Hindistan'daki eğitim seferberliği: Nedvetü’l-ulemâ
1894 yılında Hindistan’da kurulan Nedvetü’l-ulemâ cemiyetinin amacı, İslâm çatısı altındaki farklı grupların iş birliği ve uyum içerisinde hareket etmesi ve zaman içinde ahlak, din ve eğitim alanında reforma gidilmesiydi.
Nedvetü’l-ulemâ, 1894 yılında Hindistan’da kurulan bir ulemâ cemiyetidir. "Nedve" meclis ve grup anlamına gelir. Grubun Nedvetü’l-ulemâ olarak adlandırılmasının sebebi Hindistan’a bağlı Kanpur'da ileri gelen İslâm alimleri tarafından oluşturulmuş olmasıdır.
O dönemde Hindistan’da İngilizlerin hâkimiyeti iyiden iyiye hissedilince, Müslümanlar, sosyal, ekonomik, siyasal alanlarda gerilediklerini fark etti. Eğitim sisteminin gittikçe batılılaşmasından rahatsızlık duyan Hindistan ulemâsı Muhammed Ali Mongerî Kanpûrî önderliğinde 1892’de Encümen-i Nedvetü’l-ulemâ adıyla bir kurul oluşturdu.
- Kurul, yayımladığı ilk duyurularda Müslüman kimliğini ve kültürünü koruyup sürdürmek için eğitim ve araştırma müesseselerinin açılmasının gerekliliğine vurgu yaptı.
Bu doğrultuda Nedvetü’l-ulemâ ismiyle bir grup oluşturuldu. Organizasyonun başına Şeyh Muhammed Ali getirildi. Amaç, İslâm çatısı altındaki farklı grupların iş birliği ve uyum içerisinde hareket etmesi ve zaman içinde ahlak, din ve eğitim alanında reforma gidilmesiydi.
Nedvetü’l-ulemâ toplantılar düzenleyerek Müslümanların meselelerini üzerine görüş alışverişinde bulunacak, mezhep ve tarikatlar adı altında ayrışan Müslümanları kaynaştıracaktı. Toplantılarda, sadece Batı tarzı eğitim veren kurumlarla, sadece İslâmî ilimlerin okutulduğu medreselerin Müslümanlar arasında bölünmüşlüğü tetiklediği vurgulandı.
İslâmî ilimlerin ve pozitif bilimlerin birlikte okutulacağı yeni bir oluşuma gidilmesi gerektiğinin altı çizildi.
22-24 Nisan 1894 tarihinde Kanpûr’daki Feyz-i Âm Medresesi’nde yapılan ilk geniş katılımlı toplantıya herhangi bir tarikata veya oluşuma intisap etmeyen alimlerin yanında Şîa, Ehl-i hadîs, Diyûbend ve Aligarh düşüncesine sahip çok sayıda âlim katıldı. Toplantı sonunda, halihazırdaki eğitim sisteminin reforma ihtiyaç duyduğu, yıllık toplantılara İslam enstitülerinin temsilcilerinin de katılması gerektiği belirtildi.
Tüm medreselerin tek bir şemsiye altında toplanabilmesi için Medreselerin yapısının yeniden düzenlenmesi gerektiği vurgulandı. Bu yeni sistemi medreselerde hayata geçirmek için ilk önce ana medrese olan Dârülulûm’da uygulamaya başlanması gerektiği sonrasında geri kalan medreselerin Dârülulûm’un şubeleri olarak faaliyetini sürdüreceği belirtildi. Dârülulûm’un diğer şubelerindeki faaliyetleri denetim altında tutması ayrıca müfredatta reforma gidilmesi kararlaştırıldı.
Nedvetü’l-ulemâ aynı zamanda, Hindistan'da Arap geleneğini sürdüren medreselerin geleneksel müfredatında, çağın değişen koşulları ve şartları bağlamında geniş kapsamlı değişiklikler yaptı. Günümüzde değerini kaybeden Orta Çağ bilimlerinden bazıları müfredatın dışında bırakıldı. Eskiden ortaya çıkan, güncelliğini yitirmiş olan mezheplerin ve felsefî ihtilafların ortadan kalkması nedeniyle herhangi bir değere sahip olmayan skolastik bilimlerin büyük bir kısmı atıldı, onun yerine bazı modern bilimler ve diller müfredatta yer buldu.
Nedvetü’l-ulemâ üç temel amacı yerine getirmek için kuruldu:
- İslâm'ın temelini oluşturan unsurlardan taviz vermeden gelenek ve modern dünya arasında köprü kurmak,
- kadim ilimleri iyi bilen ve yöneticilik vasıflarına sahip, eğitimli Müslüman sınıf meydana getirmek,
- Müslüman Batı Asya ile bağ kurmayı kolaylaştırmak ve
- hem modern hem de klasik Arapçayı eğitim sisteminin merkezinde tutmak.
Bu bağlamda Dârülulûm’da hem klasik Arapça hem de konuşma dili öğretildi. Arap dili üzerine çalışmayı teşvik etmek amacıyla pek çok kitap kaleme alındı. Nedvetü’l-ulemâ’nın bu konuda gösterdiği çabaların önemi ve faydası sadece Hindistan'da değil, Arap dünyasında da kabul görmüştür. Bu çabalar sayesinde Dârülulûm, yeterlilik ve liyakatleri ile Arap ülkelerinin edebi çevrelerinden bile övgü kazanan pek çok Arap ilim insanı ve yazar yetiştirmeyi başarmıştır.
- Nedvetü’l-ulemâ’nın eğitim politikasının temelinde ise; inancın ezeli temelleri ile sürekli değişen insan bilgisi ve öğrenmenin değeri arasında bütünleşmeyi sağlamak ve Ehli Sünnet saiklerini benimseyen okullar ile farklı düşünen gruplar arasında uyum ve koordinasyon sağlamak vardır.
Nedvetü’l-ulemâ, 2 Eylül 1898’de merkezini Kanpûr’dan Leknev’e taşıdı. Programda belirtilen eğitimle ilgili tasarılarını hayata geçirmek amacıyla 2 Kasım 1898 tarihinde Dârülulûm-i Nedvetü’l-ulemâ öğretime açıldı.
Arap dili ve edebiyatına öncelik verilen kurumda, İngilizce zorunlu ders olarak okutulmuş, Hindistan medreselerinde uygulanan ders-i nizâmî programında nispi değişiklikler yapılarak uygulanmıştır.
Nedvetü’l-ulemâ ve Dârülulûm’da yönetim kadrosu “nâzım” adı verilen bir üst yönetici, ilmî işler sorumlusu, yazı işleri sorumlusu ve muhasipten oluşuyordu. Nedve’nin ilk nâzımlığını Muhammed Ali Mongerî yürütmüştür.
Nedvetü’l-ulemâ’nın rehberliği ve Dârülulûm’un yönetim kadrosu inanç noktasında katı ve ortadoks olmalarına karşın, tartışmalı konularda hoşgörülü olmaya yatkın ilim adamlarına emanet edildi. Bu ilim adamları, İslâmî ilimler konusundaki uzmanlıkları, aynı zamanda günün sorunlarına tam anlamıyla vâkıf olmaları, çağın gereklerine dikkat çeken, şeriata olan bağlılık ve tam riayet ile tanınmalarının yanı sıra Müslümanlar arasında uyum ve birliğe inanıyordu.
İlköğrenimden yükseköğrenime kadar kademeli eğitimin verildiği Dârülulûm’da müfredat zaman içerisinde değişerek en son şeklini almıştır. Dârülulûm’da günümüzde ilk eğitim ve ortaöğretimden sonra lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyinde öğretim yapılabilmektedir. Dârülulûm-i Nedvetü’l-ulemâ’nın Hindistan’ın bazı şehirlerinde müfredat olarak Nedvetü’l-ulemâ’ya bağlı fakat malî yönden bağımsız olan 100’ün üzerinde şubesi, Pakistan ve Nepal’de ise okulları vardır.
- Dârülulûm-i Nedvetü’l-ulemâ’nın günümüzde yaklaşık 4000 öğrencisi vardır, Nedvetü’l-ulemâ’nın kütüphanesinde ise 3000 kadar yazma, 125.000 civarında matbu eser bulunmaktadır.
Dârülulûm Yönetim Komitesi, ülkenin seçkin Müslüman ilahiyatçılarından ve Müslümanların dinini özgürce yaşamasını dert edinen kişilerden oluşur. Dârülulûm’un yönetiminde bazı prensipler takip edilir. İhtiyaçlarını karşılamak için maddi imkanı bulunmayan öğrencilerin kıyafet ve okul ihtiyaçları karşılanır. İhtiyacı olan öğrencilere burs verilir. Hak ettiği düşünülen öğrencilere ise yıllık 65 000 rupi (5,654.35 tl) ödül verilir.
Nedve’nin bünyesinde bulunan özel araştırma merkezleri ve enstitülerden en önemlisi 21 Kasım 1914’te A‘zamgarh’ta oluşturulan ve Şiblî Akademisi olarak da bilinen Dârülmusannifîn’dir. İlme sadık alimlerden oluşan küçük grup, bilginin peşinden koşmayı, statü, konfor ve maddi kazanca tercih eden Nalanda, Kahire, Taxila ve Transoxonia’nın eski alimlerinin görkemini hatırlatır.
Ayrıca Şiblî Akademisi zengin bir kütüphaneye ev sahipliği yapar. Kütüphanenin raflarına, geçtiğimiz 50 yıl boyunca sürekli yeni kitaplar eklenmiş, günümüzde, içinde nadir eserlerin ve yazmaların da bulunduğu binlerce kitap olan büyük bir kütüphaneye dönüşmüştür. Akademi, başından beri sahip olduğu kozmopolit ve yapıcı bakış açısıyla aralarında Mahatma Gandhi, Pandit Jawaharlal Nehru, Mevlana Abul Kalam Azad, Sör Tel Bahadır Sapru, Acharya Narendra Dev gibi farklı görüşlere sahip liderlerden taktir toplamıştır.
Dârülmusannifîn, Şiblî Nu‘mânî ve Süleyman en-Nedvî’nin yedi ciltlik ortak eseri Sîretü’n-nebî başta olmak üzere, fıkıh, kelam gibi çeşitli ilimlerde Arapça, Urduca, İngilizce ve Farsça pek çok telif ve tercüme eserin yayımını gerçekleştirmektedir. Nedvetü’l-ulemâ’ya bağlı kurumlardan biri olan Meclis-i Tahkīkāt-ı Şerîa, İslâm hukukuna dair yürüttüğü araştırmalarla birlikte güncel sorunlara da çözümler sunmayı amaçlamaktadır. Kurucuları arasında Nedvetü’l-ulema mensuplarının da bulunduğu Nedvetü’l-ulemâ ile gönül bağı olan bir başka kurum Râbıtatü’l-edebi’l-İslâmîel-Âlemî’dir.
Osmanlı Devleti’ne olan inançları ve hilâfet kurumuna bağlılıkları sebebiyle İngilizler’in radarına giren Nedvetü’l-ulemâ mensupları, özellikle I. Dünya Savaşı sonrasında Hindistan’da Osmanlı’yı destekleyen faaliyetlerde aktif rol almışlardır. Bu sebeplerle İngilizlerin mali destek sağlamadığı kurum önemli çalışmalara yapmasına rağmen maddi sıkıntılar sebebiyle zor günler yaşamıştır. Giderek muhafazakâr bir eğilim göstermeye başlayan kurum özellikle Cemâat-i Teblîğ’in etkisinde kalmıştır.