Suudiler Avrupa futboluna niçin göz dikti?
Maalesef tıpkı İngiltere’de olduğu gibi Türk futbolu da mali açıdan doğru yönetilmiyor. Zengin ve paralı kulüp başkanları UEFA mali kriterlerini zorlayan icraatlar yapıyorlar. Türk hükümetinin ülke çapında tesisleşmeye verdiği önem takdire şayan. Fakat artık 50+1 kaidesinin uygulanma zamanı gelmedi mi? Asıl güç, para sahiplerinde değil taraftarın elinde olmalı. Böylece Suudiler gibi art niyetli mecraların da spora sızmasının önü alınmış olur.
İngiltere’nin köklü futbol kulüplerinden Newcastle United, Suudilerden gelen 300 milyon pound tutarındaki satış teklifine ‘evet’ dedi ve böylece Bin Selman’ın ülkesi bugüne kadarki en büyük futbol yatırımını gerçekleştirmiş oldu. ‘Futbol sadece futbol değildir’ diyenler fazlasıyla haklı. Zira Kaşıkçı cinayetiyle birlikte dünya kamuoyunda pek de hayırla anılmayan bir ülkenin, futbolun kitleler ülkesindeki cazibesinden faydalanmak istediği, bir PR hamlesi yapmış olduğu izaha gerek bırakmayacak şekilde ortada.
Kulübün yarım asırlık sadık bir takipçisi, başarılarını görmekle bahtiyar olan biri olarak açıkça söylüyorum ki; olur ya, şayet bir gün kulübüm İngiliz Premier Ligi’ni şampiyon bitirirse bundan artık mutluluk duyacağımı pek sanmıyorum. Hatta bunun olmasını bile istemiyorum. Bir gazeteciyi öldürüp vücudunu testereyle dilim dilim eden cani bir rejimin kanlı parasıyla gelen başarı olmaz olsun.
Taraftar Benimle Aynı Fikirde
İfade ettiğim hissiyat sadece bana ait değil. Eminim, İngiltere’deki yüz binlerce kulüp taraftarı da tıpkı benim gibi düşünüyor. Kulübün Suudilerin kanlı parasıyla üst düzey oyuncuları satın alıp Premier Lig’in üst sıralarına tırmanıyor oluşunu düşünmek bile son derece rahatsız edici. Daha kötüsü, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Bin Selman’ın uluslararası camiaya kendini kabullendirme çabalarının sonu gelecek gibi görünmüyor.
Para kazanmanın da ötesinde bazı şeyler var. Rahmetli Cemal Kaşıkçı’nın nişanlısı Hatice Cengiz spor camiasına bir çağrıda bulunarak bunları tekrar hatırlattı. Ahlâkî ve insânî değerlerin paraya kurban edildiği bir dünya gerçekten çok tatsız, yavan.
Satış için belirlenen 300 milyon poundluk bedelin yüzde 80’i Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu tarafından karşılanmış durumda. İnsan hakları kuruluşlarının da dikkat çektiği gibi bu para kanlı. İnsan hakları konusunda sicili fena halde bozuk, üstelik Kaşıkçı’yı hunharca katletmiş bir rejimin parası. Bin Selman da bu rejimin, Kaşıkçı’yı katleden hunharlığın en tepesindeki isim. Zaten BM Özel Raportörü Agnes Callamard da Bin Selman’ın ve üst düzey Suudi yöneticilerin bu cinayette parmağı olduğuna dair güvenilir deliller bulunduğunu söylemişti. Evet, bütün işaretler Bin Selman’ı gösteriyor ama o, bunu inkâr ediyor.
Para Her Şeyi Satın Alamaz
Rahmetli Kaşıkçı’nın nişanlısı, Newcastle United kulübünün sahiplerine mesajını iletti ve kulübü Suudilere satmadan önce yeniden düşünmelerini istedi. Mesajı netti: “Para, dünyadaki her şeyi satın alamaz. Veliaht Prens gibilerine bu gerçeği hatırlatmak gerekiyor. Kaşıkçı cinayeti ve Yemen’deki vahşetle anılan bir ismin İngiliz futbolunda yeri olmamalı.”
Newcastle kulübünün şimdiki sahibi Mike Ashley, 2007 yılında hisselerini satın aldığı kulübü 2017 yılında satılığa çıkarmıştı. Suudi yönetimi tarafından yapılan açıklamaya bakarsanız, ortada başka niyetlerle bir satın alma söz konusu değilmiş. Yani tamamen sportif bir gerekçe bahis konusuymuş. Bir İngiliz kulübünü satın almanın arkasında sadece kendi vatandaşlarını futbola daha da ısındırma amacı yatıyormuş.
Bu satışın en ateşli muhaliflerinden biri Katarlı TV platformu beIN Sport’un CEO’su Yusuf el Ubeydli. İngiltere’nin önde gelen kulüplerine gönderdiği yazıda Premier Lig’in ticari haklarından duyduğu endişeyi dile getiren Ubeydli, Suudi Arabistan’ın Katar ablukasından bu yana Premiere Lig maçlarını korsan yayınlamak suretiyle suç işlediğinin altını çizdi. Bildiğiniz gibi birçok ülkede olduğu gibi, İngiltere Premiere Ligi’nin yayın hakları da Katarlı beIN Sport şirketi bünyesinde bulunuyor.
Suudiler Fena Halde Rahatsız
Katar’ın 2022 Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak olması Suudi Arabistan’ı fena halde rahatsız etmiş görünüyor. Tarihi boyunca spor etkinliklerine ev sahipliği yapmamış ülkenin Katar ablukası sonrasında müthiş bir atak yaparak motorsport şampiyonlar yarışı, golf müsabakaları, güreş ve boks maçlarına ev sahipliği yapması dikkat çekiyor. Önümüzdeki Aralık ayında eski dünya ağır sıklet boks şampiyonu Anthony Joshua ile Andy Ruiz’in maçı da Suudi Arabistan’da oynanacak.
- Son aldığım duyumlara göre, Newcastle ile bitecek bir durum söz konusu değil. Bin Selman’ın kuzeni, kraliyet ailesinden tanınmış iş adamı Velid bin Talal’ın da Fransa’nın Marsilya kulübü için 270 milyon doları gözden çıkardığı söyleniyor.
Peki, spor kulüpleri art niyetli zihniyetin elinden nasıl kurtulur? İşte bu noktada Alman usûlü çözüm gündeme geliyor. Almanya’da futbol kulüplerinin çoğunluk hissesi taraftarın elinde. Buna 50+1 adı veriliyor. 1998 yılında kabul edilen bu kaideye göre Bundesliga’da oynama şartı buna bağlı, yani taraftarın kulüp içerisindeki oy hakkı çoğunluk olmak zorunda. İsveç’te de benzer bir sistem var. Böylece art niyetli kimselerin futbol kulüplerini ele geçirmelerinin önüne geçilmiş oluyor.
50+1 Kâidesi Uygulanmalı
- Türklerin de biz Britanyalılar gibi futbol düşkünü olduğunu biliyorum. Ekonomik açıdan Avrupa’nın 6. büyük ligine sahipsiniz. Maalesef tıpkı İngiltere’de olduğu gibi Türk futbolu da mâli açıdan doğru yönetilmiyor.
Zengin ve paralı kulüp başkanları UEFA mali kriterlerini zorlayan icraatlar yapıyorlar. Türk hükümetinin ülke çapında tesisleşmeye verdiği önem takdire şayan. Fakat artık 50+1 kaidesinin uygulanma zamanı gelmedi mi? Asıl güç, para sahiplerinde değil taraftarın elinde olmalı. Böylece Suudiler gibi art niyetli mecraların da spora sızmasının önü alınmış olur.