Çin tarafından “Sincan Uygur Özerk Bölgesi” ismiyle tanımlanan Doğu Türkistan bölgesindeki Müslümanlar, İslâm dünyasının uzak bir köşesinde, var olma savaşını sürdürüyor. Geçtiğimiz günlerde medyaya yansıyan haberlerle bir kez daha gündemimize giren Doğu Türkistan Müslümanları, Çin’in asimilasyon politikalarının direkt hedefi konumunda.
Çin’in en son, Kaşgar ve çevresinde 120 binden fazla Müslüman Uygur Türkü’nü “eğitim kampı”na aldığı bildirildi. Uygurları resmi ideoloji çerçevesinde eğitmek, onları kendi kültürlerinin temel kodlarından ayrıştırmak ve Çin’in öngördüğü kalıplarla şekillendirmek üzere tasarlanan söz konusu kamplar, yüksek düzeyde güvenlik önemleriyle korunuyor. Dışarı sızan kısıtlı bilgiler, kamplarda özellikle Komünist Parti’nin öğretileri çerçevesinde yoğun bir endoktrinasyon faaliyeti yürütüldüğünü gösteriyor.
Çin yönetimi, Doğu Türkistanlılara yönelik muameleyi “terörizmin köklerini kazımak” şeklinde açıklıyor olsa da, pratikteki uygulamalarla Uygur Türkleri’nin özellikle dinî anlamda kimliklerinden soyutlanmasının amaçlandığı kaydediliyor. Bu bağlamda ramazan ayında devlet memurlarına, öğrenci ve öğretmenlere getirilen oruç yasağı, sakal ve başörtüsüne uygulanan kısıtlamalar, dinî eğitim veren kurumların kapatılması, genç Uygur’ların camilerde cemaate devam etmesi konusundaki engellemeler, Çin’in hayata geçirdiği “önlemler”den bazılarını oluşturuyor.
Uygur Türklerinin, ülkede nüfusun yüzde 90’dan fazlasını oluşturan Han’larla (Türkçede ‘Çinli’ olarak adlandırılan etnik grup) evlenmeye zorlanması da, Çin yönetiminin Doğu Türkistan’a yönelik bir başka asimilasyon yöntemi. Özellikle Uygurlu kızların Han erkekleriyle zorla evlendirilmesi, son yıllarda tanık olunan bir uygulama. Bunun dışında bölgeler arasında seyahat yasağı, dışarıdan nüfus ikamesi, mülk edinme konusunda getirilen kısıtlamalar ve banka hesaplarının bloke edilmesi de, Doğu Türkistan Müslümanları için artık rutin haline gelmiş muameleler arasında. Okulların kapısında nöbet tutan Çinli polislerin, öğrencilerin telefonlarını kontrol ederek “zararlı” içerik araştırması yapması ise, neredeyse her yerde rastlanan bir durum.
Çin’in altı özerk bölgesinden biri olan Doğu Türkistan’a geçtiğimiz on yıllar boyunca sistematik olan Han’lar yerleştirildi. 1940’ların başında bölgedeki Han kökenli nüfus yüzde 10’dan az iken, 2000’lerin başında Hanların oranı yüzde 45’e kadar çıktı. Müslüman Uygurların nüfusu ise kademeli olarak azaltılarak (ve çocuk sahibi olmalarına katı engellemeler getirilerek) yüzde 47’e kadar düşürüldü. Uygurlar, 1940’larda Doğu Türkistan nüfusunun yüzde 78’ini teşkil ediyordu. Doğu Türkistan bölgesinde 10 milyona yakın Uygur'un yaşadığı tahmin ediliyor.
Doğu Türkistan bölgesi, Çin’in en önemli uranyum, petrol, doğalgaz, altın ve bakır kaynaklarına ev sahipliği yapıyor. Tarım anlamında da büyük potansiyel barındıran bölge, tarihi İpek Yolu üzerinde yer almasıyla da dikkatleri çekiyor. Çin yönetimi, bölgenin bağımsızlığını kazanmasından ve böylece bu kıymetli kaynaklardan mahrum olmaktan çekiniyor. Uygurlara yönelik uygulanan asimilasyon politikalarının temelinde, “Müslümanları dönüştürerek rejime kazandırmak suretiyle, bölgenin kopuşunu engellemek” amacının olduğu kaydediliyor.
Zaman zaman kanlı çatışmaların da yaşandığı Doğu Türkistan bölgesi, 2009’da Çin hükümetinin askeri operasyonlarıyla karşı karşıya kaldı. Bölgede başlayan dar kapsamlı bir halk ayaklanmasını müdahale için gerekçe gösteren Çin yönetiminin söz konusu operasyonlarından sonra çok sayıda Uygur tutuklanmıştı. Olaylarda da en az 200 kişi hayatını kaybetmişti.