Deve peşinde ABD’yi arşınlayan bir Osmanlı hacısı

Deve peşinde ABD’yi arşınlayan bir Osmanlı hacısı: Hacı Ali.
Deve peşinde ABD’yi arşınlayan bir Osmanlı hacısı: Hacı Ali.

19. yüzyılın ilk yarısında İzmir’de yaşayan Hacı Ali’nin hayatı, ABD’nin deve ithal etmek için Osmanlı İmparatorluğu’nun kapısını çalmasıyla tamamen değişti. “Deve Fezlekesi” kararıyla Amerika’ya giden Hacı Ali, artık Amerikan ordusu için gönderilen develerin bakıcısı olacak ve Amerika’da bir halk kahramanına dönüşecekti.

Yeni dünya ile münasebetlerimiz son derece ile sınırlı olmuştur. Aslında bu kıtanın keşfinin iki önemli amacı bulunuyordu. Kolomb’un ilk amacı dünyanın yuvarlak olduğunu Batı dünyasına kanıtlamaktır:

“Yeryüzünün, karaların, suyun küresi olduğunu hep okumuşumdur. Plin sularla karaların birlikte bir küre olduğunu yazar. Bu okyanus denizinin en büyük su kitlesi olduğunu düşünür; göğe dönük durumdadır hep, altında yer vardır ve ona destek olur, Hindistan cevizinin kalın dış dokusuyla içi gibi birbirine katmanlıdır. Orta Çağ tarihinin hocası Yaratılıştan söz ederken suların çok bol olduğunu belirtir, yaratılış sırasında bütün yeryüzünü örtseler de- sis gibi, buğu gibiydiler o zamanlar- yoğunlaşıp bir araya gelince yok az yer kapladılar der. San Nicolas da bu düşüncededir.”

Doğu âleminin ise dünyanın yuvarlak olduğuna dair bir tereddüttü olmadığını İbn Rüşd’den öğreniyoruz:

“Yeryüzü, konkav bir şekilde olan göğün (semanın) ortasında, havada asılı büyük bir top gibi kürevidir. Hem üst taraftan hem alt taraftan ve hem de kenarlarından, böylece sema her taraftan dünyayı eşit bir şekilde sarmaktadır. Semanın içinde dünya, kabuk içindeki yumurtanın sarısı gibidir.”

Fuat Sezgin Hoca, Müslümanların Berberî seferlerinden bu yana Amerika kıtasına çeşitli vesilelerle ünsiyet kurduklarını kabul etmekle beraber Batılıların açık denizler konusunda bizden daha cesur olduklarını söylemekten çekinmez:

“Onlar okyanuslara açılmaktan da hiç korkmuyorlardı. M. 9. yy. da yaşayan coğrafyacı ve tarihçi al-Ya’qūbī’nin bildirdiğine göre Basra’ya yakın Ubulla’da yapılan dikişli gemiler, kuzeybatı Afrika’daki Massa Limanı ile Çin arasında ticaret münasebetlerini sağlıyorlardı. Diğer bazı coğrafyacılara göre adı geçen Massa, Avrupa ve Bizans ile İslâm dünyasını bağlayan ticaret şehirlerinden biriydi. Onların tarihleri ve coğrafyaları denizcilerinin çok erken bir devirde okyanuslara büyük bir cesaretle açıldıklarını gösteriyor. Onlardan bize kadar gelen denizcilik kitapları, denizcilikte ne büyük yerleri olduğu yönünde bizi muhteşem bir tablo karşısında bırakıyor. Onların gecikmiş olan modern etütleri Portekizlilerin yakın zamanlara kadar modern denizciliğin önderleri olarak tanıtılmasına imkân verdi. Ama bugün Portekiz denizciliğinde tanınan her başarılı verinin İslam dünyasına borçlu olunduğunu görüyoruz. Şüphe yok ki içinde yaşadıkları İslâm dünyasının denizciliğini büyük bir maharetle tanıyıp kabullenmelerini küçümsemeden takdir etmemiz gerekiyor. Onlar hemen hemen başarıya götüren her bilgiyi Müslümanlardan öğrendiler. Müslümanların Atlas Okyanusu’nda büyük hareket imkânını öğrendiler” (Amerika’nın Keşfinde Müslümanlar)

Halil İnalcık Hoca’ya göre Kolomb’un ikinci amacı, Moğollarla ittifak kurarak yeni bir Haçlı ordusu meydana getirmekti:

“Kristof Kolomb’un Yeni Dunya’yi keşfi, bir bakıma Akdeniz‘de Hristiyan dünyası, özellikle İspanya ile Osmanlı arasındaki mücadele ile ilişkili görünmektedir. Kolomb, günlük notlarında onu harekete geçiren gerçek düşüncenin, İslâm dünyasını geriden çevirerek Doğu’daki Hristiyan dostu Moğol Hanı ile doğrudan ilişki kurmak, Hindistan ticareti Hint deniz yolunu aşmak, Batı ve Doğu Hristiyanlarının iş birliğiyle Kudüs’ü (Jerusalem) almak olduğu açıklar.” (Kristof Kolomb ve Haçlı Politikası)

Tüm bu kritik gelişmelere rağmen Amerika kıtasıyla ciddi münasebetlerimiz 19. yüzyıla kadar tehir edilir.

Güney Amerika’da Müslümanlar

Müslümanların Güney Amerika ve bilhassa Brezilya ile münasebeti yok denecek kadar azdı.

Müslümanlar, Brezilya hakkında ne menfi ne de müspet hiçbir bilgiye sahip değildi. Bölgede bulunan misyoner Hristiyanlar ve Yahudilerin kötü propagandası sonucu Brezilya Müslümanları, bilhassa Osmanlılar hakkında pek iyi kanaatler taşımıyordu.

Osmanlı Devleti’nin Brezilya ile münasebeti yok denecek kadar azdı.
Osmanlı Devleti’nin Brezilya ile münasebeti yok denecek kadar azdı.

Brezilya coğrafyası, uzun yıllar Avrupalı sömürgecilerin, baskıcı yönetimlerden kaçan Yahudilerin ve köle olarak Afrika’dan getirilen siyahilere ev sahipliği yapıyordu. Sömürgecilerin çoğunluğu İspanyol ve Portekizli deniz tüccarlarından oluşan bir sınıftı. ABD’de yaşanan iç karışıklıklar bölge ekonomisine ciddi zararlar vermiş, Batılı sömürgecilerin dikkatini ve iştahını Afrika’nın güneyi ve Uzak Doğu’ya yöneltmesine neden olmuştu.

Hadiseler bu minvalde cereyan ederken Amerika kıtasında, bilhassa Brezilya’da bulunan, Yahudiler farklı bir statüde bulunuyordu. Yahudilerin Avrupa’da sınırlandırılan ticari faaliyetleri Brezilya kıyılarında serbest bırakılmıştı. Pamuğun, kakao çekirdeğinin ve tütünün işlenerek ham maddeden ticari bir ürüne dönüştürme yeteneği onlara Brezilya’da önemli ayrıcalık ve fırsatlar sağlamıştı.

Afrika’dan getirilen siyahiler de Kuzey Amerika’daki hemşerilerine nazaran daha özgürdü. Ham maddenin toplanması sürecindeki yararlılık ve önemleri coğrafyada nispî bir hareket alanı sağlarken kendi gettolarını/klanlarını oluşturmalarına imkân sağlamıştı. Siyahi kölelerin mühim bir kısmı İslâmiyet dinine mensuptu. Onlar; Allah’a inanıyor, Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul ediyor, oruç tutuyor ve hatta bir kısmı namaz da kılıyordu.

Kendisini İslâm’ı yaymaya ve anlaşılmasını sağlamak için çabalamaya adayan Abdurrahman için karşılaştıkları inanılır cinsten hadiseler değildi; ama Brezilyalı Müslümanlar ile yakın münasebet kurdukça tanık olduğu hadiseler karşısında hayretini gizleyemeyecekti.

Bağdatlı Abdurrahman’ın aktardığına göre, siyahi kölelerin mühim bir kısmı Allah’a inanıyor, Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul ediyor, oruç tutuyor ve hatta bir kısmı namaz da kılıyordu.
Bağdatlı Abdurrahman’ın aktardığına göre, siyahi kölelerin mühim bir kısmı Allah’a inanıyor, Hz. Muhammed’i peygamber olarak kabul ediyor, oruç tutuyor ve hatta bir kısmı namaz da kılıyordu.
  • Brezilyalı Müslümanlar evvela hiç Kur’ân-ı Kerîm okumamıştı, namazda okudukları duaların hiçbirisi İslâm literatüründe bulunan dualar değildi. Oruç tutuyorlardı; ama niyetliyken tütün ve yerel bazı maddeleri tüketmekten kaçınmıyorlardı. En mühim olanı da İslâmiyet’i yalnızca Brezilya’da yaşanan lokal bir din olarak tasavvur ediyorlardı. Bahsi geçen yıllarda, dünyanın en büyük İslâm devleti olan Osmanlı’yı, Türkleri, İslâm düşmanı ve insan eti yiyen yamyamlar olduğuna dair ipe sapa gelmez bilgilerle tanımlıyorlardı.
Bağdatlı Abdurrahman’ın Brezilya Seyahatnamesi, erken dönem Brezilya Müslüman toplumu üzerine yazılmış sınırlı sayıdaki yazılı belgelerden biridir.
Bağdatlı Abdurrahman’ın Brezilya Seyahatnamesi, erken dönem Brezilya Müslüman toplumu üzerine yazılmış sınırlı sayıdaki yazılı belgelerden biridir.

Tüm malumatı bir kaza eseri Osmanlı vatandaşı Abdurrahman tespit edecek ve seyahatnamesine kaydedecekti; ama bu önemli hadise de Müslümanların Amerika’ya olan ilgiyi artırmadı.

Hacı Ali’nin ABD macerası

Osmanlı tebaasından Hacı Ali, 1856'da ABD Ordusu tarafından işe alınan ilk deve sürücülerinden biri oldu.
Osmanlı tebaasından Hacı Ali, 1856'da ABD Ordusu tarafından işe alınan ilk deve sürücülerinden biri oldu.

1845 yılında ABD ve Meksika ciddi bir savaşa tutuştu. Çöl ikmal yolunu kapatması üzerine ABD’liler deve ithal etmek için Osmanlıların kapısını çaldı. Osmanlı Sultanı bu tuhaf isteği tarihe “Deve Fezlekesi” olarak geçen karar ile kabul etti:

“Amerika Devletleri’nde deve kullanılmasına karar verilerek 30 re’es devenin celbi zımnında Devlet-i müsarünileyha tarafından Dersaadet’e bir sefir gönderilmiş olduğundan bir çift erkek ve bir çift dişi deve olmak üzere iki çift devenin itsı iltimasına dair sefaredin varit olan bir kıta tahriratı tercümesinin hulasası menzuru mekenın-nuşir-i cenab-ı şehinşahi buyrulmak için arz ve takdim olundu.” (ABD’ye Deve Tezkeresi)

Amerika'daki deve birlikleri.
Amerika'daki deve birlikleri.

İzmir’de yaşayan Hacı Ali’nin macerası bu tezkere ile başlayacaktı; çünkü ABD’liler deveye bakmayı bilmiyordu. Develere düşkün Hacı Ali, hayvanlara kıyamayarak kendisini ABD’ye giden geminin içinde buluverdi.

Doç. Dr. Vural Yiğit hadiseyi şöyle anlatır:

“Hazırlıkları çabucak ikmal edildikten sonra, Porter ve Harris söz verdikleri gibi Hacı Ali’yi de beraberlerinde götüreceklerdi. Çünkü gerçekten develerden iyi anlayan bakıcılara gereksinim vardı. Ayrıca 4-5 bakıcı daha bulmasını istediler. Ali buna hazırlıklıydı, çünkü daha önceden gidenleri de o ayarlamıştı. Ancak bu sefer kendi de gideceği için birlikte olacağı adamları önceden özenle seçmiş ve onları Amerika’ya gelmeleri için ikna etmişti. Aslında altı deve bakıcısıydılar ve kimler yoktu ki aralarında;

Yorgo Caralambo, Rum asıllı, İzmir’de doğmuş büyümüş bir deveciydi. Daha sonra Amerika’da “Greek George” adıyla çok ünlenecekti. Daha önceden tanıdığımız, Mimico Tedora da bir Rum levantendi ve başından beri işin içindeydi. Ona kısaca ‘Mico’ derlerdi. Hacı Yannico (Hadjiatis Yannaco) Ona da kısaca, “Hacı Yani” derlerdi. İnce ve uzun boylu olduğu için Amerika’da ‘Long Tom’ diye anılacaktı. Anastasio Coralli, ‘Kısa Tom’, Michelo Geogios, Yanni İllato ve Giorgis Costi, seçilen diğer bakıcılardı.”

2017'de, Amerika’da bir halk kahramanına dönüşen Hacı Ali’nin (Amerikalılar’ın söyleşiyle Hi Jolly) anlatıldığı bir belgesel film gösterime girdi.
2017'de, Amerika’da bir halk kahramanına dönüşen Hacı Ali’nin (Amerikalılar’ın söyleşiyle Hi Jolly) anlatıldığı bir belgesel film gösterime girdi.

Develer savaşta yararlılık gösterir; ama ordunun onlarla işi bitince ortada kalırlar. Ali, Meksikalı bir kadınla evlenerek orada yaşar ve devlerle meşgul olmaya devam eder. İki hadise Ali’nin develerine olan ihtiyacı yeniden ortaya çıkartır. İlki Kızıldereli Reisi Gerenimo’nun yakalanması ve diğeri “Altına Hücum” devresidir.

Gerenimo gibi şerefli bir isyancının bizim develerimiz sebebiyle yenilmesi son derece üzücüdür. Altına hücum sırasında ise Hacı Ali çölde birçok insanın hayatını kurtarmıştı. Çölü bilmeyen ABD’lileri altın hülyasıyla girdikleri çukurdan çıkartırken kendilerine kovboy diyen çetecilere çölü dar edecekti.

Zamanla devler dağıldı. Hacı Ali emekliye ayrıldı; ama bir gün birdenbire vatanı Osmanlı’dan kendisine yadigâr devleri bulmak için kendisini çöllere attı. ABD’liler bu tuhaf manzaraya uhrevi bir anlam yükledi ve bu Osmanlılığı ölümsüzleştirdi.

Hacı Ali'nin anıt mezarında şöyle yazmaktadır: "Hi Jolly’nin son kampı. 1828’de Suriye’de doğdu. 16 Aralık 1902'de Quartzsite’de öldü. 10 Şubat 1856’da bu ülkeye geldi. Deveci, taşıyıcı ve öncü birlik olarak 30 yıldan fazla ABDletler Hükümeti’ne doğrulukla hizmet etti."
Hacı Ali'nin anıt mezarında şöyle yazmaktadır: "Hi Jolly’nin son kampı. 1828’de Suriye’de doğdu. 16 Aralık 1902'de Quartzsite’de öldü. 10 Şubat 1856’da bu ülkeye geldi. Deveci, taşıyıcı ve öncü birlik olarak 30 yıldan fazla ABDletler Hükümeti’ne doğrulukla hizmet etti."

Son yüzleşme: Yıkım

ABD ile Osmanlı’nın son münasebeti son derece üzücüdür. 1900 ve 1918 yılları arasında yani Osmanlı’nın son asrında mazlumların sığındığı liman olan Devlet-i Ali’nin yıkımıyla topraklarımızdan ABD’ye göç eden ve cebinde Osmanlı vatandaşı pasaportu taşıyan kişi sayısı dört yüz binin üzerindedir.

O dönemde imparatorluğun en büyük şehri İstanbul’un nüfusu bir milyonu dahi bulmadığını göz önüne alındığında bu korkunç bir rakamdır. Yirmi yılda; o dönem için Selanik, Şam ve Kahire nüfusunun toplamından fazla vatandaşımız ABD’ye göçmüştür.

Ne yazık ki bu nüfusun önemli bir kısmı ABD’ye hiç ayak dahi basamadı. Island of Tears dedikleri bir bölgede, Özgürlük Heykeli’nin dibinde, aç bitap aylarca bekletilen bu insanlar açlık, hastalık ve yokluktan kırılmıştı.

Yalnızca savaşlar ve cephede ölen vatandaşlarımızın istatistiği tutulsa da Osmanlı’nın gölgesi mazlumların üzerinden çekildiği andan itibaren ölüm istatistiki dahi tutulamayan bir kayda dönüşecekti.