Sahabelerin torunları: Dungan Müslümanları
"Dungan" kelimesinin Çince karşılığı Hui olup "dönen" anlamına geldiği için Orta Asya’da Çin toprakları dışında yaşayan bütün Çin kökenli Müslümanlar, "Dungan-Döngen" olarak isimlendirilmektedir.
İslâm dini Çin’e VII. Yüzyılda Tang Hanedanlığı döneminde Arap tüccarlar aracılığıyla ulaşmıştır. Tarihî kaynaklarda Arap Yarımadası’ndan Asya’ya ticaret için giden birçok Arap tacirin Çin topraklarına yerleşip, camiler ve medreseler inşa ederek, yerli insanlarla evlilik yapıp İslâm dininin Çin topraklarında yayılmasının ilk adımını attığı yazılıdır. Bölge Müslümanlarının arasındaki yaygın bilgiye göre Çin Toplumunun İslâm’la ilk tanışması sahabeden Saad Bin Ebi Vakkas‘ın ülkelerini ziyaret etmesiyle gerçekleşmiştir. Saad Bin Ebi Vakkas'ın mezarının Guangzhou kentinde olduğu iddia edilmektedir.
Benzer şekilde mezarının Gaziantep’in Araban ilçesinde olduğuna dair söylentiler de var. Bu söylentileri bir yana bırakarak, tarihî kayıtlara göre konuyu ele aldığımızda Çin topraklarının İslâm dini ile tanışıklığının Saad Bin Ebi Vakkas’la olmasa da sahabeler veya Müslüman tüccarlar aracılığıyla olduğu görüşünün daha yaygın olduğunu görürüz.
Müslümanların Çin toplumuyla sağladığı iletişimin dönüm noktası 751 yılında yaşanan Talas Savaşı’yla olmuştur. Müslüman Araplar ve o dönemde Müslüman olmayan Türklerin Çin Devleti’ne karşı yaptığı ittifak neticesinde savaş Müslümanların zaferiyle sonuçlanmıştır. Bu savaşta birçoğu zanaatkâr olan yaklaşık 20 bin Çinli esir alınmış kâğıt yapımı, simya ve tıp bilimleri alanında esirlerden yararlanılmıştır. Savaştan sonra Türkler arasında İslâm dini kabul edilmiş ve Türklerin aracılığıyla Çin’in iç bölgelerine kadar yayılma faaliyetleri başlatılmıştır. Ayrıca Orta Asya’dan tebliğ ve davet faaliyetleri yapmak için giden Sufilerin faaliyetleri de İslâm’ın yayılmasına katkıda bulunmuştur.
İslâm dininin Çin’de kalıcı olmasını sağlayan başka bir hadise ise 755-763 yılları arasında yaşanan An Lushan İsyanı'dır. İsyanı bastırmakta zorlanan Tang Hanedanlığı Abbasi Halifesi Ebu Cafer El Mansur’dan yardım istemiş ve istenen yardımı Halife Mansur olumlu yönde değerlendirip asker göndermiştir. Askerler isyanın bastırılmasında etkin rol oynayarak bitmesini sağlamışlardır. İsyanın bastırılmasından sonra Çin hükümdarı Müslüman askerlere diledikleri kadar ülkesinde kalacağını bildirmiş ve bir kısım Müslüman asker Çin’de kalarak İslâm’ın burada yayılmasına katkıda bulunmuşlardır. Müslümanların Tang Dönemi’nden sonra, Sang ve Moğol Yuan (Kubilay Hanlığı) dönemlerinde sayıları artmaya devam etmiş, Kubilay Hanlığı yöneticileri Çinlilere güvenmediklerinden dolayı Müslümanlara tarım, hayvancılık ve ticaret sektörlerinin haricinde yönetim kademesinde de görev vermiştir. Bu dönemde Müslümanlar ülkenin her tarafına yayılmış, davetçiler dinlerini yaymak için çalışmışlardır.
Çin topraklarının yönetimini Yuan Hanedanlığı’ndan devralan Ming Hanedanlığı döneminde Müslümanlar rahat şekilde yaşamaya devam etmiş fakat üzerlerinde Çin kültürünün baskınlığı hissedilmeye başlanmıştır. Çinlilerin yeme-içme alışkanlıkları, giyim ve dil etkileri Müslümanlar arasında yaygınlık kazanmıştır. Çin yönetimi ve Müslüman olmayan halkı bu dönemde Müslümanlara misafir-ziyaretçi nazarıyla bakmayıp, toplumun bir parçası kabul etmişlerdir.
Ortaçağ’da Çin Müslümanlarının sosyal, ekonomik ve dinî durumlarına dair bilgilere ulaşmak için meşhur seyyah İbn-i Battuta’nın seyahatnamesini incelemekte fayda vardır.
Kubilay Hanlığı’nın iktidarı döneminde Çin’e seyahat eden İbn-i Battuta seyahatinde Müslümanların vaziyetini şu sözlerle açıklamaktadır: "Şehrin bir tarafında Müslümanlara ait bir semtte cami, tekke ve çarşıları vardır. Çin şehirlerinin tümünde Müslümanların işine bakan bir şeyhülislam bulunuyor. Aralarındaki sorunları halletmek için kadı da mevcut." İbn-i Battuta’nın gözlemlerinden Çin Müslümanlarının ekonomik durumlarının gayet iyi olduğu, Şeyhülislam ve kadıların olması toplumun eğitim ve siyaset alanlarında toplumda söz sahibi olduğu, dinî ve sosyal hayatta ihtiyaç duyulan taleplerin karşılandığı anlaşılmaktadır.
Değindiğimiz olaylar zincirinin neticesinde XIV. yüzyıldan itibaren Çin’e özgü Hui olarak isimlendirilen topluluk ortaya çıkmıştır. Bu topluluğun normal Çin toplumundan ayırt edici özelliği Müslüman olmasıdır. İnanç temelinde bugüne kadar Çin’de varlıklarını sürdürmektedirler.
Ülkenin kuzeyinde yer alan Ningsia, Gansu, Şaanşi ve kuzeybatısındaki Sincan Uygur Özerk Bölgesi Hui Müslümanlarının en çok yaşadığı yerlerdir. Ancak ülkenin her tarafında Hui Müslümanlarına rastlamak mümkündür.
Dungan İsyanı
Huiler ve diğer Müslüman topluluklar Ming Hanedanlığı’ndan sonra Çin’de 1644-1911 yılları arasında yönetimi devralan Qing Hanedanlığı döneminde etkileri günümüze kadar sürecek olan asimilasyon ve baskılara maruz kalmışlardır. Hac ibadetlerini yerine getirmeleri ve birçok dinî faaliyetleri yasaklanmıştır. Kendi topluluklarından evlenmeleri yasaklanıp, Han topluluğuyla evlilikler yapılması yönünde uygulamalar başlatılmıştır. Dinî ve etnik ayrımcılığa dayanan baskıların artarak devam etmesi Müslümanları isyan etmeye sevk etmiştir. Tarihî kayıtlara Dungan İsyanı olarak geçen ayaklanma, Müslüman topluluklara karşı dinsel ve ırksal ayrımcılık politikaları uygulanmasına bir tepki olarak başlamış ve üç kısımda gerçekleşmiştir:
İlk ayaklanma, Huilerin 1855’ten 1873’e kadar süren Yunnan ayaklanması; ikinci ayaklanma 1862’den 1878’e kadar devam eden Şaanşi ve Kansu’nun kuzeybatı vilayetlerindeki Hui isyanı; üçüncü ayaklanma ise Kaşgar’ı başkent yapıp bağımsızlık ilan eden Yakup Bey’in 1865-1873 yılları arasındaki isyanıdır.
Ülkedeki Müslüman gruplar arasında ilk etapta birliktelik sağlanmış ve 1864 yılında Kuça’da Döngen-Uygur Hükümeti kurulmuştur. Bu dönemde Çin ordusunda subay olan Yakup Bey Dunganlarla birlikte hareket ederek isyana destek vermiş fakat bir süre sonra Uygur ve Dunganlar arasında yaşanan etnik ve siyasî anlaşmazlıklar ittifakın uzun soluklu olmasına mani olmuştur. Birlikteliğin sağlanamaması isyanın kısa sürede bastırılıp tarihte eşine az rastlanılır katliamlardan birisinin gerçekleşmesine neden olmuştur. Bu süreçte 10 milyon Müslümanın katledildiği ifade edilmektedir.
Kansu ve Şaanşi’deki katliamlardan kaçıp kurtulan Hui’ler 1877’den itibaren üç ayrı grup halinde Doğu Türkistan üzerinden Çarlık Rusya’sı işgali altındaki Kırgızistan’a sığınmıştır.
Huilerin eski ticaret rotasını izleyerek sınırı geçen Yusuf Hazret liderliğindeki ilk mülteci kafilesi Ekim 1877 tarihinde Bedel Geçidi’ni aşarak Karakol Vilayeti’ne sığınmış, Irdık adlı yerde iskân edilmiştir. İkinci kafile, 1877 yılının Aralık ayında Bayenhu liderliğinde Tokmok şehri yakınlarına sığınıp, orada iskân edilmiştir. Üçüncü kafile, 1878 yılının başında Oş Bölgesi’ne sığınarak iskân edilmiştir. Rusya, Çinli mültecilerin tarımsal faaliyetlerde mahir olmalarını fırsata çevirip arazi tahsis ederek tarımsal faaliyetleri arttırmış, kalıcı olmalarını sağlamıştır.
Rus seyyah V. P. Vasilyev, Dungan köylerini ziyaret etmiş ve notlarında şöyle bahsetmektedir; “Dunganlar çok yetenekli ve çalışkan bir halktır. Ekmeklerini kendi hünerleriyle kazanırlar. Tarım, bahçe, çanak çömlek yapımı ve marangozluk işlerinde hünerlidirler. Bölgenin gelişmesinde büyük katkıları var. Kısa sürede kendi tarla ve bahçelerinde hasat almaya başladılar ve yeni bölgeye çok iyi adapte oldular. 1907 yılında köylüler okul yapımı için para toplamaya başladı. 1911’de ilk Rus okulu açıldı ve Dungan çocukları eğitim almaya başladı.’’
1916 Kırgız İsyanı ve Dunganlar
Çarlık Rusya’sı, XVI. yüzyıldan itibaren topraklarını ve nüfuzunu Orta Asya bölgesinde genişletmek için hamleler yapmaya başlamış, 1552 yılında Kazan Hanlığı’nın işgaliyle başlayan sürecin devamında 1582 yılında Sibirya ve Türkistan işgal edilmiştir. XVIII. Yüzyılda Kafkasya ve Balkanlar’da yaşanan savaşlardan dolayı Orta Asya’daki işgal faaliyetleri duraklamış fakat XIX. yüzyılda işgal edilen yerlere Kazak stepleri ve Kırgız toprakları eklenmiştir. Verimli topraklara sahip olan Kırgızistan 1860 yılından itibaren Ruslar tarafından işgal edilmiştir.
Çarlık Rusya’sı işgal ettiği yerlerin sadece yerüstü ve yeraltı kaynaklarını sömürmekle kalmayıp aynı zamanda demografik yapısını da değiştirmiştir. Bu kapsamda bölgede bir arada yaşayan Müslüman Kırgız, Kazak, Özbek ve Dunganlar zorla yurtlarından çıkartılmış, evleri ve toprakları Rus yerleşimcilere verilmiştir. I. Dünya Savaşının maliyetinin Müslüman halkın sırtına vergi olarak yüklenmesi ve gençlerin zorla askere alınması tahammülsüzlüğe neden olmuş, tarihî kayıtlarda Kırgız İsyanı olarak bilinen başkaldırı 1916 yılında gerçekleşmiştir. Kısa zamanda Kırgızistan’ın tüm bölgelerine yayılan isyana 10 milyon kişi katılmıştır. İsyan döneminde Issık Gölü civarında yaşayan Dunganların dini birliktelik ve göç esnasında Kırgız toplumundan gördükleri yardımlara kayıtsız kalmayıp, isyanda Kırgızlarla birlikte hareket edeceğini düşünen Rusya yönetimi toplu tutuklamalar ve infazlar yapmıştır. Bu uygulamalar Dungan ve diğer Müslüman toplumların gözünü korkutmamıştır. 11 Ağustos 1916 tarihinde Marinns bölgesinde isyan başlatılmış, 23 Ağustos’ta Karakol şehri kuşatılmıştır. Yeterli düzeyde askerî teçhizat olmadığı için isyan başarılı olmamış ve kısa sürede bastırılmıştır. İsyandan sonra keyfi tutuklamalar ve infazlar gerçekleştirilmiştir. Öldürülen her Müslüman için Rus askerlere kahramanlık belgesi ve ödül verilmiştir. Ürkün (Ürkmek, korkmak) ismiyle tarihî kayıtlara geçen hadiseden dolayı baskı ve katliamlara dayanamayan 300 bin Müslüman (Kazak, Özbek, Kırgız ve Dungan) Çin’e göç etmiştir. Dunganlar 40 yıl sonra ata topraklarına geri dönmüş fakat ikinci göç ilk göç gibi olmamış, binlerce kişi yolda açlık ve zorlu kış şartlarından dolayı vefat etmiştir. Sincan Bölgesi’ne ulaşan mültecilerin dramı sona ermemiş, barınma ve beslenme şartları yetersiz kaldığı için bulaşıcı hastalıklar ortaya çıkmış ve hastalıklardan dolayı binlerce insan ölmüştür.
Bu duruma ek olarak mültecilerin ellerinde kalan mal ve hayvanlarına Çinli yöneticiler ve askerler el koymuş, mülteciler Kırgızistan’a geri gönderilmek istenmiştir. Bu olaylardan sonra bir kısım mülteci Kırgızistan’a geri dönmüş, geri dönüş sürecinde birçok insan yollarda yaşamını yitirmiş, topraklarına ulaşanlar ise Rus yönetimi ve yerleşimcilerin baskılarına maruz kalmış ve zor günler geçirmiştir. 1917 yılında Çarlık Rusya’sının sonunu getiren devrimle birlikte yeni yönetim ülkenin kalkınması için tarımsal faaliyetlere önem vermiştir. İsyandan sonra Kırgızistan topraklarında yaşayan halk tarım faaliyetlerini yapmak için yetersiz kalmış, yönetim bu soruna Sincan’da kalan mültecileri geri getirerek çözüm bulmak istemiştir. 1920 yılında topraklarının iade edilmesi şartıyla 48 bin göçmen Karakol bölgesine geri dönmüştür.
Sovyetler Döneminde Dunganlar
1920 yılında Kırgızistan’a geri dönen Dunganlar kısa sürede yaşam koşullarını düzelterek eski günlerine geri dönmüşlerdir. 1928 yılında latin alfabesini kullanmaya başlamış fakat sonradan Sovyet Rusya’nın politikalarından dolayı Kiril alfabesi kullanılmıştır. Yusuf Yansanshin isimli Dungan aydını eğitim dilinde kullanılmak üzere Rusça-Dunganca sözlük, çocuklar için temel eğitim kitapları hazırlamıştır.
1917 yılında gerçekleşen Bolşevik devrimin liderleri ilk dönemlerde Rus milliyetçiliğini rafa kaldırıp, enternasyonalizm merkezli yönetim vaadinde bulunmuşlardır. Lenin’in ölümünden sonra 1924 yılında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin başına Josef Stalin geçmiştir. Ülkenin yönetimi Lenin’in "Milletlerin kendi kaderini tayin etme hakkı’’ düşüncesi ve Marksist ideoloji çerçevesinde hedeflenerek inşa edilmeye başlanmış ancak devlet ideolojisi Stalin döneminde "Sovyet vatanseverliği" adı altında Rus milliyetçiliğine evrilmiş, Sovyetler Birliği çatısı altında yaşayan tüm halklara tarihe “repressiya” hareketi adıyla geçen bir çeşit baskı, sindirme ve yok etme politikası uygulanmıştır. Sovyet Rusya vatandaşı olan milyonlarca Müslüman gibi Dunganlar da ülkenin istikbali için hizmet etmiş, II. Dünya Savaşı’nda Kırgız, Tatar, Özbek ve Kazak Müslüman topluluklarıyla beraber askere alınıp savaşlarda ön cephelerde ortak vatan savunması adına mücadele etmişlerdir.
Fakat bu hizmetlere rağmen Dunganların toprakları tarımı kollektifleştirme projesi kapsamında kamu zimmetine geçirilmiş, baskı ve asimilasyona maruz kalmışlardır. Örneğin Komünist Parti adına aktif olarak çalışan yüzlerce Dungan genci gerekçe olmaksızın öldürülmüş veya tutuklanmıştır. Çeşitli dönemlerde Stalin’in Sovyet insanı projesinin kurbanı olup akıbetleri hakkında hala bilgi alınamayan birçok Dungan vardır.
Dunganlar, Sovyet yönetimi döneminde Orta Asya’da dinî yaşama getirilen kısıtlamalara direnç göstermişler ve en zor dönemlerde bile ibadethaneleri açık kalmıştır.
Günümüzde Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan’da yaşayıp Dungan olarak bilinen Çin kökenli Müslümanlar, Mançu yönetiminin gerçekleştirdiği katliamlardan kaçıp Çarlık Rusya’sına sığınan Hui Müslümanlarının neslinden gelenlerdir. Dungan kelimesinin Çince karşılığı Hui olup dönen anlamına geldiği için Orta Asya’da Çin toprakları dışında yaşayan bütün Çin kökenli Müslümanlar Dungan-Döngen olarak isimlendirilmektedir. Dunganlar ise kendilerini babaları Arap, anneleri Çin kökenli Müslümanlar olarak tanıtmaktadırlar. Orta Asya’da ileri derecede tarım bilgisi ve tekniğine sahip olmakla bilinmektedirler. Yetiştirdikleri başlıca tarım ürünleri pirinç ve sebzedir. Orta Asya’nın tarım ülkesi olarak bilinen Kırgızistan’da tarımın gelişiminde önemli derecede payları vardır ve Kırgızistan dışında Kazakistan ve Özbekistan’da gelişmesine de katkıda bulunmuşlardır. Kırgızistan’da yaklaşık 60 bin nüfusları olup, Kırgız, Özbek ve Ruslardan sonra dördüncü sırada yer alırlar. Kazakistan’da 40 bin ve Özbekistan’da Fergana Vadisinde 3 bin Dungan yaşamaktadır.
Çoğunlukla Kırgızistan’ın Karakol kentinde yaşamaktadırlar fakat sanayileşme ve gelişen şehir yaşamına bağlı olarak zamanla Dunganlardan ticaret ve eğitim erbabı olanlardan bir kısmı başkent Bişkek’e göç etmiştir. Dunganlar, Sünni Müslüman olup Hanefi Mezhebine bağlıdırlar. Çince konuşurlar fakat zamanla lehçeleri din ve coğrafyanın etkisiyle günümüz Çincesinden farklılaşmıştır. Çin kültürünün yaşam biçimlerinde baskın olduğunun örneği evleri ve mabetleridir. Somut örneği Hacı İbrahim Camii çivi kullanılmadan 1910 yılında Karakol kentinde inşa edilmiş ve süslemesinde Çin Mitolojisinde karşılaşılan aslan, ejderha figürleri bulunmaktadır. Dungan mutfağı tüm Orta Asya’da lezzetli yemekleriyle bilinmektedir.
Göçe bağlı olarak ortaya çıkan Dungan toplumu etnik bağlamda Çin kökenli olmakla birlikte kimliklerinin oluşumunda yeni yerleşim yerleri ve komşularının etkisi vardır. Bu bağlamda Dunganları Çin Müslümanlarıyla akraba topluluklar kategorisinde, farklı bir millet olarak değerlendirmek daha faydalı olur.