Süleymaniye kürsüsündeki pir: Abdürreşid İbrahim Efendi
Rusya Müslümanlarının hakkını aramakla başladığı yolu “eski dünyanın" bir ucundan diğerine kadar uzatan, durup dinlenmeksizin tebliğe koşturan, bir milletin İslâmiyet'le tanışmasında büyük rol oynayan; ardında örnek bir hayat hikâyesi ve ilham verici eserler bırakan Abürreşid İbrahim Efendi.
17 Ağustos 1944 günü radyolarının başındaki Japonlar, telaffuzu kendilerine hayli yabancı olan ve muhtemelen ilk kez duydukları bir ismin ölüm haberini aldılar. Sayıları birkaç bini bulmayan Japonya Müslümanları ise aynı vakitlerde büyük bir üzüntü içindeydiler. Devlet Radyosu NHK, ülkenin önemli şahsiyetleri için kullandığı uygulamayı o gün ilk kez bir Müslüman için devreye sokmuş ve Abdürreşid İbrahim Efendi’nin vefatını tüm ülkeye duyurmuştu…
- “Kimdi kürsüdeki? Bir bilmediğim pir amma,
- Hiç de bigâne değil kalbe o câzip sîmâ.
- Bembeyaz lihye-i pâkiyle, beyaz destârı,
- O mehib alnı, o pek mûnis olan didârı
- Her taraftan kuşatıp bedri saran hâle gibi,
- Ne şehâmet, ne melâhat veriyor, yâ Rabbi!”
Mehmet Akif Ersoy’un pek bilinen “Süleymaniye Kürsüsünde” şiirinin bu dizeleriyle takdim ettiği, içinden geçtiği devrin her anlamda özeti niteliğindeki hayatı ile örnek bir fikir ve aksiyon insanı olan Abdürreşid İbrahim Efendi’den başkası değil. Bu mümtaz şahsiyet, Rusya Müslümanlarının hakkını aramakla başladığı yolu “eski dünyanın” bir ucundan diğerine kadar uzatacak, durup dinlenmeksizin tebliğe koşturacak ve bir milletin İslâmiyet’le tanışmasında büyük rol oynayacaktı.
Abdürreşid İbrahim Efendi, 1857 yılında Sibirya’nın Tobolsk şehri yakınlarındaki Tara’da dünyaya geldi. Aslen Buharalı olan babası ve öğretmen annesi ile birlikte başladığı eğitim hayatına 7 yaşındayken gittiği yatılı okulda devam etti. Bu, onun yıllarca sürecek yolculuklarının ilkiydi. Yatılı okulda 8 ay kadar kaldıktan sonra Orenburg’un Elmen köyündeki bir okulun yolunu tuttu.
Bir Müslüman köyü olan Elmen’de 4 yıl boyunca tanık olduğu baskı ve zulümler, hayatına yön verdi.
14 yaşında yetim ve öksüz kalan Abdürreşid İbrahim, gördüğü eğitimin düzeyinden bir türlü tatmin olmadığından kendisinden iki yaş küçük kardeşini de yanına alarak Kazan’a gitti. Burada Kışkar Medresesi’ne girerek hem çalışıp hem eğitimine devam etti. Osmanlı-Rus Savaşı’nın patlak verdiği zamanlarda pasaportunun süresinin dolması gerekçe gösterilerek tutuklandı. Bir sene kadar süren mahpusluğu sırasında çok sayıda Müslüman-Türk mahkumla tanıştı ve onlardan edindiği bilgiler ileride yayınlayacağı “Hapishane Esrarı” adlı kitabının temelini oluşturturdu.
Hapisten çıktıktan sonra özel dersler vererek geçimini sürdürdü ancak içinde Müslümanların yaşadığı başka diyarlara gitme ve tarihe tanıklık etmek arzusu vardı. Nihayet 1879’da yollara düşen Abdürreşid İbrahim önce İstanbul’a ve oradan da Hicaz’a gitti. Hac vazifesini yerine getirdikten sonra Medine’ye yerleşerek eğitimine devam etti. Burada fıkıh, tefsir, kıraat ve hadis gibi dinî derslerin yanında Arapça ve Farsça derslerine de devam etti. 5 yıl sonunda icazetini aldı ve Tara’ya geri dönerek bir medresede ders vermeye başladı. 6 ay kadar sonra bu kez öğrencileriyle birlikte yeniden Hacca gitti.
- Öğrencilerini Medine’ye yerleştirdikten sonra memleketine dönerek medreselerin ıslahı çalışmalarına başladı. Halktan aldığı destek sayesinde bu fikrini hayata geçirmekte pek zorlanmayan Abdürreşid İbrahim, İstanbul medreselerine öğrenci yerleştirmesi sayesinde Rusya’nın dört bir yanındaki Müslümanlar arasında tanınır oldu.
Rus hükümeti, kendisinin faaliyetlerini zararlı bularak kısıtlama yoluna gitse de Abdürreşid İbrahim’in yükselişini engelleyemedi. Orenburg’a giderek burada kadılığa kadar yükseldi ve Müslümanların sorunlarına çare aramaya devam etti. Petersburg’a giderek Çarlık yönetiminin bakanlarıyla dahi görüştü ancak istediği sonuçları alamayınca bu kez de İstanbul’un yolunu tuttu.
İstanbul’da yaşadığı sürede kaleme aldığı kitapları gizlice Rusya’ya sokarak Müslümanlar üzerinde etkili oldu ve Sibirya’dan Anadolu’ya göçü tetikledi. 1897’de ilk uzun seyahatine çıkan Abdürreşid İbrahim Efendi, 3 yıl boyunca Mısır’dan Fransa’ya, Bulgaristan’dan Doğu Türkistan’a kadar birçok bölgeyi ziyaret ederek tanık olduğu olayları kayda geçirdi. 1900’lü yılların başında Rusya içlerinde Moğolistan’a kadar ilerledi ve Mançurya üzerinden Japonya’ya geçti. Orada da boş durmayan Abdürreşid İbrahim, yaşantılarını Müslümanlara yakın gördüğü Japon halkına İslâm’ı anlatmak için çeşitli faaliyetlerde bulundu. Kısa süre sonra Rus hükümetinin baskıları sebebiyle Japonya’dan ayrılmak durumunda kaldı ve memleketi Tara’ya döndü. İki yıl kadar sonra St. Petersburg’a giderek yayınlamaya başladığı Mir’at dergisinde Rusya Müslümanlarının sıkıntılarını geniş kitlelere anlatmaya çalıştı. 22 sayı yayınladıktan sonra İstanbul’a geldi ve çalışmalarını burada sürdürdüğü sırada Rus Elçiliği’nin baskıları neticesinde Rusya’ya iade edilerek Odessa’ya gönderildi.
Kısa süre sonra serbest kalan Abdürreşid İbrahim Efendi, Petersburg’a gitti ve hız kesmeden çalışmalarına devam etti. Bu dönemde siyasî faaliyetlere ağırlık vererek “Rusya Müslümanlarının ilk siyasî temsilcisi” konumuna kadar yükseldi. Artan baskılar sonucunda Petersburg’daki matbaası kapatılınca yeniden yollara düştü ve bir yıllık seyahatin ardından tekrar Tara’ya dönerek ailesini alıp Kazan’a yerleştirdi. Bu kez Uzak Doğu seyahatine çıkan Abdürreşid İbrahim, Moğolistan, Hindistan, Mançurya, Kore, Japonya, Çin, Hicaz ve Ortadoğu üzerinden tekrar İstanbul’a geldi. Bu seyahatiyle ilgili anılarını “Âlem-i İslâm” adıyla kitaplaştırdı ve İstanbul’da dağıtılan Sırât-ı Müstakîm dergisinde yayınlattı.
Gezdiği yerler arasında Japonya’ya ayrı bir önem atfetti. Batılı devletlerin Japonya’da yürüttüğü misyonerlik faaliyetlerine karşı çıkmak maksadıyla Asya Kuvve-i Müdafaası Cemiyeti'ni kurdu. İstanbul’a döndüğünde ise dönemin padişahı II. Abdulhamid’e, Japonya’ya Müslüman bir heyet gönderilmesi talebini içeren bir mektup yazdı. Bu talebi dönemin koşulları sebebiyle karşılıksız kalsa da o mücadelesini sürdürme konusunda herhangi bir tereddüt yaşamadı.
İtalyanların Trablusgarp’ı işgaliyle birlikte bu kez de cepheden cepheye koşmaya başladı. Büyük Sahra’yı aşarak mücadelenin içine kadar girdi ve halkı cihada davet eden fetvalar dağıttı. İstanbul’a döndükten sonra, cephede gördüklerini vaaz ve konferanslarla halka anlattı. Rusların Sarıkamış’a girmesiyle de bu kez o bölgenin yolunu tuttu. Aynı dönemlerde İstanbul’da kurulan Rusya Müslüman Türk Kavimlerini Himaye Cemiyeti’nin üyeliğini yaptı ve cemiyeti temsilen Avrupa seyahatleri gerçekleştirdi. Milliyetler Birliği’nin Lozan’da düzenlediği “Rusya Mahkumu Milletler Konferansı”na katılarak Rusya Müslümanları adına taleplerde bulundu ve sonra da Almanya’ya geçerek buradaki Rus savaş esirlerine yönelik bir gazete çıkardı.
Avrupa’daki faaliyetlerini tamamladıktan sonraki yıllar içerisinde Rusya, Mısır ve Mekke’ye ziyaretlerde bulunan Abdürreşid İbrahim Efendi, 1934 yılında yeniden Japonya’ya gitti ve Tokyo’ya yerleşti. Bolşevik İhtilali’nden kaçarak Tokyo’ya yerleşen Kazanlı Müslümanlarla birlikte tebliğ faaliyetlerinde bulundu. O dönemler İslâm üzerine henüz çalışmaya başlayan ünlü düşünür Toshihiko Izutsu’ya Arapça dersleri verdi. Tokyo’ya cami yapılması adına önemli bir gayret sarf etti ve cami tamamlandıktan sonra da imamlık vazifesini üstlendi.
1939 yılına gelindiğinde, yıllardır yürüttüğü çalışmalar karşılığını buldu ve İslâmiyet, Japonya’da resmen tanındı.
Rusya Müslümanlarının hakkını aramakla başladığı yolu “eski dünyanın” bir ucundan diğerine kadar uzatan, durup dinlenmeksizin tebliğe koşturan, bir milletin İslâmiyet’le tanışmasında büyük rol oynayan; ardında örnek bir hayat hikâyesi ve ilham verici eserler bırakan Abürreşid İbrahim Efendi, 17 Ağustos 1944 günü Tokyo’da vefat etti.