“Türkiye’ye askerlik yapmaya gidiyorum dedim”
Kabul edelim, Afrika deyince hepimizin aklına çölün ortasında onlarca ailenin çocuklarıyla bir deri bir kemik kalmış vücutları, kısıtlı imkânları ve erişemedikleri temiz su geliyor.Belki de ara sıra okulumuzda ve çevremizde gördüğümüz siyahi kardeşlerimiz. O kardeşlerimizden birisi olan, Antalya’da İktisat bölümünde okuyan Aboubacar (Ebubekir) Traore ile Afrika’yı, Türkiye’yle ilgili yanlış algıları, kültür farkını, farklı bir ülkede okumanın avantajlarını konuştuk. Liseyi Türkiye’de okuyabilmek için annesini nasıl ikna ettiğini “Türkiye’ye askerlik yapmaya gidiyorum dedim. Yoksa annem ikna olmayacaktı” sözleriyle anlatıyor. Metnin sonunda bizim de sonradan öğrendiğimiz bir bilgiyle karşılaşacaksınız. Tahmin edin bakalım kiminle röportaj yapmışız?
Halime Kirazlı
Okumak için Türkiye'yi seçme fikri nereden çıktı?
Fildişi Sahilinin turistik bir şehri olan San Pedro’da doğdum. Ortaokulun ilk sınıfında sınava girdikten sonra Başkentimiz Abidjan’da bir okul kazandım. Amcalarımın yanına yerleştim ve 6 yıl orada kaldım. Gittiğim okulun yakınında bir Türk Okulu vardı. Bir gün kuzenimle o okulda düzenlenen, Türk Büyükelçisinin katıldığı bir etkinliğe davet edildik. Oradaki hocalarla tanıştık, bana ne yaptığımı sordular. Öğrenci olduğumu söyleyince, “Biz burada Türkçe eğitimi veriyoruz eğer istersen Türkçe öğrenebilirsin” dediler. Okulda Türkçe dersleri almaya başladım. İlerleyen zamanlarda bana, Türkiye’de lise eğitimi almak isteyip istemediğimi sordular.
- Diyanet İşleri Başkanlığı’nın sitesi üzerinden başvurumu yaptım. Kendimce araştırma yaptım ve Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğunu öğrendim. Burslar açıklanana kadar kimseye başvurumdan söz etmedim. Hatta tüm işlemleri bitirdikten sonra aileme haber ettim. Bir süre algılayamadılar. Türkiye’de tanıyıp bildikleri kimse olmayınca tedirgin oldular. Babam karşı çıkmadı ama annem biraz endişelendi. Vizem gelince bizimkilere “Türkiye’ye askere gidiyorum” dedim. Belki böyle demeseydim annem karşı çıkardı Türkiye’ye gelmeme.
Akdeniz Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat 3. sınıf öğrencisiyim. Türkiye’ye 2013 yılında geldim. Konya’daki Uluslararası İmam Hatip Lisesinden mezun oldum. Bu liselere farklı birçok ülkeden benim gibi öğrenciler geliyor. Türk öğrencilerle beraber 4 yıl eğitim görüyoruz. Daha sonra yabancı öğrenciler için yapılan sınavlara girerek üniversitelere yerleşiyoruz. Ya da bazıları Yurtdışı Türkler Başkanlığı’na (YTB) başvurarak burslu olarak üniversite kazanıyor. Ben de devlet bursuyla okuyan öğrencilerdenim.
Türkleri Arap Sanıyorduk
Batı Afrika'da Türkiye yeterince biliniyor mu?
Türkiye'ye gelirken ailem bana, Araplara selam söyle demişti. Osmanlı’da Ermeni, Araplar ve Türklerin bir arada yaşadığını öğrendik. Osmanlı Müslüman bir devlet olduğu için Türkleri de hep Arap olarak düşündük. Hâlâ birçok kişi böyle düşünüyor.
2014- 2015 yıllarında Türkiye, Afrika'ya gerçek anlamda açılmaya başladı. Türk Büyükelçiliklerinin sayısı arttı, THY çoğu Afrika ülkesine uçuş yapmaya başladı. Hatta bazı ülkelere birden fazla sefer düzenliyor. Bunlar Türkiye'nin tanınmasına yardımcı oluyor. Ayrıca Türk iş insanlarının Afrika pazarlarında rekabete girmeye başlaması da bu bilinirliği artırdı. Bütün önemli pazarlarda Türk şirketler var. Mahallelerimizde Türk ailelerle birlikte yaşıyoruz, çocuklarıyla aynı okullara gidiyoruz.
- Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da büyük etkisi oldu. Onun duruşu, karşı çıkışları, mazlumları sahiplenmesi, Afrika’da ün kazanmasını sağladı.
Bizim ülkelerimiz, sömürülmüş ülkeler. Halkımız sömürgeci ülkeleri sevmiyor. Birisi çıkıp o ülkelere karşı doğruyu söyleyince, o kişinin karizması bizim gözümüzde artıyor.
Para Toplama Uğruna Kıtanın Adını Kirletiyorlar
Türk iş adamlarının Afrika pazarına girdiğinden söz ettik. Yatırımların da arttığı bir gerçek. Hangi alanlarda iki ülke iş birliği öne çıkıyor?
Ülkem olduğu için demiyorum, orada her şey yapılabilir. Şu an Türkler inşaat alanında yoğun olarak iş yapıyor. 2011 sonrası ülkede köprüler, yollar yapılmaya başlandı ve çok verimli bir ülke olmaya başladı. Burada Türk firmaların katkısı büyük. Mesela biz Fildişi'nde otobüse binerken şoföre para verip karşılığında bilet alıyorduk. 2015’te otobüslerde kartlı sisteme geçilmişti. Cihazın markasına bakınca Türk bir şirketin cihazı olduğunu gördüm. Ulaşım konusundaki reformlar, Türk firmalar tarafından yapılıyor. Ayrıca birçok Türk marketi de var. Genel olarak inşaat alanında faaliyet gösteriyorlar.
Türkiye'de yaşayan Afrikalılar sosyal birliktelik oluşturabildi mi? Var olan oluşumları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Afrikalıların bile İngilizce, Fransızca, İspanyolca konuşanlar diye kendi içimizde bir ayrım var. Türkiye'deki duruma baktığımızda her ilde bir Afrika öğrenciler birliği, aynı ülkeden gelen öğrencilerin birliği ya da buna benzer farklı birçok birlik bulunuyor. Ülke birlikleri olarak iyi çalışmalar var ama makro olarak Afrika diasporasından böyle bir şey görmedim.
Maalesef Türkiye'deki bazı vakıf ve dernekler propaganda amacıyla 1 milyarlık bir kıtanın adını kirletiyorlar. Afrika'nın en ücra köşesine gidip çok zor durumda olan çocukların fotoğraflarını çekiyorlar. Gittikleri yerler o kadar küçük ve o kadar uzakta yerler ki... Sonra “Afrikalı çocuklar ilk kez su görüyor, ilk kez balon görüyorlar” diyerek acındırıyorlar. Yahu, bir milyar nüfuslu bir kıtadan söz ediyoruz. Elbette ücra yerleri olacak ama tutup da tüm kıta böyleymiş gibi sunmak âdil değil.
Afrika Bir Ülke Değil
Aslında ilk yanlışımız şu, Afrika'dan bir ülkeden bahseder gibi bahsediyoruz.
Ama Afrika bir kıta ve 54 tane ülkesi var. Bu ülkelerin ne kültürel olarak ne de gelişmişlik açısından birbiriyle pek ilgisi yok. İkinci yanlışsa, Afrika'nın tamamının gelişmemiş olduğunun düşünülmesi. Her ülkede olduğu gibi gelişmemiş yerler, suyun bulunmadığı yerler elbette var. Afrika'nın bir kısmı çöl, su sıkıntısı yaşanması normal. Olsa olsa Afrika'nın yüzde 5’inde yani 8-10 ülkesinde böyle bir durum var. Diğer ülkeler ya yağmur alan ya denize kıyısı olan ya da ormanları olan yerler. Bir de “Afrikalılar ormanda yaşıyor” deyip, öte yandan “bunlar hiç et yememiş” diyorlar. İyi de ormanda yaşayan adam hayvanla yaşıyor zaten. Eti nasıl yemesin?
Sokakta Aslanlarla Gezmiyoruz
Bunun nedenini, insanların kendi STK'larına ilgi çekmek istemesi ve daha çok finansman sağlamak istemesi olarak yorumluyorum. İnsanların duygularını sömürüyorlar. Bu sadece Türkiye'dekiler için geçerli değil. Yurt dışındaki dernekler de aynı şeyleri yapıyor ama nedeni farklı. Onlar, vatandaşlarının Afrika'dan korkmasını, gitmemesini ve oradaki pazarların belirli kişilerin elinde kalmasını istiyorlar. Bazı arkadaşlarım ‘bana sizde tuvalet var mı’ diye soruyor. Bu soruya çok üzülüyorum. Bunu soranların Türkler ya da Afrika'yı tanımayanlar olduğunu sanmayın.
Bunlar, kötü niyetli STK ve vakıfları Afrika'ya getiren, bizim Afrikalı öğrencilerimiz. STK'lardan para aldıkları için gerçekleri söylemiyorlar. Para yüzünden milyarlarca nüfusu bulunan kıtanın ismini kirletiyorlar. Afrika'daki hayat ekranlarda gösterildiği gibi vahşi değil. İnsanlar birbirini baltayla öldürmüyor ya da sokakta aslanlarla dolaşmıyoruz.
Kültürümüzü İslam Şekillendiriyor
Ülkenizden en çok neyi özlüyorsunuz?
Her şeyi çok özlüyorum. Gelişmemiş köyleri bile... Arkadaşlarımla köydeki çocuklara kitap topladığımız bir projemiz var, o etkinlikleri özlüyorum. Tozlu yollarda sıcakta yaptığımız yolculukları... Türkiye'de kahve ya da çay içiyorum, baklava yiyorum çok da keyif alıyorum. Özlediğim şey, ülkemin yemeklerini yere oturarak yemek, ailemle kardeşlerimle beraber olmak. Türkiye’de en sevdiğim yemek Konya pilavı ve bamya çorbası. Tatlı olarak da baklava harika bir lezzet.
Kültürünüzü şekillendiren temel şey ne?
Kültürümüzü İslam oluşturuyor diyebiliriz. İslam öncesi kültürümüze ait öğeler, İslam'la çakışınca birçoğunu terk ettik. Kısacası kültürümüzü dinimize göre şekillendirdik. Fildişi aslında göçmen bir ülke. Oradaki grupların hepsi bir yerden göç etmiş. Bazıları Gana, bazıları da farklı imparatorluklardan kopma. Burası sahil olduğu için insanlar buraya ticaret amaçlı gelip yerleşmişler.
Bir İlginç Kraliyet Efsanesi
Fildişinde 4 etnik grup var. Bizimki Büyük Mande grubu. Benim ailem Traore krallık ailesinin mensubu. Prens sayılırım ama biz kraliyeti kabul etmediğimiz için prensim diyemeyiz. Kraliyetimize dair anlatılan bir efsane var. İki arkadaş Mali’den Fildişi’ne ticaret için gelip gidiyormuş. Fildişi'ne giderken dinlenme yeri olarak bizim köyü kullanıyorlarmış. Efsaneye göre bir gün dinlenirken karşılarına bir cin çıkmış, bu iki arkadaşa demiş ki “Artık burası sizin yurdunuz. Buraya yerleşirseniz bereketli nesilleriniz olacak.” Bu iki arkadaştan birinin soyadı Traore, diğerininki ise Cissé. Cin “Traore olanlar köyün sahibi yani kral olacak, diğeri ise ticari işlerle uğraşacak. Dünyanın sonuna kadar bu böyle sürecek. Eğer bir karışıklık olursa, köy büyük bir felaketle karşılaşacak” demiş. Bugüne kadar yönetimde hep Traore ailesi olmuş.
Kraliyet şöyle işliyor, birisi kral olarak seçiliyor. Kraliyet o kişinin ölümüne kadar sürüyor. Kral öldükten sonra okumuş kardeşlerden en genci kral oluyor. Eğer böyle birisi yoksa krallık direkt torunlara geçiyor. Babam kraliyette pis işler var diye bulaşmamış, Cissé’lere katılarak din işleriyle uğraşmış.