Bosna Hersek: Zıt kutupların mücadele alanı
Bosna Hersek’te yeni hükümet 114 günün ardından kuruldu. Yeni hükümette Boşnakların en büyük partisi olarak kabul edilen Bakir İzzetbegoviç’in liderlik ettiği Demokratik Eylem Partisi (SDA) yer almadı. SDA’ya karşı oluşturulan ittifakın kurduğu hükümetin geleceği ise merak konusu. Ülkenin içinde bulunduğu koşulları, Republika Srpska (Sırp Cumhuriyeti) Başkanı Milorad Dodik’in ayrılıkçı söylemlerini, Bosna Hersek İslam Birliği’ni ve Ukrayna-Rusya Savaşı’nın ülkeye yansımalarını Dr. Mustafa Krupalija ile konuştuk.
Ülkede 114 gün sonra koalisyon hükümeti kuruldu. SDA'ya karşı birlikte hareket ederek hükümete gelen ve farklı ideolojik düşüncelere sahip olan ittifakın başarılı olacağını düşünüyor musunuz?
Son seçime kadar hükümette bulunan Demokratik Eylem Partisi (SDA) özellikle son yıllarda ciddi eleştirilerin hedefinde yer aldı. Nitekim bu eleştiriler, muhalif partilerin siyasi arenada ortak hareket etmeleriyle zirveye ulaştı. Ancak söz konusu partilerin seçim öncesinde vurguladıkları prensipleri ve vaat ettikleri yaklaşımları yerine getirememeleri kendi aralarında bazı anlaşmazlıklara yol açtı. Öyle ki öncesinde SDA’yı ve Demokratik Cephe'yi (DF) suçladıkları Hırvat ve Sırp milliyetçilere yeterince sert tepki verilmediği şeklindeki ithamları, ittifakın daha hükümet görüşmelerinde büyük tavizler vermesiyle birlikte suya düştü. Bunun yanı sıra, SDA’nın liyakati önemsemediği ve menfaatleri olan isimleri sorumlu makamlara getirdiği tarzındaki suçlamalar da yeni devlet bakanlarının isimlerinin açıklanmasıyla birlikte ciddi ölçüde ağırlığını kaybetti.
Koalisyonun geleceği soru işareti oluşturuyor
Ortak bir cumhurbaşkanı adayı etrafında toplanan bu partiler daha şimdiden atanmış büyükelçileri sert dille eleştirirken, cumhurbaşkanının onları "söz hakkım olsaydı bu bakanlar kurulunu onaylamazdım" sözleriyle hedef aldığı görülüyor. Bu ideolojik olarak birbirinden çok farklı partilerin seçimler biter bitmez birbirine girmesi, doğal olarak koalisyonun geleceği hakkında soru işareti bırakıyor. Bütün bunlar gerçekleşirken, seçimleri büyük farkla kazanan SDA ve ortağı DF bu koalisyonun dağılmasını bekleyecek ve fırsat yakaladıklarında kartları yeniden dağıtan el olacak. Bu senaryo uzak bir gelecekte değil yakın zamanda gerçekleşecek gibi duruyor.
Bosna Hersek siyaseti şu sıralar zor bir süreçten geçiyor. Republika Srpska Başkanı Milorad Dodik aralıklarla ayrılık şantajında bulunuyor. Bu durum Bosna siyasetinin geleceğini nasıl şekillendirecek? Boşnaklar bir ve beraber olabilecekler mi yoksa ayrılıklar körüklenecek mi?
Milorad Dodik’in bölücü ve ayrılıkçı söylemleri, Bosna Hersek siyasi gündeminde artık alışılagelmiş bir durum.
Dodik’in söylemleri hiç şüphesiz halk nezdinde bazı güvenlik ve gelecek kaygılarını beraberinde getiriyor olsa da kışkırtıcı ifadelerinin sahada pek bir karşılık bulduğunu söylemek mümkün değil. Son bir yıl içerisinde tehditleriyle Bosna Hersek Ordusu, Bosna Hersek İlaç ve Tıbbi Malzeme Ajansı, Yüksek Savcı ve Hakimler Kurumu gibi devlet egemenliğini doğrudan zedeleyecek kuruluşları hedef alan Dodik, hiçbir tehdidini gerçekleştiremedi. Tabii bu bağlamda Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararların payı büyük oldu.
Dodik sınırları zorluyor
Milorad Dodik’in tehdit dozunu artırarak sürdürmesi ve Bosna Hersek’in resmî kurumlarının tam anlamıyla bunun önüne geçememesi aslında bir başka tehlikeyi beraberinde getiriyor.
- Dodik kendi seçmen kitlesinin desteğini kaybetmemek için her seferinde daha radikal çıkışlar yapıyor. Böylece bir taraftan ayrılıkçı ifadelerin sıradanlaşmasına ve Bosna Hersek kamuoyunda günden güne daha az tepki çekmesine yol açıyor. Diğer taraftan Dodik’in aşırı söylemleri her seferinde kırmızı çizgiye bir adım daha yaklaşılması anlamına geliyor.
Boşnakların genel itibarıyla geliştirmiş olduğu savunma refleksi de bu iki yaklaşımın oluşturduğu paradoksta yatıyor; bir kesim Dodik’in bu tehditlerini sadece kendi seçmen kitlesine yaranma stratejisi olarak görüp sözlerini ciddiye almama taraftarıyken, diğer kesim ise kırmızı çizgilerinin çoktan aşıldığını belirtiyor.
Boşnakların birliği için Bosna Hersek İslam Birliği önemli bir kurum. Bu kurumun siyasi tartışmalarla yıpratılması hem Bosna hem de diğer bölge ülkeleri için ne gibi sonuçlar doğurur?
Bosna Hersek İslam Birliği, Boşnakların modern tarihlerinde sadece ilk dinî kurumları değil, aynı zamanda ilk millî kurumları şeklinde kabul görür.
Bunun yanı sıra, Boşnakların bu kurum dışında günümüze kadar sürekliliği devam eden bir başka ne kültürel ne de dinî kurumları mevcuttur. Bütün bu tarih boyunca İslam Birliği Boşnaklarla ortak kaderi paylaşmış ve temsil ettiği topluluğa yabancılaşmadan varlığını sürdürmeyi başarmış bir yapıdır. Öyle ki 20. yüzyılın ilk ortasında Sırp hegemonyasına karşı mücadele eden Boşnak siyasetçiler, bu kurumun kıymetini bilmiş ve Belgrad’a taşınan merkezin yeniden Saraybosna’ya dönmesini büyük zorluklar sonucunda sağlamışlardır. Aynı yüzyılın ikinci yarısında Boşnakların ayrı ve özgün bir millet olarak resmî anlamda tanınmasının ardından bu kurum çalışmalarıyla halkın bilinçlenmesinde öncü role sahip oldu. Bu iki örnek İslam Birliği’nin halk ile siyasi temsilciler arasında köprü vazifesi gördüğünü ve Boşnakların birliğinin sağlanmasında önemli bir mevkiye sahip olduğunun açık kanıtı olarak değerlendirilebilir.
İslam birliği halk nezdinde hâlâ güçlü!
Bosna Hersek ve Boşnakların çalkantılı dönemlerden geçtiği bugünlerde İslam Birliği temsilcileri yine çok net tavır takındılar. Bazı Boşnak siyasetçiler İslam Birliği’nin siyasi olarak nitelendirilen konularda söz söylememesi gerektiğini ileri sürdüler. Onların bu çıkışları belli başlı milliyetçi siyasi partilerin politikalarına destek olarak düşünülebilir.
Onları asıl rahatsız en önemli neden; Birliğin en üst yetkilileri tarafından "Boşnakların bir daha 1990’larda yakalandığı hazırlıksız hale düşmeden kendi aralarında sayım yapmaları gerektiği" sözleri oldu. Bazı siyasetçilerin bu ve benzer eleştirilerine rağmen, benzer bir rahatsızlığın tabanda karşılık bulmadığını söylemek mümkün. Dolayısıyla, İslam Birliği Kurumu üstlendiği tarihî görevini yerine getirmeye ve Boşnakların gözde kurumlarından biri olmaya devam ediyor.
Ukrayna-Rusya savaşının uzaması bölgeye nasıl etki ediyor? Uzmanların bir kısmı yakın vadede çatışmaların farklı bölgelere yayılma ihtimalinden bahsediyor. Sizce süreç Balkanlar'da yeni bir etnik ve dinî çatışmaya zemin oluşturur mu?
Ukrayna savaşı patlak vermeden önce Bosna Hersek’te Milorad Dodik önderliğinde Sırp milliyetçiler ciddi anlamda ayrılıkçı faaliyetlerine başlamış, savaşın ilk günlerinde Dodik bu faaliyetleri daha da artırmıştı.
Rusya’nın Ukrayna’da beklenen başarıyı elde edememesiyle birlikte, bu faaliyetler gözle görülür biçimde azaldı ve Dodik, Batı ile uzlaşmaya yanaşacak tavırlar sergilemeye başladı.
Rusya’nın sahada olası bir yenilgiye uğraması, hiç şüphesiz, Dodik’i daha da zor duruma sokacaktır. Nitekim Dodik, Sırbistan yönetiminden bile Rusya’ya daha fazla destek veren bir lider olarak öne çıkıyor.
Rusya’nın Balkanlarda etkinliği azalabilir
Milorad Dodik, zaman içinde Batı kanadında muhatap bulma sıkıntısı yaşamaya başladı. Umudunu bağladığı tek jeopolitik aktör Rusya’nın zayıf düşmesi, onun içinden çıkılması imkansız bir durumla karşı karşıya kalacağını gösteriyor. Dolayısıyla, Rusya’nın bölgedeki etkisi Ukrayna’daki başarıyla orantılı bir biçimde devam ediyor.
- Sırpların hamisi olarak zikredilen Rusya, böylelikle, Ukrayna’da zorlandıkça bir başka bölgede çatışmayı doğrudan sponsor edecek kaynak bulmada sıkıntı çekeceği için (Bosna'da) geniş çaplı bir savaşın ortaya çıkması olası görünmüyor.
Bu da doğal olarak Batı’yı Balkanlarda daha da güçlendirecek ve onların şekillendirdiği politikaları doğrultusunda hareket edecekleri bir yola sevk ediyor.
Christian Schmidt'in dayattığı ve Hırvatların alanını genişleten seçim yasasına Boşnaklar tepki göstermişlerdi. Dayton'la oluşturulan OHR'nin aldığı kararların ülkenin egemenliğini zedelediği görülüyor. Siyasi işleyişteki bu ve bunun gibi durumlar Dayton'u yeniden tartışmaya açar mı?
Dayton Anlaşması'nın öngördüğü anayasa, 1990’larda savaşan taraflardan hiçbirini tatmin etmemiş ve genel itibarıyla savaşı durdurması dışında kamuoyunda olumlu bir olgu olarak yer etmemiştir.
Dayton, Bosna Hersek kamuoyunda zamanını dolduran ve etnik bölünmüşlüğü ön plana çıkaran özelliği ile hep bir tartışma konusu olmaya devam etmiştir.
Yüksek Temsilcilik Ofisi’nin (OHR) başta Hırvat milliyetçilerin lehine olan bu yasayı dayatmasıyla birlikte, başta Boşnaklar arasında büyük tepki çekmiştir. Nitekim, vatandaş odaklı ve demokrasi ruhuna uygun bir düzenleme yerine etnik bölünmüşlüğü körükleyecek kararların dayatılması, anayasanın ‘ateşkes modunda’ tutulması şeklinde eleştirilmiştir.
OHR’nin amacı Hırvatları korumak
Hırvat nüfusunun 1990’larla kıyasla orantısal olarak ciddi anlamda düşmesi ve Boşnakların devlet çapında yüzde 50’yi geçtiği günümüz Bosna Hersek’inde, Boşnakların güncel demografik gelişmelere rağmen üçte birlik bir alana hapsedilecek olması, yüzde 10’luk Hırvatların ise üçte birlik haklarıyla daha da rahatlayacak olmaları, dayatmaların demokratik boyutunu doğal olarak tartışmaya açıyor.
Dayton ise bu bağlamda her 20-30 yılda bir güncellenecek ve gerçeklikten kopuk güncellemelerle ‘ateşkesi’ sürdürecek, tarihi geçmiş bir anlaşma olarak değerlendirilecek. Bunun yanı sıra, Schmidt’in dayatmalarıyla birlikte Hırvat milliyetçilerin partisi olan Hırvat Demokrat Birliği'nin (HDZ) konumu daha fazla güçlenecek. Böylelikle Boşnak siyasi temsilciler ortak bir gelecek konusunda Hırvatların tek sesi olarak Hırvat milliyetçileri tek muhatapları şeklinde kabul etmekten başka çareleri kalmayacak. Bütün bu gelişmeler Dayton’u hiç şüphesiz daha da tartışmalı hale getiriyor.
OHR’nin aldığı kararlar
Bosna Hersek Yüksek Temsilcisi Christian Schmidt, seçim öncesinde "İşlevsellik paketi" olarak adlandırılan kararları açıklamıştı. Bu kapsamda Bosna Hersek Federasyonu Halklar Meclisindeki kurucu halkların (Boşnak, Hırvat, Sırp) delege sayısı 17'den 23'e çıkartılırken Federasyon'daki 10 kantonda çoğunlukla Hırvatların yaşadığı bölgelerden temsil sayısı artmış olacaktı. Boşnaklar karara sert biçimde tepki gösterirken ülke çapında protestolar gerçekleştirildi.
Yapılan değerlendirmelere göre Halklar Meclisindeki sandalye sayısını 58'den 80'e çıkartan Schmidt'in bu kararı, ülkedeki Hırvat milliyetçisi parti olan HDZ'nin lehine olduğu belirtilmişti.