Afrika’nın gerçek dostu Türkiye
Kıtada barış ve istikrarın kurulmasına katkıda bulunmayı; siyasi, ekonomik ve sosyal kalkınmaya yardımcı olmayı hedefleyen Türkiye’nin Afrika ile kazan-kazan ilişkisi her iki tarafın da menfaatinedir. Ve her iki tarafı yakın gelecekte hak ettiği mevkiye taşıyacaktır.
Türkiye uzun zamandır Afrika kıtasıyla tarihi ve kültürel ilişkileri sürdürüyor. Türkiye'nin son yıllardaki ekonomik gelişmesine paralel olarak kıtaya olan ilgisi artmış, 2003 yılında Afrika ülkeleriyle ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi stratejisinin hazırlanmasından bu yana ticaret hacmi dört katına ulaşmıştır. Türkiye'nin "kazan-kazan" yaklaşımı sayesinde taraflar arasındaki ilişkiler ivme kazanarak hızla gelişiyor. Bu ilişki türü Batı’nın Afrika ile ilişkisine benzemiyor. Batı dünyası, Afrika’yı geçmişte olduğu gibi halen sömürme peşinde. Bugün Afrika yeraltı zengiliklerine rağmen hala gelişemediyse, bilin ki bunun sebebi işte bu sömürü anlayışıdır.
Kim demiş sömürgecilik bitti diye?
İnsanlığın kadim kıtası sömürülmese, kendi başına bırakılsa fazlasıyla kendine yetecek durumda. Dünya
Kobalt ve platin rezervlerinin %90’ı,
Fosfat madenlerinin yarıdan fazlası,
Krom rezervlerinin %98’i,
Tantelit rezervlerinin %70’i,
Manganez rezervlerinin %64’ü ve
Uranyum rezervlerinin üçte ikisi Afrika’da yer alıyor. Ayrıca cep telefonlarının yapımında kullanılan
Koltan mineralinin %70’i,
Elmas rezervlerinin %30’u ve
Altının % 70’i yine Afrika menşeli.
Dünya pırlanta üretiminin % 90’ı da Afrika’dan temin ediliyor.
- Bu yeraltı kaynakların çoğu kaçak yollardan Çin’e ve Batı ülkelerine deyim yerindeyse oluk oluk akıyor. Afrika ülkelerinin 1960’lı-70’li yıllarda bağımsızlıklarını kazanmalarıyla sömürgeciliğin sona erdiğini söyleyen masallara sakın ola ki kanmayın.
2020 yılındayız ve halen 14 Afrika ülkesi Fransa Merkez Bankası’na yılda 500 milyar dolar yatırmak zorunda... Kim diyor sömürgecilik zamanları geride kaldı diye? Sömürü sistemi, en katı, en acımasız haliyle aynen devam ediyor.
Afrika adalet arıyor
Afrika’nın romantizme, acınmaya, hibe yardımlarına, yeni tip sömürge ilişkilerini üreten uluslararası ekonomi programlarına ihtiyacı yok.
Afrika adalet arıyor. Fırsat eşitliği, siyasi eşitlik, kazan – kazan anlayışı, karşılıklı çıkarları kollayan saygın bir bakış açısını görmek istiyor. Ve bu konuda beklentileri kim karşılıyor diye baktığınızda karşınıza Türkiye çıkıyor. Türkiye-Afrika birliği ilişkileri sağlam zeminde her geçen gün daha da ilerliyor. 2005’te Afrika Birliği gözlemci üyesi olarak ilan edilen Türkiye, 2008 yılında düzenlenen zirvede Afrika kıtasının stratejik ortağı olarak kabul görüyor.
Türkiye'nin Afrika’ya açılma projesinin kısa zamanda stratejik ortaklık seviyesine ulaşması gerçekten heyecan verici. İnsanı yardımlardan başlayıp siyasetten ekonomiye, eğitimden güvenliğe değin çok geniş yelpazede kurulan yeni ilişki ağları Türkiye’yi Afrika ülkeleri nezdinde önemli bir mevkiye taşımaya devam ediyor.
Türkiye'nin yatırımları büyüyor
2002 yılında Afrika’da sadece 12 Türk büyükelçiliği bulunuyorken 2019 yılı sonu itibariyle bu sayı 42’ye ulaştı. Buna mukabil, Afrika ülkelerinin 2008 yılında Ankara’da 10 büyükelçiliği varken bugün bu sayı 36’yı bulmuş durumda.
Türkiye’nin Afrika kıtasıyla ticareti 2002 yılında 4,3 milyar dolar civarındayken 2018 sonu itibariyle bu rakam 23,5 milyar doları gördü. Sahraaltı Afrika ülkeleriyle 2002 yılında 1 milyar dolarlık ticaret hacmi 2018 yılında 7,5 milyar doları yakaladı. Son 15 yılda Türkiye 39 Afrika ülkesiyle ticari ve ekonomik işbirliği, 22 ülkeyle yatırımların korunması, 11 ülkeyle de çifte vergilendirilmenin kaldırılması ile ilgili anlaşmalar imzaladı. Türk şirketleri Afrika kıtasında yatırım hacmi 55 milyar doları bulan 1150 projeyi hayata geçirdi.
Ticaret herşey değil
Türkiye’nin Afrika’ya ilgisi sadece ticaretle sınırlı kalmadı. Kızılay ve Diyanet gibi kurumların yanısıra sivil toplum kuruluşları da kıtanın bir çok bölgesinde Afrika insanına hizmet için koşturuyor. TİKA’nın 22 Program Koordinasyon ofisiyle Afrika genelinde faaliyet gösterdiğini ayrıca not edelim. 2019 yılının son günlerinde açılışı yapılan Cibuti’deki II. Abdülhamid Han Camii ve Külliyesi’nin de Türkiye’nin Afrika insanına bir hediyesi olarak göz kamaştırdığını söylemek mümkün. 2015'teki Cibuti ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı İsmail Ömer Gulle'nin, "ülkesinde Osmanlı mimarisinin izlerini taşıyan bir cami görme ve semalarında İstanbul usulü ezanı duyma" isteğini belirtmesi üzerine inşa edilen camide, aynı anda 6 bin kişi ibadet edebiliyor.
Somali için seferberlik
Türkiye’nin Afrika ile ilişkilerinde attığı en önemli adımlardan birini Somali oluşturuyor.
1993 yılından bu yana çatışmaların pençesinde kıvranan ülke her türlü mahrumiyet ile boğuşmak durumunda kaldı. Bilhassa 2011 yılındaki zamanın başbakanı Erdoğan’ın ziyaretiyle birlikte kolları sıvayan Türkiye, uluslararası yardım kampanyası başlatarak dünyanın dikkatini Somali’deki iç burkan manzaraya çekmişti. Türkiye’nin şu ana dek Somali’ye yaptığı yardım miktarı 1 milyar doları geçmiş olup Somali ile ikili ticaret hacmi 2019 yılında ise 250 milyon dolara ulaşmış durumdadır. 1992 yılından itibaren 1.092 Somalili öğrenci burslu olarak Türkiye’deki üniversitelerde yükseköğrenim görmüştür. 2019-2020 akademik yılı için ise 98 öğrenciye burs tahsis edilmiştir.
- Devlet yardımı ve kredilerin yanı sıra STK ‘lar ile insani yardım kuruluşlarının da Somali’de hayli faal olduğunu söylemek lazım. 25 ocak 2015’te Recep tayyıp Erdoğan tarafından hizmete açılan Türk hastanesi bugün Somali’de şifa dağıtıyor.
Bütün bu yatırım ve hizmetler sayesinde Somali insanı kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor. Benzer bir çaba son zamanlarda Libya için de seferber edilmiş durumda. İç savaşın yıprattığı Libya Türkiye'nin desteğiyle gün be gün kendine geliyor, yarınlar için umutlanıyor.
İmkanlar geniş, nüfus genç
Afrika, nüfusun neredeyse yüzde 50'sinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı bir kıtadır, bu doğru. Fakat aynı zamanda 1,5 milyarı bulan nüfusun yarıdan fazlasını gençlerin oluşturduğunu hatırdan çıkarmamak gerek. Ekonomisi şu an itibariyle dünya ticaretinin sadece yüzde iki buçuğunu temsil ediyor olabilir. Bu görüntünün yanıltıcı olduğu muhakkak. Zira Batılı ekonomilerin işleyerek pahalı ürünlere, lüks tüketim mallarına dönüştürdüğü kakao, altın , elmas ve uranyum gibi değerli yeraltı ve yerüstü kaynakları sudan ucuza gidiyor. Dolayısıyla bütün bu zenginlikler Afrika ekonomisine ciddi bir katkı sağlamıyor. Uluslararası sistem, yardım adı altında uyguladığı programlar vasıtasıyla Afrika'da yeni tip sömürgeciliği ihya ediyor.
- Oysa Afrika zengin. Yeraltı madenlerine, tarım, hayvancılık ve balıkçılık imkanlarına, genç ve dinamik bir nüfusa sahip. Bütün bunlar sömürüye, kesintiye uğramadan; doğrudan ekonomik değere tahvil edildiğinde ortaya çıkacak muazzam gücü bir düşünün hele!
Bu gücü Türkiye ortaya çıkarabilir
Bu muazzam gücü ne Batı dünyası ne de Çin görmek istiyor. Onların görmek istediği, her daim muhtaç ve bitik bir Afrika resmi. Bu gücü ancak Türkiye’nin kazan – kazan yaklaşımı ortaya çıkarabilir. 2005’ten bu yana 26 Afrika ülkesine yaklaşık 40 kez ziyarette bulunan Erdoğan sayesinde Afrika’nın ışığı parlayabilir.
Afrika günden güne pek çok alanda ilerleme gösteriyor. Kuzey Afrika, Sahra altı ülkeleri ile Güney Afrika yoksulluk ve salgın hastalıklarla mücadelede, gelirlerin eşit dağılımı ve uluslararası yatırım konularında kayda değer atılımlar yapıyor.
- Afrika kıtası, bilhassa son yıllarda gayri safi yurtiçi hasıla rakamları itibariyle dünya ortalamasının üzerinde seyrediyor. Yani zaten bu güç mevcut, yeter ki daha fazla sömürülmesin.
Kıtada barış ve istikrarın kurulmasına katkıda bulunmayı; siyasi, ekonomik ve sosyal kalkınmaya yardımcı olmayı hedefleyen Türkiye’nin Afrika ile kazan-kazan ilişkisi her iki tarafın da menfaatinedir. Ve her iki tarafı yakın gelecekte hak ettiği mevkiye taşıyacaktır.