8 Mayıs 1972. Sabena Havayolları’nın Brüksel’den kalkan 571 sefer sayılı uçağı, Viyana’daki 25 yolcusunu da alarak aktarma işlemini tamamlamış ve nihai istikameti olan Lod Havalimanı’na (Günümüzde Ben Gurion Havalimanı) doğru havalanmıştı. Uçakta bulunan 94 yolcudan çok büyük bir kısmı, yaklaşık iki buçuk saat sürecek yolculuğun bir an evvel tamamlanmasını beklerken, dört yolcunun çok daha farklı planları vardı. Güzel bir akşamüstü, yerel saatle 15:45’te pistten teker kesen uçak tırmanışını tamamladıktan birkaç dakika sonra ön taraftan gelen seslere anlam vermeye çalışan yolcular, biraz sonra uçağın deneyimli pilotu Reginald Levy’nin anonsuyla sarsılacak; bunun, sıradan bir uçuş olmayacağını anlayacaklardı:
Görünüşe göre… uçakta bazı arkadaşlarımız var.
*
Kasım 2015. The Guardian muhabiri Stuart Jeffries, bir süredir ulaşmaya çalıştığı telefon nihayet cevap verdiğinde, orta yaşlarda bir kadın sesi buldu karşısında. Jeffries, o günlerde İsrail’de gösterime giren bir filmde konu edilen hikâyenin başrolündeki isimlerden hâlâ hayatta olan biriyle görüşmek ve 43 yıl evvel yaşanan olaylara dair birinci ağızdan bilgiler almak niyetindeydi. Deneyimli muhabir kafasında kurduğu soruları sormaya hazırlanırken, telefonun diğer ucunda, 8 Mayıs 1972’de Viyana’dan Tel Aviv’e hareket eden 571 sefer sayılı Sabena uçağının yolcularından biri vardı: Teresa Helese.
*
Pilotun anonsuyla birlikte, belirsizlik yerini endişeye bırakmıştı. Uçak, kendilerini Kara Eylül üyesi olarak tanımlayan dört kişilik bir ekip tarafından kaçırılmıştı; Ali Taha Ebu Suneyne, pilota yapması gerekenleri dikte ediyor, Abdulaziz Atraş kokpite herhangi bir müdahale yapılmasını önlemek için kapının önünde bekliyor ve Teresa Helese ile Rima Tannus da yolculara ikazlarda bulunuyordu.
Uçağa sahte İsrail pasaportlarıyla binen korsanlar, rotada bir değişiklik talep etmemiş, uçağın Tel Aviv’e seyrinin devamını istemişlerdi.
Sabena 571, kontrolün korsanlara geçmesinde yaklaşık iki saat sonra Lod’a iniş yaptığında yerel saat 18:55’i, yani aşağı yukarı bir tam gün sürecek olayların henüz ilk dakikalarını gösteriyordu.
*
Londra’daki ofisinden arayan Jeffries ve Amman’daki evinden soruları cevaplayan Helese arasındaki tele-röportaj başlamıştı. Muhabir, cevabını en merak ettiği sorularından biriyle açtı sohbeti: “Uçağı kaçırdığınızda henüz 18 yaşındaydınız. Gerçekten ölmeye hazır mıydınız?”
Helese, hiç tereddüt etmeden yanıtladı bu soruyu:
Elbette… Eyleme katılan herkes gibi ben de ölmeye hazırdım.
*
Sabena 571’i kaçıran korsanlar uçağa Brüksel Havalimanı’ndan binmişti.
İlk evvel Beyrut’tan sahte Lübnan pasaportlarıyla Roma’ya giden ekip, buradan da yine sahte İtalyan pasaportlarını kullanarak, İsrail pasaportlarını temin edecekleri Almanya’nın Frankfurt şehrine geçmiş ve nihayetinde de eylemlerini icra etmek üzere Belçika’nın başkenti Brüksel’e varmıştı.
Hazırlıklarına aylar öncesinden başlanan eylemin lideri, henüz aynı yılın şubat ayında yaşanan Tokyo-Frankfurt uçuşunu yapmak üzere havalanan Lufthansa uçağının kaçırılması eylemine de katıldığı iddia edilen Ali Taha’ydı. İkisi kadın dört kişiden müteşekkil eylemciler, bütün yolculukları boyunca birer çift gibi hareket etmiş, şüphe uyandıracak hareketlerden kaçınarak nihai hedefleri olan uçağa kadar gelmeyi başarmışlardı.
- Dönemin güvenlik açıklarından istifade ederek, otomatik silah, tabanca ve el bombalarını çantalarında uçağa sokmayı başaran korsanlar, kendileri açısından en kötü ihtimali göz önünde bulundurmuş ve iki canlı bomba yeleğini de beraberlerinde getirmişlerdi.
Uçağın kontrolünü ele almalarıyla birlikte, yanlarındaki mühimmatı da teşhir ederek kabin içinde mutlak bir hakimiyet kurmayı ve yolculardan birinin “kahramanlık yapmaya” kalkışması ihtimalini saf dışı bırakmayı hedefliyorlardı. Planları her anlamda işliyordu; ağlayan ve merakına yenik düşüren yolculardan başka kimseden ses çıkmıyor, en ufak bir aksi teşebbüs görünmüyordu. Ali Taha, ana terminal binasının iki kilometre kadar uzağında bekleyen uçaktan, pilotla kontrol kulesi arasındaki iletişimi kullanarak yetkili makamlara taleplerini iletmiş ve 22.00’a değin süre tanıyarak beklemeye geçmişti:
İsrail hapishanelerinde tutulan 315 Filistinli mahkumu serbest bırakın. Aksi halde uçağı berhava edeceğiz!
*
İngilizcesi çok da iyi olmayan Helese, dili döndüğünce soruları yanıtlamaya çalışıyordu; zira o günlerde gösterime giren İsrail yapımı “Sabena Hijacking: My Version (2015)” adlı film, kendisinin de başrollerinden biri olduğu hikâyeyi beyaz perdeye aktarıyordu. Stuart Jeffries de Londra gösteriminde filmi izlemiş; tek taraflı bir bakış açısı olduğunu ve karşı tarafın da bir şeyler söylemesi gerektiğini düşünerek Teresa Helese’ye ulaşmıştı. Film hakkındaki düşünceleri sorulan Helese şöyle cevap verecekti:
“Bizi terörist olarak lanse ediyorlar ama bu doğru değil, biz terörist değildik. Asıl terörist, Filistin halkını topraklarından zorla çıkaran İsraillilerdi.”
*
Taleplerini muhataplarına ileten korsanlar, akıbetlerinden korkan yolcular ve mürettebatla birlikte gelecek yanıtı beklerken, İsrail cephesinde üst düzey bir hareketlilik başlamıştı. Dönemin Savunma Bakanı Moşe Dayan ve Ulaştırma Bakanı Şimon Peres, korsanlarla yapılan müzakereleri yönetmek üzere havalimanına gelmiş, buradaki kontrolü ele almışlardı. Korsanların talebini yerine getirmek gibi bir niyetleri yoktu, ancak ılımlı bir tavır sergileyerek zaman kazanmaya ve uçaktaki patlayıcıların gerçekliğinden emin olmaya çalışıyorlardı; verecekleri kararların ve kurtarma operasyonunun planlanmasındaki en önemli etken buydu.
Zaman hızla akarken Lod Havalimanı tamamıyla karartılmış, otuza yakın ambulans piste yakın bir yere konumlanmış ve yeniden havalanmasına mâni olmak üzere uçağa müdahale etmesi için bir teknik ekip oluşturulmuştu.
Verilen sürenin sonlarına doğru, korsanların isteği üzerine, birkaç Uluslararası Kızıl Haç çalışanının uçağa yaklaşmasına müsaade ediliyor; Ali Taha hem yolcular ve kendileri için yeni taleplerini hem de taşıdıkları patlayıcıların gerçekliğini ispatlayacak düzenek parçalarını İsrail tarafına bu yolla iletmeyi hedefliyordu.
Ancak Ali Taha'nın
hesaba katmadığı bir isim vardı, uçağın pilotu Reginald Levy. İngiltere doğumlu bir Yahudi olan Levy, İkinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ordusunda pilot olarak görev yapmış tecrübeli bir isimdi ve uçağa yaklaşan ekibe, içerideki duruma ve korsanlara dair bazı malumatlar vermeyi başaracaktı.
*
Filme dair fikirlerini kısa cümlelerle ifade etmekle yetinen Teresa Helese, Jeffries’in uçakta geçen süre ve o süre zarfında neler düşündüğüne dair sorusu karşısındaysa biraz daha cömertti:
- “Ölmeye hazırdım; çünkü Batılılara, Filistin halkının maruz kaldığı haksızlıkları anlatmak, İsrail’in yaptığı hukuksuzlukları fark etmelerini sağlamak istiyordum. Ya İsrail askerleri tarafından vurulacaktım ya da zaten taleplerimiz karşılanmazsa uçağı patlatacaktık. Bütün bunlar olurken de bir yandan yolculara gülümsemeye çalışıyor ve korkmamalarını söylüyordum. İnsanların acı çekmesini istemiyordum.”
*
Lob Havalimanı’ndaki gergin bekleyiş devam ederken beklenmedik bir şey olmuş ve Ali Taha’nın kokpitteki haberleşme sistemi üzerinden iletişim kurduğu Kara Eylül yöneticileri, sürenin sabaha kadar uzatıldığının İsraillilere bildirilmesini istemişti. Bunun üzerine yeni saat olarak sabaha karşı 05.30 belirlenmiş ve karşı tarafa aktarılmıştı. Son mesaj bundan ibaret değildi; Ali Taha, uçağın yeniden havalanması için gerekli bakımların yapılmasını ve Kahire’ye gidebilmeleri için yakıt ikmal edilmesini de istemişti.
Moşe Dayan öncülüğündeki İsrail heyetiyse bir yandan eylemcileri taleplerinin yerine getirileceğine inandırmaya çalışıyor, bir yandan da olası kurtarma operasyonu üzerinde fikir yürütmeye devam ediyorlardı. Çok da istenildiği gibi geçmeyen saatlerin ardından uçaktan iletilen son mesaj adeta tünelin ucundaki ışık mahiyetindeydi; zira bakım ve yakıt ikmali için uçağa birilerinin yaklaşması gerekecekti. Başbakan Golda Meir başkanlığında Kudüs’te toplanan bakanlar kurulundan alınan onayla birlikte harekete geçildi ve operasyonu icra edecek ekip oluşturuldu. Zaman, “İzotop Operasyonu” için akıyordu artık…
*
Peki, 1954 yılında Akdeniz kıyısında küçük bir sahil şehri olan Akka’da dünyaya gelen ve henüz 18 yaşını süren bir genç o uçağa nasıl gelmiş, böylesi büyük çapta bir eyleme nasıl katılmıştı?
Helese, Jeffries’in sorusunu şöyle yanıtlıyor:
- “Hristiyan Arap bir ailede doğdum ve İsrail tedrisatından geçerek hemşire oldum. İsrail ve başka yerlerdeki Yahudilerin Araplara karşı sergilediği düşmanca tavırlardan dolayı Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) katılmaya karar verdim ve eylemden altı ay evvel Lübnan sınırından kaçarak Beyrut yakınlarındaki bir FKÖ kampına katıldım. Burada silah ve patlayıcı kullanma eğitimleri aldım. Sabena’dan bir süre önce eyleme katılacağım yönünde bilgilendirildim ve kısa süre sonra da ekibe katılarak Beyrut’tan Roma’ya uçtum…”
*
Saatler ilerlemiş, ancak eylemciler söylediklerini gerçekleştirmemişti. Kara Eylül yöneticilerinden gelen talimat üzerine verilen süre tekrar uzatılmış ve gecenin karanlığı yerini 9 Mart’ın ilk ışıklarına bırakmıştı. Çok geçmeden, İsrail tarafından eylemcilerin taleplerinin yerine getirildiği yönünde bir not uçağa iletilmişti; İsrail hapishanelerinde tutulan Filistinli bazı mahkumlar Lod Havalimanı’na getirilmiş ve Kahire’ye hareket edecek bir uçağa bindirilmeye başlanmıştı. Ancak korsanların da Sabena 571’in pencerelerinden şahitlik ettiği bu manzara, muhataplarının İzotop Operasyonu için zaman kazanma çabasından başka bir şey değildi. Uçağa bindirilenler Filistinli mahkumlar değil, mahkum elbisesi giydirilmiş 36 İsrailli gönüllüydü ve eylemcilerin sevinç gösterilerine sebep olan o uçak hiçbir zaman havalanmayacaktı.
Moşe Dayan’ın liderlik ettiği İsrail heyeti, uçağın basılması ve bir kurtarma operasyonu icra edilmesi için kesin kararı vermiş, hükümetten de gerekli onayı almıştı. Orduya bağlı özel kuvvet Sayeret Matkal’ın askerlerinden kurulan 16 kişilik elit tim havaalanına gelmiş ve yıllar sonra ülkenin başbakanı olarak da görev yapacak Ehud Barak (1999-2001) liderliğinde hazırlıklara başlamıştı. Operasyona katılan Sayeret Matkal timinde görev yapan askerler arasında ilerleyen yıllarda ünlenecek bir isim daha vardı, Benyamin Netanyahu.
*
Stuart Jeffries, konuşmanın ilerleyen dakikalarında Teresa Helese’ye, artık İsrail Başbakanı olan Benyamin Netanyahu’nun da Sabena uçağına operasyon düzenleyen askerler arasında olduğunu hatırlatıyor ve 8-9 Mayıs 1972’de yaşananlarla ilgili kendisiyle görüşmek isteyip istemeyeceğini soruyor. Bir anlık duraklamanın ardından kısa ve net bir cevap geliyor Helese’den: “Hayır. Bu fikirden hoşlanmıyorum.”
*
Vakit ilerlemiş ve uçağın Lod pistine teker koymasının üzerinden 24 saate yakın zaman geçmişti. 9 Mart’ın öğleden sonrasında, artık gerginlik, yorgunluk ve açlık hat safhaya ulaşmış, Sabena’da yeterli oksijen dahi kalmamıştı. Serbest bırakılan rehine sayısının tamamlanmasını bekleyen eylemcilerin lideri Ali Taha, karşı tarafla yeniden iletişime geçiyor ve hem içerideki 114 kişiye gıda takviyesi için Kızıl Haç ekibinin hem de gerekli bakımların yapılması için teknik personelin uçağa yaklaşmasına müsaade edileceğini iletiyordu. Bu, İsrail tarafı için büyük bir fırsat olacak ve İzotop Operasyonu artık resmen başlayacaktı!
Saatler 16.00’ı gösterdiği sırada önce Kızıl Haç personeli kıyafetli üç asker uçağın ön kısmına gelerek kokpitte bulunan Ali Taha’yı oyalamaya başlamış, bundan istifade eden havaalanı personeli görünümlü 13 diğer asker de iki araçla birlikte uçağa yaklaşmayı başarmıştı. Artık herkes hazırdı! Silah sesleriyle büyük bir şaşkınlık yaşayan korsanlar, daha ne olduğunu anlamadan, kabindeki havasızlığa çare olsun diye açtıkları acil çıkış kapısından içeriye silahlı bir grubun girdiğini gördüler. Kara Eylül üyeleri artık yolun sonuna gelmiş ve en ufak bir karşılık vermeye dahi fırsat bulamamışlardı...
İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumlardan bir kısmını kurtarmak için düzenlenen Sabena 571 eylemi başarısızlıkla sona erdiğinde, eylemcilerden Ali Taha Ebu Suneyne ve Abdulaziz Atraş ölecek; uçaktan yaralı olarak çıkan Teresa ile kaçmaya çalışırken yakalanan Rima için mahpusluk günleri başlayacak ve her ikisi de uzun yıllar İsrail hapishanelerinde kalacaktı.
*
Teresa Helese, Stuart Jeffries’in, Sayeret Matkal güçleri tarafından Sabena 571’e düzenlenen operasyonla ilgili sorusuna, “İsrail askerleri kendilerini çok akıllı sanıyorlar ama sadece şanslıydılar. Onlar için çok vahim sonuçlar ortaya çıkabilirdi.” cevabını vermekle yetiniyor. Olaydan aylar sonra görülen mahkemede Rima’yla birlikte 220 yıl hapis cezasına çarptırılmasını ise şu sözlerle yorumluyor:
İsrailli otoriteler bizi yıldırmak istediler. O abartılı mahkumiyet kararlarını vererek karakterimizi bozmak, Filistin ruhunu dağıtmak istediler… Ama başaramadılar.
***
İzotop Operasyonu’na liderlik eden Ehud Barak orduda çeşitli üst düzey görevler yaptıktan sonra siyasete atıldı. Barak, sırasıyla içişleri ve dışişleri bakanlığı görevlerini yürüttükten sonra İşçi Parti’sinin lideri olarak İsrail meclisi Knesset’e girdi ve nihayet Mayıs 1999-Mart 2001 arasında başbakanlık görevini icra etti.
Aynı operasyonda görev alan ve Teresa Helese’yi yakalamaya çalışırken arkadaşı Marko Aşkenazi tarafından kazara vurularak yaralanan Benyamin Netanyahu da benzer bir yol izledi ve çeşitli üst düzey görevlerin ardından ilki 90’lı yıllarda olmak üzere iki kez başbakanlık koltuğuna oturdu. Netanyahu, Mart 2009’da ikinci kez geldiği İsrail Başbakanlığı görevini halen sürdürüyor.
Dünya tarihine geçen bir eyleme sahne olan ve biri yolcu üç kişiye mezar olan Boeing 707 tipi yolcu uçağı, Sabena Havayolları tarafından beş yıl daha ticarî uçuşlarda kullanıldıktan sonra İsrail’e satıldı ve ordu envanterine katıldı. Uçak, İsrail Hava Kuvvetleri’nce uzun yıllar askeri operasyonlar ve tatbikatlarda kullanıldıktan sonra envanterden çıkarıldı ve parçalandı.
8 Mayıs 1972 günü Brüksel’den bindiği 571 sefer sayılı Sabena Havayolları uçağından 9 Mayıs 1972’nin öğleden sonrasında Tel Aviv’de yaralı olarak çıkan Teresa Helese ise, Sheba Hastanesi’nde gördüğü tedavinin ardından tutuklandı. Olaydan yaklaşık beş ay sonra görülmeye başlanan dava sonunda, tıpkı Rima gibi, 220 yıl hapse mahkum edildi ve kurtarmaya çalıştığı Filistinli mahkumların akıbetini paylaştı.
Hapishane günleri sırasında ölüm orucu da dahil birçok eyleme daha imza atan Teresa, El Fetih ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi tarafından 1983 yılında esir alınan altı İsrail askeriyle takas edilen 4 bin 700 Filistinli mahkumla birlikte, aynı yılın 24 Kasım’ında tahliye edildi ve Ürdün’ün başkenti Amman’a sürgün gönderildi.
Teresa Helese, ömrünün kalan kısmını nispeten daha sıradan bir şekilde yaşamayı tercih etti ve 28 Mart 2020 günü yine Amman’da hayatını kaybetti. Sabena 57’deki “arkadaşlardan” sonuncusu da dünya hayatını noktaladığında, kendisinden ve bütün bu sergüzeştten geriyeyse Ortadoğu tarihinin en meşhur fotoğraflarından birisi kaldı…
***
Stuart Jeffries artık telefonu kapatmaya hazırlanırken son bir soru daha sormak istedi:
“-Teresa Helese, kendi adına pişman mı bu yaşananlardan?
-Evet… keşke o uçağı berhava etseydim!
-Neden?
-Çünkü Batılılar, İsrail’e iki gözle bakarken biz Araplara yalnızca tek gözleriyle bakıyorlar…"