İstiklâl Marşı: Millî Marş’dan öte!
Bilhassa 1924'ten sonra uygulanan politikalar bu ülkenin halkının inanç ve değerlerinin geniş ölçüde dışlanması anlamına geliyordu. O yüzden geniş halk kitleleri, kendini inanç boyutu ile tanımlayanlar ülkeye bağlılıklarını İstiklâl Marşı ile ifade etmişlerdir. Kendilerini Anayasa ve kanun metinlerinde değil, İstiklâl Marşı'nın metninde bulmuşlardır.
İstiklâl Marşı’nın yüzüncü yılındayız… Bir asırdır hayatımızda olan, dilimizden düşmeyen bir metinden söz ediyoruz.
Ortaya çıkışı, şairi, Meclis’te kabul edilişi, muhtevası, zaman zaman değiştirilmek istenmesi, fakat sonuç alınamaması… Bu metnin sıradanlaşmasınının önüne geçiyor, onu her zaman konuşulmaya değer bir hüviyete büründürüyor.
İstiklâl Marşı’nın bir millî marş olduğunu biliyoruz, daha doğrusu yarışmanın bu amaçla açıldığı malûm. Çok marş dinlemişliğimiz var, başka ülkelerin millî marşlarını da çeşitli vesilelerle duyuyoruz.
- ‘Marş’ kelimesi dilimize girmeden bu anlamı karşılayacak bir kelime var mı idi? Şemseddin Sami Kamus-ı Fransevî’de “marche”ı “yürüyüş, hareket, seyir, askerin yürürken ayaklarını birden ve talimle atmalarını teshil eden (kolaylaştıran) şarkı ve çalgı” olarak açıklıyor. Elbette Osmanlının mehteri böyle şarkılara ve çalgılara mâlikti.
Mehter müziğimizin vaz geçilmezlerinden, Yavuz Sultan Selim’e kadar götürülebilen, hatta ona isnad edilen ısfahan beste:
Ey gaziler yol göründü yine garip serime
Dağlar taşlar dayanamaz benim ah ü zârime…
Bir sefer türküsü bu. Klasik Mehter mûsıkîsinde kahramanlık türküsü diyebileceğimiz besteler de var.
Yine de şahlanıyor kolbaşının kır atı,
Buna er meydanı derler bunda söz olmaz,
Kırımdan gelirim, Genç Osman gibi.
Bunlar marş değildir diyebilir miyiz? Fakat mehterde Rumeli türküleri dediğimiz eserler de vazgeçilmezler arasındadır. Cezayir havası, Gazi Osman Paşa’nın Pilevne müdafaasını hikâye eden beste, Sivastopol önünde yatan gemiler… Mehter tarafından seslendirildiğini duymadığımız Yemen türküsü... Bunlar zihin dünyamızda âdeta millî marş şeklinde yer etmiştir, fakat yavaş yavaş unutuluyorlar.
İstiklâl Marşı’nı unutulmazlaştıran, canlı tutan nedir? Resmî millî marş olması mı? Elbette bunun rolü de inkâr edilemez. Fakat İstiklâl Marşı sadece bir millî marş mıdır?
Öyledir ve elbette değildir!
Bu soruyu diğer millî marşlarla kıyaslayarak cevaplamak doğru olur.
- İlk millî marşın İngilizlere ait olduğu bilinir. Kralı, kraliçeyi öven bir şiir. “Tanrı kralı korusun! Yurdumuzu, kıyılarımızı korusun.” Haklı ve dürüst kanunlar, halkın davasını üstlenmek, hürriyet, istiklâl bu marşın muhtevasında var. İngilizlerin/Britanya’nın farklı marşları var. En çok kullanılanı bu. 18. Yüzyılın sonlarına kadar gidiyor. Fransızların millî marşı Marseyyez/Marsilyalı da ona yakın tarihlerde ortaya çıkmış. Hayli uzun bir marş, 60 mısra! Şairi belli, subay; ünlü bir şair değil. ABD’nin millî marşı 19. Yüzyılın başlarında ortaya çıkmış. Bunlar tarihten çıkan marşlar.
“Millî marş” kavramı yerleştikten sonra, bütün devletler millî marşlara sahip oluyor. Fakat tarihten çıkan marşların kıymeti tartışılmaz. Eskiden sayılı devlet varken, 20. Yüzyılda, çok sayıda devlet ortaya çıktı-çıkarıldı. Parçala, hükmet! Adı devlet fakat hükmü yok, hükümran devletlerin oyuncağı. Bunlara desinatörler tarafından bayraklar çizildi, marşlar yazıldı, besteler yapıldı. Birleşmiş Milletler’de kayıtlı 200’e yakın devlet var. Hepsinin bayrağı, marşı da var lakin bazı “devlet”lerin marşlarının sözü yok, sadece besteden ibret!
İstiklâl Marşı, yarışma sonucu ortaya çıkmasına, hatta bilinen, tanınan bir şaire ısrar edilerek yazdırılmasına rağmen tarihten çıkan bir marş. Bu onu önemli kıldığı gibi, büyük bir şair tarafından yazılması da ayrıca değerli hâle getiriyor.
Yani, İstiklâl Marşı sıradan bir marş değil. Onda marşlarda görülen tekerleme edalı mısralara rastlanmaz. Korkulu günlerde yazılmıştır, "Korkma!" hitabıyla başlar:
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak!
Yüzüncü yılına ulaşan bu metni hamaseti aşarak yeni bir bakışla ele almaya ihtiyaç var. İlk bakışta bir heyecan şiiri gibi görünen bu düşünce ve iman şiirinin derinliklerine inmek veya zirvelerine çıkmak, o muhtevayı tam olarak kavramak gerekiyor. 41 mısralık şiirde sadece bir mısra iki kere yer almıştır:
Hakkıdır Hakk'a tapan milletimin istiklâl.
Şiirin ana temalarından biri bu mısrada ifade edilmiştir ve şair bunu vurgulamak kastıyla şiirin sonunda tekrarlamıştır. "Hakk'a tapan", Allah'a inanan ve ona bağlanan bir insan, başka hiç bir şeye ram olmaz, kula kulluk etmez; dolayısıyla İstiklâl, hürriyet onun hakkıdır... Bu mısra istiklâl kavramının batıda ifade edilmeyen tarzda bize göre bir tarifi mahiyetindedir.
Osmanlı Devleti'nin sona eriş ve yeni Türkiye'nin oluşum döneminde millî marşı “İslâm şairi” Mehmed Âkif yazdı. Bu olağanın olağanüstü bir yönü olduğuna dikkatten kaçırmamalıyız. Mehmed Âkif'in Millî Mücadele’ye katılmasının, Ankara'da olmasının sayısız faydaları vardır şüphesiz. Onun Ankara'ya gelmeden de büyük ölçüde yapabileceği şeylerdi bunlar. Hele TBMM'de bulunmasına fazla ihtiyaç yoktu. Zaten Meclis'te çok aktif bir üye değildir. Sessiz bir milletvekilidir. Şunu söyleyebiliriz: Mehmed Âkif Ankara’ya İstiklâl Marşını yazmak için gelmiştir. Bunu kendisi de sarih olarak bilmiyordu şüphesiz.
Mehmed Âkif Meclis'te pek konuşmamıştı. Ama İstiklâl Marşı ile söylemek istediğini en hatırda kalacak şekilde söylemişti. Şimdi o Meclis'te söylenen sözlerin hiç birini İstiklâl Marşı kadar hatırlamıyoruz. Mehmed Âkif'in şiirini bunca senedir bütün Türkiye biliyor ve tekrarlıyor.
Şiir TBMM'de ilk defa okunduğunda büyük bir tesir uyandırmış, ikincisinde ayakta dinlenmiş ve alkışlanmıştır. Milletvekilleri, yarışmaya katılan diğer şiirleri dinlemeye gerek görmeden Mehmed Âkif 'in şiirini Millî Marş olarak kabul etmişlerdir. İstiklâl Marşı, bütün milletin severek benimsediği en önemli metindir. Tam mânasıyla bir millî mutabakat metnidir.
"İstiklâl Marşı" öyle bir metindir ki, Türkiye'yi teşkil eden halkın bütününün benimseyeceği unsurlar ihtiva eder. Aslında Mehmed Âkif böyle bir sonuç da gözetmemiştir. O düşündüğü, inandığı gibi yazmıştır. Bilhassa, 1924'ten sonra uygulanan politikalar bu ülkenin halkının inanç ve değerlerinin geniş ölçüde dışlanması anlamına geliyordu. O yüzden geniş halk kitleleri bilhassa kendini inanç boyutu ile tanımlayanlar ülkeye bağlılıklarını İstiklâl Marşı ile ifade etmişlerdir. Kendilerini Anayasa ve kanun metinlerinde değil, İstiklâl Marşı'nın metninde bulmuşlardır.
Yüzüncü yılına ulaşan bu mutabakatı, TBMM bütün siyasi partilerin kabulüyle 2021’i İstiklâl Marşı yılı ilan ederek bir daha teyid etmiştir. İşte İstikâl Marşı’nı marştan öte yapan budur!