Cuma sabahı Saraybosna ile vedalaşıp Belgrad’a doğru yola çıktık. 5 saate yakın bir yolculuk bizi bekliyordu. Srebrenica üzerinden giden yolu tercih ederek Bosna Savaşı’nın en vahşi ve cani anına şahitlik eden bu mazlum beldeye uğrayıp şehitlere birer Yasin okumak istedik. Sırp askerlerinin 11-22 Temmuz 1995 tarihleri arasında 10 gün içinde 8372’yi Bosnalıyı katlettiği yer burası. Srebrenica Şehitliği bu soykırımı tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Henüz 28 sene önce gerçekleşen bu soykırım esnasında da medeni Batı (!) üç maymunu oynamış, üç sene boyunca on binlerce Bosnalı feci bir şekilde öldürüp, yaralanıp, esir edilip tecavüze uğradıktan sonra müdahale etmişti; tıpkı şu an Gazze’de yaşananlar gibi…
Yüreklerimiz dağlanmış bir şekilde Srebrenica’dan ayrılıp yola devam ettik. Saraybosna-Belgrad arasında yolun Balkanlar’daki en kötü yollardan biri olduğunu söylemeliyim. Çoğunlukla dağ yollarından ve bozuk yollardan gidiliyor. Belgrad üzerinden Üsküp’e geri dönmeyi planladığımız için bu yola katlandık elmecbur.
1- Belgrad
İkindi üzeri Belgrad’a varıp otelimize yerleştik. Burada bir gece kalıp yarın sabah Üsküp’e geçeceğiz, yol üstünde Niş’e uğrayacağız. Otele yerleşip biraz dinlendikten sonra gezmeye çıktık.
Meşhur Sırp-Ortodoks Aziz Mark Kilisesi otelimizin yakınındaydı. İlk olarak oraya gittik. Saat akşam 6’yı gösteriyordu. Ortodokslar akşam ibadeti için kiliseye gidiyorlardı. Devasa boyutuyla insana acziyetini hissettiren bu yapıda kalabalık bir Ortodoks ayini izleme fırsatı bulduk. Bakış açısından kaynaklı mıdır bilmiyorum ama okudukları Sırpça dualarda hiçbir ahenk ve cazibe yoktu. Rahip hızlı ve ruhsuz bir şekilde duaları okuyup bitirdi. Enderun veya hatimle kılınan bir teravihten aldığım zevk o anda aklıma geldi ve ibret nazarıyla seyreyledim manzarayı. İslâm nimetini bizlere bahşeden rabbimize hamd ü senalar olsun.
Katedralden sonra Belgrad Kalesi’ne gittik. Kale küçük bir ormanlık alanın içinde yer alıyor. Akşam vakti olduğu için ne yazık ki kapanmıştı biz gittiğimizde. O yüzden etrafında bir turlayıp akşam namazı için Belgrad’da Osmanlı’dan kalan yegâne miras Bayraklı Camii’ne gittik. Osmanlı döneminde Belgrad’da 250’ye yakın cami bulunduğunu okumuştum bir yerde.
Caminin tam olarak kim tarafından ve ne zaman yapıldığı bilinmiyor. 1522 ve 1580 gibi farklı görüşler var. Ne olursa olsun 5 asırlık bir geçmişe sahip olduğu kesin. Çeşitli savaşlar yüzünden büyük zararla gören cami, 1894’te II. Abdülhamid tarafından restore edilmiş. Fakat 2004’teki Sırbistan-Kosova olaylarında yakılmış ve tekrar tamir edilmiş. Koyu Ortodoks Hristiyan Sırp topraklarında ayakta kalmayı başarabilmiş bir gazi edasıyla Belgrad evlerinin arasında yükselmeye devam ediyor.
Namazdan sonra Belgrad’ın Avusturya-Macaristan dönemi mimarisini yaşatan sokaklarında turlamaya devam ettik. Bizdeki İstiklal’i andıran Kneza Mihalia Caddesi’ni boydan boya yürüdük. Kaleden başlayan bu uzun cadde, Cumhuriyet Meydanı’nda sona eriyor. Meydanın az aşağısında Skadarlija bölgesi var. Burası, Sırp geleneksel restoranlarıyla dolu son derece hareketli bir yer. Sağlı sollu restoranlarda Sırplar akşamları toplanıp koro halinde söylenen canlı müzikler eşliğinde eğleniyorlar. Bize hitap eden bir yanı olmadığı için caddeyi bir turlayıp otelimize geri döndük.
2- Niş
Ertesi sabah Üsküp’e doğru yola çıktık. Dört saatlik rahat bir yolculuk bizi bekliyordu. Yolun tam yarısına denk gelen Sırbistan’ın güneyindeki Niş’e uğradık.
Niş, Sırbistan’ın büyük ve Balkanlar’ın tarihî şehirlerinden biri. 1385’te Osmanlı hâkimiyetine girmiş. 1448’de sağlanabilen mutlak hâkimiyetten sonra yaklaşık 5 asır boyunca Osmanlı şehri olarak kalmış. Uzun bir süre Avrupa yolu üzerinde serhad ve sefer şehri olarak vazife görmüş.
1878’de Sırplar şehri ele geçirince neredeyse bütün İslâmî eserleri yakıp yıkmış ve Müslüman nüfusu sürmüşler.
Nitekim şu an sadece iki tarihî cami ayakta. Birisi kale içindeki Malkoçoğlu Bâlî Bey Camii ki şu an sanat sergi salonu olarak kullanılıyor. Bursa’daki Bali Bey Camii’ne benzerliğiyle dikkat çekiyor.
Diğeri ise, 16. yüzyılın ortalarından kalma İslâm Ağa Camii. Şükür ki burası aktif bir şekilde hizmete devam ediyor. Caminin imamı Halit hoca ile tanıştık ve sağ olsun bizimle yakından ilgilenerek kaleyi gezdirdi ve yola çıkmadan yemek ikramında bulundu. Buradan kendisine selamlarımızı iletmiş olalım.
Yol üstü uğradığımız için kale çevresini gezip yolumuza devam edelim dedik. Uçağımız 20.20’deydi. Altıda havalimanına varıp kiralık aracımızı acenteye teslim ettik. Uçağımız vaktinde kalktı ve sağ salim yurdumuza döndük.
*****
Son olarak Balkanlar hakkında bir iki kelam etmek istiyorum. Hasbelkader 8 gün boyunca 2500 km yol katedip 5 ülke gezdikten sonra şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bir bütün olarak Balkanlar, ecdadımızın gayretinin ve ufkunun genişliğinin yaşayan kanıtı olmasının yanı sıra dinimiz İslâm’ın gittiği her yeri imar edişinin en çarpıcı örneklerinden biri. Zamanında Hristiyan mezalimi altındaki birer küçük köyden ibaret yerleri koca şehirlere çevirmiş ve Avrupa’nın uğrak noktaları haline getirmişler. Ve bunları yaparken herhangi zulüm ve acıya sebep oldukları anlatılmaz.
Son yıllarda ülkemizin gayretleriyle bu ülkelerdeki Osmanlı mirası ihya ediliyor. Camiler, medreseler, kütüphaneler ciddi restorasyonlardan geçiyorlar. Dikkatimi çeken bir nokta da şu oldu: Buralarda kimlik ve kültür mücadelesi veren sadece biz değiliz.
- Çok ciddi bir Suud ve Körfez müdahalesi de söz konusu. Camilerde okunan ezanların makamına ve yerel halkın namaz kılış tarzını özellikle gözlemledim ve Selefi ideolojinin gerçekten etkili olduğunu gördüm.
Nitekim Prizren’de bize kahve ikram eden abi, tefsirci olduğumu öğrenince benden okumak için bir tefsir kitabı önerisi istedi. Birkaç Türkçe tefsir önerdim. Bir tanesi de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’ân Yolu adlı tefsiriydi. Türkiye’de hemen hemen her camide diyanet tefsir ve mealleri bulunduğu için orada da bir camide mutlaka bulabileceğini söyleyince acı bir gülümsemeyle suratıma baktı ve “Mümkün değil hocam, Vehhabiler camilerde kendi mushaflarından (Kral Fehd Mushafı) başka bir mushaftan Kur’ân, hadisten başka kitap okunmasına müsaade etmiyorlar, bulunmaz buralarda” dedi. Diyecek bir şey bulamadım.
İslâm âlemini gezmenin Müslüman bir gence faydası, belki de ciltlerce kitap okumasından daha faydalıdır. Sözgelimi Kudüs hakkında 20 tane de kitap okusanız, bizzat gidip orada birkaç gün geçirmediğiniz sürece oralar zihninizde soyut birer tasvirden ibaret kalacaktır. Fakat oraları ziyaret etmek hem ufkunuzu genişletecek hem de İslâm dünyasının içinde bulunduğu durumu geçmişi ve bugünüyle daha iyi idrak etmenizi sağlayacaktır. Tabii bu gezilerin birer turistik seyahatten ibaret olmaması gerekiyor. Geziden önce orayla alakalı en az 2-3 kitap okunmalı ve gezerken de ziyaret edilen her bir yerle alakalı bilgiler edinip bilgiler tazelenmeli. Yoksa dağ, taş, duvar, minare seyredip geri döneriz. Benim bu yazıları kaleme almam da bu amaca matuftur. Nitekim henüz gezerken bile yaptığım paylaşımlar sayesinde pek çok arkadaşımın Bosna’ya Üsküp’e biletler aldıklarını ve gezi planladıklarını öğrendim. Bu beni ziyadesiyle memnun etti.
Yine son olarak, Ümmeti Muhammed’in zenginlerine hitap etmek istiyorum. Burs denince aklımıza hemen gariban bir öğrenci bulup aylık geçimini sağlayacak kadar (çoğu durumda bir kısmını sağlayacak kadar) bir miktar para vermek geliyor. Halbuki ilim ehli gençler farklı açılardan da desteklenmeli. Bunlardan biri de seyahat bursudur. Bu kavramı artık normalleştirip zenginlerimizin literatürüne sokmamız lazım. Gelecek vaat eden gençleri tespit edip Mısır’a, Balkanlar’a, Fas’a, İran’a, Buhara’ya, Semerkand’a vb. bilumum İslâm beldelerine göndermek gerekiyor. Bunun gençliğimiz üzerinde meydana getireceği olumlu etkiyi hayal bile edemezsiniz.
Bir kere bu genç, geziden önce bir sürü şey okuyup bilgisini artırıyor. Seyahat ayarlamaları yaparken pek çok ihtimali hesaba katıp plan ve program yapmayı öğreniyor. Bu tarz seyahatler hassas bir program ve sıkı disiplin gerektirirler. Yolculuk esnasında karşılaştığı sıkıntılar sayesinde kendi ayakları üstünde durmayı ve sıkıntıların üstesinden gelmeyi öğrenip olgunlaşıyor. Farklı din ve kültürlerden insanlarla tanışarak ufkunu genişletiyor ve genel kültürünü artırıyor. Saymaya devam etsem bu konuda rahatlıkla bir kitap yazarım. Bu kadarı yeterli.
Rabbim himmet ve vizyon sahibi zenginlerimizle birlikte şuurlu ve idealist gençlerimizin sayısını artırsın. Vesselam.