yetki kraldan alınarak komisyona havale edildi. Komisyon azaları ise Kral Abdullah’ın soyunu oluşturan 34 ayrı kolu temsilen 34 kişi ve bir başkandan oluşmaktaydı.
Veliahtın belirlenme süreci ise şu şekilde işliyor: Kral, Biat Heyeti’nden veliahtlık makamı için en fazla üç kişi önerebiliyor. Kralın belirlediği kişiler, heyetin onayını alamadıkları takdirde heyet, oy birliğiyle seçtiği bir kişiyi veliaht olarak atayabiliyor. Eğer kral, heyetin belirlediği kişiyi onaylamaz ise bu sefer hem kralın hem de heyetin belirlediği adayların iştirakiyle gizli bir oylama yapılıyor ve en çok oyu elde eden isim veliaht oluyor. Ayrıca heyet üyeleri en fazla dört yıl görev yapabiliyorlar, ancak kral veya veliahtın onayı ile vazife süreleri uzatılabiliyor.
Sadakat Komisyonu’nun ilk başkanı, 2007 yılında yayınlanan komisyon tüzüğü mucibince hayatta olan hanedan üyelerinin en büyüğü konumundaki Miş’al bin Abdülaziz Âl-i Suud oldu. Prens Miş’al göreve geldiği 2007’den öldüğü 2017’ye kadar kesintisiz bir şekilde komisyonun başkanlığını yürüttü.
2011 yılında Veliaht Prens Sultan bin Abdülaziz öldüğünde yerine 1975’ten beri içişleri bakanlığı vazifesini yürüten ve Hassa Sudeyri’nin yedi oğlundan biri olan Prens Nayif bin Abdülaziz Âl-i Suud getirildi. Prens Nayif’in Sadakat Konseyi tarafından bu makama tayini hanedan içinde bazı prenslerin rahatsızlığına ve tepkisine yol açtı. Çünkü Nayif bin Abdülaziz’den daha büyük kardeşler vardı ve geleneklere göre onlardan birinin veliaht prens olması icap ediyordu. Gösterilen bu tepkilerin başında, Suudi milyarder Velid bin Talal’ın babası olan ve aile içinde reformcu kimliğiyle öne çıkan Prens Talal bin Abdülaziz’in, kendinden yaşça küçük kardeşi Prens Nayif’in veliaht olmasına tepki göstererek Biat Heyeti’ndeki görevinden istifa etmesi geliyordu.
Nayif bin Abdülaziz, veliahtlık görevine atandıktan yaklaşık bir yıl sonra öldü ve yerine uzun yıllar Riyad Valiliği makamında bulunmuş, halihazırda savunma bakanlığı görevini ifa eden ve abisi Nayif gibi bir Sudeyri olan Prens Selman bin Abdülaziz el-Suud getirildi. 2014 yılına geldiğimizde Kral Abdullah, veliaht prensin hastalığı, ölümü ve vatana ihanet suçlamasıyla muhakeme edilmesi durumunda onun yetkilerini devralacak "ikinci veliahtlık" ve "veliaht yardımcılığı" adlarıyla anılan bir kurum oluşturduğunu ilan etti.
- Yeni tesis edilen bu makâma İbn-i Suud’un en küçük oğlu olan Prens Mukrin bin Abdülaziz’in atanması aile içinde pek çok eleştiri ve tepkiyi de beraberinde getirdi. Prens Mukrin’in kral olması halinde ülkeyi yönetecek kapasitede görülmemesi, kardeşler içinde en küçüğü olması ve Yemenli bir cariye olan annesinin İbn-i Suud ile resmi bir evlilik yapmaması sebebiyle prensliğinin meşruluğu etrafında dönen tartışmalar, kendisine yöneltilen eleştirilerin temel noktalarını teşkil ediyordu.
Kral Abdullah ayrıca ikinci veliahtlık/veliaht yardımcılığı görevine birini atayarak kendisinden sonra tahta çıkacak kardeşi Selman’ın veliahtını da belirlemiş olduğundan bir nevi onu yetkilerini sınırlamış oluyordu.
2015 yılında Kral Abdullah bin Abdülaziz el-Suud’un 91 yaşında ölmesiyle krallık reformcu bir kimliğe sahip olan Veliaht Prens Selman bin Abdülaziz’e intikal etti.
Kral Abdullah’ın ölümü ve Selman’ın yeni kral olması, Sudeyrilerin geri dönüşü manasına geliyordu. Hiç vakit kaybetmeden işe koyulan yeni kral tahta oturduğu gün, birinci veliahtlığa Prens Mukrin bin Abdülaziz’i, ondan boşalan ikinci veliahtlığa da İçişleri Bakanı Muhammed bin Nayif bin Abdülaziz’i getirdi. Daha önce emniyet genel müdürlüğü görevinde bulunan Prens Muhammed kendini, 11 Eylül 2001’deki "İkiz Kule Saldırıları"nı tertip eden El-Kaide örgütüne mensup Suudi vatandaşlarının ülkelerine dönmesiyle oluşan terör tehdidine karşı mücadeleye adadı ve ülkesindeki El-Kaide terörünün etkisini büyük ölçüde kırmayı başardı. Bu operasyonları yürütürken örgüt tarafından birçok defa tasfiye edilmek istendi. 2009’da kendisini hedef alan bombalı bir suikast girişiminden son anda yaralı bir şekilde kurtuldu.
Ayrıca görev süresi boyunca hem ABD yönetimiyle, hem de CIA ile çok yakın temaslar kurdu. Babası Prens Nayif’in ölümüyle birlikte ülkenin en önemli bakanlıklarından biri olan içişleri bakanlığına getirildi ve hem ülke hem de aile içinde nüfuzunu iyice arttırdı.
Bu atamadan yaklaşık üç ay sonra Veliaht Prens Mukrin bin Abdülaziz "kendi isteği’’ üzerine vazifeden alındı ve Muhammed bin Nayif birinci veliahtlığa yükseltildi. Kralın kendi belirlediği veliaht prensi görevinden azlettiği alışıldık bir durum değildi. Prens Mukrin’in ve ardından Kral Abdullah’ın oğullarının da vazifelerinden uzaklaştırılması, yeni kralın abisinin izlediği yoldan gitmeyeceği ve hem içte hem de dışta yeni bir döneme girildiği şeklinde yorumlandı. İlerleyen aylarda kralın diğer ülkelerle kurduğu ilişkiler, ülkesinin petrole olan bağımlılığını azaltma amacı taşıyan 2030 Vizyonu gibi yeni projeleri benimsemesi, yapılan yorumları haklı çıkardı.
Prens Mukrin’in yerine gelen ve hanedanın üçüncü kuşağından olan Prens Muhammed bin Nayif'in veliahtlığı, o güne kadar sadece İbn-i Suud’un oğullarının bu makama getirildiği ülkesinde bir ilki teşkil etti. Muhammed bin Nayif’in veliahtlığa atanması, krallığın torunlara geçmesi yolunda atılan en ciddi adımdı. 56 yaşındaki prensin bu yükselişi, kariyerinin başarılarla dolu olması ve aile içindeki itibarı sayesinde neredeyse hiç tepki çekmedi.
- Aynı gün yayınlanan kararla savunma bakanlığı görevini ifa eden kralın oğlu Muhammed bin Selman da ikinci veliahtlık görevine getirildi. Göreve geldiğinde henüz 31 yaşında olan bin Selman, hem ülkesinin, hem de dünyanın en genç savunma bakanı olma ünvanına sahipti. Daha önce babasının danışmanlığını yürüten ve devlet kademelerinde hiçbir üst düzey tecrübesi bulunmayan bu prens, göreve geldikten iki ay sonra, Yemen’de hükümeti deviren ve başkent San'a’yı işgal eden İran destekli Şii Husilere karşı "Kararlılık Fırtınası" adlı operasyonu başlattı ve kumanda etti. Ayrıca babasının kral olduğu gün yayınladığı kararla Bakanlar Kurulu Başkanı İkinci Yardımcılığı ve Kraliyet Divanı Başkanlığı’na atandı. Tüm bu atamaların kralın genç yaştaki oğlunu ülke yönetimine hazırlamak için yaptığı konuşuluyordu. Nitekim söylentiler vâki oldu…
Suudi Arabistan 21 Haziran 2017’de birtakım yeni gelişmelerle güne uyandı. Kral Selman bin Abdülaziz’in yayınladığı emirlere göre birinci veliaht Prens Muhammed bin Nayif, bulunduğu bütün vazifelerden azledilip yerine savunma bakanı ve ikinci veliaht prens olan Muhammed bin Selman getirilmişti.
Kararın, yeni seçilen Amerika Başkanı Donald Trump’ın ilk yurtdışı seyahati olarak Suudi Arabistan’a gelişinden bir ay sonra ilan edilmesi birçok kesimde soru işaretlerine sebep oldu. Yeni ABD Başkanı Trump’la iyi ilişkilere sahip Muhammed bin Selman’ın veliaht olması, bunun ABD destekli saray içi bir darbe olabileceğini akla getirdi. Karar, Biat Heyeti’ndeki 35 üyeden 31’inin geçer, üçünün karşıt oy vermesiyle alınmıştı. Gizli oylama şeklinde yapıldığı için, karşıt görüş bildirenlerin isimleri basına aksetmedi. Ayrıca Miş’al bin Abdülaziz, bundan yaklaşık bir ay önce öldüğü için oylama başkansız yapılmıştı. Suudi hanedanına yakın bazı çevreler tarafından Reuters’e verilen bir demeçte olayın, Muhammed bin Nayif’in uğradığı suikast neticesinde aldığı şarapnel yarasının acısı dindirmek için uyuşturucu kullandığı, bu bilgiye vâkıf Muhammed bin Selman’ın rakibi olan amcaoğlunu bu zaafından yararlanarak istifaya icbar etmesinden kaynaklandığı söylendi.
Kral Selman, aynı günde Suudi Arabistan temel yasasının beşinci maddesinin ikinci fıkrasında değişikliğe gittiğini ilan etti.
- "Yönetim, İbn-i Suud’un erkek çocuklarında ve onların erkek çocuklarında kalmalıdır. Aralarından en uygun olana Allah-u Teâlâ’nın kitabı ve Hazret-i Muhammed (s.a.v)’in üzerine biat edilir.’’ maddesine "Kurucu kralın oğullarından sonraki krallar ve veliahtlar kurucu kralın soyundan gelen tek bir koldan olamaz." eklemesi yapıldı. Bu maddeyle birlikte Muhammet bin Selman yahut İbn-i Suud’un torunlarından birinin, kral olduğu takdirde veliahtı, kendi kardeşi, oğlu ya da öz kardeşlerinin erkek evlatlarından seçmesi engellendi. Dolayısıyla krallığın, tek bir kol içinde tekelleşmesinin ve bundan neşet edebilecek problemlerin önüne geçilmiş oldu.
Muhammed bin Selman veliaht olarak atanmasına rağmen yönetimdeki pek çok boşluk hâlâ doldurulmadı. Bunlardan en önemlisi, Muhammed bin Selman veliaht olduktan sonra boşa çıkan ikinci veliahtlık yahut veliaht yardımcılığı makamı. Kral Selman, 2017’den beri faal olmayan bu vazifeye birini atamadı. 2018 yılında Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Konsolosluğu’nda öldürülmesinden sonra Kral Selman’ın oğlu ve veliahtın kardeşi olan Washington Büyükelçisi Halid bin Selman’in bu makama getirilmesi söz konusu oldu ancak bunun hakkında henüz somut bir adım atılmadı.
Bunun yanında, Prens Miş’al bin Abdülaziz’in 2017’deki ölümüyle açığa çıkan Sadakat Konseyi/Biat Heyeti Başkanlığı görevi de hâlâ doldurulmuş değil. Sadakat Konseyi yasasının "Konseye yaşça en büyük aile üyesi başkanlık eder’’ muhtevalı 15’inci maddesi uyarınca ölen Prens Miş’al’in yerine Prens Memduh bin Abdülaziz’in heyetin başına geçmesi gerekiyor. Ancak Prens Memduh’un hayatta olmasına rağmen şu ana kadar başkanlığı devralmaması yasalarla bir çelişki teşkil ediyor.
- Veliaht bin Selman’ın krallığı elde etmesi için önünde iki farklı yol bulunuyor. Bunların ilki, yaşı epey ilerlemiş hasta babasının tahttan kendi lehine feragat etmesinden, diğeriyse babasının ölümünü beklemesinden geçiyor.
Ancak iki yolda da krallığı garanti gözükmüyor. Zira kendisine biat etmesi gereken bir Sadakat Konseyi ve Yüksek Alimler Heyeti var. Ve her iki grupta da, prensin geçtiğimiz dört yılda yaptığı icraatlardan son derece rahatsız bir kitle mevcut.
Bilhassa yolsuzlukla mücadele çerçevesinde amcası Ahmed bin Abdülaziz ve sâbık veliaht Muhammed bin Nayif’i tutuklaması aile içindeki itibarına büyük darbe indirmiş durumda.
İbn-i Suud’un oğullarından sadece yedi kişinin hayatta bulunması ve en gencinin 80 yaşını aşkın olması ise tahtın eninde sonunda üçüncü kuşağa geçeceğini haber veriyor. Bu durum, babasının ölümü durumunda bin Selman’ın başka rakiplerle karşı karşıya geleceğini gösteriyor.
Suudi Arabistan’da yönetim sisteminin yakın zamanda değişime uğrayacağı muhakkak. Ancak bu değişimin kimin eliyle ve nasıl gerçekleşeceği ise kocaman bir soru işareti…