Payitahta yaya dönen kaptan: Seydi Ali Reis
Maharetiyle devlet erkânının gözüne giren Seydi Ali Reis’in kaderi, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1553 yılında, Halep’teki kışlık otağında mukim olduğu sırada aldığı kararla değişecekti. Portekiz tehdidi karşısında, donanmasını ve askerlerini Basra Körfezi’nde bırakarak Mısır’a dönen Piri Reis görevinden azledilerek idam edilmişti. Sultan Süleyman, Piri Reis’ten boşalan Hint donanması kaptanlığına Seydi Ali Reis’i tayin etti ve ondan, donanmayı Kızıldeniz’deki Süveyş Limanı’na getirmesini istedi.
Seydi Ali Reis, Hint diyarından İstanbul’a doğru yola çıktığında herkes onun çoktan öldüğünü düşünüyordu. Öyle ki makamına bir başka amiral atanmış, malları müsadere edilerek dağıtılmıştı. Payitahta geri dönen Ali Reis, Sultan Süleyman’ın huzuruna çıkarak affını istedi. Yaşadığı talihsizlikler mazeret sayılarak suçlu bulunmadı. Telif ettiği kitaplar ve ziyaret ettiği sultanlıklardan topladığı nameler sayesinde, padişah ve vezirlerin iltifatına mazhar oldu.
Seydi Ali, 15. yüzyılın sonunda, kökeni Sinop’a uzanan ve İstanbul’un fethiyle beraber Galata’ya yerleşen denizci bir ailede dünyaya geldi. Dedesi ve babası, Osmanlı tersanelerinde üst düzey görevlerde bulunmuş isimlerdi. Bu atmosferde büyüyen Seydi Ali, küçük yaşlarında denizcilikle tanıştı ve tersanelerde çalışmaya başladı. Kısa zamanda terfi ederek tersane kethüdası oldu.
Henüz 20’li yaşlarındayken, Sultan Süleyman’ın 1522 yılında çıktığı Rodos Seferi’ne katıldı. Dehası ve cesaretiyle üstlerinin gözüne giren Seydi Ali, bu tarihten itibaren donanmada, Hızır Hayreddin Paşa’nın yanında görev alarak pek çok deniz seferine katıldı. Bunlardan en ünlüsü, 1538 yılında, Osmanlı donanması ile İspanyol Andrea Doria komutasındaki Haçlı filosunun karşı karşıya geldiği Preveze Deniz Savaşı’dır.
Hayreddin Paşa’nın mutlak bir zaferle sonuçlandırdığı bu savaşta, Seydi Ali Reis donanmanın sağ kanadını kumanda edebilecek yetki ve salahiyete sahipti. Yine 1551 yılında düzenlenen Trablusgarp Seferi’nde Turgut Reis’in maiyetinde yer almış ve donanmanın birkaç parçasını kumanda etmişti.
- Maharetiyle devlet erkânının gözüne giren Seydi Ali Reis’in kaderi, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1553 yılında, Halep’teki kışlık otağında mukim olduğu sırada aldığı kararla değişecekti. Portekiz tehdidi karşısında, donanmasını ve askerlerini Basra Körfezi’nde bırakarak Mısır’a dönen Piri Reis görevinden azledilerek idam edilmişti.
Sultan Süleyman, Piri Reis’ten boşalan Hint donanması kaptanlığına Seydi Ali Reis’i tayin etti ve ondan, donanmayı Kızıldeniz’deki Süveyş Limanı’na getirmesini istedi.
Kararın akabinde önce Halep’e uğrayan Seydi Ali Reis, burada fazla vakit kaybetmeden Basra’ya doğru yola çıktı. Basra’da 15 gemiden mürekkep donanmayı Beylerbeyi Mustafa Paşa’dan teslim alan Seydi Ali Reis, önce gemileri sefere uygun hâle getirmek için tamirat işlemlerini başlattı. Hızlı hareket etmek istediyse de muson mevsimi şartları yüzünden beş ay borunca körfezde beklemek zorunda kaldı.
Muson rüzgârlarını atlatan Ali Reis, kılavuzların raporlarından, kayda değer bir Portekiz tehdidi olmadığını öğrenerek 1554 yılının Temmuz ayında donanmasıyla birlikte yola koyuldu. Katif, Bahreyn, Kays ve Keşim adalarına uğrayarak Hürmüz Boğazı’nı geçti. Yola çıktıktan 40 gün sonra, Umman Körfezi açıklarında, Hindistan genel valisinin oğlu Fernando tarafından kumanda edilen 25 parçalı Portekiz donanmasıyla karşılaştı.
- Osmanlılar ile Portekizliler, çeyrek asırdır bu bölgede rekabet hâlindeydi. İlk defa aralarında bu denli büyük bir çarpışma gerçekleşmiş ve Portekizlilerin geri çekilmesiyle sonuçlanmıştı. Ali Reis, bir an önce Süveyş’e varmak istediği için geri çekilen donanmayı takip etmedi. Ancak kısa bir süre sonra iki kumandan tekrar karşı karşıya geldi. Portekizliler takviye kuvvet almış, 32 parçalı bir donanmayla Osmanlıların karşısına çıkmışlardı. Seydi Ali Reis, Umman Körfezi’nde denize dik uzanan dağlardan da yardım alarak savaş planını geliştirdi. Zorlu geçen bir mücadelenin ardından iki taraftan da altışar gemi hasar gördü ve savaş, taraflardan birinin üstünlüğü olmaksızın sona erdi.
Emrindeki gemilerin neredeyse yarısı tahrip olan Seydi Ali Reis, şiddetli rüzgâr yüzünden geri dönmek zorunda kaldı ve İran’ın Kirman sahillerine çekildi. Bölgenin hâkimi Melik Celaleddin’in huzuruna çıkarak ondan yardım aldı. Hem başarılı bir amiral hem de Kanuni Sultan Süleyman’ın adamlarından olması, Seydi Ali Reis’in izzetüikram görmesini sağlıyordu. Gemilerini tamir ettirdi ve yanına bir kılavuz alarak tekrar Yemen’e doğru yola çıktı.
- Güney Arabistan açıklarında Şihr Limanı’na varmışken, yerel halkın “fil tufanı” dediği şiddetli bir fırtınanın içinde kaldı. On gün boyunca kuvvetli rüzgârlara maruz kalan donanma, aksi istikamette Gücerat sahillerine geriledi. Burada Portekizlilerin hakimiyetindeki bir kalenin önünden geçildiyse de tarafların birbirlerine herhangi bir müdahalesi olmadı. Yeni bir fırtınanın çıkmasıyla Gücerat Sultanlığı’na bağlı Demen Kalesi’nin önünde demirleyen Seydi Ali Reis, burada Portekizliler tarafından takip edildiğini öğrendi. Bunun üzerine batan gemilerinin ateşli teçhizatını şehri yöneten Melik Esed’e teslim etme kararı aldı.
Bu arada emrindeki askerlerin bir kısmı, üst üste yaşanılan olağanüstü sıkıntılara dayanamayarak Melik Esed’in hizmetine girmişti. Seydi Ali Reis, emrinde kalan askerler ve altı gemiyle, daha güvenli olduğu söylenen Suret Limanı’na geçti. Burada, iç karışıklıklarla mücadele eden Gücerat Sultanı Ahmed, Seydi Ali Reis’ten 200 tüfekçi istedi. Aynı zamanda Seydi Ali Reis’i takip eden Portekiz donanması da Suret açıklarına kadar gelmişti. Ali Reis, askerleriyle birlikte kıyıda mevzilenerek iki ay boyunca Portekiz donanmasıyla mücadele etti.
Seydi Ali Reis’in emrindeki askerlerin büyük bir kısmı Gücerat Sultanlığı’nın hizmetine girmişti. Aynı zamanda beraberindeki gemiler de tamir edilemeyecek kadar hasar almıştı. Bunun üzerine Mısır’a deniz yoluyla dönemeyeceğini anlayan Seydi Ali Reis, kara yoluyla dönmeye karar verdi.
Hasar gören tüm gemilerini satarak eline geçen parayı İstanbul’a gönderilmek üzere Suret Valisi’ne teslim eden Ali Reis, kendisinde sadık 50 adamıyla beraber Ahmedabad’a yöneldi. Şehre vardığında, Sultan Ahmed, bilgi ve tecrübesinden istifade etmek istediği Seydi Ali Reis’i Buruc vilayetine vali olarak atamayı teklif etti. Kara yoluyla İstanbul’a dönmenin çok tehlikeli olduğunu söyleyerek Ali Reis’i ikna etmeye çalıştıysa da o teklifi nazikçe reddetti ve bir buçuk ay Ahmedabad’da kaldıktan sonra tekrar yola çıktı.
Yol üzerinde olduğu için uğradığı Sind’de, hükümdar Hüseyin Şah Argun’a, o sıralarda içinde bulunduğu mücadelede yardım etmek zorunda kaldı. Buradaki işini bitirdikten sonra, 1555 yılının kış aylarında Lahor’a doğru yola koyuldu. Şehrin hâkimi Mirza Şah, Seydi Ali Reis’in kendi istikametinde devam etmesine izin vermedi. Bunun üzerine Babürlü Hükümdarı Hümayun Şah’tan izin almak için Delhi’ye geçti. Hümayun Şah, Seydi Ali Reis’in kendi hizmetine girmesini istiyordu ancak Ali Reis’in aklında bir an önce payitahta geri dönmek vardı. Birkaç ay Delhi’de kaldı ve 1556 yılının Ocak ayında Hümayun Şah’ın ölümü üzerine oğlu Celaleddin Ekber Şah’tan istediği izni alarak tekrar yola koyuldu.
Aynı yılın Ağustos ayında, Semerkant ve Buhara üzerinden Harizm bölgesine ulaştı. Horasan vilayetlerinden Meşhed’e geldiğinde, Safevilerin mücadele içinde olduğu Barak Han’a yardım için gelmiş olabileceğinden şüphelenildi. Burada tabi tutulduğu tahkikatın ardından endişelerin yersiz olduğu anlaşıldı ve Ali Reis, Şah Tahmasb’a gönderildi. 1557 yılının Şubat ayında, Bağdat’a gitmek üzere Kazvin’den ayrıldı.
Dört yıla yakın bir sürenin ardından tekrar Osmanlı topraklarına geri dönen Seydi Ali Reis, donanmanın akıbeti hakkında Sultan Süleyman’a bilgi vermek için bir an önce İstanbul’a dönmek istiyordu. İki ay süren bir yolculukla payitahta ulaştıysa da padişahın Edirne’de olduğunu öğrendi ve tekrar yola çıktı.
- Yolculuğu boyunca pek çok irili ufaklı sultanlığı ziyaret eden, valilerle görüşen Seydi Ali Reis, buraların yöneticilerinden aldığı 18 nameyi Kanuni Sultan Süleyman’a teslim etti. Sultanların ve valilerin Kanuni Sultan Süleyman’a bağlılıklarını bildirdikleri bu nameler sayesinde Ali Reis hem Sultan Süleyman’ın hem de Veziriazam Rüstem Paşa’nın iltifatlarına mazhar oldu. Başına gelen olağanüstülükler ve talihsizlikler mazeret görülerek başarısızlığı önemsenmedi. Öyle ki bu talihsizlik halk arasında “başına Seydi Ali hâlleri geldi” şeklinde söylenegelmişti.
Sultan Süleyman, görevde olduğu süre boyunca hak ettiği ulufenin tamamının, Ali Reis’e verilmesini emretti. Bir süre sonra Diyarbakır tımar defterdarlığına tayin edildi. Üç sene bu görevde bulunan Ali Reis, bir ara Galata’da hassa gemi reisliğine atandıysa da birkaç ay geçmeden emekliye ayrıldı ve ömrünün sonuna kadar Galata’daki konağında yaşadı. Bu sırada konak, şehir eşrafının buluşma merkezlerinden biri olacak; Kınalızâde, âlim ve şairlerin bu konakta bir araya geldiğini aktaracaktı.
Elindeki namelerin yanı sıra Sultan Süleyman’a kitaplarını da teslim eden Seydi Ali Reis, denizcilik literatürüne çok ciddi katkılar sunan dört farklı eserin sahibidir.
- Astronomi ve haritacılık bilimlerinde de mahir olan Seydi Ali Reis, Ali Kuşçu’nun er-Risaletü’l-Fethiyye adlı eserini genişleterek tercüme etmiş ve Hulasatü’l-Hey'et ismiyle kitaplaştırmıştı. Mir’at-ı Kâinat adlı eserini ise, usturlap bilimine çok hevesli olan Hümayun Şah’ın ısrarı üzerine, Delhi’de bulunduğu sırada kaleme almıştı. Yakın uzaya dair bilgilerin, teknik teçhizat kullanımının ve birtakım matematiksel yöntemlerin anlatıldığı kitabı 120 bab hâlinde Türkçe telif etmişti.
Kitab el-Muhit olarak bilinen eseri ise kaptan ve gemicilerin kılavuzlara ihtiyaç duymadan Hint sularında seyredebilmesi maksadıyla kaleme alınmıştı. İçinde haritacılıktan zaman tayinine, Hint Okyanusu’ndaki adalara kadar pek çok bilgiye yer veren Seydi Ali Reis, Kristof Kolomb’un gerçekleştirdiği keşifleri ve Macellan Boğazı’nı da el-Muhit’te konu edinmişti. Birçok Avrupa diline de tercüme edilen bu eserin Cava, Sumatra ve Seylan adaları bahislerini, Cihannüma adlı eserinde Kâtip Çelebi doğrudan alıntılamıştır.
- Dördüncü ve en meşhur kitabı Miratü’l Memalik’te ise, Hint donanması kaptanlığına getirildikten sonra başına gelenleri bir seyahatname tarzında konu almış ve bu kitabını İstanbul’da tamamlamıştır. Uğradığı şehirleri, tanıştığı sultanları, başına gelen olayları yazdığı eserinde Türkçe veya Çağatayca nazmettiği şiirlerine de yer vermiştir.
Galata’daki konağında 1562 yılında vefat eden Seydi Ali Reis, arkasında macera dolu bir yaşam öyküsü bıraktı. Aynı zamanda yaşadıklarını ve öğrendiklerini yazıya geçirmesiyle de kendisinden sonrakilere bulunmaz bir hediye takdim etti. Seydi Ali Reis’in tarih okuyanlar için bir diğer önemli rolü ise, 15. yüzyılın ardından giderek batı sınırlarına odaklanan Osmanlı tarihi okuyucularına doğu sınırlarını, özellikle de Horasan ve Hint vilayetlerini hatırlatmasıdır.
Geçmiş zamanın zor şartlarında kat edilen mesafelere kıyasla bugün bilgi dağarcığımızdan bile uzak olan bu coğrafyalar, araştırmacıların kendilerine yönelmesini bekliyor.