Cezayir'deki Roma mirası
Fransız arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkartılan Timgad şehri, Roma şehir planlamacılığının belki de en iyi örneğidir. Roma İmparatorluğu’nun diğer koloni şehirleri gibi başka bir şehrin üzerine inşa edilmeyen, tamamen boş bir alana kurulan şehir, başka bir kültürün ve mimarinin etkisinde kalmayarak saf bir Roma mimarisi örneği sunuyor.
İskoçya’dan Kara Kıta Afrika’ya gelişinin üzerinden 3 yıl geçen James Bruce, geniş bir arazinin üstünde duruyor ve yeni bir keşif yapmanın heyecanıyla dolup taşıyordu. 1765’te, Bruce Cezayir’de bulduğu Trajan Paktını şevkle çizim defterine işlerken, karşısında büyük bir kısmı toprak altında olan koca bir şehir yattığını bilmiyordu. Sadece Bruce değil, o zamanlarda kimse tüm nizamını koruyan antik Timgad Roma kentinin Cezayir topraklarının altında saklandığından haberdar değildi. Ta ki, Bruce’un mirasını takip eden Fransız arkeologların, tüm kenti ortaya çıkaran kazı çalışmasını 1875’te nihayete erdirmesine değin…
Fransız arkeologlar tarafından gün yüzüne çıkartılan bu şehir, Roma şehir planlamacılığının belki de en iyi örneğiydi. Roma İmparatorluğu’nun diğer koloni şehirleri gibi başka bir şehrin üzerine inşa edilmeyen, tamamen boş bir alana kurulan şehir, başka bir kültürün ve mimarinin etkisinde kalmayarak saf bir Roma mimarisi örneği sunuyordu.
MS 100 yıllarında Roma İmparatoru Trajan tarafından inşası başlatılan şehir, bölgede Berberilerin saldırılarından korunmak amacıyla inşa edilmişti. Bu niyete binaen bir sur ile çevrelenen antik kent, daha önceden kurulan garnizonların kolayca tarumar edilmesi üzerine çok planlı bir şekilde tasarlandı.
- Şehrin kuruluş fikrinin içinde sadece saldırıları bertaraf etmek değil, aynı zamanda yerel halkı Romalaştırmak da vardı.
Askerî kaleler şeklinde tasarlanan “castrum” tipi şehirlerin en düzenlilerinden biri olan Timgad antik kenti, benzerlerinden farklı olarak aynı zamanda bir yaşam merkezi olarak kuruldu. Zira kentin, içinde bulundurduğu tiyatro, hamam, çarşı, kütüphane gibi yapılarla Berberileri cezbetmesi arzulanmaktaydı. Varmak istenilen hedefe de ulaşıldı.
Roma’nın bölgedeki varlığından her zaman rahatsız olmuş olan ve onlarla mücadeleye girişen yerli halk kısa bir süre sonra onları cezbeden bu kentin içinde yaşamanın yollarını aramaya koyuldu. Ticari mallarını çarşıda satmak için Timgad’a kabul edilen yerliler, şehre her giriş ve çıkışlarında ona daha da alıştı. Kısa bir süre sonra birçok Berberî bu şehirde yaşamak için Roma vatandaşlığına geçiş yaptı.
Timgad kenti, bir ticaret merkezine dönüştükten sonra gittikçe genişlemeye başladı. Kentin nüfusu hızla artsa ve ilk sınırlar aşılmış olsa da, şehir nizamından hiçbir şey kaybetmeyecek şekilde genişletildi ki o dönemden takribi 1800 yıl sonra şehir toprak altından çıkartıldığında, kusursuz şehir planlaması ile araştırmacıların dikkatini çekti.
Castrum şehir mimarilerinin bir özelliği olan, adlarına cardo ve decumanus denilen iki ana yol ile 3 parçaya bölünen şehirde ev ve binaların inşa edileceği alanlar eşit kare parçalara bölünerek bu düzenli görünüm elde edilmişti. Şehir kurulduktan 300 yıl sonra değerini kaybetmeye başladı, ardından da 8. yüzyıla doğru çöl kumlarının üzerini kaplamasıyla tarih sahnesinden silindi. Ta ki, İskoçya’dan Kara Kıta Afrika’ya gelen, yeni bir keşif yapmanın heyecanıyla dolu seyyah James Bruce, bu geniş arazinin üstünde durup Trajan arkını çizim defterine geçirene dek.