Türk siyasetinde aykırı bir portre: Turgut Özal
Takvimler 24 Ocak 1980’i gösterirken, Türkiye 24 Ocak kararlarıyla ekonomide köklü değişikliklere gidecek, kararın mimarı ise arka sıralarda oturan Turgut Özal olacaktı. Türkiye'nin ilerleyen yıllarına damgasını vuracak bu adamı, 24 Ocak Kararlarıyla birlikte tanınacak, 31 Ekim 1989'da 263 oyla Türkiye'nin 8. Cumhurbaşkanı seçilecekti...
‘Yapmakta olduğumuz hareket, yapmakta olduğumuz iş ekonomiyi yeniden yönlendirme ve bir reform, bir ıslahat hareketidir.’
Başbakan Süleyman Demirel’in bu sözleri söylediği basın toplantısı Türkiye’ye yeni bir rota çiziyordu. Gazeteciler Demirel’in ağzından çıkan sözleri heyecanla not ederken, kalın çerçeveli gözlükleriyle en arkada toplantıyı takip eden kısa boylu şişman adam bir yandan sigarasını içerken diğer yandan gazetecilerin yeni program karşısındaki şaşkınlıklarını takip ediyordu. Tarih 24 Ocak 1980’di. Türkiye 24 Ocak kararlarıyla ekonomide köklü değişikliklere giderken, kararların mimarı arka sırada oturan Turgut Özal’dan başkası değildi. Türkiye, ilerleyen yıllarına damgasını vuracak bu adamı, 24 Ocak Kararlarıyla birlikte tanıyacaktı…
Ekonomiyi kurtarma görevi
Türkiye’nin içine düştüğü ekonomik buhran ülkeyi 70’li yıllarda büyük bir sefalet içinde bırakmıştı. Karaborsacılık yayılmış, temel ihtiyaç malzemeleri dahi piyasada kaybolmuştu. Artan kuyruklar halkı canından bezdirmişti. Bu ortamda yeni hükümetin Başbakanı Demirel, gençlik yıllarından beri tanıdığı, kardeşim diye hitap ettiği Turgut Özal’ı Başbakanlık Müsteşarlığına getirerek, ekonomiyi kurtarma görevi verdi. Arkadaşlarıyla birlikte günlerce çalışan Özal, uluslararası finans piyasalarının yetkilileriyle de görüşmüş, oldukça radikal sayılabilecek kararları Başbakan Demirel’e kabul ettirmişti. Kararlar açıklanmadan önce Genelkurmay’a giderek komuta kademesine bir sunum yapan Özal, askeri de bu kararlara ikna etti. Dönemin Genelkurmay Başkanı Evren, Özal’ı bu sunumda tanıyacak ve ona karşı içten içe bir sempati besleyecekti. Evren’in bu bakış açısı darbeden sonra Özal’ın ekonominin başına geçmesini de sağlayacaktı.
‘İlk intibamız olumlu oldu. Hakikaten öyle bir karara ihtiyacı vardı Türkiye’nin. Çünkü batağa gidiyordu ülke.’ -Kenan Evren
Ülkenin gündemi: Turgut Özal
24 Ocak kararlarıyla birlikte Turgut Özal bir anda ülkenin gündemine oturdu. Gazeteler onunla ilgili haberler yapıyor, gittiği yerlerde tüm gözler onun üzerine çevriliyordu. Türkiye’nin yeni ekonomik yönelişine bazı köşe yazarları ‘Özal Sektör’ ismini vermişti. 24 Ocak kararları ekonomide belli ölçüde bir rahatlama ve Batı merkezli finans piyasalarının desteğiyle karşılandı. Kuyruklar yavaş yavaş ortadan kalkmış, çifte fiyatlara son verilmişti. Ekonomi birdenbire canlanmıştı ancak Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi bunalım bir türlü aşılamıyor ve ülkedeki anarşinin önüne geçilemiyordu. Her geçen gün artan şiddet olayları sonucunda 12 Eylül 1980 günü Ordu yönetime el koyarken, tüm siyasi liderler gözetim altına alındı. Türkiye, 12 Eylül’le birlikte yirmi yıllık bir kaos dönemini kapatırken, Türk siyasetinde de yeni bir dönemin kapısı aralanıyordu.
Hapishane beklentisinden bakanlık koltuğuna
Darbe haberini evinde alan Turgut Özal, eşi Semra Hanımdan bir valiz hazırlamasını istedi ve kapısına gelecek askerleri beklemeye koyuldu. Bu bekleyiş, Özal’ın ömründeki en sancılı anlardandı. Bu tip hareketlerde siyasilerin ve iktidara yakın bürokratların başına ne geleceği pek bilinemezdi. Demirel’in en yakınlarından biri olarak hapse girmesi muhtemeldi. Ve saat 7.30’da Özal’ın evinin kapısında askeri jeep belirdi. Aracın içinden inen askerler Turgut Özal’ı aldı ve Başbakanlığa getirdi. Bir süre sonra Başbakanlıktaki makam odasının telefonu çaldığında telefonun ucunda Genelkurmay Başkanının Özel Kalemi vardı. Özel kalem, Genelkurmay Başkanı Evren’in görüşme talebini iletti ve Özal beraberindekilerle birlikte Genelkurmay’a getirildi. Askerin kendisine karşı son derece nazik bir tutum sergilemesi Özal’ı oldukça şaşırttı. İçindeki yargılanma şüphesi tamamen ortadan kalkmıştı. Biraz sonra görüştüğü Evren, kendisine yeni hükümette ekonominin başına geçmesini önermiş, Özal’ın Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcılığı talebini düşünmeden kabul etmişti.
12 Eylül döneminin ekonomik kaptanı
Özal odadan çıktığında Gelibolu’da gözetim altında bulunan Demirel’i aradı ve ne yapması gerektiğini sordu. Demirel’in ‘olan oldu, bari ekonominin başına sen geç ve 24 Ocak kararlarını devam ettir’ oluruyla iyice rahatlamıştı. Özal, artık 12 Eylül dönemi ekonomisinin kaptanıydı.
- Bakanlığıyla birlikte ekonomide hızla reformlara imza atan Özal, 1982’ye kadar bu görevi sürdürmeye devam etti. Eski siyasi liderler yasaklanmış, sokak olayları tamamen bitmişti. Ancak 12 Eylül’ün rüzgarları son derece sert esiyor, infazlar peşi sıra geliyordu. Hapishanelerde yayılan işkence haberleri toplumun gözündeki olumlu 12 Eylül algısını yavaş yavaş yıkarken, Özal da askeri yönetimle sorun yaşamaya başlamıştı. Aynı dönemde ortaya çıkan bankerler skandalıyla tüm gözler Özal’a çevrilmiş ve ona yönelik ciddi bir karalama kampanyası alıp başını gitmişti. Bu atmosferde devam etmek anlamsızdı. Niyeti istifa etmek ve yakında düzenlenecek seçimlere kendi partisiyle girmekti. Evren’e giderek, istifa mektubunu sundu. Eşini alarak bir süreliğine tatil yapmak için Side’ye doğru yola çıktı. Özal, burada yeni bir parti fikrini olgunlaştıracaktı.
Özal, yeni parti fikrini tam anlamıyla kafasında oturttuktan sonra Amerika’ya gitti. Hastaydı ve çok fazla kilosu vardı. Daha önce kalp krizi geçirmiş, ölümden dönmüştü. Siyasetin yoğun temposunu bu halde kaldıramazdı. Amerika’da tedavi gördü ve zayıfladı. Türkiye’ye dönüşünde ise parti kurmak için harekete geçti. Ancak öncelikle aşılması gereken bir problem vardı; askerin onayı. Özal, Kenan Evren’e çıkarak parti kurmak istediğini söyledi. Tarihi görüşmede Evren, kendisini partinin kurucu kadrosu konusunda onu uyarmış, fakat izni vermişti;
‘Kendisine dedim ki Özal, sana itimat etmemiş olsaydık biz Başbakan Yardımcılığını vermezdik. İki sene Başbakan yardımcılığı yaptın. Ama senin bir geçmişin var. Vaktiyle bir seçimde İzmir’den Milli Selamet Partisinden adaylığını koymuştun. Efendim o bir hataydı dedi. Sonra anladım ben hatamı dedi. Eğer kurduğun partide göstereceğin adaylar MHP tandanslı, MSP tandanslı kişiler olursa bil ki hepsini veto ederiz. Katiyen yapmayacağım efendim dedi. Peki o zaman kur dedim.’ - Kenan Evren
- Evren’in izni Özal ve arkadaşlarını sevince boğdu. Şimdi partiyi kurmak için çalışma vaktiydi. Parti çalışmaları için Şişli’deki Sadıklar Apartmanında bir daire tutuldu ve burada çalışmalara başlandı. Özal her görüşten ismi burada ağırlıyor, yeni partinin kurucu kadrosu ve ismi burada belirleniyordu. Yeni partinin adı Anavatan, amblemiyse arıydı.
Demirel'le arası açılıyor
Özal, partisini kurarken ağabeyi Demirel’le arası açıldı. Demirel’in ‘yeni parti kurmasın, gelsin bizim arkadaşlarla çalışsın’ teklifini reddeden Özal, yıllarca yıllık dostuyla siyaset sahnesinde hasıma dönüşeceği sürecin başlangıcını da bu şekilde başlatıyordu. Anavatan, kurucular listesindeki birkaç ismin vetosuna rağmen kuruldu ve 1983’deki seçimlere askerin desteklediği iki partiye rakip olarak girdi. Meydanlarda Özal rüzgarı esiyor, diğer parti mitingleri Anavatan’a göre oldukça zayıf geçiyordu. Seçime birkaç gün kala Evren televizyon karşısına geçerek, Özal’ı hedef alan bir konuşma yaptı. Konuşma Anavatan Partisinde deprem etkisi yaratacaktı.
‘Enflasyonu ancak ve ancak kendilerinin aşağı çekeceğine, anarşi ve terörün başlıca sebebinin ekonomik kriz olduğunu, herkesi ev sahibi yapacaklarını, orta direği yalnızca kendilerinin ayakta tutabileceğini, neredeyse köy yollarına varıncaya kadar asfalt yapacaklarına, bir ekip çalışmasıyla değil, ancak kendisinin bunları başarabileceğini ve daha bir çok tatlı vaatleri dinlediniz. Elbette böyle söyleyecekler. Hiçbir satıcı benim malım çürük der mi? İnşallah gerçekleştirirler. Ancak üzüntü veren taraf 12 Eylül’den sonra yönetimde görev alıp, görevde kaldıkları süre boyunca bütün iyi kararları kendilerinin aldığını Ekonomik kurulu, Bakanlar Kurulunu ve Milli Güvenlik Konseyini yok kabul etmelerindedir. İşte aziz vatandaşlarım bütün bunları düşünerek sandık başına koşunuz ve oyunuzu kullanınız. Milli Güvenlik Konseyinin bu üç senelik icraatını sürdürecek, memleketi kargaşa ortamına sürüklemeyecek bir partiyi iş başına geçireceğinize inanıyorum.’ Kenan Evren - 4 Kasım 1983 Konuşması
Özallı Yıllar Başlıyor
Kenan Evren’in, Özal’ı hedef alan konuşmasıyla birlikte ANAP’ın seçimlerde galip çıksa dahi askerin iktidarı vermeyeceği iddiaları ortalığa yayıldı. Bilinçli çıkarılan bu dedikodular sandıktan çıkacak bir Özal zaferini önlemek amacındaydı. Fakat mitinglerdeki coşku yaklaşan finalin habercisiydi. 6 Kasım 1983 günü yapılan seçimlerde ANAP %45’le tek başına iktidar olurken, Türkiye tekrar sivil yönetime geçiyordu…
Seçim zaferiyle birlikte ANAP’lılar Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in hükümet kurma yetkisini Özal’a vermesini beklemeye koyuldu. Ancak iki haftalık süreç içinde Evren’den bir ses çıkmaması, ANAP’lılarda seçim öncesi ortaya atılan dedikoduların gerçekleşeceği düşüncesini ortaya çıkarmıştı. Bu atmosferde Özal, Evren’den randevu isteyerek Köşk’e çıktı. Tüm Türkiye, Çankaya’da gerçekleşecek görüşmeye kilitlenmiş, Evren’in Özal karşısındaki tutumunun ne olacağını merak ediyordu. Görüşme günü gelip çattığında Özal, kameraların karşısında beklenmedik bir hareket yaparak elini sıkan Evren’i kendine çekti ve yanaklarından öptü. Devlet protokolünün alışık olmadığı bu selamlaşma tarzı herkesi şaşkına çevirmişti. Bu hareketle Evren’le arasındaki buzları eritmeye niyetlenen Özal, söylemleri ve hareketleriyle siyasette aykırı bir profil çizeceğini de herkese göstermişti…
- ‘Öyle öpüşme gibi adetlerim yoktur benim. Cumhurbaşkanı zaten pek öpüşmez. Ben onu pek tasvip de etmiyorum zaten. Geldi, elimi uzattım ve kutladım. Hayırlı olsun dedim. Çekti beni ne yapayım iteyim mi? Mecburi bir öpüşme sahnesi oldu. Zaten farkına da vardı basın. Hem televizyonda hem gazeteler de çıktı bu durum.’ Kenan Evren
12 Eylül sonrası ilk sivil başbakan
Hükümeti kuran Özal, 12 Eylül sonrası ilk sivil başbakan olarak göreve başladı. İlk iktidar döneminde radikal reformlara imza atan Özal, ülkede ciddi bir ekonomik refahın mimarı oldu. Türkiye, 70’lerdeki durumundan çok farklıydı. Ülke ekonomisini dünyaya açan Özal, aynı dönemde ailesiyle ilgili saldıralara uğrayacak ve yoğun bir muhalefete tabi tutulacaktı. 1986’da yasaklı siyasilerin konuşma yasağının kalkmasıyla ülkede siyasi yasakların tamamen kaldırılmasına yönelik yeni bir kampanya başlatıldı. Özal’a yasakların kaldırılması yönünde yoğun baskılar yapılıyordu. Fakat o bu taleplere karşı henüz ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
"Milletin vermediğini ben niye vereyim?"
Aslında Özal’ı korkutan şey Demirel, Ecevit, Erbakan ve Türkeş gibi siyasilerin sahneye tekrar çıkmasıyla partisinin bölünmesiydi. Çünkü ANAP bu dört eğilimin merkezi olma iddiasıyla kurulmuş ve farklı kesimlerden destek bulmuştu. Bu isimlerin tekrar sahneye çıkması Özal’ı zor durumda bırakabilirdi. Ancak demokrasi iddiasında olan bir siyasi liderin yasakları savunur bir pozisyon tercih etmesi de düşünülemezdi. ANAP’lı bazı yöneticiler yasakların Meclis’te kaldırılması gerektiğini Başbakan’a önermiş ancak o bu teklifi reddetmişti. Özal’ın yasaklara bakışı ‘Milletin vermediğini ben niye vereyim?’ şeklindeydi. Ve yoğun baskılar sonucunda yasakları referanduma götürüp, halka sormayı uygun gördü. Ancak bu hareketi ona pahalıya mal olacaktı.
Turgut Özal, yasakların kaldırılmasına dair yapılan referandumda açıkça hayırı savunacak, Demirel ve diğer siyasileri ülkeyi tekrar 80 öncesine götürmeyi istemekle suçlayacaktı. Demirel, Özal’ın bu tutumunu husumet ilanı kabul ederek, eski kardeşini yeni hasmı olarak duyurdu. Kıran kırana bir seçimin sonucunda yasaklar kıl payı, 75 bin oyla kalkarken 1980 öncesinin siyasi liderleri şimdi sahneye çıkıyordu.
ANAP’ın Eriyişi
Turgut Özal, referandumun yapıldığı 6 Eylül sabahı bir açıklama yaparak, sandıktan çıkacak sonuç ne olursa olsun üç ay sonra seçime gidileceğini açıkladı. Erken seçim kararı, olası bir yasakların kalkması yönünde çıkacak sonuca karşı alınmış önlemdi. Muhalefetin ‘baskın seçim’ suçlamaları arasında Türkiye 29 Kasım 1987 tarihinde tekrar sandığa gitti. ANAP tekrar tek başına iktidarı yakalamış ancak oyları %36’lara gerilemişti. Erbakan, Ecevit, Türkeş gibi isimler baraj altı kalırken, Demirel kısa sürede aldığı %19’luk oyla kendisini Meclis’e atmayı başarmıştı. Özal için eski dostu Demirel’le kıyasıya mücadeleyle geçecek yeni dönem başlıyordu.
Çankaya yokuşunu tırmanmak
Aslında Özal, yasakların kalkması gündeme geldiğinde Demirel’e bir elçi göndererek ‘Demirel benim abimdir, yasakları kaldıralım ancak o yeni parti kurmasın, bize katılsın ve biz onu 1989’da cumhurbaşkanı yapalım’ teklifinde bulunmuştu. Demirel ise 1983’de kendi teklifini reddeden Özal’a sert bir cevap gönderdi; ‘Benim Özal’ın lütfuna ihtiyacım yok. Beni bir yere getirecekse milletim getirir.’ Özal, Demirel’in bu tutumundan dolayı oldukça kızgındı ve referandum kararında bu kızgınlığın ciddi bir payı vardı. Referandum kararı yasaklı isimleri tekrar meydanlara taşıyacak ve kendilerini savunma imkanı verecekti. Bu bir nevi siyasete girmeleri anlamına geliyordu. Ancak yasaklar mecliste kaldırılsa, Özal bu isimlere bir lütuf yapmış olarak görülecek, hala o isimleri destekleyen insanların gözünde ise kahramanlaşacaktı. Özal bu tarihi hatanın bedelini 1989’daki yerel seçimlerde ödedi ve ANAP’ın oyları %23’lere geriledi. İktidar ayaklarının altından kayıyordu ve Özal için artık tek bir çıkış yolu vardı; Çankaya yokuşunu tırmanmak.
Kenan Evren’in görev süresinin dolmasıyla birlikte yeni cumhurbaşkanının kim olacağı sorusu ülkenin yeni gündemiydi. ANAP’ın yerel seçimlerde aldığı hezimetle birlikte muhalefet partileri Özal’ın meşruiyetini kaybettiğini ve istifa etmesi gerektiğini ileri sürdü. Fakat Özal’ın onları dinlemeye niyeti yoktu. Partisinden yapılan ‘sen gidersen, parti dağılır’ çağrılarına kulak asmadı ve Cumhurbaşkanlığına adaylığını açıkladı.
31 Ekim 1989 / 8. Cumhurbaşkanı: Turgut Özal
Turgut Özal kendisine yapılan baskılara rağmen tavrını net bir şekilde çizdi. Yakın çevresine ‘Altı sene başbakanlık yaptım, yerel seçimlerdeki oyları görüyorsunuz. Ben bu saatten sonra muhalefete düşemem’ diyecekti. Özal, tüm itirazlara rağmen 31 Ekim 1989’da Meclis’te ettiği yeminle Türkiye Cumhuriyetinin 8. Cumhurbaşkanı oldu. Bu aynı zamanda 27 Mayıs’ın ardından geçen 29 senenin sonunda Türkiye’nin ilk sivil cumhurbaşkanı olması demekti. Yıllardır alışılan Cumhurbaşkanının askerlerden seçilme tabusu yıkılıyor, sivil bir siyasi Çankaya’ya çıkıyordu.
"Öyleyse başkanlık sistemine geçelim"
Özal’ın cumhurbaşkanlığı alışılmış Cumhurbaşkanlığı profillerinden çok farklı oldu. Namaz kılan, şortla asker selamlayan, espriler yapan, protokol kurallarını sık sık ihlal eden bir Cumhurbaşkanıydı. Çankaya’da oturmak yerine sürekli yurt içine ve dışına geziler düzenleyerek ülke politikalarıyla yakından ilgileniyordu. Kendisine yönetiminde çiftbaşlılığa sebep oluyor suçlamalarında bulunanlara karşı ‘öyleyse başkanlık sistemine geçelim’ önerisinde bulunuyordu.
Özal’ın 1993’teki ani ölümüyle ülke yasa boğulurken, ölümünün üzerinden geçen 25 yılın ardından Türkiye onun son yıllarında dile getirdiği sistem değişikliğini gerçekleştirdi. Radikal kararları, içten ve samimi tavırlarıyla Türkiye siyasetine farklı bir soluk getiren Turgut Özal’ın hikayesi tek bir yazıya sığmayacak kadar uzun fakat yazılmaya değerdi…