Sovyetler'in Suudi Arabistan elçisi: Nazir Torekulov
Rusya Müslümanlarının devlet için Müslüman ülkelere elçilik görevinde bulunması, dinin sosyal hayattan tamamen yok edildiği Sovyet döneminde bile devam etmiştir. Bu geleneğin en etkili temsilcilerinden biri olan Kazak asıllı Nazir Torekulov, Sovyetler Birliği ile Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının kökeninde durmaktadır.
Rusya Müslümanlarının, Müslüman ülkelere elçi olarak gönderilmesi Rusya için yeni bir gelenek değildir. Aynı zamanda, eskilerde kalmış ve günümüzle hiçbir ilgisi olmayan bir pratik de değildir. Çarlık Rusyası’nda yaygın olan bu geleneğin en meşhur temsilcileri; 1840’ta Buhara’ya elçi olarak gönderilen Orenburglu Tatar Müslüman Mendiyar Bekçurin, 1770’lerde Orta Asya ve Kafkasya’da görev yapan ve sonrasında Rusya’nın ilk müftüsü tayin edilen Başkurtistanlı Muhammetcan Hüseyinov, yine Orta Asya’da elçilik yapan Aldar İsengildin olarak listelenebilir.
Bugün ise Çeçen lider Ramzan Kadırov’un Rus devleti tarafından Müslüman ülkelere sık sık temsilci olarak gönderilmesi, birçok gözlemci tarafından yine bu geleneğin bir uzantısı olarak görülüyor. 2015 yılının Temmuz ayında Suudi Arabistan’a giden Kadırov, Suudi yetkililer tarafından kraliyet ailesi üyesi gibi karşılandı, sadece özel konuklara açık olan Hz. Muhammed'in yaşamış olduğu eve alındı.
Kadırov’un yakın arkadaşları arasında Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed de dahil olmak üzere birçok Arap lider bulunuyor. Kadırov her zaman bu devlet büyükleri ile toplantılara katılıyor ve görüşmeler düzenliyor. Bir bakıma Kadırov, Müslüman liderleri arasında Kremlin lehine önemli meseleler konusunda lobi yapan bir Rus Müslüman siyasetçi - bir aracı - olarak hareket ediyor.
Rusya Müslümanlarının devlet için Müslüman ülkelere elçilik görevinde bulunması, dinin sosyal hayattan tamamen yok edildiği Sovyet döneminde bile devam etmiştir. Bu geleneğin en etkili temsilcilerinden biri Kazak asıllı Nazir Torekulov Sovyetler Birliği ile Suudi Arabistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasının kökeninde durduğu görülmektedir.
Riyad ve Moskova'nın 1920'lerde ve 30'larda oldukça sıcak ilişkiler içinde olması az bilinen bir gerçektir.
Aslında Sovyetler Birliği, Suudi Arabistan'da diplomatik bir öncüydü: Abdülaziz El Suud'u Şubat 1926'da Hicaz Kralı ve Necid Sultanı olarak tanıyan ilk devlet SSCB oldu. Sovyetler Birliği’nin Suudi Arabistan’a olan ilgisi birkaç faktörden kaynaklanıyor. Birincisi, SSCB Hicaz’daki diplomatik varlığını, bölgede nüfuzunu genişletmeye çalışan İngiltere'ye karşı koymak için bir yol olarak görüyordu.
1918-1930 yılları arasında Hicaz’a bir Müslüman elçi tayin edilmesini savunan Sovyet Dışişleri Halk Komiseri görevi yapan Georgi Çiçerin Stalin’e yazdığı bir mektupta şöyle ifade ediyordu: “Mekke’ye girmek bizim için çok önemli çünkü oraya dahil olmak tüm Arap dünyasına ve ötesine yol açıyor.” Çiçerin, her yıl dünyanın her bir köşesinden gelen Müslümanların buluştuğu Mekke’de, binlerce İngiliz ve Fransız sömürgesi altında yaşayan Müslümanlara ulaşmak ve aralarında sömürge karşıtı duygular uyandırmak için mükemmel bir fırsat olduğunun farkındaydı.
1924 yılında Tatar Müslüman Kerim Hakimov SSCB Başkonsolosu olarak Cidde'ye geldi. 1925'in sonunda Abdülaziz İbn Suud Cidde'yi kontrol altına aldı ve Şubat 1926'da kendisini Hicaz Kralı ve Necid Sultanı ilan etti. Sovyetler Birliği bu haberi öğrenir öğrenmez, Hakimov İbn Suud'a kendisinin saygısını ve dostluğunu kazandıracak önemli bir hareket yaptı. 16 Şubat'ta Kerim Hakimov, İbn Suud'u kral olarak statüsünü tanıyan resmi bir not vermek için Cidde'den kalkıp çöldeki ikametgahına gitti ve böylece Sovyetler Birliği İbn Suud’un yeni unvanını tanıyan ilk devlet oldu. Kral Abdülaziz ile ikili ilişkilerin temelini koyan Sovyetler Birliği, 1928’de bu ilişkiyi sürdürecek yeni bir diplomat gönderdi, Nazir Torekulov’u.
Özbekistan’ın Kokand şehrinde doğan Kazak asıllı Nazir Torekulov eğitimini bir cedid medresesinde almıştı. Aynı şehirde ticaret koleji bitirmiş, ardından Moskova’da Ticaret Üniversitesi’nde eğitimine devam etmişti. Bu sırada Birinci Dünya Savaşı başladı ve 1916’da Çarlık hükümeti ‘yerli halkların’ seferberliği hakkında bir ferman çıkardı. Eğitiminin üçüncü yılında Nazir Torekulov üniversiteden ayrılmak zorunda kaldı ve seferber edilmiş Türkistanlılarla çalışmak üzere eğitmen olarak çalışmaya başladı.
- 1917 Bolşevik devriminden sonra Torekulov gönüllü olarak Sovyetlerin silahlı kuvvetleri olarak kurulan Kızıl Orduya katıldı ve burada onun Komünist partisindeki kariyeri başladı.
Aynı zamanda, Nazir Torekulov’un gazetecilik yeteneği de gelişti. Kokand şehrinin Sovyet vekiller birliği bir üyesi olarak ‘Halk gazetası’ adlı yayınının oluşturulmasında aktif yer aldı ve Türkistan Komünist partisinin yayını olan ‘İnkilob’ dergisinin ilk sayısını da yayınladı. Bu ve diğer dergilerin yayın kurulu üyesi olarak sadece düzenleme yapmak ve çevirinin kalitesini kontrol etmekle kalmıyor, aynı zamanda düzenli olarak makaleler de yazıyordu. Ayrıca Nazir Torekulov, "Hakikat", "Bilim Ocağı", "Türkmen eli" ("Türkmen halkı") ve diğer dergilerin yayınlanmasında her türlü yardım sağlamıştı. Bu dergiler Türkistan sınırlarının çok ötesinde (Kaşgar, Kulca, Volga bölgesi, Buhara, Hiva vb.) de yayıldı.
1918 baharında Kokand şehri Sovyet Devrim Komitesi sekreteri olarak seçilen Nazir Torekulov'un, iktidarın zirvelerine yükselişi gerçekten hızlıydı.
Üç yıl sonra, parti ve devlet hiyerarşisinin en üst düzeyinde yer alıyordu. Mayıs 1921'de ise Komünist partisi Merkez Komitesi Orta Asya Bürosu ve Türkistan Cephesi Devrimci Askeri Konseyi üyesi oldu. Bu süre zarfında, Skobelevo şehrinin Bölgesel Devrim Komitesi Başkanlığı üyesi ve Türkistan'daki At Ordusu'nun siyasi bölümünün başkanı ve Eğitim Komiseri görevlerini de üstlendi. Komünist Türkistan'ın liderleri arasında sayılacak kadar yükselen Torekulov, yeni hükümetin karşı karşıya olduğu sorunların özüne inmeye çalışmak için sık sık bu geniş cumhuriyetin farklı bölgelerine seyahat etti, çeşitli kongrelerde konuştu, işçiler, Kızıl Ordu mensupları ve çiftçilerle toplantı ve mitinglerde bir araya geldi.
Nazir Torekulov Taşkent’te basılan "Ak Jol" (‘Beyaz Yol’) Türk gazetesinin editörü olarak da çalıştı ve 1920-1921 yılları arasında Türkistan ÖSSC'nin Eğitim Bakanı ("Halk Komiseri") olarak görev yaptı. 1922'den sonra Moskova'da çalışmaya başladı. Bu dönemde kendini bir bilim adamı, dilbilimci, eğitimci olarak gösterdi. 12 dilde süreli yayınlar yayınlayan Doğu Halkları Merkez Yayınevi'nin (Tsentrizdat) başkanı olarak çalıştı ve Doğu Halkları Enstitüsü'nün rektör yardımcısı görevinde de bulundu. Nazir Torekulov, Kazak ve diğer Türk dillerinin Latince alfabeye geçiş reformunun aktif bir destekçisi ve önderiydi. O zamanlardan beri Komünist partinin üst liderleri, Torekulov'un bilgi ve deneyimini diplomatik alanda kullanmayı aktif olarak tartışmaya başladı.
Moskova'ya transfer edildikten sonra Torekulov SSCB Halk Dışişleri Komiserliği rezervindeydi.
Bu nedenle, Suudi Arabistan’daki selefi Kerim Hakimov, görevinden alınmasını ve SSCB'ye dönmesini talep ederek hastalık iznine çıktığında, onun yerine geçecek eleman hazırdı. "Müslüman dünyasını yakından tanıyan" ve "bu işe hazır" diyen Halk Dışişleri Komiserliği'nin görüşüne göre, Nazir Torekulov'un yerine atanması, ne Tüm Sovyet Birliği Bolşevik Komünist Partisi ne de SSCB Merkez Yürütme Komitesi’nde itiraz yaratmadı ve 15 Aralık 1927’de Torekulov Hicaz’a elçi tayin edildi.
SSCB’nin Tam Yetkili Temsilcisi olan Torekulov'un görevi, Ortadoğu’nun Müslüman liderlerini ateist Sovyet ideolojisine kazandırmaktı. İki ay süren yolculuktan sonra, 36 yaşındaki Kazak asıllı Sovyet diplomat Suudi Arabistan’a vardı ve Kral'ın ülkede bulunmaması nedeniyle, Sovyet hükümetinin gönderdiği belgeleri Kral'ın oğlu Veliaht Prens Faysal'a teslim etti.
Kısa sürede Arapça öğrenen Nazir Torekulov Kral, kraliyet ailesi mensupları ve diğer diplomatlarla yakın ilişki kurmaya çalışmıştı. Doktor olan Torekulov’ın eşi Nina Levaşova ise kraliyet ailesindeki kadınların ve çocukların tedavisi ile meşgul oldu ve günde 15-20 arası hasta kabul etti.
Sovyet-Suudi ilişkilerinin tüm gelişim sürecini değiştiren tarihsel iki olay Torekulov’un çabaları ile mümkün oldu. Birincisi Hicaz'a 50 bin kutu benzin ve aynı miktarda gaz yağı teslim edildiği "benzin anlaşması"dır. İkincisi ise, Suudi Arabistan'a bir telefon santralinin ulaştırılması ve doğrudan sahadaki hizmeti için hazırlık kurslarının açılmasıyla sonuçlanan, Prens Faysal'ın 1932'de SSCB'ye ziyaretidir. Bu ziyaret, Nazir Torekulov'un tam yetkili makamındaki ana kişisel başarılarından biri olarak kabul ediliyor. Moskova, sadece Suudi hükümdarının oğlunu değil, tahtın varisini de misafir ettiğini anlıyordu. Buna karşılık Suudi tarafı, Sovyet kredilerinin sağlanması konusunda SSCB hükümeti ile bir anlaşmaya varmayı umuyordu.
Bir yıl sonra, 1933'te Torekulov’un hac ziyaretini, Tatar-Müslüman hareketinin lideri Ayaz İshaki, notlarında şöyle anlatılıyor: ‘Bitmek tükenmek bilmeyen bir korna sesiyle Mekke sokaklarına girdi. İçinde iki kişi vardı... Genç olan, Sovyetlerin Hicaz'daki temsilcisi Nazir Torekulov'dan başkası değildi…’ Ayrıca Torekulov, SSCB’den gelen Müslümanların hac ziyaretlerini organize edilmesine de yardım etmişti ve böylece Rusya Müslümanlarının ateist devlette baskı altında olmadığını ispatlamaya çalışmıştı.
Ancak 1936'da Torekulov görevinden geri çağrıldı ve Sovyet Birliğine geri döndü. Bir yıl sonra 15 Temmuz 1937'de tutuklandı. Nazir Torekulov, Sovyet rejimini devirmeyi amaçlayan anti-Sovyet pan-Türkist bir sabotaj ve terör örgütüne mensup olma suçlamasıyla 3 Kasım'da idam edildi. Kendisinden bir sene sonra ise selefi Kerim Hakimov onunla aynı kaderi paylaştı.
Kral Abdülaziz, arkadaşı olduğunu düşündüğü iki Sovyet diplomatının öldürüldüğü haberine çok öfkelendi. Hakimov'un Moskova'da idam edilmesinden iki ay sonra Amerikalı jeologlar, Dahran'da dünyanın en büyük ham petrol yataklarını keşfettiler. Bu, Sovyetler Birliği'nin 1938'de Cidde'de yeni bir elçi atamasına neden oldu. Ancak Kral Abdülaziz, Cidde'de Hakimov veya Torekulov dışında kimseyi görmek istemediğini söyleyerek atamayı geri çevirdi. Moskova'yı, Müslüman dünyasında bir devrim kışkırtmakla suçladı ve Sovyetler Birliği ile diplomatik bağları kopardı. Eylül 1938'de geriye kalan tüm Sovyet diplomatları Cidde'den ayrıldı ve bu görev böylece kapatıldı.
- SSCB’nin rakip olarak ortadan kaldırılmasıyla, İngiltere ve daha sonra ABD, Suudi petrolünün geliştirilmesini ve sömürülmesini üstlendi.
Rusya ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkiler, ancak 1992'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra yeniden kuruldu. O zamandan bu yana on yıllar geçti ve Rusya-Suud ilişkileri sembolik ziyaretlerin dışına çıkmadı. Nazir Torekulov’un Moskova ile Riyad arasında güçlü ve kalıcı bağlar kurma yönündeki diplomatik çabaları ise hâlâ benzersizliğini koruyor.