Mekke ıssız, Kâbe mahzun
Her yıl dünyanın dört bir yanından 3 milyon civarında Müslüman, hac görevini ifa etmek amacıyla mukaddes toprakların yolunu tutuyordu. Bu yıl maalesef Mekke ıssız, Kâbe mahzun. Zira Suudi Arabistan yetkilileri, Kovid-19 salgını nedeniyle yurt dışından hacı kabul edilmeyeceğini, yurt içinden ise sadece bin kişinin hac yapmasına izin verileceğini açıkladı. Bu yılın hac organizasyonu birçok özelliğiyle bir ilki ifade ediyor. Mesela tavaf esnasında Kabe’ye yaklaşmak ve dokunmak yasak. Şeytan taşlanan kısmın üzeri özel bir bölmeyle kapatılmış durumda. Ayrıca hacı adaylarının 65 yaş altında olması ve hiçbir kronik rahatsızlığının bulunmaması şart koşuluyor.
“Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete duranlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik. İbrahim de demişti ki: Ey Rabbim! Burayı emin bir belde yap, halkından Allah'a ve ahiret gününe inananları çeşitli meyvelerle besle. Allah buyurdu ki: İnkar edenlere gelince, onu az bir süre faydalandırır, sonra da onu cehennem azabına sürüklerim. Ne kötü varılacak yerdir orası! Bir zamanlar İbrahim, İsmail ile beraber Beytullah'ın temellerini yükseltiyor ve şöyle diyorlardı: Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur; şüphesiz sen işitensin, bilensin.” Al-i İmran 125-127
Mekke, Arapça’da “Umm’ul kura / Şehirlerin anası” tabiriyle bilinir. Bu tabir, Kur’an-ı Kerim’in (En‘âm 92 ve Şûrâ 7) ifadesiyle de sabittir. Peki, niçin Mekke bu şekilde anılır. Çünkü yine Allah’ın kitabında şöyle bir ayet yer almaktadır:
“İnsanlar için kurulan ilk ev, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak Mekke’deki Kâbe’dir.” Al-i İmran 96
- Tevhid dini İslam, ilk insan Hz. Adem ile başlamıştır. Hz. Adem ile eşi Havva Validemiz’in Mekke yakınlarındaki Arafat’ta bulunan Rahmet tepesinde buluştuğu söylenir. Mekke’nin sahili ve en yakın şehir olarak bilinen 70 kilometre ötedeki Cidde’nin aslı da bir rivayete göre Cedde’den yani büyükanne sözünden gelir. 1928 yılında Suudi rejimi yıkana dek şehirde Havva Validemize nispet edilen bir kabir bulunmakta idi. Nitekim meşhur seyyah Evliya Çelebi de bu kabri ziyaret ettiğinden bahseder.
Yeryüzünde tevhidin merkezi ve kalbi durumundaki Kâbe’nin yeri, Hacc suresi 26. ayette beyan edildiği üzere bizzat Allahu Teala tarafından Hz. İbrahim’e gösterilmiştir. Hz. İbrahim de oğlu Hz. İsmail ile birlikte Kâbe’yi inşa etmiştir. Kâbe ve hemen yanı başındaki zemzem suyunun mevcudiyeti ile Mekke Arap kabilelerinin ilgisini çekmeye başlamış ve daha İsmail Peygamber zamanında Yemen’den gelen Cürhüm kabilesi Mekke civarına yerleşmiştir.
Mekke'de İlk İskân
Mekke şehrinin bugünkü şekliyle iskanı ise Hz. Peygamber’den yaklaşık 150 yıl önce yaşamış baba tarafından dördüncü dedesi Kusay bin Kilab’ın icraatıdır.
Daha önceleri Mekke sakinleri Kâbe’yi çevreleyen dağlarda yaşardı, Kâbe civarında herhangi bir yerleşim söz konusu değildi. Aslen Kureyşli olmakla beraber annesi ve üvey babasıyla Tebuk civarına yerleşen Kusay, gençliğinde baba yurdu Mekke’ye geri dönmüş ve şehre hakim durumdaki Huzaa aşiretinin lideri Huleyl’in kızı Hubbâ ile evlenmiştir. Kayınpederinin vefatı üzerine şehrin ve son derece saygın Kâbe hizmetlerinin idaresini üzerine alan Kusay ile birlikte Huzaa aşiretinin Mekke üzerindeki hakimiyeti bitmiş ve Kureyş tekrar şehre hakim olmuştur.
Kusay, Kâbe’den başka hiçbir yapının bulunmadığı şehir merkezini yerleşime açmış ve aşiretini buraya yerleştirip bugünkü Mekke’nin temellerini atmıştır. Araplar içinde saygınlık ifade eden Kâbe hizmetlerini de çocukları arasında pay ederek hepsinin bu şereften hisse almasını sağlamıştır.
Kureyş aşiretinin hükümranlığındaki Mekke’nin en güzel tasvirini bizzat Kur’an-ı Azimüşşan bize yapmaktadır.
- “Kureyş'i bir araya getirdiği için; onları kışın (Yemen'e) ve yazın (Şam'a) yaptıkları yolculuğa alıştırdığı için, kendilerini aç bırakmayıp doyuran ve korkudan emin kılan bu evin (Kâbe'nin) Rabbine kulluk etsinler.” Kureyş 1-4
Evet, Kureyş dağınıktı, Huzaa aşiretinin egemenliği altında ikinci sınıf bir hayat sürüyordu. Allahu Teala onları toparladı, bir araya getirdi. Ekin bitmeyen çorak bir vadide yaşadıkları halde rızık endişeleri olmadı. Normal şartlar altında yağma ve talanın hüküm sürdüğü bir coğrafyada uzun mesafelerdeki ticareti yapmalarına imkan yoktu. Mekke’nin, Kâbe’nin, haram toprakların insanları oluşu sayesinde hürmet gördüler, kimseler kıllarına dokunmadı. Her türlü şerden emin bir şekilde Yemen’den Şam diyarına değin kervanlarla ticaretlerini yapıp zengin insanlar haline geldiler.
Kureyş Zamanında Hac İbadeti
Yılın büyük bir kısmında ganimet için birbirine saldıran Arap aşiretleri haram kabul edilen dört ay süresince silahlarını kınlarında tutuyor, münferit hadiseler dışında genel bir emniyet havası hakim oluyordu. Bu haram aylarının üçü peşpeşeydi: Zilkade, Zilhicce ve Muharrem. Muharrem takvimin ilk ayıydı, Zilkade ve Zilhicce ise son iki ayı. Diğer haram ay ise yedinci ay olan Recep’ti. Zilhicce ayının 13. gününe dek süren hac ibadeti, peşpeşe devam eden üç ayın tam ortasına denk geliyor, Mekke’ye yönelen Arap aşiretlerine ibadete iştirak edebilmek için yeterli zamanı tanıyordu. Ayrıca şehrin civarında kurulan panayırlar sayesinde hem ticaret hem de kültür alışverişi zemin buluyordu.
Hz. İbrahim’den bu yana gelen hac ibadeti, Kureyş zamanında birçok hurafelere bulanmış haldeydi. Mukaddes Kâbe’de 360 put bulunuyordu. İsâf putu Safa’da, Nâile isimli put ise Merve’de dikiliydi. Enfal suresi 35. ayette belirtildiği gibi müşrikler hac esnasında Kâbe’yi tavaf ederken ibadet namına ıslık çalıyor ve alkış tutuyorlardı.
Hums Ve Hille Ne Demek?
Kâbe’yi yıkmaya gelen Ebrehe’nin güçlü ordusu Mekke önlerinde tamamen ilahi takdirle büyük bir bozguna uğrayınca Arap yarımadasında Mekke ve Kureyş’in yeri çok daha ileri bir konuma yükseldi. Kureyş aşireti durumdan istifade etmekte gecikmedi. Kendilerini ve ittifak içinde bulundukları aşiretleri Hums (Kahramanlar) olarak isimlendirip bir nevi kast sistemi inşa ettiler. Buna göre Hums mensubu bir erkek (Ahmesî), ancak Hums mensubu bir kadın (Ahmesiyye) ile evlenebilirdi.
Hums mensubu olmayanlara Hille denirdi. Hille mensupları Mekke’ye yiyecek ve içecek sokamazlardı. İhtiyaçlarını oradan karşılamak zorundaydılar. En kötüsü de hac sırasında Kâbe’yi tavaf edecekleri zaman kendi elbiseleriyle tavaf imkanından mahrum oluşlarıydı. Önlerinde iki şık vardı. İmkanı bulunanlar sırf Kabe’de tavaf için yeni bir elbise alır, hac sonrası “lekâ” denilen bu elbiseyi tekrar giymez, Mekke’de bırakıp memleketine geri dönerdi. Elbise satın alacak durumda olmayanlar hac süresince Hums mensubu birinden kiralama yoluna giderdi. Buna da güç yetiremeyenler; kadın olsun, erkek olsun, Kabe’yi çırılçıplak tavaf etmek durumundaydı.
- Tavaf bittikten sonra Safâ ile Merve arasında sa‘y yapılırdı. Peşinden Safâ mevkiinde bulunan İsâf’ın putunun yanında kurban kesilerek kanı Kâbe’nin duvarlarına sürülürdü. Kurban kesen kişi bu etten yiyemezdi. Daha sonra her kabile hangi putun adına ihrama girip telbiye getirmişse o putu ziyaret eder, orada tıraş olur ve ihramdan çıkardı. Arafat harem hudutları dışında bulunduğu için Kureyş burada vakfe yapmaz, bunun kendilerine tanınmış bir ayrıcalık olduğunu iddia ederdi.
Allah Resulü (sav) Hums ve Hille kavramlarını, buradan doğan kast sistemini ve hac ibadetine yamanan Kureyş’in bütün cahiliye uygulamalarını iptal etmiş, yürürlükten kaldırmıştır.
Hac İbadeti 10 Yıl Yapılmadı
Tarih boyunca hac ibadetinin kesintiye uğradığı vakitler nadir görülür. Bunların içerisinde en bilineni, Arap yarımadasının doğusunda, Bahreyn civarında devlet kurmuş olan Karmatî’lerin zuhuruyla gerçekleşti. 923 yılında Batinî-İsmailî itikadındaki devletin başına geçen Ebu Tahir el Cennabi, aynı yıl Basra’ya saldırıp şehirde büyük bir kıyım yaptı. 925 yılında Mekke’den dönen Iraklı hacılara saldırmak için harekete geçti. Pek çok hacıyı öldürüp birçoğunu esir aldı. Esir hacılara mukabil Abbasi halifesi Muktedir Billah’tan Basra ve Ahvaz’ı istedi. İsteği kabul edilmeyince Kufe’ye saldırdı, şehri yağmalayıp katliam yaptı. 926 yılında can korkusu nedeniyle Irak’tan hacca giden olmadı. Daha sonra Irak ve Suriye içlerine doğru yağma hareketine girişen Cennabi terörü Ortadoğu’yu kasıp kavurdu.
Karmatî fitnesinin doruğa ulaştığı hadise ise 8 Zilhicce 317 (12 Ocak 930) tarihinde vuku bulan Kâbe baskını oldu.
Cennabi, Mekke’ye giden hacılara terviye günü baskın yaptı ve karşı koymaya çalışan Mekke Emiri Ebu Mihleb ile şehrin eşrafını katletti. Mekke’ye girdi ve burada 30 bin hacıyı hunharca öldürüp cesetlerini Zemzem Kuyusu’na attırdı. Kâbe’nin kapılarını kırdı, örtüsünü paramparça etti. Hacer-ül Esved’i yerinden söküp memleketine götürdü. Tam 22 yıl Karmatîlerin elinde kalan Hacer-ül Esved, daha sonra Abbasiler tarafından yüklü bir fidye ödenmek suretiyle geri alınabildi. İslam tarihçileri, Karmatî belası yüzünden 10 yıl hac ibadetinin yapılamadığını belirtiyor.
İbn Kesir, “El Bidaye” adlı eserinde Karmatîlerin Hacer-ül Esved’i gaspını şöyle naklediyor:
- “Cennabi emir verdi, bir adam Hacer-ül Esved’i yerinden sökmek için geldi ve elindeki ağır cisimle vurdu. O sırada şöyle diyordu: “Ebabil kuşları nerede? Sicciyl taşları nerede?” Sonra Hacer-ül Esved’i söküp ülkelerine götürdüler. İade edene dek yanlarında 22 sene kaldı.”
Salgınlar Ve Kıtlıklar Mani Oldu
968 yılında veba hastalığı nedeniyle hacı adayları yollarda can verdi. Hacıları taşıyan develer susuzluktan kırıldı. Mekke’ye pek azı ulaşabildi. Hastalık Mekke’ye de yayıldı, çoğu hacı mukaddes topraklarda vefat etti. 1028’deki Fatimî iktidarı zamanında kıtlık sebebiyle fiyatlar alıp başını gidince Mısır ve Meşrık ahalisinden hac yapan olmadı. 1030 yılında Irak’tan çok az kimse haricinde yine hacca giden olmadı. 1038 yılında Mısır, Şam, Irak ve Horasan diyarlarından hac seferi mümkün olamadı. Keza tarihçi İbnül Esir’in aktardığına göre 1026’da nehirleri donduran şiddetli soğuklar nedeniyle Irak ve Horasan ahalisi hacca gidemedi. 1814'te veba salgınının yayılması nedeniyle Hicaz bölgesinde yaklaşık 8 bin kişi vefat etti ve o yıl hac ibadeti yapılamadı.
1979 Kâbe Baskını
Öğretim üyesi olarak bulunduğu Medine'de etrafına topladığı üniversite gençleriyle yönetim aleyhtarı bir grup kuran Cüheyman el-Uteybi, Hicri takvime göre 15. yüzyılın ilk günü olan 20 Kasım 1979'da sabah namazıyla birlikte Kabe'ye baskın düzenledi.
- Cüheyman isteklerini açıkladı:
- - Suudi Kraliyeti yönetimden çekilecek,
- - Batılı ülkelerle kurulan ilişkilere son verilecek,
- - Batı dünyasına petrol satışı durdurulacak,
- - Ülkedeki yabancı askeri üsler kapatılacaktı.
Yüksek Alimler Konseyi’nden gereken fetvayı alan Suudi rejimi derhal müdahale etti. 15 gün süren çatışmalardan sonra, Fransa'dan gelen özel bir timin yardımıyla baskına ancak son verilebildi. Bu süre zarfında Kâbe ibadete kapalı kaldı.
Hadise neticesinde 127 Suudi askeri, 117 baskıncı ve 26 sivil hayatını kaybetti. Cüheyman dahil olmak üzere ele geçirilen 63 kişi sonradan idam edildi.
Bu Kez Korona Engeli
Her yıl dünyanın dört bir yanından 3 milyon civarında Müslüman, hac görevini ifa etmek amacıyla mukaddes toprakların yolunu tutuyordu. Bu yıl maalesef Mekke ıssız, Kâbe mahzun. Zira Suudi Arabistan yetkilileri, Kovid-19 salgını nedeniyle yurt dışından hacı kabul edilmeyeceğini, yurt içinden ise sadece bin kişinin hac yapmasına izin verileceğini açıkladı. Bu yılın hac organizasyonu birçok özelliğiyle bir ilki ifade ediyor. Mesela tavaf esnasında Kabe’ye yaklaşmak ve dokunmak yasak. Şeytan taşlanan kısmın üzeri özel bir bölmeyle kapatılmış durumda. Ayrıca hacı adaylarının 65 yaş altında olması ve hiçbir kronik rahatsızlığının bulunmaması şart koşuluyor.