Doğu’dan uzakta bir Doğulu
Emin Maluf, doğduğu Doğu topraklarını bilmekte ve yaşadığı Batı topraklarını tanımaktadır. Her iki medeniyetle de yakından temas kurması ve kriz dönemlerini bizzat yaşaması onu doğal olarak Doğu-Batı temalı eserlere sevk etmiştir. “Ne kadar geriye bakarsak önemini o kadar fark edeceğiz.” dediği Doğu’ya halihazırda Paris’ten bakmaya devam eden Maluf, kimilerine göre tuzu kuru bir oryantalist kimilerine göre vatan hasreti çeken bir garip olarak anılsa da kalemiyle her iki kesimin beğenisini topluyor.
Beyrut’un sıcak ve nemli yaz günlerinden biriydi. Saint Joseph Üniversitesi’ndeki ilk yılında final sınavına girmişti ve sonuçları bekliyordu. Sınıfı geçip geçemediğini öğreneceği saatlerde, tüm heyecanını gölgede bırakacak bir olay yaşanmıştı: Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır, gözyaşları içinde istifa ettiğini açıklamıştı. Annesinin ısrarıyla sınav sonucunu öğrenmeye gidip de üniversite binasından ayrıldıktan hemen sonra, sınıfı geçip geçmediğini bile hatırlayamayacak durumdaydı. Çünkü zihni, büyüyen karmaşayı ve yaklaşan tehlikeyi düşünmekle meşguldü.
Emin Maluf’un (Batı dillerine “Amin Maalouf” olarak geçen isim, bu metinde Arapçadaki orijinal haliyle yazılmıştır), bir televizyon röportajında, “benim için en belirleyici” diyerek anlattığı olaylar 1967 yılının 5 Haziran’ında, bir pazartesi günü başlamıştı. İsrail Hava Kuvvetleri’nin Mısır’a ait 300’den fazla savaş uçağını tahrip etmesiyle patlak veren Altı Gün Savaşı’na kısa sürede Ürdün ve Suriye de müdahil olacaktı. Mısır ve diğer Arap ülkeleri, İsrail’in stratejik hamleleri karşısında çaresiz kalacak ve savaş yalnızca altı gün içerisinde ezici bir yenilgiyle sonuçlanacaktı.
Emin Maluf, çocukluğundan beri, etrafında olup bitenle ilgileniyordu. Henüz on yaşında bile değilken başlayan Süveyş Krizi’ni Mısır radyolarından takip ediyor, neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu. Babasının gazeteci oluşu, Maluf’un hem güncel olaylara ilgisini ve yatkınlığını artırıyor hem de her gün evlerine gönderilen gazetelerden gelişmeleri sıcağı sıcağına öğrenmesini sağlıyordu. Yine bir röportajında mutlu bir çocukluk yaşadığını söyleyen Maluf, kısa süre içerisinde coğrafyasının karmaşıklığını fark edecek ve tehditlerin giderek arttığını endişeyle gözlemleyecekti.
- Maluf, 1949 yılında dünyaya geldiğinde, Lübnan Fransa’dan bağımsızlığını ilan edeli henüz birkaç yıl olmuştu.
Doğduğu şehir, Beyrut, Ortadoğu ve Akdeniz’in en kozmopolit şehirlerinden biriydi. Kendi hayatını anlattığı bir röportajda bu şehir için “Beyrut’tan bakarak tüm coğrafyayı takip edebilirdiniz. Dinî ve etnik farklılıkların zenginleştirdiği muhteşem bir entelektüel tartışma ortamı vardı. Ne yazık ki bu zenginlik çatışmanın da anahtarı olacaktı.” diyor.
Beyrut’ta muhtelif dinlerden ve milletlerden insanlar hep birlikte yaşıyorlardı. Emin Maluf, Katolik bir aileden geliyordu. İlk ve orta öğrenimini, annesinin isteğiyle, Fransız Cizvit okullarında tamamladı. Cizvit veya diğer adıyla İsa Cemiyeti, Katolik mezhebine bağlı, Roma merkezli bir teşkilattı. Liseyi bitirdikten sonra başladığı Beyrut Saint Joseph Üniversitesi’nde ekonomi ve sosyoloji eğitimi alan Maluf aynı zamanda Fransızca ve Fransız kültürü konusunda uzmanlaşıyordu. Bu altyapısı, 1975 yılında başlayan iç savaş yüzünden ülkesinden ayrılırken nereye gitmesi gerektiğine karar vermesinde yardımcı olacaktı.
“Bölgemdeki olaylara ya bizzat tanık oldum ya da onlardan direkt etkilendim.” diyen Maluf, Beyrut’un limana yakın bir mahallesinde, Badaro’da yaşıyordu. Lübnan’ın en kalabalık Hristiyan cemaati Marunîler de bu bölgede yaşıyordu ve bölgenin tarihini değiştirecek olay bu mahallede, Maluf’un penceresinin önünde gerçekleşecekti. Arap-İsrail savaşlarıyla birlikte komşu ülkelere sığınan Filistinli mültecilerden bir grubu taşıyan otobüs, 1975 yılının 20 Mayıs’ında Maruniler tarafından durduruldu ve içindeki mülteciler kurşun yağmuruna tutuldu.
Maluf’un bizzat şahit olduğu bu olay, pimi çekilmiş bekleyen Lübnan sokaklarını bir anda yangın yerine çevirdi. On binlerce insanı canından, yüz binlerce insanı evinden edecek Lübnan İç Savaşı artık resmen başlamıştı.
Maluf, başlarda cesaretini toplayamasa da ülkeyi terk etmenin ailesi için en doğru karar olduğunu düşünüyordu. En sonunda, dört yıl önce evlendiği eşi Andree, çocukları Rüşdi, Tarık ve Ziyad’ı alarak Fransa’nın başkenti Paris’e gitti. Maluf ailesi, 1976 yılı itibarıyla artık Fransa’da yaşayacaktı.
22 yaşından beri devam ettiği gazetecilik mesleği, Paris’te hayata tutunmasına yardımcı olacaktı. Emin Maluf, bir yandan Lübnan’dayken yazdığı En-Nehar gazetesine yazı gönderiyor, diğer yandan Fransız gazete ve dergilerinde hem yazar hem de yönetici olarak görev alıyordu.
Kriz yaşayan birçok bölgeyi gezmiş ve tanımış olması, onun bu meslekteki en önemli avantajıydı. Krizlerle dolu ülkesinden kaçarak, daha 30 yıl öncesine kadar Lübnan’ı “himayesinde” tutan Fransa’ya sığınan Emin Maluf, bu gerilimi kendi içinde çokça yaşayacak ve eserlerine de yansıtacaktı. İlk eseri Arapların Gözünden Haçlı Seferleri yayımlandığında Maluf’un beklemediği bir teveccühle karşılaşmıştı. 1983 yılında okuyucuyla buluşan bu kitap, o güne kadar Batı’nın perspektifiyle anlatılan olaylara bir de muhatabın gözünden bakmayı deniyordu.
- Akıcı bir şekilde kullandığı Fransızcayla birlikte okunurluğu artan kitap, Emin Maluf’un dünyaca meşhur bir yazar olmasında önemli aşamalardan biriydi.
Maluf’un ilk kitabı aslında bir araştırmanın sonucuydu. Ancak o, roman yazmak, her seferinde “vatanım” dediği Ortadoğu’nun hikâyelerini anlatmak istiyordu. Bu minvalde ilk eseri Afrikalı Leo'yu yayınlamadan önce, 1985 yılında gazetecilik mesleğini bıraktı. Bundan sonra hayatına yazar olarak devam edecekti. Doğru bir karar aldığını görmesi de uzun sürmedi. Afrikalı Leo, edebiyat çevreleri ve okurlarca çok beğenilerek Maluf’a Fransız-Arap Dostluk Ödülü’nü kazandırdı. Doğulu ve Batılı kimlikler arasında gerilim yaşayan bir karakteri irdelediği bu roman, bugün 21. yüzyılın klasikleri arasında zikrediliyor.
Emin Maluf’un bundan sonraki romanı, Türk okurlar tarafından da çok beğenilen Semerkant olacaktı.
İranlı şair Ömer Hayyam’ın kayıp rubailerinin peşinde sürüklenen olaylar, Fransızca kaleme alınmıştı. Yabancı dili roman yazabilecek kadar kuvvetli olan Maluf, anadilinin Arapça olduğunu ise her fırsatta vurguluyor, Arapça sayesinde böyle güçlü bir kaleme sahip olduğunu sürekli tekrarlıyordu. Eserleri 40’dan fazla dile tercüme edildi ve her tercüme kalabalık okur kitlelerine ulaştı. Ayrıca Emin Maluf, Fransızcanın en önemli kurumsal temsilcilerinden Fransız Akademisi’nin üyelerinden de biridir.
Maluf’un romanları kendisinin ve ailesinin yaşamından izler taşıyordu. Mısır’dan Küba’ya, Avustralya’ya, farklı ülkelere dayanan kökleri ve farklı bölgelere dağılan akrabaları, onu kimlikleri sorgular duruma sokmuş ve Ölümcül Kimlikleradlı tarihî deneme kitabını yazmasını sağlamıştı. Kimisini doğuştan getirdiğimiz, kimisini sonradan tercih ettiğimiz kimliklerimizi reddetmenin akıllıca bir hareket olmadığını söyleyen Maluf “Öte yandan bu kimlikler asla bizim bireysel yaşantımızın, düşüncemizin ve tercihlerimizin önüne geçmemelidir.” diyordu. Bu kitabının ardından Çivisi Çıkmış Dünya adıyla bir tarihî deneme daha yayımlayan yazar, son olarak geçtiğimiz yıl Uygarlıkların Batışı adlı kitabıyla bu türdeki eserlerinin sayısını üçe çıkarmıştı. Doğu’dan Uzaktaadlı romanında ise olayları, bizzat kendi hayatından esinlenerek yazdığı Adamisimli karakterin etrafında kurgulamıştı.
Doğunun Limanlarıadlı romanını, çok sevdiği İstanbul’dan başlatan yazar, Fransız menşeli özgürlük hareketlerinin etkisi altında kalan bir padişah torununu hikayesinin merkezine yerleştirmişti.
İstanbul’a Konstantinapol demekten daha çok hoşlandığını belirten Emin Maluf, hemen her eserinde bu eşsiz şehre yer vermekteydi.
Emin Maluf, etkileyici dili ve sürükleyici konularıyla şöhretine şöhret katarken, aynı zamanda operayla ilgilenmiş ve bir kısmı sahnelenen librettolar kaleme almıştı. Finlandiyalı bestekar Kaija Saariaho tarafından 2000 yılında bestelenen Uzaktan Aşk Türkiye’de de gösterilmiştir.
Emin Maluf, doğduğu Doğu topraklarını bilmekte ve yaşadığı Batı topraklarını tanımaktadır. Her iki medeniyetle de yakından temas kurması ve kriz dönemlerini bizzat yaşaması onu doğal olarak Doğu-Batı temalı eserlere sevk etmiştir.
“Ne kadar geriye bakarsak önemini o kadar fark edeceğiz.” dediği Doğu’ya hâlihazırda Paris’ten bakmaya devam eden Maluf, kimilerine göre tuzu kuru bir oryantalist kimilerine göre vatan hasreti çeken bir garip olarak anılsa da kalemiyle her iki kesimin beğenisini topluyor.