Emperyalizmin karşısında direnişçi bir âlim: Alihan Töre
Türkistan’ın en çalkantılı devrinden birinde yaşayan Alihan Töre, devri gibi hareketli ömrü boyunca Rusların Batı, Çinlilerin Doğu Türkistan’da var olma ve her ikisini Türkistan’dan atma mücadeleleri içinde geçmiştir. Müslümanların, fikrî ve askerî yönden asimile çabalarının altında olduğu dönemde, o Türkistan özgürlük mücadelesinde askerden, vaize, doktordan âlime pek çok önemli rol üstlenmişti. Esarete ve bilgisizliğe savaş açan Alihan Töre'nin öyküsü...
Bir doktor, bir siyaset adamı, bir asker, bir din âlimi, bir tarihçi… Tüm bu kimlikleri bünyesinde barındıracak birikime sahip Alihan Töre, 91 yıl boyunca göçlerle, sürgünlerle, isyanlarla ve hapis cezalarıyla dolacak zorlu hayat yolculuğuna 21 Mart 1885’te, o zamanlar Türkistan topraklarında bulunan Tokmak şehrinde başladı. Türkistan’da gurbette yaşayan Özbek bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Töre, ilk eğitimini Nakşibendî tarikatına mensup molla babasından aldı. Bu temel eğitiminin ardından 1902’de, henüz 17 yaşında iken babası ve abisi ile birlikte hac görevini ifa etmek için Mekke’ye gitti. Babası Molla Şakirhan İşan tekrar Türkistan’a dönerek, Alihan Töre ve abisini, İslâmî ilimleri tahsil edebilmeleri amacıyla Mekke’de bıraktı. Töre, 3 yıl süren tahsil hayatında İslâmî ilimlerin yanında Arapça, Farsça ve Osmanlı Türkçesini de ileri derecede öğrendi. Aynı zamanda siyasete ve askerî ilimlere duyduğu yakınlık da bu dönemde ortaya çıktı.
1905’te Mekke’deki tahsil süreçlerini sona ermesiyle, babalarının isteği üzerine eğitimlerini tamamlayabilmek adına Buhara’ya geçtiler. Buradaki medrese sisteminin eskimiş ve modern ilimlerin verilmesi noktasında yetersiz bulan Alihan Töre, bu noksanlığı gidermek için dışarıdan tıp, tarih, şiir, coğrafya gibi alanlarda özel dersler aldı. Bununla beraber dış dünyanın nabzını tutabilmek için de düzenli olarak gazete ve dergi takibini sürdürdü. Eğitim sırasında ilk eşi olan Hanayım Hanım ile evlenen Alihan Töre’nin bu evlilikten iki çocuğu oldu. Töre, eğitim devam ederken Tokmak’ta bulunan karısı ile çocuklarından ayrı kaldığından onları görebilmek için kış tatillerini beklemesi gerekiyordu. Yine böyle bir dönemde Buhara’da eğitimi devam ederken Hanayım Hanım’ın rahatsızlanması sonucu Tokmak’a doğru yola çıktı. Ancak henüz ulaşamadan Hanayım Hanım vefat edince küçük yaştaki çocuklarını kız kardeşi Tacihan’a emanet etti. Ardından da Alihan Töre’ye ise çocuklarının en iyi şekilde yetişebilmesi için kardeşi Tacihan ile evlenmesini vasiyet etti. 1913’te medrese eğitimini tamamlamasının ardından Tokmak’a dönen Alihan Töre, Tacihan Hanım ile evlendi. Geçimini baba mesleği olan çiftçilik ve hekimlikle yaparak sürdürdü, bir yandan da halka vaazlar verdi.
Vaazlarında Çarlık Rusyası’na karşı bir tutum sergilemesi ve bu konuda halkın bilinçlendirilmesi için çaba harcaması nedeniyle Rusya’nın kara listesindeki isimler arasında yerini aldı.
1916 yılında, I. Dünya Savaşı sürerken çıkan halk isyanında yaptıklarıyla göze batan Alihan Töre, isyanın bastırılmasının ardından hakkında idam kararı alınan 347 kişinin içindeydi. Bu sebepten doğduğu topraklardan bir kez daha ayrılmak zorunda kaldı ve Doğu Türkistan’a göç etti. Burada halkın Çin ve Bolşevik güçlere karşı olan bilgisizlik ve bilinçsizliğinden ötürü çok müteessir olan Alihan Töre, bunu giderebilmek için çalışmalarda bulunmasına rağmen bir sonuca ulaşma ümidini yitirince tekrar memleketine dönmeye karar verdi.
Rusya’da Ekim Devrimi’nin başarıya ulaşması ve Bolşeviklerin başa gelmesi sonrasında Türkistan üzerindeki baskı daha da artmıştı.
Bu sebeple ülkesine döndüğünde iki yıl boyunca gizlendi ve bu süreçte Komünizmi detaylı şekilde araştırdı. Ancak açığa çıktığı tarihten itibaren defalarca hapse atıldı ve bir süre sonra bu baskıdan ötürü hiçbir iş yapamaz hale geldi. Bunun üzerine Tokmak’ta kaldığı müddetçe bir fayda sağlayamayacağını düşünerek her ne kadar önceki gidişlerinde umduğunu bulamamış olsa da yeniden Doğu Türkistan’a göç etmekte karar kıldı. Ve 1 Ocak 1931’de uzun ve çetrefilli bir yolculuğun ardından onu yerinden kımıldayamayacak hale getiren Sovyet rejiminden kurtuldu, Doğu Türkistan’ın Gulca iline ulaştı. Töre’nin buradaki dostları onu çok iyi karşıladı, gelişi şerefine ziyafetler verildi, pahalı ipeklerden giysiler hediye edildi. Ama Töre bu durumdan hiç memnun değildi zira burada gördüğü imkân bolluğu ona Türkistan’da sefalet süren soydaşlarını hatırlatıyordu.
- Bu yüksek refahın en önemli nedeni Doğu Türkistan halkını hâkimiyetinde bulundukları Çin’den kopararak kendi topraklarına katmak amacında olan Sovyet Rusya’nın yardımlarıydı. Sovyetlerin yüksek makamlara kendi yandaşlarını yerleştirmeyi başarması ve Doğu Türkistan valisinin Sovyet yanlısı bir tutum sergilemesi neticesinde bir süre devam eden bu refah, 1930’lu yılların sonlarında kesildi ve baskı dönemi başladı.
Halkın ileri gelenlerinden Sovyet karşıtı isimler tutuklandı, bunlardan birisi de Alihan Töre idi. 1940’lara gelindiğinde Doğu Türkistan Valisi Şen Şi Sey, Sovyetlerden uzaklaşarak Çin yanlısı bir politika izledi. Alihan Töre de bu dönemde hapisten çıkarıldı. II. Dünya Savaşı’nın da baş göstermesiyle hem Çin hem de Sovyet baskısının biraz olsun kırıldığı bu dönemde Alihan Töre, halkı Çin hükümetine karşı bilinçlendirebilmek amacıyla halka vaazlar verdi. Bunun yanında 9 Nisan günü başkanlığını Alihan Töre’nin yürütecek olduğu “Kurtuluş Cemiyeti” kuruldu. Bunu gören Sovyetler, Çin’e karşı iş birliği yapmak için Alihan Töre’ye teklif götürdü. Savaşın etkisiyle değişen dünyada eline gelmiş bu fırsatı tepmek istemeyen Alihan Töre, Sovyetlere her ne kadar güvenemiyor olsa da etrafındakilerin de baskısıyla teklifi kabul etti.
7 Kasım 1944 günü ilk kurşun seslerinin duyulduğu Gulca’da bağımsızlık savaşı başladı ve aynı gün valilik binası alındı. İlerleyen günlerde cereyan eden çatışmalarda gelen başarı neticesinde 12 Kasım 1944’te Doğu Türkistan Cumhuriyeti kuruldu. Alihan Töre ise bu devletin cumhurbaşkanı seçildi. Töre devlet işlerini yürütürken hem idarî hem de askerî işlerde daima İslâm’ın hükümlerini esas aldı ve bu tavırdan hiçbir şekilde taviz vermedi. Bununla birlikte devletin kuruluşunun ilk gününden itibaren savaşın devam ediyor olmasına aldırış etmeden halkı eğitmek ve yaşam standartlarını iyileştirmek adına çalışmalara başladı, kurumlar oluşturdu. Ancak 1945 yılında, II. Dünya Savaşı’nda yaşanan gelişmeler ve Rus-Çin ilişkisinin düzelmesi sonucu Rusya’dan Doğu Türkistan’a gelen askerî yardımlar kesildi.
Doğu Türkistan halkının savaş için yeterli imkânlara sahip olmamasından ötürü Ekim 1945’te Çin ile müzakereler başladı. Alihan Töre, müzakereler sonucu bağımsızlığın kazanılmış olması şartını diretiyordu; bilakis Çin ise bağımsızlığı vermeme konusunda kararlıydı. Bu belirsizliğin uzaması halkın direncini zayıflatırken ülke içindeki kimilerinin de tepkisine yol açıyordu. Nitekim tam bu dönemde Alihan Töre’nin Özbek asıllı olduğu ve Doğu Türkistan halkını, soydaşlarından birinin yönetmesi gerektiği söylentileri dolaşmaya başladı. Bununla birlikte Sovyet Rusya da açıkça Çin yanlısı bir politika izlemeye başlamıştı. Alihan Töre, 13 Haziran 1946’da mevcut durumu görüşmek bahanesiyle Rus Konsolosluğu’na çağırıldı. Konsolosluğa giden Töre orada alıkonuldu ve onun ağzından oğluna endişelenilmesi gereken bir durum olmadığına dair bir mektup yazıldı. Lakin geçen zaman içinde Alihan Töre’nin kaçırıldığı ortaya çıktı ve yeni bir hükümet kuruldu. Bir süre sonra da Alihan Töre’nin ailesinden olanlar bu hükümetten uzaklaştırıldı.
Töre’nin gidişinin ardından hükümet Çin yanlılarının eline geçti ve Komünist Parti lideri Mao Zedang’ın ordusu 20 Ekim 1949’da Doğu Türkistan’ı hâkimiyeti altına aldı.
Kaçırılan Alihan Töre ise bir süre bekletilip halkın tepkisi ölçüldü ve büyük bir kitlesel hareket oluşmayınca Özbekistan’ın başkenti Taşkent’e götürüldü. Burada yıllarca farklı isimlerle kamufle edildi ve KGB yetkililerince kontrol altında tutuldu.
Hayatının geri kalan dönemi siyasetten uzak şekilde Taşkent’teki evinde kitap yazarak, talebe yetiştirerek ve kitap tercüme ederek sürdürdü.
Rus ve Çin emperyalizmine karşı sürdürdüğü hayatı, 28 Şubat 1976’da vefatıyla son buldu.