İngiliz-Yahudi uygarlığı ve Türkiye’nin misyonu
Yaşanan sürecin hedefi, dünya kendisini yeniden tanzim ederken Türkiye’nin buna karşı itiraz edemez hale gelmesi, getirilmesidir. Bu medeniyetin insanlığa seslenebilmesinin şimdiden önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin son 10 senedir çok yönlü operasyonlara maruz kalmasının asıl sebebi burada aranmalıdır.
Modern küresel kapitalizm veya küresel İngiliz-Yahudi Uygarlığı, bilinen zamanlarda görülen birçok uygarlıktan, imparatorluktan farklıdır. Bu uygarlığın zaferi salt askerî ve siyasî değildir. Çağdaş Küresel İngiliz-Yahudi Uygarlığının zaferinin sebebi ve de neticesi diğer uygarlıkları dönüştürebilmesidir. Sırrı belki de buradadır ve bir yönüyle bu sebeple varlığını devam ettirebilmektedir.
- Öte yandan bu uygarlığın uzun ömürlü olabilmesinin diğer sebebi kendini yenileyebilmesi hususiyetidir. Bunun sebeplerinden biri de bu uygarlığın ve bu uygarlığın yönetici erkinin, erklerinin tarihte diğer insan toplumlarının yapmadığı, yapamayacağı, yapmaktan imtina ettiği, çekindiği işleri, hususları yapması, gerçekleştirmesi, tahakkuk ettirmesi, ettirebilmesidir. Modernite bu normların ihlal, inkâr ve mümkün olduğu nispette iptali üzerine kuruludur. Bu açıdan da tam bir anomali uygarlığıdır.
Bu uygarlık, normlara hâlen bağlı olmaya çalışan insanlar ve bunların en başında gelen bizlerin yani Müslüman Türklerin beklemediği şeyleri yapabilmektedir. Normlara bağlı olan insanoğlu, modern Batı uygarlığının bu anormal hali ve bundan kaynaklı taktik ve stratejileri karşısında şaşırabilmektedir. Bu, Modern Batı uygarlığının ilginç bir özelliğidir.
Osmanlı ve Türkiye’nin misyonu
Osmanlı tarihte eşi benzeri görülmemiş ölçüde negatif-dönüştürücü, bozucu-bozguncu, yıkıcı hususiyetleri olan modern Batı uygarlığının ve onun patronu olan Britanya İmparatorluğu’nun önündeki en büyük engeldir. Osmanlı’nın evvela siyaseten sonra da bir bütün olarak, medeniyet olarak tarih sahnesinden silinme çabasının arka planı işte budur. Bu yüzden uzun süreli bir uğraştan sonra tasfiye olunur ve yerine Cumhuriyet kurulur.
- Temelde ve esasta Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı İmparatorluğunun mirasçısı ve devamıdır. Cumhuriyet’in kurucuları batılılaşma hedefini büyük ölçüde benimserler. Türkiye toplumuna da bunu türlü yollarla benimsetirler. Türkiye geçen bir asırda da bu konuda epey mesafe alınır. Neticede Türkiye batı dünyası ile önemli ölçüde iç içedir. BM, NATO, IMF gibi diğer uluslar-üstü kurumlara da üyedir.
Ancak bazılarının sandığının aksine Batı adına İslam âleminin arasında bulunuyor değildir. Türkiye her ne kadar bazı açılardan uzaklaşmış görünse de, Müslüman-Türk Medeniyetinin temsilcisi olarak Modern Batı uygarlığının içinde ve kurumlarında bulunmaktadır. Bugün ise Türkiye, Müslüman-Türk medeniyetini bugünün dünyasına uyarlayabilme, adapte edebilme, bilgisayar diliyle söyleyecek olursak update edebilme imkânına sahiptir. Bu aynı zamanda, Türkiye’nin ve Türklerin üzerine vazifedir.
Modern Batı uygarlığı kendini yenilemekte
Diğer yandan ise modern Batı uygarlığı kendini yenilemek zorundadır. Ve de bu gaye ile hareket etmektedir. Çünkü modern batı uygarlığının uzun zamandır postulat, iddia ve vaadlerinin geçersizliği ve olmazlığı anlaşılmıştır. İnsan aklının bir başka kaynağa (ilahî kaynağa) ihtiyaç duymaksızın, müdana etmeksizin, hem insanı, hem dünyayı, hem kâinatı düzenleyebileceği ve bu şekilde mutluluk huzur ve saadeti de bulabileceği, modern Batı uygarlığının ana tezidir. Bu tezin geçersizliği iki dünya savaşı bittiğinde anlaşılmıştır.
Nazi Almanya’sı ve Sovyet Rusya komünizmi deneyi ile insanların ilahi üst prensibe dayanmaksızın kendini tanzim etmesiyle insanlık-dışı ve akıldışı sonuçlara ulaşabileceği açıkça görülmüştür. İşte bu modern Batı uygarlığının insanlığa vaad ve hedef ile seslenebilme imkânının büyük ölçüde ortadan kalkmasıdır.
Dünya’nın yeni nizamı
Modernite ve onun siyasi patronu ve erki, İngiltere, Amerika ve Yahudi lobisi ve bunlarla irtibatlı olan küresel devletlerarası oligarşi, dünyaya yeni bir nizam verme niyet ve gayretindedir. Ancak bu nizamın bir ütopyaya bağlı bir söyleme tabii olmayacağı açıktır. Şu an Sovyet Rusya ve ABD gibi bir ikiliğin ortaya çıkma ihtimali de gözükmemektedir. Bugün insanlığın çok yönlü bir çatışma içinde olacağı öngörülebilir. Zaten son üç asırda müşahade edilen çalkantılı dönem günümüzde daha fazla kendisini gösterir durumdadır. Anlattıklarımız ise bu durumun sebebidir. Modern dünya ve onun patronu İngiliz-Amerikan-Yahudi gücü ve Devletler-üstü Küresel oligarşi bunun belli başlı şu yollarla aşmayı düşünmektedir:
1- Herşeyden önce modern dünyanın egemen zümrelerinin kendilerini ilahî menşeili aslî prensiplerin dışında hatta bu prensiplere karşıt konumlandırıldığı bilinmektedir. Bu özelliğinin de yakın zamanda daha fazla tezahür edeceği görülecektir. Özellikle Devletlerüstü küresel oligarşinin denetimindeki bazı birimler, laboratuvarlarda Tanrı’nın rolüne soyunmaktadır. Genetik bilimindeki çalışmalar, klonlama deneyleri organ nakliyle beraber düşünüldüğünde bu kapsamda olduğu anlaşılabilir.
2- Yakın gelecekte insanlığı cidden etkileyecek ve bir kısmının hayran bırakacak ve bir kısmının da aklını alacak bilimsel teknolojik gelişmelerin kitlelere sunulması gündemdedir. Sadece bunu değil savaş teknolojisinde de çok ciddi gelişmelerin olması mümkündür. Çok yakın zamanda bunları da duymamız, görmemiz kuvvetle muhtemeldir.
3- Sinema televizyon ve ondan sonrasında internet sonra sosyal medyanın toplum üzerinde etkisi açıktır. Artık eski tip toplumsal hareketlere de ihtiyaç yoktur. Ukrayna, Arap baharı, Gürcistan, Tunus ve Gezi Parkı vs. ayaklanmalarında sosyal medya bir manivela olarak kullanılmıştır. Giderek kaotik bir hal alan post-modern toplum yapısı sosyal medya üzerinden önemli ölçüde sevk ve idare olunmaktadır ve olunacaktır.
4- Öte yandan siyasi alanda bir takım gelişmeler olacaktır. Birleşmiş Milletlerin biçim ve mahiyet değişmesi ihtimaller arasındadır. 5 daimi yanına veto hakkı olan ülkeler eklenebilir. İletişim teknolojisindeki vs. imkânlar göz önüne alındığında dünyanın küçüldüğü doğrudur. Bununla birlikte bir silahlı güç ile BM’nin yaptırım gücü arttığı takdirde, bir dünya devleti ve hükümetine en azından bir-iki adım daha yakınlaşılacaktır. 150-200 sene evvel dünyaya çıkan ulus-devlet modeli egemen dünya zümreleri için geçerliliğini kaybetmiş durumdadır. Bunun yerine Atina tipi site devletleri ve devletçiklerinin inşa edilmesine zemin hazırlandığı, bunlara hız ve yol verildiği de açıktır. Esasen İslam coğrafyasındaki alt-üst oluşun ve mikro milliyetçiliklerin tetiklenme sebebi budur. Sınırları cetvelle, zihin dünyaları ideolojik kodlarla belirlenmiş, iktisadî açıdan da doğrudan Batı dünyasına bağımlı ülkelerdeki yapının, uzun süre devam edemeyeceğini Batı uygarlığının kendisi de bilmektedir.
Türkiye’nin misyonu
Tüm bunlara karşı durabilecek siyasi güç ise esasen Türkiye’dir. Çünkü insan toplumuna ve hatta modern Batı uygarlığının derin mahfillerine, ilahi menşeili asli prensipleri hatırlatacak, anlatacak, anlatabilecek olan Müslümanlar ve özellikle de Müslüman Türklerdir. Türkiye ve Müslüman Türklerin, tarihten gelen hususiyetleri hasletleri vardır.
- 1- Milletlerin, kavimlerin, toplulukların olumsuz yönlerini ıslah edebilmeleridir.
- 2- Bununla beraber diğer kültürlerle bir üst bağlamda bir sentez inşa edebilmeleridir.
Bu sebepten yaşanan sürecin hedefi, dünya kendisini yeniden tanzim ederken Türkiye’nin buna karşı itiraz edemez hâle gelmesi, getirilmesidir. Bu medeniyetin insanlığa seslenebilmesinin şimdiden önüne geçilmeye çalışılmaktadır. Türkiye’nin son 10 senedir çok yönlü operasyonlara maruz kalmasının asıl sebebi burada aranmalıdır.