Türk polisinin aradığı iki konsolosluğun hikayesi
Türk polisinin 1942’de Sovyet Konsolosluğu önünde geçirdiği iki haftalık mesaiden tam 76 yıl sonra yeni bir kriz bu defa İstanbul Suudi Arabistan Konsolosluğu'nda başlayacaktı. Gazeteci Kaşıkçı'nın içeri girdikten sonra bir daha çıkamaması, Türk polisini yeni bir konsolosluk kriziyle karşı karşı bırakıyordu. 76 yıl önce yaşanan olay farklı bir ülkenin konsolosluğunda tekrarlanacaktı... Tunahan Elmas yazdı.
-TUNAHAN ELMAS yazdı...
"24 saat içinde Türk polisi olayı aydınlattı. Patlamanın olduğu noktaya yakın bir ağacın üstünde insan vücudu parçaları ve bir ayakkabı bulunmuştu. Bu izler, polisi Ankara'da küçük bir otelde kalan Makedonyalı bir öğrenciye yönlendirdi. Aynı zamanda da polisi İstanbul Rus Konsolosluğu'na kadar götürdü. Konsolosluk hemen polis tarafından kuşatıldı. Sonunda Ruslar, konsoloslukta gizlenen (büyük olasılıkla suç ortağı) bir başka öğrenciyi polise teslim ettiler.
Türk Başbakan, sonuçları ne olursa olsun olayın mutlaka aydınlatılacağını ifade etti. Terörist adaylarının Rus Konsolosluğu'nun içinde yetiştirildiği ortaya çıktı. Benim hemen hemen aynı saatlerde ve yaya olarak Büyükelçiliğe gittiğimi tespit etmişler. Terörist öğrenci, kaçamayacağını anlayınca bir el ateş edip bombanın fitilini çekmiş. Oysa bombayı fırlatsaydı öyle bir duman çıkardı ki, o dumandan yararlanarak pek güzel kaçabilirdi. Genç adam belki de tedbirsiz davranıp bir hata işledi. Karımla benim bu olayda kazasız belasız kurtulmuş olmamız bir mucizeydi. Olayın elebaşısı ise, polisler sınırlara bildiremeden alelacele İstanbul'u terk etmiş."*
- *(Franz Von Papen'in Anıları, Derleyen: Necip Azakoğlu, Tarihçi Kitabevi, İstanbul, 2015, s.446-448.)"
24 Şubat 1942 tarihinde Atatürk Bulvarı’ndaki konutundan yürüyerek sefaret binasına gitmek için ayrılan Alman Büyükelçi Von Papen ve eşi, on yedi metre mesafedeki Ömer Tokat’ın elinde patlayan bombayla yere yığıldı. Büyükelçi ve eşi ölümden kıl payı kurtulmuş, Tokat’ın elinde patlayan bomba Türkiye’de deprem etkisi yaratmıştı. Suikastin faili olan Tokat, Yugoslavya göçmeniydi ve İstanbul Hukuk Fakültesine öğrenimine devam etmekteydi. Genç bir üniversite öğrencisinin büyükelçiden ne istediğiyse suikastin arkasındaki çetrefilli ilişkiler ağında gizliydi.
Türkiye’yi sarsan el bombası
İkinci Dünya Savaşının fırtınalı yıllarında Türkiye tarafsız kalmaya gayret gösteriyor, savaşın gidişatına göre denge politikası güdüyordu. 1942 yılına gelindiğinde Almanya, Avrupa’nın yarısından fazlasını işgal etmiş, Türkiye sınırına dayanmış, Sovyetleri işgal için Kızıl Orduyla kıyasıya bir mücadeleye girişmişti. Müttefik devletler Almanya’ya karşı Türkiye’yi de savaşa sokmak için İnönü’ye baskı yaparken, Hitler yönetimiyle arasını bozmak istemeyen Türkiye için Alman Büyükelçi Von Papen hayati derecede önemliydi.
1932’de Almanya’da Başbakanlık yapmış Von Papen, Hitler’e iktidarın önünü açan önemli Alman siyasetçilerden biriydi. Nazi yönetiminin Viyana’ya büyükelçi olarak atadığı Papen, Avusturya’nın ilhakında da önemli rol oynamıştı. Viyana’dan sonra Türkiye’ye atanması gündeme geldiğinde Cumhurbaşkanı Atatürk tarafından veto edilen isim, İnönü’nün iktidarıyla birlikte Türkiye’ye gelmiş, burada Türk Hükümetleriyle sıkı ilişkiler geliştirmişti.
Alman büyükelçi hedef seçildi
Almanya’nın Türkiye’yle yakın ilişkileri, Sovyet lider Stalin’in de bir hayli canını sıkıyordu. Türkiye, 1942’nin dünya konjonktüründe Almanlara kaybedilmemesi gereken değerli bir ülkeydi. Ve bizzat Stalin’in emriyle Sovyet istihbaratı harekete geçti. Almanya ve Türkiye arasındaki ilişkileri zirveye çıkaran Büyükelçi Von Papen hedef olarak seçildi. Plana göre, Papen’e karşı yapılacak bir suikast Türkiye’yi Nazilerle ciddi bir şekilde karşı karşıya getirecek ve bu şekilde Türkiye’de yükselen nazi rüzgarı kesilecekti. SSCB’nin İstanbul Başkonsolosluğu'nda görevli Georgi Pavlov ile Leonid Kornilov bu iş için özel olarak hazırlığa başladı. Alman Büyükelçiyi günlerce izleyen Sovyet ajanları suikastin gerçekleşeceği yeri ve saati belirledi. Suikast planı tamamlandığındaysa suikastı gerçekleştirecek isim özenle seçildi. İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi, Yugoslav göçmeni Ömer Tokat. Aynı zamanda Yugoslavya Komünist Partisi üyesi olan Tokat suikast için Pavlov ve Kornilov tarafından Sovyet konsolosluğunda özel olarak eğitildi. Suikast sırasında Ömer Tokat’a yardım edecek kişiler ise İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Abdurrahman Sayman ve Süleyman Sav isimli bir berberdi.
Yakalanacağını anladı
Suikast günü sefaret binasının etrafında yerlerini alan saldırganlar bölgedeki polislerin dikkatini çekti. Kendisine yaklaşan polisleri fark ederek heyecanlanan Tokat, o sırada binadan çıkan büyükelçi ve eşine yaklaşamadan kaçmaya çalıştı. Ancak yakalanacağını anladığında havaya bir el ateş edip el bombasının pimini çeken Tokat heyecanına yenik düşmüş ve bomba elinde infilak etmişti. Patlamanın etkisiyle yere düşen Büyükelçi çevredeki polisler tarafından apar topar bölgeden uzaklaştırılırken Tokat’ın arkadaşları kaçarak izlerini kaybettirdi.
- Saldırıyı haber alan Hitler’in bizzat İnönü’yü arayarak olayın bir an önce aydınlatılmasını istemesi üzerine Türk Hükümeti tüm güvenlik güçlerini harekete geçirdi. Hitler’in olayla ilgili ‘aynı acımasızlıkta karşılık vereceğiz’ açıklaması Türkiye’yi telaşlandırmıştı. Olay yeri inceleme ekiplerinin bölgede yaptığı tahkikat sonucunda saldırgana ait palto ve ayakkabı bulundu. Bu deliller üzerinden iz süren Türk polisi saldırganın kaldığı oteli bulmuş ve kimliğini kısa sürede tespit etmişti.
Suikastın arkasındaki güç: Sovyet Konsolosluğu
Ömer Tokat ismine ulaşan polis, Tokat’la arkadaşlık yapan herkesi sorguya aldı. Sorgu sırasında Abdurrahman Sayman ve Süleyman Sav’ın, genç saldırgana yardım ettiğini anlayan polis, bu isimler üzerinden suikastın arkasındaki gücü öğrenmişti; Sovyet Konsolosluğu.
Konsolosluk etrafında iki hafta
Sovyetler Birliğine nota vererek Konsolosluk çalışanlarının teslim edilmesini talep eden Türkiye’ye Sovyetlerden red cevabı geldi. Stalin, konsoloslukta yapılacak bir aramanın Türk-Sovyet ilişkilerini bozacağını bildirmişti. Ancak Nazilerin hışmından korkan Türkiye için Pavlov ve Kornilov’u almaktan başka bir çare yoktu.
İki hafta boyunca Sovyet Konsolosluğunun etrafını sarılı tutan Türk polisi, konsolosluk çalışanlarının herhangi bir şekilde kaçmasına izin vermeyeceğini göstermişti. Tüm dünya basının takip ettiği olayın sonunda Sovyet Büyükelçisi, Pavlov’u Almanlara vermemek şartıyla Türk polisine teslim etti. Ancak Kornilov’un konsoloslukta olmadığını belirtti. Konsolosluk binasında yapılan aramada Kornilov’un bulunamaması üzerine güvenlik güçleri tüm ülkede kırmızı alarma geçerek Rus ajanın peşine düştü. Kısa süre sonra Kornilov da Kayseri’de yakalandı.
16'şar yıl hapis cezası
Papen suikastinin üzerinde yarattığı baskıyı bir an önce atmak isteyen Türkiye tutuklamaların ardından sanıkları yargılamaya koyuldu. 1 Nisan 1942 günü başlayan mahkeme, Aralık ayında sona erdiğinde Süleyman Sav ve Abdurrahman Sayman’a 10'ar yıl, Rus gizli servis elemanı olduğu ileri sürülen iki isme de 16'şar yıl hapis cezası verildi.
Sanıklar cezalandırılmış, Papen kurtulmuş ve Türkiye krizi atlatmıştı. Ancak 1944’e gelindiğinde savaştaki rüzgar yön değiştirmişti ve Nazileri bozguna uğratan Sovyetler hızla Berlin’e doğru ilerliyordu. Türkiye de savaşı kaybedeceği belli olan Almanya’yla arasına mesafe koymuş, Müttefik Devletlerle Almanlara savaş ilanı konusunda anlaşmıştı. Sovyetler ise Türkiye’nin savaş yıllarındaki Alman taraftarı tutumuna karşı diyet istiyordu. Bu diyet, iki yıl önce tutuklanarak 16 yıl hapse mahkum edilen adamlarının serbest kalmasıydı.
- Sovyetlerle iyi ilişkiler geliştirme arzusundaki Cumhurbaşkanı İnönü ise hiç vakit kaybetmeden Stalin’in isteğini kabul etti. 8 Ağustos 1944 günü Cumhurbaşkanının özel affıyla serbest bırakılan Kornilov ve Pavlov ülkelerine dönerken, Türkiye Von Papen suikastiyle ilgili defteri tamamen kapatıyordu. Suikast girişiminin Türk sanıklarıysa cezalarını çekmeye devam edecekti.
76 yıl sonra başka bir konsolosluk krizi
Türk polisinin 1942’de Sovyet Konsolosluğu önünde geçirdiği iki haftalık mesaiden tam 76 yıl sonra yeni bir kriz bu defa başka bir konsoloslukta meydana geldi. Suudi Arabistan Konsolosluğuna belge almak için giren Cemal Kaşıkçı’dan bir daha haber alınamaması üzerine Türk polisi haftalardır Kaşıkçı’yı arıyordu. Suud yönetimi Kaşıkçı’nın konsolosluktan çıktığını iddia etmiş ve muhalif gazetecinin konsoloslukta öldürüldüğü iddiasını reddetmişti. Konsoloslukta yapılmak istenen aramaya karşı çıkan Suudiler, Türkiye’nin kararlı tutumu karşısında konsolosluk kapılarını polise açmak zorunda kaldı. 16 gün boyunca Kaşıkçı’ya ne olduğuyla ilgili çeşitli iddialar ortaya atılırken, Suudi Arabistan en sonunda Kaşıkçı’nın Konsoloslukta çıkan bir arbede sırasında öldüğünü kabul etti. Ancak yapılan resmi açıklamada cesede ne olduğuyla ilgili bir bilgi verilmedi.
Dünyanın şaşkınlıkla takip ettiği Kaşıkçı meselesinin nasıl sonuçlanacağı, bu olayın Suudi Arabistan ve Türkiye arasındaki ilişkileri nereye götüreceği şu an belirsizliğini koruyor.
Ancak ortada olan net bir şey var. O da; Suudilerin bu konsolosluk krizini 76 yıl önce Sovyetlerin atlattığı gibi kolay atlatamayacağı gerçeği.