Müslümanların Usulü Islahat mı? Devrimcilik mi ? Fabrika ayarlarına dönüş
Islahat: fabrika ayarları bozulan insanın ve insan toplumunun, bozulan ayarlarının yeniden düzenlenmesi aslına rücû ettirilmesidir; menşei ilahi olan asli prensiplere göre güncellenmesi ve bu şekilde yeniden format atılmasıdır. Bu manada ıslahat, fabrika ayarlarına geri döndürme hareketidir.
Modern toplum/çağ insanlığın evriminde oluş-bozuluş süreçlerinin bozuluş evresine tekabül etmektedir. Bundan dolayı da modern toplum müdahale edilebilir bir toplum olma durumundadır. Bu müdahale edilebilmesi ve müdahale neticesinde dönüştürülebilmesi yani müdahalenin netice verebilmesini, imkân dairesine sokmaktadır. Bu şekilde aslî kodları bozulan insan toplumu ütopyalara yani sahte cennete de ulaşamamıştır. Bugün görüldüğü üzere sanki insanlık negatif ütopyalara, bir tür cehennemi bir hâl alan dünyaya doğru ilerlemektedir.
Bu durumun en önemli neticelerinden biri de, sahte cennet vaadine uygun olarak sahte peygamberlerin ortaya çıkmasıdır. Bunlar ise ağırlıklı olarak modern dünyanın ideologlarıdır, politik önderleridir, idolleridir. Modern dünyanın sahte peygamberleri insanları, insanlığı, insan toplumunu sahte cennet vaatleriyle oradan oraya sürükleyen kimselerdir. Ve bu sahte peygamberlerin sahte Cennet vaatleri ile harekete geçen halklar, ülkeler muhtelif devrimler gerçekleştirmişlerdir. Bu şekilde de dönüşüme uğramışlardır. Kendi geleneklerinden ve gerçeklerinden önemli ölçüde kopmuşlar ve uzaklaşmışlardır. Çünkü Devrim ve devrimcilik hareket hattını aslî prensiplere istinat ettirmemektedir; tam tersine bu prensipleri bozucu niteliktedir.
Islahatın niteliği ve devrimden farkı
İslam’ın ve de Müslümanların çizgisi ve usûlü devrimcilik değildir; ıslahattır. Islahat bireyleri ve de toplumu salih istikamete sevk etmektir. Dolayısıyla ıslahat hareketi ve ıslahatçılık; vaaz edilmiş ilahi menşeili prensiplerin belirleyiciliği ve rehberliğinden şu ya da bu düzeyde uzaklaşmış siyasi, kültürel kurum ve kuralları yeniden bu ilahi menşeili prensipler ışığında onarmak, tamir, inşa etmek hareket ve hareketlerinin adıdır. Islahat ve ıslahatçılık, ülkeleri-devletleri-toplumları ilahi menşeili asli prensipler temelinde ve ışığında yeniden organize etme hareketidir.
Yani ıslahat, ilahi-menşeili asli prensiplerden uzaklaşan devlet ve toplum yapısını yeniden aslına döndürme hareketidir. Aslından uzaklaşan yani dejenere olan devlet ve toplum yapısı, ilahi-menşeili asli prensipler ışığında yeniden aslına döndürülür, aslına rücu ettirilir. Yani doğru yola, istikamete sokulur. Bu bağlamda ıslahat ve ıslahatçılık kaosa doğru giden toplumu, bireyleri, kurum ve kuralları bu kaos girdabının dışına çekip çıkarmaktır. Ve sükûnete kavuşturmak, yeniden kozmosu inşa etmektir. Yani ıslahat bir nostaljiye benzer geçmişe özlem, geçmişi geri getirme hareketi de değildir.
Bundan sebeple ideolojiler çağında altmışlı, yetmişli, seksenli yıllarda hatta günümüzde de bazı İslâmcıların “Hz. Muhammed (s.a.v) en büyük devrimcidir” demeleri ve İslâm Devrimi’nden söz etmeleri oldukça yersiz ve anlamsızdır ve elbette ki yanlıştır.
Devrim ve devrimciliğin mahiyeti
Devrim ise kontrolsüz yığınların -ki yığınlar zaten kontrolsüzdür- mevcut kurum ve gelenekleri parçalaması esası üzerine bina olunur. Devrim sonrası inşa edilen yapılar ise önemli ölçüde ilahi menşeili prensiplerle uyumlu devlet ve toplum formasyonları olmamıştır. Fransız inkılabı ile başlayan devrimler tarihinin tamamı bunu doğrular niteliktedir. Neticede Toplumlar devrimlerden önemli ölçüde zarar görür ve zaten görmüştür.
Devrim ve devrimcilik toplumun yerleşik nizamına toplumun kurum ve kurallarına yığınların kaosa yol açan eylemi ile paramparça ve berhava etmeyi hedefler. Ve devrim gerçekleştiğinde bu başarılmış olur. Esasen devrim gerçekleşmediği devrim hareketlerinde de, kaos oluşmasında epey bir mesafe alınır. Bu anlamda da ideolojilerin rehberliğinde gelişen devrim hareketleri;
- - Kendileri kaostur
- - Kaosu tetiklemektedir
- - Getirdikleri toplumsal yapılar da kaosu doğurmakta ve derinleştirmektedir.
Devrim kontrolsüz yığınların -ki yığınlar zaten kontrolsüzdür- mevcut kurum ve gelenekleri parçalaması esası üzerine bina olunur. Bütün devrimler gerçekleştikleri ülkeleri-devletleri-toplumları ilahi menşeleri asli prensiplerden çok daha fazla uzaklaştırmışlardır. Neticede içinde yaşadığımız âlemin, ilahi meşeli asli prensiplerle irtibatlı kodları ve yazılımı bozulmaktadır ve yazılım yenilenmektedir. Bu oldukça vahim bir durumdur. Bu zaten mevcut olan, durumdaki bozulmayı tetikleyen-hızlandıran bir süreçtir
Oldukça mühim olan bir husus da; devrim ve devrimcilik süreçlerinin, bugünün-an’ın doğrudan reddi demek olmasıdır. Bu, hem an’ın hem de kişilerin feda edilmesini de beraberinde getirir, aynı zamanda da ideolojik hareketlerde görülen negatif mistifikasyon da zemini ve sebebidir. Bu negatif mistifikasyon; kişilerde olağanüstü fedakârlığı beraberinde getirmektedir, tersine karşı inisiyasyon dediğimiz sürecin de tetikleyicisidir. Bu süreçlerde kişi normalde yapamayacağı işleri yapar duruma gelmektedir.
Modernliğin ve devrimlerin neticeleri
Devrim denilen hadise kaosun egemen olduğu bir an, süre, zaman dilimidir. Burada devlet berhava olur ve toplumsal denetim neredeyse büyük ölçüde ortadan kalkar. Bu ise isteyenin istediğini yapabileceği bir an demektir. Oysaki Osmanlı’da, devlet söylendiği gibi zıllullahi fi'l arzdır, yani Allah’ın yeryüzündeki gölgesidir. Yani devletin kalkması demek veyahut bir anlık kalkması demek, bir anlık zayıflaması demek bu gölgenin bir an için bile olsa geriye çekilmesi gibisinden bir şey demektir ki; bu açıkçası rahmani bir durum değildir.
Devrim sonrası inşa edilen yapılarda, önemli ölçüde ilahi menşeili prensiplerle uyumlu devlet ve toplum formasyonları olmamıştır. Fransız devrimi ile başlayan devrimler tarihinin tamamı bunu doğrular niteliktedir. Fransız, Amerikan, Bolşevik ve Çin devriminde görülen hususlar buradan kaynaklanmaktadır. Proleter kültür devrimiyle, Çin’in kadim Çin ve komünist Çin arasındaki bağlantısını önemli ölçüde zayıflatmıştır.
Aşırı batılılaşma başlığı altında Kemalist devrim de böyle değerlendirilebilir. Fransız Devrimi, Rus Bolşevik Devrimi, Çin Devrimi, Kemalist Türk Devrimi ve Amerikan devrimi gibi devrimlerin neticeleri, geleneksel yapıların çözülmeleridir. Dolayısıyla burada ülkelerde, devletlerde, memleketlerde giderek dünya ölçeğinde cemaatler çözülmekte ve kitle ortaya çıkmaktadır. Bu özellikle 19. ve 20. yüz yıllarda Batı’da da birçok düşünürün üzerine eğildiği temel meselelerden biridir.
Fabrika ayarlarına dönüş
Modern asırlarda insanlar, hayatlarının bir bölümünde özellikle gençlik yıllarında bu tür ideolojik karakterli hareketlerinin kendi itikatlarına göre davaların peşinde koşmuşlardır. İçlerinde bulunmuşlardır. Bundan ötürü gayretlerinin dolayısıyla şahsiyetlerinin küçümsendiği, hiç yerine konulduğu kanaati oluşmaktadır. Kimsenin çaba ve gayretinin dolaysıyla da kendi şahsiyet ve kişiliğinin küçümsenmesine ve hatta hiç yerine konulmasına, yok sayılmasına tahammül edemeyeceği açıktır. İnsanların dünyada ve Türkiye’de olup biten hadiselerin arka-planını ve hakiki gerçekliğini izah çabalarını, bir tür istihza olan Komplo Teorisi ile yaftalanmasına itibar etmesinin sebeplerinden birisi budur.
Nihayetinde söylenmesi gereken şudur: İnsan toplumunun fabrika ayarları menşei ilahi olan asli prensiplerdir. Bu prensipleri istinaden inşa edilen ve organize edilen toplumsal yapılardır. Modern devrimler tarihi ise önemli ölçüde onun bozulması ve tarumar edilmesidir. İşte bir kez daha söylemek lazım ki ıslahat: fabrika ayarları bozulan insanın ve insan toplumunun, bozulan ayarlarının yeniden düzenlenmesi aslına rücû ettirilmesidir; menşei ilahi olan aslı prensiplere göre güncellenmesi ve bu şekilde yeniden format atılmasıdır. Bu manada ıslahat, fabrika ayarlarına geri döndürme hareketidir.