Kendisi 20. yüzyılın en önemli sinema oyuncusu olarak gösterilen, Oscar ödüllü Amerikalı oyuncu. Biz bugün kendisinin en güçlü duygusundan bahsedeceğiz, adalet. 🙌🏻⠀ ⠀ 📌 Piyano ile her şeyi çalan bir annenin oğluydu fakat kendisinden en güzel melodi esirgendi. Sevginin ne olduğunu bilmeden büyüdü. Babası onu askeri okula gönderdi, amacı onu disipline sokmaktı. Dayanamadı ve okulu bıraktı. Ölene dek babasını affetmedi, nereye gitse onu kovalayan çocukluğu yüzünden kendini hep değersiz hissetti.⠀ ⠀ 🎬 New York'a geldiğinde sokaklarda yaşadı. Aklında oyunculuk yoktu. Stella Adler ile tanışması hayatını değiştirdi. Stella, metod oyunculuğun ustalarındandı, Marlon onun öğrencisi oldu. Holywood'un gösterişli oyuncularının arasında kendine has görünüşüyle ve giydiği jean ile ayrı bir yere sahip oldu. Ben gerçeğim diye bağırıyordu adeta. Öyle gerçekti ki asla Holywood'u umursamadı. Bu yüzden de bazı filmlerinde hak ettiği halde ödül alamadı. ⠀ ⠀ ☀ Marlon Brando'nun en güçlü duygusuydu adalet. Siyahileri kimse desteklemezken o destekledi. Hatta bu yüzden insanların sözlü linçine bile uğradı. Aldırmadı. Kızılderililerin hakkını aradı. Amerikan sinema endüstrisinin o büyük yalanlarına inanmıyordu. Kimsenin kimseye üstünlüğü olmadığına inandı hep.⠀ ⠀ 60'lardan itibaren Brando düşüşe geçti. On beş senelik kötü bir dönemden sonra Coppola'nın Baba filmi için ona başrol teklif etmesiyle işler değişti. Çekim o kadar iyi geçti ki artık rol Brando'nundu. Efsane karakter Vito Corleone ile sönük geçen yılların acısını çıkartıyordu adeta. ⠀ ⠀ 🤩 Ve ödül törenlerine çekilmiş en güzel rest: Baba filmiyle ödül alır. Fakat ödülü almaya gitmez. Kendisinin yerine Kızılderili bir kadını gönderir. Ödül verileceği sırada kadın ödülü almaz ve Brando'nun ödülü kabul etmediğini söyler. Sebebi ise, Amerika'nın yerlilerinin film sektöründe gördüğü muameledir. Baba yine babalığını yapmıştır. Holywood'un anlattığı Kızılderililer, yabani, vahşi, kötü iken gerçeğin öyle olmadığını bilen Brando restini çeker ve bir kez daha efsaneleşir.