Jön Türkler’in Araplardaki izdüşümü
Çeşitli nedenlerle Avrupa’da toplanan ve bilhassa Sultan İkinci Abdulhamid’in iktidarına karşı muhalefet ortak paydasında bir araya gelen “Jön Türkler”, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış döneminin belki de en önemli toplumsal hareketini oluşturuyordu. İlginçtir, aynı yıllarda, Arap dünyasının kendi içinde de, Arap milliyetçiliği ortak paydasında buluşan bir grup daha yeşermeye başlıyordu ve isimleri de aynıydı: “Fetât”, yani “Genç Araplar”.
Çeşitli nedenlerle (ilim tahsili, seyahat, iltica, siyasî mücadele vb.) Avrupa’da toplanan ve bilhassa Sultan İkinci Abdulhamid’in iktidarına karşı muhalefet ortak paydasında bir araya gelen “Jön Türkler”, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılış döneminin belki de en önemli toplumsal hareketini oluşturuyordu.
1850’lerden itibaren ilk kez Batılılar tarafından kullanılan bu tanımlama, 1900’lerin başında artık kalabalık bir muhalif kitleyi ifade ediyordu.
- İlginçtir, aynı yıllarda, Arap dünyasının kendi içinde de, Arap milliyetçiliği ortak paydasında buluşan bir grup daha yeşermeye başlıyordu ve isimleri de aynıydı: “Fetât”, yani “Genç Araplar”.
Fetât Hareketi, 1911 yılında, hepsi de Suriye, Lübnan ve Filistin’de gelip Paris’te ilim tahsiline başlayan bir grup genç Arap tarafından kuruldu.
Kurucu kadronun en tanınmış ismi, Suriyeli Cemil Merdam Bey’di (1894-1960). Kendilerine önce “Dâd harfi ile konuşanlar cemiyeti” (Cem’iyyet en-Nâtikîn bi’d-Dâd) diyen Araplar, daha sonra topluluklarının ismini “Cem’iyyetu’l-Arabiyye el-Fetât” olarak değiştirdiler.
Paris’teki üye sayısı kısa zaman içinde yüzleri bulan Fetât’ın çıkış noktasında ana hedefi, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde özerk bir Arap yönetiminin kurulmasına çalışmaktı.
Kuruculara göre, Araplar kendi iç işlerinde, yönetimde, eğitimde, adalet sisteminde ve ekonomide bağımsız olacak, ancak dış işlerinde başkent İstanbul’a bağlı kalacaklardı.
1913’te, yani Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesinden hemen önce merkezini Beyrut’a taşıyan Fetât, en büyük şubesini ise Şam’da açtı. Birinci Dünya Savaşı’nın atmosferinde, Fetât’ın kurucu ilkeleri ve ana hedefi önemli bir değişim geçirdi. Fetât artık Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinden kurtulup bağımsızlığını kazanmış bir Arap coğrafyası amacına kilitlenmişti. Bu bağlamda, Şerif Hüseyin’in oğlu Emir Faysal’la bağlantı kuran hareket, lider olarak da Faysal’ın benimsedi. Faysal bağlantısı, Fetât’a, otomatik olarak İngilizlerle de diyalog kurma yolunu açıyordu. Hareket, böylece İngiltere’nin direkt etkisi altına girdi.
Hareketin 1915’te yayımladığı protokol, bütün üyelerine ve sempatizanlarına İngiltere saflarında Osmanlı’ya karşı savaş çağrısında bulunuyordu.
Birinci Dünya Savaşı’nın bitiminde, Emir Faysal’ın yaklaşık iki yıl (1918-1920) süren Şam hâkimiyeti sırasında, Fetât Hareketi en canlı ve güçlü dönemini yaşadı. Faysal’ın kabinesinin çoğu Fetât bağlantılı isimlerden oluşurken, hareket kendisini “Hizbu’l-İstiklâli’l-Arabî” isimli siyasî bir partinin maskesi arkasına gizledi. Hem Fransızların Faysal üzerindeki dayanılmaz baskısı hem de Faysal’ın bizatihi kendisinin Siyonistlerle girdiği karmaşık ittifak, Fetât saflarında kısa sürede çözülmelere neden oldu.
- Faysal 1920’de nihayet Fransızlar tarafından tahttan indirilip Suriye’den Irak’a sürgün edildiğinde, Fetât da artık dağılmanın eşiğine gelmişti.
Üyelerinin birçoğu, sonrada kendi ülkelerinde Arap milliyetçiliğinin sembol isimlerine dönüşen Fetât Hareketi, 1920’den sonra bir daha eski aktivitesini ve dinamizmini gösteremedi. Tıpkı “Jön Türkler” gibi, “Genç Araplar” hareketi de, böylece Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma döneminde ortaya çıkan heyecanlı bir sosyal hareket olarak tarihin sayfalarındaki yerini aldı.